• futbol olarak bi boka benzemese de;beğendiğim maçtır.heyecan vardı,her dakikasında mücadele vardı,çok iyi bir taraftar kitlesi vardı.maalesef şerefsiz 3-4 tane tekmeci,tokatçı chelseali ve ibne de bir hakem vardı.6 dakikayı neresinden çıkardı anlamadım.ayrıca chelsealilere kart göstermemeye rus yemini ettirilmiş belli ki.helal olsun liverpool'a ve taraftarına. *
  • gudjohnsen eger hayatının fırsatını kacırmasa idi, tribunlerin * aglama seslerini cok derinden duyabilecegimiz mactır. ayrıca mac sonunda simdiye kadarki butun gıcık hareketlerine ragmen mourinho nun liverpool lu oyuncuları tebrik etmesi zihnimizde hic unutulmamak uzere yerini aldı. kezman ve sakatlıktan yeni cıkmıs cisse nin goruntusu icimizi burkmus ve memlekette forvet de kalmadı dedirtmi$tir.
  • sampiyonlar ligini yalamis yutmus hocanin , ukala meslektasina ustunluk sagladigi mac oldu, biz de gurur duyduk.

    sezon basinda, bir basin toplantisinda ne zaman ingilizce ogreniceksiniz ya da konusacaksiniz* icerikli bir soruyu :
    buraya inglizce ogrenmeye degil, basarili olmaya geldim diye cevaplayarak iddiasini belirtmisti, boşa konuşmadiğini cümle aleme gösterdi bu maç sonucunda.

    ulkesinde bol keseden atip tutan futbol ulemalarinin ( teknik direktorü, futbolcusu, yoneticisi, baskanı, yorumcusu) bolca bulundugu futbol severlere* hayranlikla izledikleri bir şampiyonlar ligi serisi yaşatan rafael benitezi ülkemizde ağırlaycak olmamız çok anlamlı olacak bu nedenle. umarız rafael benitez ve liverpoola istanbul şanslı gelir, umarız bu serinin sonu da bugünkü gibi hakedelmiş bir zaferle biter.
    e tabi bir de allah dağına göre kar veriyor, liverpool seyircisi de böyle bir hocayı hakediyor. bu akşam bi kez daha gördük, öğrendik, orda olamadığımız ve olamayacağımız için kıskandık.
  • milan'ı ayrı bir noktada tutaraktan şunu söylemeliyim ki, daha ikinci turdan itibaren talihsiz bir üçgenin kurlumu sonucunda bence en kötü şekilde sonuçlanmış senaryodur.

    öncelikle finali barcelona ile chelsea oynamalıydı; peki neden? birinci olarak benim gönlümden bu hissiyat geçmekle beraber, bu sene şampiyonlar ligi'nde en çok keyif vermiş karşılaşma(lar) ikinci turdaki chelsea barcelona eşleşmesi olmuştur. istanbul'da 25 mayıs şöyle güzelinden ronaldinho'lar, john terry'ler, frank lampard'lar, xavi'ler görsek ne olurdu? şahane olmaz mıydı? şu ana kadar gelmiş geçmiş en güzel final maçı olacağına bahse girebilirdim; ta ki ikinci tura kadar.

    sonrasında barcelona elendi. chelsea yarı finalde liverpool'la eşleşti. valla ben blackflag olaraktan italyan futbolundan ve italyan takımlarından nefret ediyorum kardeşim. özellikle lazio denen orospu çocuğu faşistlerden nefret ediyorum, ama bu başka bir mevzu. milan'a da cm'de hep 3 takıyorum şerefsizim. neyse, liverpool chelsea final eşleşmesi de güzel olabilirdi, lakin iki ingiliz birbirini harcamak durumunda kaldı. bir yanda gönlümdeki chelsea, diğer yanda seyircisinin enerjisinden ve futbol aşkından dolayı sonsuz destek verdiğim liverpool. gene de gönül istanbul'da john terry görmekten yanaydı, ama en kötü senaryo gerçekleşiverdi.

    peki 25 mayıs'ta bizi neler bekliyor. tribünden gerrard diye bağırınadururken, diğer yandan you never walk alone söyleyeceğimdir. yeter ki milan yenilsin, yeter ki liverpool hakettiğini alsın.

