• antik mitolojiden günümüze kadar olan dönemde hemen her din ve kültüre ait yaradılış efsanelerinde karşımıza çıkan hayvan figürü, serpent.

    gerek yaşam süreci ve yaşamını sürdürdüğü elverişsiz koşullar, gerek yer altından yeryüzüne açılan deliklerden yüzeye çıkması*,gerek vücut dış yüzeyinden kansız bir şekilde sıyrılarak* kendini yenilemesi nedeniyle insanlar tarafından sıklıkla ölüm ve yeniden doğuşun* sırrına sahip bir hayvan olarak algılanmasına neden olmuş, zaman zaman da aynı nedenden ötürü tıp ile ilişkilendirilmiştir.

    ayrıca yılanın besinin bütün olarak yutması ve karnında uzun süre saklaması "ana karnına dönüş" ile özdeşleştirilmiş ve bu nedenle yılan pek çok mitolojide ölümü takiben yeniden doğuşu sembolize eder olmuş ve "yaratıcı" görevi üstlenmiştir.

    sümerlere ait gılgamış destanında, sonsuz yaşamın kaynağını arayan gılgamış ölümsüzlük otunun bir gölün dibinde yetiştiğini öğrenir, dalarak bu otu çıkarır. zorlu bir dalış sonrası otu yemeden önce biraz dinlenirken yaklaşan bir yılan ölümsüzlük otunu yer; gılgamış ölümlü olarak evine döner ve yılan ölümsüzlüğü kazanır.

    erken sümer ve akkad eserlerinde dünya axis mundi denen bir direk tarafından taşınır halde resmedilir. bu direk etrafında sıklıkla iki yılan sarılıdır.
    (bkz: caduceus)

    babil mitolojisinde her şeyin var olmasından önce primordial okyanus olan apsu ve burada yüzen dev yılan tiamat vardır. marduk ebeveyni olan tiamat'ı öldürür, onun vücudundan yer ve gökü yaratır.

    eski mısır'da yılan uraeus* şeklinde firavun'un tacını süsler. aynı zamanda güneşle de ilintili olan kobra, omurga sembolu olarak kullanılır. ayrıca dünyanın nehebu-kau isimli kanatlı bir yılanın üzerinde durduğuna inanılır.

    kleopatra ölüler ülkesi'ne bir kobra yardımı ile gider.

    eski yunan mitolojisinde dünyanın merkezinde büyük tufandan kalan çamurdan oluşmuş ve gaia'nın oğlu olan phyton isminde dev bir yılan yaşamaktadır. dev yılandan korkan halk apollo'dan yardım ister ve apollo olimpostan inerek phyton'u öldürür. persephone'nin oğlu olan şarap tanrısı dionysos doğduğunda yılan şeklindedir. athena kalkanının üzerinde bir yılan figürü taşır.

    vikinglere göre dünya çevresinde kendi kuyruğunu ağzına almış dev bir yılan olan ouroboros dolanmaktadır.

    ouroboros benzeri kendi kuyruğunu yiyen yılan fügürü pek çok antik kültürde mevcuttur ve yeniden doğuş ile sonsuzluk simgesidir.

    gene viking mitolojisinde kozmik ağaç yggdrasil'in kökleri arasında nidhogg isimli yılan insanlar devlerle olan savaşta ölen insanların kemiklerini yemek üzere beklemektedir.

    kuzey amerika yerlileri çıngıraklı yılanları kutsal bulur ve öldürmezler. çıngıraklı yılanların öldürdükleri bufallo'nun derisini ulu ruh'a vermeyi reddettikleri için ulu ruh tarafından yılana çevrilen üç kabile üyesi olduğuna inanırlar.

    karayip halkına göre dünya yılan şekline giren dambala isimli tanrı tarafından yaratılmıştır.

    aztek kültüründeki ana tanrılardan biri tüylü bir yılan olan quetzalcoatl'dır, denizden çıkmış ve azteklere bildikleri herşeyi öğretmiştir. maya'lar kendilerini tarım yapmayı öğreten ve uygarlıklarını geliştiren gucumatz isimli yılan tanrı'ya taparlar.

