• michelle williams'ın brooklyn sokaklarında bıcırıkların genel sekreteri olan kızı matilda'nın peşinden koşuşunu izlemeyi çok seviyorum vallahi. istiyorum ki, omg, people, in touch, us weekly bu ikilinin fotoraflarını daha çok yayınlasın. ama michelle williams'ın wendy adlı so-called fakir amerikalı olarak lucy adlı köpeciğin peşinde koşmasını çok sıkıcı buldum. bisiklet hırsızları falan tamam da, bu yani nedir ağbicim.
  • train choir isimli hikayeden perdeye aktarılan film.

    lakin ne sözlükte, ne de wikipedia'da hikayeye dair en ufak bir girdiye rastlayamadım.

    film hakkında da söyleyebileceğim pek fazla bir şey yok aslında. film bize wendy'nin bir kaç günlük para girdi-çıktısından (girdiden çok çıktısından) başka da pek bir şey söylemiyor zaten. her ne kadar michelle williams çok güzel bir oyunculuk sergilese de, film hakkında yapabileceğim en güzel eleştirinin bu olması üzücü. fakir edebiyatının amerikan ingilizcesi olmuş. filmin müziği bile fakir arkadaş, ne bir enstrüman ne bir ritm aleti, sadece fakir bir mırıltı.
  • cakma ev ekonomistleri tarafindan begenilmeyen film.

    he lan 570 dolarla kraliceler gibi yasardi wendy. ama o sadece 100 dolari varmiscasina hirsizlik yapmayi secti. manyak misiniz oglum? buradan film mi elestirilir? elestirmeyin demiyorum elestirin tabii ki de az mantikli olun. kadin demek ki o paranin yetmeyecegini dusunuyor. kopegi var acikir, hastalanabilir. arabasi var benzin lazim, ariza yapabilir. kendi masraflari var. gittigi yerde pat diye is bulabilecek mi belli degil... 570 dolar az bile.

    yan karakterler derinlikli anlatilmamis elestirisine katiliyorum.

    baska yerden vurun bence...
  • wendy and lucy filmini de izledikten sonra kelly reichardt'ın sinemasından hoşlanmadığımın iyice farkına vardım. bu filmi açarken meek's cutoff kadar sıkıcı ve kötü olmamasını umuyordum. ama öyleymiş. 80 dk sürse de sıkıcıydı. zamanında övülmüş de övülecek tarafını göremedim. bir insanın köpeğiyle kurduğu ilişkiyi anlatan daha güzel filmler çekildi. şimdi gereksiz yere filme fazla yüklenmeyeyim. wendy'nin köpeği lucy ile ilişkisini aktarmakta sorun yaşamıyor yönetmen. asıl sorun yan karakterlerin hiçbirini tanıtmamasında, iyi olmayan diyaloglarında ve mantık hatalarında yatıyor. wendy bir güvenlik görevlisiyle, araba tamircisiyle, kamp yapanlarla, kendisini rahatsız eden bir adamla yolu kesişiyor. bu insanlar wendy'nin hayatından geçip gidiyorlar. diğerlerinin derinleştirilmemesi sorun değil de (bizim hayatımızda da yer etmeden geçip giden onlarca insan oluyor) wendy'e iyi davranan güvenlik görevlisinin daha iyi yazılmasını, wendy ile kurduğu diyalogların daha kaliteli olmasını beklerdim.

    mantık hatalarına da değinilmiş aslında. 570 dolarla köpekle birlikte rahatça seyahat edebilecek ve karnını doyurabilecekken hırsızlık yapıyor. kabul ediyorum, biraz abartı olacak ama zaman zaman sezercik filmlerindeki fakirlik edebiyatını ve ajitasyonunu bu filmde de gördüm. evet, kadının işi yok, parası çok az ama o 570 dolarla alaska'ya gidebileceğini düşünüyorum. bari parası 100 dolar falan olsaydı. o zaman böyle sorunlar çıkmazdı. o zaman 50-100 doları varken hırsızlık yapması bir anlam kazanabilirdi. ya da alaska'ya gidememesi ya da köpeğinden vazgeçmesi. şu haliyle 570 doları doğru değerlendiremeyen wendy'e üzülmek de zorlaşıyor. filmi izlerken umberto d.'yi hatırlamamak zor. bu filmden etkilenildiği belli oluyor. zira umberto d'de de bir insanla köpeğinin duygusal ilişkisi ve fakirlik anlatılırdı ama bu filmden daha iyi anlatılır. bu filmdeki zayıf öykü, mantık hataları ve ajitasyonlar umberto d'de yoktur.