    p.s: gerçi milan liverpool'u harcayacak ama neyse

    son olarak: amına koyyım mourinho
  • 8 aralık 2004 gecesi, liverpool kendi evinde 1-1'de, olympiakos önünde... dakikalar 80'lere geliyor, iki fark gerek ama.. mecidiyeköy'de bir evde internet, tv veya telefon gibi iletişim araçlarının sağlayabileceği bilgiden kaçınılmış, star'ın banttan yayınını canlıymış gibi izlemek için.. son on dakikada bir tarih yazıyor liverpool, kop tribününün önüne iki gol bırakıp son 16'ya kalıyor.. o dönemde bir de şampiyonlar ligi telaşı var, final için kısıtlı zamanda bilet almak lazım, çok para ama verilen parayı önemsiz kılabilecek bir ihtimal var ortada.. 16'da 2'den bile daha küçük görülen bir ihtimal hem de..

    yine de göz karartılıyor, "olm o müziği canlı duyucaz, bizim önümüzde kupa verilecek, hayatta bi kez olur bu" gazlarının da payıyla "tabi lan, taraflı bakmayalım" denerek bilet alınıyor..

    bayer leverkusen geliyor önce anfield'a, ilk yarıda bitiyor işleri aslında da, jerzy dudek'in son dakika yumurtlamasıyla biraz bulanıyor kafalar, 2-0'ın 3-1'den daha iyi olduğu fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok. ikinci maçta da ilki gibi erken goller 3-1'lik skorla çeyrek final kuraları beklenmeye başlanıyor. o cuma gelen haberler ise çok parlak değil. psv, lyon ve inter takımları milan'ın karşısına düşerken; liverpool her biri ayrı bir şampiyonluk adayı bayern münih, juventus ve chelsea'li daha zor patikaya denk geliyor.

    juventus karşısına çıkıldığında pek az kimse italyanlar karşısında şans veriyor bizim kırmızılara. gelip "juve yener olm" diyenlere bir şey denemiyor, içimizde çok fazla ummamaya, sonra hayalkırıklığına uğramamaya şartlanmışız, ya da kendimizi kandırıyoruz aslında; liverpool'un önce juve'yi sonra da diğerlerini geçip finale kalması aslında şu koca yılda en çok isteyeceğimiz şey, en büyük umudumuz. yine de parmaklar çatılıyor her düşünüldüğünde, diller ısırılıyor her konuşulmak istendiğinde. hayatımın en büyük sırrı bu, büyüyü bozacağım korkusuyla haykıramıyorum.. gelgelelim anfield'a çıkılıyor, fırtına gibi bir ilk yarı daha. king luis geçtiğimiz günlerde liverpool tarihinin en güzel avrupa golü seçilen vuruşuyla değişik bir şeyler olacağını fısıldıyor aslında. ikinci yarıda genç carson talihsiz bir gol yiyor (ilk yarıda inanılmaz da bir kurtarışı var halbuki), 1-0'ın 2-1'den daha iyi olduğu fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok. zaten millet yeterince şaşkın oynanan oyundan sonra. orada şaşkın olanlara bir açıklama yapma gereği duyuyorum, "bakın abilerim, liverpool rakibinden daha zayıf bir kadroya sahip olabilir, formsuz olabilir, eksikli olabilir... ama anfield'a çıkıldığında, dünyanın en büyük takımı hep liverpool'dur..." ikinci maç başlamadan önce italyanların takımından birisi (nedved olabilir, kusura bakmayın hatırlamıyorum) "bu turu geçen finale gider" diyor, biz "hadi o zaman" diyoruz. gerrard'sız ama 4 aydan sonra xabi alonso'lu, kanser eden bir maçtan sonra italyanlara karşı italyan gibi oynayıp cannavaro'yu bile ağlatan bir maç çıkarıyoruz.

    rakip chelsea oluyor. bilmem kaç yüz milyon pound'luk chelsea. karşısına kim çıkarsa yensin de şampiyonlar ligi finali'ni oynasın diye kurulmuş chelsea (yoksa zaten ligde rahat rahat şampiyon olduğunu sezon boyunca gördük). ilk maç stamford bridge'de, iyi kapanıyoruz, onlar da biz de birer kere önemli pozisyonlar yakalıyoruz. onlarınkinde başrol lampard'ın, bizimkinde (baros'un kafasında, normal şartlarda kalecinin uzanamayacağı köşe olarak tabir edilen noktaya) cech'in. golsüz bitiyor maç, misal bir 1-1'in 0-0'dan daha iyi olabileceği fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok artık. gol yediğimiz anda iki tane atmak zorundayız artık ama rafa yüreklere su serpiyor, leverkusen maçından beri yaptığı gibi: "eğer en başında bana gelip 'tek maç, anfield'da oynuyorsun, kazan, finale çık' deselerdi tabii ki kabul ederdim." 6 gün boyunca saat sayılıyor buralarda, "salı'ya kaç gün var" kendi içimin en popüler cümlesi. eksiğimiz bu sefer xabi ama onsuz çok oynadık bu sene, bir kez daha oynarız. hem büyük tecrübe didi çıkıp oynayacak.