    çin mitolojisinde yılan, biraz değişerek doğu ejderi formunu alır. güç, hırs ve bereket sembolüdür.

    hindistan'da kobralar kutsal sayılır, nehir ve göllerin koruyucuları olduğuna inanılır.
    hindu mitolojisindeki en başta gelen tanrılardan biri olan vishnu oturur halde ve başının etrafında dokuz yılan ile sembolize edilir.

    krishna kozmik yılanı öldürerek yedi nehirin akmasını sağlamıştır.

    eski ahit'te yılan cennette bilgelik ağacını bekler. musa'nın asası yere atınca yılana dönüşür.

    gene eski ahit'te, tanrının en yüce meleksi yaratıklarının ismi seraphim olarak geçer. seraphim kelimesinin tekili olan seraph ateşli* yılan anlamına gelir.

    islama göre iblis, yılanın ağzında cennete sızmış ve havva'yı doğruyu ve yanlışı bilmesini sağlayacak ağacın meyvesini yemeye ikna etmiştir.
  • ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir hayvan. bundan yaklaşık iki saat önce ofisin kapısından yavaş yavaş içeri girdi, yalan olmasın ilk gördüğümde biraz tırstım. sonra yavaşça kafasını kaldırıp tıslamaya başladı. belli ki yolunu şaşırmış, hem de fazlasıyla. neyse bu cesur yılan yaklaşık bir metre boyuna güvenerek oturduğum masaya doğru gelmeye başladı. ben de aldım elime sopayı kızdırıp iteleyerek pencere kenarına sıkıştırdım bunu. baktım biraz hareketsizleşti, fırsat bu fırsat bir iki tane fotoğrafını çektim anlattığımda inanmayacak olanlar için. sonra da üzerine çöp kutusu kapattım. hareketi azalınca da çöp kutusunun altından poşet geçirdim ve kutuyu ters çevirmek suretiyle yılanı poşetledim. ne olur ne olmaz diye o poşeti de başka bir poşete koydum. attım arabaya gittim bıraktım boş bir çalılığa, şansı açık olsun ne diyeyim. bu yılanın cinsi ve türü hakkında bilgi sahibi arkadaşlar yardımcı olursa pek sevinirim. şahsen merak içindeyim.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)
  • yılanlar aslında oldukça basit düşünen, kendi halinde sakin hayvanlardır. beyinleri beslenmek, çiftleşmek ve düşmanlardan korunmak haricinde başka hiç bir işlev görmez. bu yüzden de tehdit veya tahrik** edilmedikleri sürece insanlara bulaşmamayı tercih ederler. insanla karşılan bir yılan, insanın yılandan korktuğundan çok fazla korku* hisseder.

    eğer olur da bir yılanla karşılaşırsanız fazla panik yapmamaya çalışın. hatta sakin kalın*. yılan sizi farkedecek ve korkacak, saldırmayı ise aklından bile geçirmeyecektir. ayaklarınızı yere kuvvetli bir şekilde vurarak yürümeye devam edin. yılan titreşimleri*** hissedecek ve sizden iyice uzak durmaya çalışacaktır. bundan sonra rahat rahat yolunuza devam edebilirsiniz. biraz cesaret ve kendine güven gerektirir o kadar.

    mallık yapıp "ahanda şu yılanla iki oynayayım, gafasına daşı indireyim" derseniz* ve yılan da sizi bir güzel sokarsa** o zaman (bkz: yılan sokması) (bkz: kendim ettim kendim buldum)

    (bkz: askerde öğrenilenler)
  • yılanlar aslen dilleriyle koku almazlar. sadece koku moleküllerini toplarlar ve bunları jacobson organına iletirler. dil, sadece bir aracıdır koku olayında.

    bu sikko bilgiden sonra şunu yazayım da yılanla karşılaştığınızda reklamlardan etkilenip bi' yere mesaj atıp zehirli mi zehirsiz mi olduğunu öğrenmek yerine buradaki şeyleri getirin aklınıza(a great day for freedom):

    zehirli yılanların başlarında küçük pullar bulunur, saymaya doyamazsınız. zehirsizlerde yamulmuyorsam sadece 9 tane iri pul vardır ve her birinin latince bir ismi vardır.(karşılaşınca isimleri sayın diye diyorum)

    zehirli yılanların başları yarrak başı gibidir. boyun kısmı belirgin, üçgen şeklinde falan. zehirsiz yılanların başı daha bi' oval ne bileyim daha bi' düz, boyun desen yok gibi bi' şeydir.
    (bkz: faruk k)

    zehirli yılanların gözleri elips tadını yakalamışken(eğer kesişirseniz gözlerine dalıp gitmeden dikkat edin, böyle daha bi' sivri), zehirsiz yılanların yuvarlak göz bebekleri vardır.