    özetle; bir kadının köpeğiyle kurduğu ilişkiyi yansıtabilse de mantık hataları, zayıf öyküsü ve kötü diyalogları yüzünden vasatlaşıyor bu film. kelly'nin meek's cutoff'ı da kötüydü. muhtemelen 2016'da gösterime girecek williams'lı filmini de sevmeyeceğim.
  • ben hayatımda böyle saçma sapan film izlemedim. hiç mi bir şey olmaz bir filmde lan? hiç bir şey olmazsa film olur mu? başlangıç yok, son yok, hikaye yok. evsiz bir kadın köpeğini kaybediyor, bütün film onu arıyor, bulunca da imkanı olmadığı için köpek bulduğu yerde rahat yaşar diye bırakıyor. bütün film bundan ibaret. sırf 10 dakika kadının sokaklarda yürümesini izleyerek geçiyor. bütün bu olaylar da öyle ya da böyle 570 doları olan kadın köpeğine 2 ay yetecek köpek mamasına 10 dolar vermek yerine 50 centlik köpek mamasını çalmaya çalıştı diye oluyor.

    bu tarz filmlerin başında "sanatsal filan bu film, viewer discretion is advised" yazmaları lazım ki aklı selim insanlar boşuna vakit kaybetmesinler. ha bu arada, sanatsal filan ama pedigree reklamı yapmadan da geçmemişler. en pahalı köpek mamalarından biri o ama nasıl oluyorsa ondan almış. bu arada kadın yine gayet ucuza küçük bi köpek kafesi alıp yine gayet ucuza trenle veya otobüsle istediği yere dertsiz tasasız yolculuk edebilir ama sanatsal filan film. onu da geçtim 100 dolara direk uçağa atlayıp birkaç saat içinde alaska'da olabilir. köpeği de rahat rahat götürür...ama yoook.

    amk.
  • içindeki yan karakterlerin, yani sıradan insanların iyi sunulamadığı film.

    --- spoiler ---

    o yan karakterlerin sıradanlıklarına da dokunmak istemiş de, makara yetmemiş gibi duruyor. ama film o kadar kısa ki, insan film sonunda bu eksikliği fazlasıyla hisseder oluyor. o tamircideki ustabaşı kılıklı herifin umursamazlığının daha fazla gösterilmesini, güvenlik görevlisi amcanın "bu dünyada iyi insanlar da var" tribinden az biraz daha derin diyaloglarla giydirilmesini isterdim. ayrıca, filmin başındaki o ateş yakmış elemanların da film için moody bir etkiden başka bir şey yarattıklarını sanmıyorum.

    --- spoiler ---

    old joy filmini izleyip de bu filmi yazan, çeken kişilerin aynı kişiler olduğunu anlamamak da imkansız.
  • büyük olaylar geçen büyük filmleri sevenlere hitap etmez. filmin çok basit bir konusu var. bu kadar basit bir konu üzerinden film çekmek de cesaret ister. filmi izlerken ilginç bir şekilde başroldeki oyuncuyla empati kurdum. kelly reichardt'ın duyguları çok iyi hissettirenilen bir yönetmen olduğunu düşünüyorum. basit konuları filmlerinin merkezine alan yönetmenleri çok seviyorum.
  • ifistanbul 2009'da gösterilecektir.
  • allahtan bu sefer ortada ilgi çekici bir olay var diyerek başlıyorsunuz izlemeye, fakat sonradan anlıyorsunuz ki oldukça sıradan bir olaymış, yine de old joy'a göre daha bir akıcı olmuş bu film. dolayısıyla old joy gibi bu filmi de senaryosu için değil, her bir sahnesi ayrı bir fotoğraf karesiymiş gibi duran çekimleri için izliyorsun. ha bir de muhteşem oyunculuğu ve muhteşem tatlılığıyla michelle williams var, kısa ve siyah saç kendisine bu kadar çok yakışıyorken neden hâlâ sarışın olmakta ısrarcı anlamıyorum, yapma bunu bize michelle!
  • amerika sinemasının (bkz: lilja 4 ever)*ı.
hesabın var mı? giriş yap