• fragmanına bakılırsa gayet eğlenceli bir film. umarım tüm filmi fragmana sığdırmamışlardır da gidip izlemeye değer bir film olmuştur.

    http://www.beyazperde.com/…/filmler/haberler-55552/
  • 90'lı yıllar türk pop müziğinin sabun köpüğü olmayan icralarını anımsatan, sade, misler gibi alex şarkısı.

    alex'in kaybettiği köpeği fa'ya adanan şarkının klibinde akan hikaye ise:

    "en güzel yerinden başlamalıyım, diye düşündü adam. güneşe direnen uzun kirpiklerinden mesela... kokuma doğru kuş olup kanatlanan hokka burnundan, kafa tutan rüzgarından hatta... toprak kokan yumuşak teninden, koyu siyah bir kış sabahı koşup gelişinden başladı.

    o sabah uyandığında saat hayli geçti. zeytuni sohbetlerin altında boylu boyunca uzanan zaman misali tutulmuştu bedeni. siyah perdeler koyu zamanları sımsıkı sarıp tutsak etmiş, soluksuz gecelerin soluğunu kesmişti. çık çıkmıyordu duvarlardan. unutamadığı kısa anların ten kokusunu içine çekerken mevsimsiz deri ceketini giydi. canı sıkkındı. göz göze gelmek istemediği her şeyden gözlerini kaçırdı bir süre. mor kanepede uyuyan kadının inip çıkan göğsüne ilişti gözü önce. sonra kadının ince belindeki kabarık kahve tanesine. tam beninden, tam seninden öpmek istedi. bir süre kadını seyretti. siyah düz saçlarından kayan küçük kristal tokaya baktı. kadın usulca kanepeye gömdü yüzünü, adamın gitmesini bekledi. kapıya yürüdü adam, ayakkabılarını giymek için yolculuk kokan parkeye eğildi. ayaklarının dibindeki uzun ışıklı yola baktı bir süre. eşikten sızan ışıktı bu. güneş kapıya dayanmış, ben geldim, der gibiydi. dün geceden karanlığa kapanan kapıyı açıverse her şey değişecek, turuncu güneş en güzel yerinden yeniden başlatıvericekti hikayeyi. derin uykudakiler uyanabilir, ısısız oda ısınabilirdi.

    içini umut kapladı, gülümsedi adam. kemikli ince uzun elini pırıltının sıcağına tuttu, avuçları ısındı. bu hissi iyi bilirdi. okşamak kendini hissetmekti. eşikten sızan ışık öylece duruyordu avuçlarının arasında. sevecen ve tanıdık... uzun ışıklı yol boyu koşan toz zerresi gibi hissetti kendini. savruldu durdu. ayağa kalktı, elini kapının koluna cesaretle attı, kapıyı ardına kadar açtı. içinden hayal yüklü gemiler geçen mavili deniz tam karşıdaydı. uçsuz bucaksız deli derinlere, aşna-fişneli koyun koynuna daldı gözleri. bulutlara, kırlangıçlara, uçakların dağılan beyaz izlere baktı uzun uzun. saklandığı yerden renkli bir sürprizle çıktı güneş. mor mavi bir gökkuşağı altın köprüde belirmiş, istersen koş git, der gibiydi.

    derin bir soluk aldı. eşikteki ışığı kalbine mühürledi. şehrin ay ışığına, sokağın mor salkımlarına kapattı gözlerini. gökkuşağının altında parlayan altın köprüde onu bekleyen çocukluğuna doğru koştu gitti."
  • bir film.

    türkiye'de komedi filmlerinin gişe potansiyeli sebebiyle, böylesi "görünmeyen" yapımlar salonlardan kayıp gidebiliyor. en son peker açıkalın'ın oynadığı ve "x tane film yapacağım dedim ve yaptım" diyerek böbürlendiği, gülcemal adında bir film çıktı ki, sözlükte hakkında bir şey bulunmuyor. fragmanını bile izlemek bir zahmet o filmin...

    bu tip filmlerin bir oyuncu havuzu var, her yeni filmle bu havuz 3-4 kişi genişliyor. bazıları ise yine fark edilmeden kayboluyor.

    neyse, diyeceğim bunlar değildi. ben bu filmi geçen gün televizyonda gördüm annemlerin evinde (kendi evimdeki televizyon o amaçla kullanılmıyor, kaliteli bir şeyler izlemek çok pahalı ben ne yapayım). 15-20 dakika baktım. aslında ben böyle filmleri izlemeyi çok seviyorum fakat arkadaşlarla izlemek daha keyifli. bir kötü film deyince, bir de kötü şarkı deyince akan sular durur benim için. üstüne para verecek olmasam bu filmleri perdede seyretmek de gayet güzel olabilir.