    zehirli yılanlarda işçilik ön plandadır. desen ve benek açısından gayet sanatsal bir yapıya sahiptirler. zehirsiz yılanlar bildiğiniz düz halıdır. bok rengini düşünün.

    zehirli yılanların kuyrukları sivri değildir. gövdeyle kuyruk ayrımı zor yapılır ve kuyruk aniden biter. zehirsiz yılanların kuyrukları sivridir, mmm. (yılan hakkında ileri geri konuşma sanatı)

    eğer öpüşecekseniz burası önemli:
    zehirli yılanların ağzında bir çift zehir dişi vardır. zehirsizlerde yoktur.

    zehirli yılanların bazıları ovovivipardır(yani diyor ki, annede yumurta var, çıkana kadar oradan besleniyor yavru, çıkmadan önce kırılıyor yumurta falan). zehirsizler komple ovipardır(bildiğin yumurta olayı, çıktıktan sonra kırılıyor kıl yün).

    şimdi siz kesin sokulmazsınız he. hınzır kesim yahu.
  • daha önce de yeri geldikçe işlendiği gibi yılan pek çok mistik, spritüel olguların bir sembolüdür. bu sebeple gerek insanın kişisel bilinçaltının ürünü rüyalarda, gerekse de toplumsal bilinçaltının birer ifadesi olan efsanelerde kendisine sık sık rastlamak mümkündür.

    ancak yılan aynı zamanda insan düşüncesinin işleyiş tarzını gösteren diyalektiğin de bir sembolüdür. yılanın yol alırken kumda bıraktığı izlere bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız:

    http://farm4.staticflickr.com/…93332_d183ce87f7.jpg

    evet, bilinç ilerlerken iki uçtaki zıtlara kafa ata ata gider. ifrat ve tefrit arasında sayısız defa mekik dokuduktan sonra ancak istikamet çizgisinde yani orta yolda karar kılacak olgunluğa ulaşabilir. işte o noktada artık yılan, yılanlıktan çıkar doğdoğru bir âsâ olur. daha doğrusu musa'nın âsâsı olur. daha da ileriki noktada hz. ali'nin kılıcı zülfikar olur. zülfikarın çift ağızlı olması yılanın dilinden kalan bir bakiyedir.

    işte bu orta yol fatiha suresinde belirtilen istikamet çizgisidir(sırat-al müstakim) ve bu yolun sonu hakka çıkar; tabii kişi kendini sağ ve sol sapmalardan, ifrat ve tefritten, tez ve antitez tuzaklarından kurtarabilirse.

    sırat-al müstakim= doğru yol, istikamet çizgisi

    gayrilmağdubi aleyhim= gazaba uğramışlar, sol sapma, yahudi tipi sapma

    veleddâllîn= dalalete gidenler, sağ sapma, hristiyanlık türü sapma

    günümüzde yalnızca velayet kandili yandığı için tüm oluşları iç alemimizde müşahade edebiliyoruz. nübüvvet döneminde ise tüm oluşlar iç alemle birlikte madde planında da gerçekleşiyordu. nübüvvet, bilinci materyalize edecek kadar güçlü bir enerjiye sahipti çünkü.

    misal:

    bir gün cebrail, peygamberimize(s.a.v.) gelip sahabeden bir gencin bir gün sonra öleceğini haber verir.

    o genç ise o gün evlenir ve akşam eşiyle birlikte yeni evliler için yapılan tatlıyı yemek üzereyken kapıya bir fakir gelir. allah rızası için yiyecek bir şeyler ister. genç sahabe o tatlıyı fakire verir. ertesi gün sabah namazında o gencin ölü olmadığı görülünce rasulullah o duruma hayret eder. rasulullahın hayretini gören cebrail:

    – “gencin tatlıyı sadaka olarak vermesi gelmekte olan belayı geri çevirdi” diyerek durumu açıklar.