    bu sene anfield'da oynadığımız 5 şampiyonlar ligi maçında 4 galibiyetimiz olduğu, hep erken gol bulduğumuz, deplasmanda yenilmemekle olayı kolayladığımızı kendimize telkin edip rahatlamaya çalışıyoruz. chelsea'liler ligde buldukları 31 puanlık farkın -ki aradaki hafta sonunda 33'e çıktı- dalgasını geçmeyi bırakmışlar karşılarında buldukları dirençle. bu sene üç defa yenmişler bizi, dördüncüsünde yenilmediğimiz için iyi hissediyoruz. belki de bu sezon stamford bridge'de gol yememeyi başaran ilk takım olarak güvenliyiz bir yerde. ayrıca geçen sene arsenal'e ligde hep geçilip, şampiyonlar ligi'nde çelme takan takım olunabileceğini chelsea göstermiş bize, biz de "neden olmasın?" diyoruz.

    kendimizi böyle rahatlatmaya çalışıyoruz çünkü onlar büyük olan, daha kuvvetli, daha formda... biz de öyle fakir fukara değiliz ama yaptığımız dört büyük transferin ikisini şampiyonlar ligi'nde oynatamama, ikisini de sakatlıklara kurban verme sonrasında pek mütevazı olduğunu biliyoruz. en çok rafamız'a güveniyoruz ama, bir de anfield'ımıza, bir de terinin son damlasına kadar koşacağını bildiğimiz çocuklara..

    öyle de oluyor. ilk dakikalarda gelen gol, ondan sonra "ya yersek" stresi yerine chelsea'nin yüzünden okunan "ya atamazsak" duygusu hakim. dakikalar geçiyor, birkaç kez bizim kaleyi ciddi zorluyor chelsea, olmuyor. arada bir dudek, çoklukla hayatlarının en büyük maçına çıktıklarının bilincindeki carra, finnan ve djimi'de eriyor ataklar. stevie takımın abisi, luis garcia ise bilekleri belli ki. zaman geçiyor, son dakikaları "sen 6 dakika verirsen biz de böyle oynarız" diyerek geçiriyoruz. takımın dennis rodman'ı cisse'yi de büyük keyifle izliyoruz, terry'ye tokat attırmasını bile, ki maç boyunca terry'nin bizden kaç oyuncuyu tokatladığını sayamıyoruz. 95. dakikada her destansı maçın olmazsa olmazı "allah yüzümüze baktı" pozisyonu geliyor. gudjohnsen hayatının en kötü anını yaşıyor belki o golü atamadığı için ama aslında üzülmesine gerek yok. 95. dakikada liverpool'u eleyecek golü kop'un önündeki kaleye atacak yürek yaşayan pek fazla futbolcuda yok. düdük çalıyor, 10 kırmızı ve 1 yeşil yumruk havada, kenara bakıyorum, takım elbiseli bir yumruk havada, tribünde 42 bin kırmızı yumruk havada..

    mecidiyeköy'de de kalkacak bir yumruk, ama bakıyorum delikanlıya, ağlamamak için eliyle ağzını kapatmış. sıradan hayatının en üst noktası bu, biricik takımı kupa maçını oynamak için istanbul'a gelecek, gözlerinin önüne. aylarca beklediği an gelmiş çarpmış. bir yandan "bekliyordum, işte beklediğim buydu" demek istiyor, bir yandan "yetmedi ki, ben liverpool'da olmak istiyorum, sabaha kadar bira içip şarkı söylemek istiyorum" fikirleri var kafasında. milyonlarca kelime var ama burada olanları tarif etmek için birkaç tanesini seçebilecek yeterlikte ve sakin kafada değil genç. sadece aylardır bu an için planladığı birkaç dizeyi ekleyebiliyor:

    "looks like we made it,
    look how far we've come my baby
    we mighta took the long way
    we knew we'd get there someday"

    evet, we beat the odds together!
  • istanbul'daki finalde italyan ve ingiliz (ispanyol mu demeliydim yoksa) catenacciolarının kapışacağını tescil eden maç...

