• barış bıçakçı'nın iletişim yayınlarından çıkan yeni kitabı.

    arka kapak yazısından bir alıntıyla: "şu gürültülü zamanda, gevezelikten ve 'farfara'dan gına getirenlerin sığınacağı bir kuytu köşe, barış bıçakçı'nın anlatıları. minimalizmin duru güzelliği var onun her kitabında. baharda yine geliriz'de de incelikli tablolar çiziyor barış bıçakçı. insan ilişkilerinden enstantaneler; 'durumlara', duygulara, akıldan esenlere, gönülden geçenlere dair ince fırçalar... uçucu intibaların izini süren bir görme ve 'bilme' biçimi... insan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?"

    bıçakçı'nın bütün kitaplarını hep bir solukta okuyan biri olarak ben de şöyle söylemeliyim belki: insan güzel bir cümlesini okuduğu bir yazardan nasıl ayrılabilir?
  • işte öyle birşey'lerin hikayeleri. tek bir cümleyle ya da tek bir fotoğraf karesiyle anlatılamayacak enstanteneleri mümkün olan en ekonomik şekliyle hikayeleştiriyor barış bıçakçı; öyle samimi bir hava yakalıyor ki, sanki eğer bir cümleyle anlatılacak olsa onu da yapacakmış gibi. herkesin herkesle dostmuş gibi dolandığı bu alemde baharda yine geliriz müjdesini veren insanların varlığını hatırlatıyor. hikaye aralarında bulunan şehir rehberi notları da kitapta eksik kalan bir şeylerin harcı oluyur. hal böyle olunca barış bıçakçı'yı okuyup sevenlere de baharda yine bekleriz demek kalıyor.
  • öykü görünümlü bir romandır bence bu kitap.
  • gene arka kapağından:

    ''bu berbat şehirde görüp görebileceğiniz en güzel şeyin terk edilmiş bir fabrikanın kara yıkıntısı olması saçma ya da gülünç mü? değil! insana özgü bir yavaşlığı, sakarlığı hatırlatan tek şey bu yıkıntı çünkü. şehirde otomobiller, yollar ve binalar, sonunda bütün sıcaklıkların evrenin ölgün sıcaklığıyla aynı olacağı bir geleceğe doğru son hızla gidiyor, uzanıyor, yükseliyor. ama aralarında banka memuru sevgili dostum tuğrul'un da bulunduğu sağlığına dikkat etmeyen, fazlasıyla hayalperest bazı insanlar var ki, onlar gece kurdukları saatin sabah çalışmamasını veya en iyisi geriye gitmesini gönülden dileyerek tatlı tatlı esniyorlar.''
  • 'anlamayan kadınlar' öyküsünde franny and zooey'e yaptığı gönderme ile mest etmiş barış bıçakçı kitabı.
    bu kitapta calvino tadı alan bir ben miyim merak ettirmiştir.
  • barış bıçakçı'nın hayattaki insanın içini ısıtan küçük anların derlemesinden oluşan kitabıdır. her öykü ayrı ayrı kalplerdeki buzları eritir, tatlı bir tebessüm eşliğinde okunur. soğuk bir ankara gününde üşüyen ellerin sevgilinin sıcak elleriyle ısıtılması gibi bir his verir.
  • (bkz: umut)
  • senin kadar güzel bir kitap ismi bu. kim olmak isterkenki kimsin sen. ben şimdi okimiycam. 2 tane okumadığım barış bıçakçı kitabı kaldı, öyle hemen bitiremem. bahara kadar bekle bandini, diyordu sanırım ben sonuncu bahara kadar bekliycem. ama sen oku istersen. güzeldir. adımın emin olmadığı gibi eminim. hadi ben kaçtım. kendine iyi bak. iyilere de kendin gibi bak. eyvallah. gelecek baharda yine gelirim. 2013. biraz daha saçmalarız beraber. hoşa kal.
  • kitaptaki bütün öykülerde ankara tadı var. hani istanbul'da izmir'de olacak şeyler değil bunlar. tabii ki çay bahçesinde ellerinde kaşıkla göbek atan adamlar ankara'da yaşar. tabii ki atkestaneleri ankara kaldırımlarına dökülür. güvercinler balkonlara ankara'da yumurtlar.
    bir tek ankara otobüslerinde, trafik sıkışmışken, bir adam hiç tanımadığı bir kadının saçını boyar. evet bu hikaye bana hiç imkansız gelmiyor. kadının yüzüne boya bulaşmasın diye kül toplamak tuhaf değil... de zamanı yanlış işte. artık ankara'da öyle otobüsler yok. bir otobüs dolusu insan, üzgün bir kadını teselli etmeye çalışmaz. artık yapmaz. eskidendi bunlar barış bıçakçı. ankara da çok bozdu.
  • barış bıçakçı'nın narin şırıngası. al parmağına enjekte et, al dimağına ver eyle, al gecenin yarısını renklendir, al diline dola. al, sus, pus. kasım kasım kasarken kasım, "baharda yine geliriz" diye cıvıldayan gözlere ihtiyacı var kuzey yarim küreli bazı yorgun aortların.

    bahar gelsin. gitmesin.
hesabın var mı? giriş yap