    gerçekten de sahabe gencin evine giden ashab, onun yastığının altında ölü, siyah bir yılan bulurlar. (mektubat-ı rabbani, 217. mektup)

    görüldüğü üzere nefs-i emmare bilinci bizde rüyalarda veya yakazada görülebilen bir yılan olarak belirirken, sahabede direkt zahiri bir yılan olarak karşılarına çıkıyor. hz. ebubekir'i mağarada sokan yılan da aynı kapsamda değerlendirilmelidir. dolayısıyla onların yaşadıkları zorluklar ve şiddet bize göre kat kat fazla oluyor. mükafatları da ona göre tabii ki.

    dün akşam "kral arthur kılıç efsanesi" adlı filmi izlemiştim de oradan düştü tüm bunlar kalbime. çok da matah bir filme değil, çerezlik bir şey:

    https://filmakinesi.org/…ic-efsanesi-2017-izle.html
  • hazreti ali der ki: resulullah’a, bakara suresinin otuz yedinci âyetindeki (adem, rab’binden kelimeler belleyip onlarla yalvardı. allah da tövbesini kabul buyurdu.) “bu kelimeler ne idi?” diye sordum.

    resulullah buyurdular ki: allah, adem’i hindistan’a, havva’yı cidde’ye, yılanı isfahan’a, seytan’ı bisan’a indirdi. cennet’te en güzel mahluk, yılan ile tavus idi. adem’i iğfalde şeytana yardım ettikleri için onlar da gazaba ugradılar, hazreti adem hindistan’da başını semaya kaldıramadı, ağladı ve müteessir olarak oturdu.

    bir gün cebrail geldi, selâm verdi. allah’ın selâmını da teblig etti. ve dedi ki; rabbin soruyor ben onu kudretimle yarattım, ruhumdan ruh nefhettim. meleklere secde ettirdim, havva’yı ona eş ettim. bu hüzün ne?

    - ya cebrail, civar-ı rab’bı âlâdan(dergah-ı ilahiden kovuldum) buraya indirildim.

    - ya adem, söyle dua et: (allah’ım muhammed hürmetine sana iltica ediyorum. ben günah isledim, nefsime zulmettim. beni affeyle.)

    sonra havva ile bir araya gelince dediler ki: "ey rab’bimiz, kendimize yazık ettik. eğer bizi esirgemezsen zarara ugrayanlardan olacagız" dualarını yaptılar. (a’râf suresi 23).

    insan, dünyada babasının yolunda gitmeli. babamız kusurunu itiraf etti. allah’dan mağfiret istedi. allah da hem affetti. hem de en büyük saltanatı ve elçiligi ihsan etti.

    şeytan, allah’a kafa tuttu, “beni azdırdın” dedi, ebediyyen mel’un oldu. allah’a boyun eğmeli, kusurlarını itiraf etmeli, allah’dan daima af ve magfiret istemelidir.

    adem’in oğlu oldugunu böylece isbat etmelisin. şeytan suyu içip de allah’a kafa tutanlar, nisbeti âdem’e değil, şeytana bağlamış olurlar. yılanı öldür.

    not: burada yılan hakkında ilginç bilgiler veriliyor. cennetin en güzel hayvanlarından biri olduğu sonra gazaba uğrayıp insan ve iblisle beraber yeryüzüne sürüldüğü vs..

    bu sembolik anlatımı şu şekilde anlayabiliriz kanaatimce: ham libido enerjisi ve onun başlıca kaynağı olan sürüngen beyin yani yılan, insan şuurunu toprak seviyesine ve sathına çeken ve orada çakılı kalmasına da sebebiyet veren başlıca âmildir.

    ancak bu güç ıslah edilir ve de istihdam edililirse, insan şuurunu arş-ı âlâya yükselten bir füze mesabesine erişir. en çirkin, bu sefer en güzel olur. böylece eski kaynaklarda geçen, yılanın cennetin kapıcısı olduğu bilgisini çözümlemiş oluruz.

    toprak yiyen sürüngen bu sefer bir zümrüd-ü anka kuşu olur ve insana ebediyet kazandırır. işte ateş böyle nura kalbolur, dönüşür.