    ha böyle söylüyoruz diye akşamki futboldan keyif almadığım düşünülmesin. hele o son 15 dakika yok mu liverpool seyircisinin efektleri ile birlikte tam bir heyecan fırtınası idi benim için.

    evet futbol adina ronaldinho tadinda pek fazla guzel hareketler olmamistir belki ama yine de coffeeenicotinenin deyimiyle ben adamım ricardo carvalhonun ve john terrynin tacklelarını, rafael benitezin elinde sağ açık bile oynamış son mohikan john arne riisenin kendi koridorunu forsa etmesini , steven gerrardın her zamanki kendine has ama biraz cantonavari mağrur oyununu, tekniğini ve hele goldeki tek pasını, keza yılın futbolcusu frank lampardın final vuruşunu hayatının olmasa bile yılın kurtarışı ile çıkaran jerzy dudekin plonjonunu! , maç başında juve maçındaki kadar aktif ve ateşleyici olamayan liverpool taraftarının maçın bitiş düdüğünden sonra oluşturduğu ambiansı , maç bitiminde mağlup ama mağrur jose'nin tek tek kendi futbolcularını ve kırmızıları tebrik edişini bir "dilenci " edasıyla keyifle izledim. bu da bana yeter de artar bile..
    sağolun maviler varolun kırmızılar...
  • gercekten cok onemli bir macti. inancin ve istegin karsiligini aldi liverpool. yari final eslesmesinden once de son derece umutluydum liverpool'un cikacagina. istanbul'da onlari formamla karsilayacagim gunu hayal etmistim ve bu da gerceklesecek. gonlum isterdi galatasaray-liverpool finali olsun ama ne yazikki boyle bir imkan olmadigina gore liverpool'la yetinicez bu sene.

    bu macin finale etkisi de hic belli olmaz. liverpool bir andorra takimi degil ki milan ezip gececek, silip supurecek diye bu kadar rahat konusuluyor. bu chelsea degil miydi tum dunyayi onune katan, karsisina cikan her devi yere yikan. o juventus degil miydi italya'da hala hegemonyasini surduren. bunlari kim eledi yahu anlamiyorum. milan 4 atsa bile bunu mactan once boyle rahat, sanki italyan takimiyla andorra takimi oynuyormus edasiyla soylemek komik oluyor sadece.
  • "liverpool istanbul'a hoşgeldin" diyerek başlamak istiyorum...
    kazanan her zaman haklıdır derler..
    bir futbolsever olarak son 10-15 dakikadaki heyecana diyecek sözüm yok ama sahada da futbol yok... korner direğinin orada topu sıkıştırıp futbolu it dalaşına çevirerek vakit geçirmeye çalışan, düştüğü yerde kalan, attığının üstüne yatmak için sonuna kadar çabalayan bir liverpool görmek canımı sıktı... ama tribünler muhteşemdi...
    liverpool finale kadar geldi şanstan bahsetmek gerçekten salakça olur ama sahada görmek istediğimiz futbol sanırım bu değil..

    bu yıl ilk kez chelsea'yi bunca panik olmuş ve hatta ne yapacağını bilemez halde gördük, machine man lampard'ın bile yüzünde çaresizlik okunuyordu, robben şaşkın, her zaman piston gibi çalışan bacakları titrek, çaresiz ve güçsüz salak sapak ortalar yaptı.. kezman sürekli olarak bu takımda ilk 11 oynamam gerek diyor ama değil sonuca etki etmek ayağına top geldi mi gelmedi mi ondan bile emin değilim... jose mourinho' için tek sözüm var
    kibir en büyük günahtır... tabi sanırım bütün keramet giydiği paltodaymış herhalde, palto çıktı, final kaçtı...

    maç öncesi öngörüm bir derece haklı çıktı, liverpool hiç de ingiliz gibi oynamayarak maça başladı, her zamanki gibi... ve zaten aynı juve maçında olduğu gibi golü de erkenden buldu..

    benitez'in de her maç 60. dakikada milan baros'u oyundan alması bana şenol güneş'in aynı dakikalarda yıldıray'ı oyundan aldığı günleri hatırlattı, aklıma gelmişken yazayım dedim*
  • maçı izlerken sanki çocukluğumun liverpool u rush, beardsley, barnes, molby sahadaydı. tamam belki liverpool iyi oynamamış olabilir ama kırmızıları finalde izlemek büyük keyif olacak.
hesabın var mı? giriş yap