    ayrıca hz. ebubekir'in cennetin kapısında beklemesi ve müminleri içeriye alması, sevr mağrasında ayağını yılanın sokması, hep birbiri ile alakalı manalardır.
  • yılan sözcüğünün etimolojik kökeni cince'deki "long" sözcüğüne dayanıyor. ejderha anlamına gelen long sözcüğü, türkçe'nin ng ile biten başka sözcüklerde olduğu gibi, son harfi okumama eğiliminden dolayı "lon" haline bürünmüş. bir diğer türkçe söyleme eğilimi de sessiz harfle başlayan sözcüklerin başına sesli harf getirmek. sözgelimi, recep/irecep, limon/ilimon... bunun gibi lon sözcüğü de başına i alarak ilon-ilan olarak okunmaya başlamış. söylene söylene bu sözcük de yilana dönüşmüş.
  • “denize düşen yılana sarılır”

    dragon, drakul, ejder, ejderha: büyük yılan, reis ( buradaki reislik yılanların şahı anlamındaki şahmeran)

    aslında üzerinde en fazla düşündüğüm ve merak ettiğim sembollerden birisi yılan idi. hala da düşünürüm. öncelikle yılanın kendine has özelliklerini belirtirsek; yılan başka varlıklarda olmayan bir kendini yenileme özelliğine (değişim) sahip, ikinci önemli özelliği ise kulaklarının bulunmaması, bu özelliğin yerini dil ile telafi ediyor gibi gözüküyor. dilini kullanarak ortamın durumu hakkında bilgi sahibi oluyor. üçüncü önemli özelliği ise toprakta ve toprağın içinde yaşaması yani suptil toprak forma en bağlı canlı görünümünde.

    geçen yıl avrupa ve amerikadaki önemli şehirlerin belediyelerine ait web sayfalarını inceliyordum ( web tasarımı olarak) londra belediyesi web sayfasında şehir için yanlış hatırlamıyorsam “ ejderlerin şehri” ifadesi oldukça dikkatimi çekti. sayfada kullanılan fotoğraflardaki ingilizler de aynı şekilde dikkatimi çekti. dikkat çekici olan şuydu: adamlar her nasılsa zihin ve bedenlerini bütünleştirmiş görünüyorlardı ve şehrin sloganı olan “ejderlere “ benziyorlardı. burada en dikkat çekici olan şey nefsin veya bedenin zihin ile tam bir birleşme sağlamış olması. bu özelliği çok başarılı sporcularda daha net görebiliyoruz. bu sporcular sanki hiç düşünmeksizin insiyaki olarak oynamaktalar. belki de türkiye ve benzeri kültürlerden dünya çapında sporcu çıkmayışının sebeplerinden biri budur.

    yılanın kulaklarının bulunmayışı ise bana yılan figürünün inanç sistemlerine bir tür varoluşsal olarak dirençli olduğunu düşündürüyor. allahü tealanın peygambere “kulak/duyma/işitme” olarak hitap etmesini düşünürsek, kulak göze göre vücutta ikinci önemli duyu organı olmasına rağmen inanç sisteminde birincil önemde. bu neden böyle? çünkü insanın gördüğüne inanması veya gördüğünü algılaması çok kolay. oysa “ gayba iman ederler” ifadesi ile bilinmeyene veya görünmeyene iman etmek bir tür teslimiyeti gerektiriyor. bu durum yılanlarda yaratılıştan bulunmayan bir özellik. bu bakımdan yılan, insanda bir nevi ilkel benliği (id’yi) sembolize ediyor olabilir.

    toprağa bağlı yaşaması ise bu nefsin tamamen maddileşmiş olduğunu, daha öncede belirttiğim gibi zihin veya bilincin beden ile tamamen birleşerek başka bir form oluşturmaksızın tamamen tek yönlü madde formuna dönüştüğünü söyleyebiliriz.

    yılanlar arasındaki farklılık ise yine şahsiyetin ayan-ı sabitesinin kendini maddi form üzerine gerçekleştirmesinden başka bir şey değil. burada vücudu bir topluluk olarak düşünürsek nefs bu topluğun lideri olarak büyük yılan veya şahmeran konumunda oluyor. bu bakımdan kendini gerçekleştiren kişi, eğer öncesinde fenafillah denilen şahsiyetin/benliğin sahibine iadesi halini yaşamaksızın ayan-ı sabitesini kendisi oluşturuyor ise bir nevi ejder olarak karşımıza çıkıyor.

    bu durumda muhtemelen şu veya bu şekilde şöhrete ulaşması da kaçınılmaz oluyor. çünkü taşımış olduğu veya ulaşmış olduğu sıfat bizzat hakkın sıfatı olduğundan, bu sıfatı taşıyan kişi üzerinde şiddetli bir şekilde parlayarak halkın dikkatini çekiyor. bu durumda bulunan kişi, şöhretin sebebi ile değil fakat şöhreti elde etme yöntemi sebebi ile kaçınılmaz olarak şirk içine düşüyor. kendini gerçekleştirme eylemini “ ben, bendeki bir ilim sebebi ile buna sahip oldum” noktasına getirdiğinde zaten hakkın olan sıfatı kendinden menkul görerek ve halkın teveccühünü de kendine delil kılarak ikililiğin en uç noktasına ulaşıyor. aslında halkın teveccühü, o kişide hakkın tecellisini görmekten başka bir şey değil. halbuki haktan başka bir ilah yoktur ejder olmak (kendini gerçekleştirmek ) anlaşıldı sanırım.

    yılanlar ile ilgili bir diğer önemli husus ise yılan sembolünün tarihteki tüm kültürlerde tıp ve bilgelik sembolü olarak kullanılması. tıp sembolünde asa üzerine 7 düğüm olan çift yılandan; birincisini korteksi oluşturan bilinç, ikincisini ise alt beyni oluşturan kısım olarak düşündüm. acil yardım ambulanslarının üzerinde asa üzerinde dolanan tek yılan (koma durumu veya zihin ex halde) sembolü ve veterinerlik sembolünde kullanılan tek yılan sembolünde yılanlardan biri konumunda olan korteksin var olmayışını gösteriliyor.

    bilgelik sembolü olarak yılan: bir şeyin bilinebilmesi için öncelikle fark edilmesi gerekiyor. yani öncelikle bir farkındalık durumunun olması gerekli. insan vücüdunda farkındalığı oluşturan şey ise zihin yani korteks. tüm ilahi kitaplarda anlatılan “ şeytan, yılan suretinde yasak meyveyi adem ve havva’ ya yedirdi” şeklinde anlatılır. zaten şeytanın kendisi meleklere hocalık etmesi sebebiyle bir bilgelik sahibi...

    yılanı korteksin kendisi olarak ele alırsak bir farkındalık, dolayısıyla bilme eyleminin sebebi olarak anlayabiliriz. aynı zamanda korteksi fonksiyon olarak ele alırsak bunun bir iletişimsel arayüz olduğunu fark edeceğiz. yani korteks insan vücudunda bir tür windows ya da android yazilimi gibi bir şey. bunun bir yazılım ya da sanal olduğunu düşündüğümüzde ise karşımıza çıkan gerçek "yılan gerçekte var olmayan bir yalan" olgusudur, ama bu durumu en sona bırakacağız çünkü şimdilik yılan sembolü vesilesiyle idrak etmemiz gereken sırlar mevcut.

    hakikat aslında bir nokta olmakla birlikte ikinci bir nokta (yilan) vasıtasıyla kendimizi, farkındalığımızı, varlıktan kopuk olduğumuzu, bilginin temeli olan mantığı anlayabiliyoruz. eğer ikinci nokta olan yılanı iptal edersek ve yeterince olgunlaşmamış isek “ duvar yıkılır” ve gizlediği hazine halkın yağmalaması ile sonuçlanır ya da birbirine karışmayan iki deniz birbirine karışır ve kendimizi delilik deryasında buluveririz.

    bu durum ile karşılaşmamak için “duvarın reşit ( temyiz kuvveti olgunlaşıncaya kadar) çağa” gelinceye kadar ayakta kalması gerekiyor. fakat bu çağa ulaşabilmede yılanın temsil ettiği yön, rüşdün sadece yarısını temin edebiliyor benim anlayabildiğim. çünkü yılan sembolü olan şeytan ilahi isimlerin tam bir yarımlığı olan kahır sıfatlarının taşıyıcısı. peki diğer kısım nasıl elde edilecek? işte burada tasavvuf yolu ve onun rehberlerinin gerekli olduğunu anlıyoruz. tabi bir olgun bir rehbere tam teslim olan kişi şeytanla ya da yılanın kendisi olan nefsle fazla uğraşmayacaktır. buna gerek kalmayacaktır.

    sonuç olarak "yılan- yalan" olgusu fark aleminin temel vasfı ve bizleri şartlanmalardan dolayı var gibi algıladığımız ama gerçekte olmayan şeylere mesnet olmaya devam ediyor. ayetteki “-nedir o elindeki.- bu benim asam onunla…” ifadesinden bir dayanak fakat aslında dayanılan şeyin büyük bir yılan ve farktan birliğe ulaşmada büyük bir engel oluşturan sebeblerin var edicisi olduğunu, bu nedenle de isyanlar ya da sonsuz olasılıklar denizinde sadece tek bir yönü kullanmaya mecbur eden nedensellik olduğunu da anlıyoruz.

    yılan sembolü yukarıda anlatıldığı üzere aslında bilgeliğin/hikmetin çıkış noktası olan nedenselliğin temel figürü. halbuki mevlana mesnevisinde kur’an için “sebepleri ve illetleri ortadan kaldırmak için “ inmiştir ifadesini kullanıyor. çünkü iman başka türlü bir şey olamaz. bugün ilim, imana tâbî unsurlardan en önemlisi olmaya devam ediyor ama bu yaklaşımdan bugünkü bilimin tek başına tüm yönleri içeremeyeceği de anlamamız gerekiyor.

    (simurg@yılan-------> yazı bana ait olmayıp simurg mahlaslı arkadaşıma aittir)
  • hem alemde, hem de küçük alem olan insanda yılan önemli bir semboldür. insanın koynundaki yılan nefstir. sembolden çok gerçekliktir. insandaki en ham haliyle libido enerjisine tekabül eder. aynı zamanda bu enerji insandaki hayat kaynağıdır. eskiler bunu biliyorlarmış ki, asaya sarılı çift yılanı canlılığa, tek yılanı ise ölüme işaret kabul etmişler. iştikak ilminden de konuyu takip etmek mümkün. hayat...hayyat: yılanlar...ayrıca gılgamış destanında ölümsüzlük otunu yiyen yılan! derin mesele...

    insan-ı kamil olmanın usulünün yılanın omurga boyunca yükseltilmesi olduğu ilgilerce bilinir. yani ham/saf libido enerjisi ilkel insan dürtüleri seviyesinde cevelan etmekten kurtarılıp yüksek insani metebelere yüceltilir. omurga(asâ) 33 omurdan oluşur. bu aynı zamanda semaya çıkan merdivendir, refreftir.

    masonluğun 33 mertebesi, basamaklı piramit, aydınlanma, firavunun alnındaki yılan hep aynı olaya işaret eder. nefsin saflaştırılması süreci eğer iman nurlarının eşliğinde yapılmaz ise yolun sonu en büyük yılana lucifere(ışığı getiren) çıkar. onun ışığıyla aydınlanırsınız. aydın olursunuz...

    iman nurları ise nefsi mesheder. onu deveye ve nihayet "burak" a dönüştürür.
  • bir okuyucu rüyası:

    elimde yalnızca eski bir kılıç var. buna el koyup derenin obur ucuna koyuyorlar. ben onu almaya giderken, birisi süslü ve keskin bir kılıcı elime tutuşturuyor. bu kılıçla yolda bir yılan öldürüyorum. bu arada gizlice başka bir yılan yaklaşıp beni sokuyor; ama onu da öldürüyorum. sonra kafamı kaldırıp bakınca daha yolun başında olduğumu görüyorum ve yolun sonunda devasa bir de yılan beni bekliyor. o dehşetle uyanıyorum.

    bir de bana 4 şart öne sürülüyor; kabul etmem gerekiyormuş:

    1 sabırlı ol
    2 kahraman ol
    3 itici ol
    4 çekici ol

    yorumu:

    eski kılıç= atadan babadan kalma din ve onun tevhid anlayışı

    süslü ve keskin kılıç= yepyeni bir din anlayışı ve onun tevhid görüşü

    yılan= nefsi emmare; ego. egonun pek çok kademeleri vardır. her bir aşamada bir tane başını vurmak gerekir.

    sabırlı ol= bu yol sabırla kat edilir. nefsin ezasına sabretmek gerekir.

    kahraman ol= başarıya ulaşanlar ancak nefsine karşı kahramanca savaşanlardır.

    itici ol= nefsine kapılmış ve o yolda gidenlerden uzak dur.

    çekici ol= nefsiyle kavgalı olan ve o yolda gidenleri dost edin.
hesabın var mı? giriş yap