    heh, baktım filme. şimdi bu film komedi filmi. birkaç komedi sahnesi var, hiç komik değil. hani iş yeri, sınıf vs. ortamlarda kendini komik sanıp devamlı espri sıkan, mizah anlayışından yoksun tipler olur... bu filmin mizahı onlardan kötü. arada bir takıldığım kıraathanede üç dakika otursam, eminim filmin bütünündeki esprilerden daha komik ve yaratıcı espriler duyarım etraftaki masalardan. gerçi ben kıraathanede çok gülen bir insanım.

    neyse, kadrajlar abi... görüntü yönetmenliği yerlerde. ne portre var ne fotoğraf var. duvarlardaki gölgeler filan 20 yıl önceki türk filmlerinden kalma. yahu türkiye'de bu sorun çözüleli yıllar oldu. hayır, artık doğal ışıkla da müthiş filmler yapılıyor zaten. bir önceki sahnede her yer apaydınlık, sonraki sahnede adamın yüzünü göremiyoruz. bunun kompozisyonla, sahnenin gereğiyle filan da alakası yok. keşke olsa. bir de sanat yönetmeninin mi, yönetmenin mi, görüntü yönetmeninin mi yetersizliği bilemiyorum (bence hepsinin) ortamlar yapay, iki kişi konuşurken ortada boşluk, doğallığı bozan gereksiz objeler, mekanlar felaket... gırla. renkler belki düzeltebilirmiş işi, en azından her sahneyi başkası çekmiş gibi durmayabilirmiş bir bütünlük sağlansa, o da yok.

    velhasıl, üzücü tarafı şu, hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin vasat bile olmadığı çeşitli çöp filmler yapılabiliyor hala. bayağı bunları yapan çıkıyor, bunlarda oynayan çıkıyor vesaire... yani benim aklıma bu kadar kötü bir senaryo gelmez. en fazla bilinçaltıma takılır. hadi bu kadar kötü senaryoyu oldurdum, bu kadar kötü çektiğim bir filmi vizyona sokmam. işte bu cür'et, tüketimin yuvarladığı, içinde zerre yetenek-yaratıcılık olmayan bu işler nasıl ortaya çıkıyor ben onu anlayamıyorum.

    böyle film yapılacak ise, bir 35 milyon kadar senarist-yönetmen çıkar bu ülkeden diye tahmin ediyorum.

    bir de bu filmin iki güzel özelliği var:

    1- kadir doğulu oynuyor. doğal oyunculuğu, sinemayı, televizyonu beceremeyince, tanımayana "herhalde tiyatro kökenli, grotesk oyunculuktan kopamamış" diye düşündürüyor lakin öyle bir geçmişi de yok. oldukça oynayamıyor kendisi.

    2- film çekmeye çalışan gençler var, onların hikayesini izliyoruz. ancak epey paradoksal olarak, bu filmin yönetmeni de aslında film çekemiyor.
  • bu ne lan. şu an kanal d de yayınlanmakta olan saçmalık kendisi. hayır açık kalsın dedik maçı izlerken ama dayanamadı beynim .

    olay nedir, ne değildir anlayan bana da bi anlatsın.
  • kadir doğulu'nun oyunculuğu yüzünden kötü bir film olmuş.
  • kalkıp kumandaya ulaşmaya erindiğim için değiştiremediğim kanal d'de yayınlanan bir garip hareketli resim şeyi... hani ısrarla ilk dakikadan ilk otuz dakikaya filmde bir absürtlük var ulahn kesin yoksa bu kadar rezil bişeye kim tenezzül eder, hani etti diyelim vizyona sokar, hadi soktu diyelim kim bir kanal da yayınlar diye kendi kendime sorguladım fakat, nafile... az çok film izleyen birisi olan bendeniz bu filme şu son cümleyi kurmayı görev bilirim:

    türk sinema tarihinin en kötü sinema filmi dahi olamaz, bunu geçtim en kötü youtube videoları bu filme kafa tutar...
  • 3-4 gün önce spotify'da karşıma çıkıp kendini sevdirmiş, hüzünlü sözleri ve hareketli bir melodisi olan şarkının* giriş cümlesi.

    hani bazı şarkılar vardır, üzgünsünüzdür ama melankolik takılmak değil de kötüyüm ulan yaktın beni! demek istersiniz, öyle bir şarkı işte.

    mutsuzum çok hastayım güldür beni doktor!
  • bir talip karamahmutoğlu filmi. olmamış, yani biraz anlamsız buldum. olmasa da olurmuş hatta, bir amacı ve içerik bakımından vermek istediği bir mesaj yok.

    yakın zamanda talip karamahmutoğlu ile bir sohbetimiz oldu, tesadüfen aynı ortamda bulunuyorduk. kendisi oldukça iyi niyetli ve yaratıcı biri aslında ama biraz kafası karışık gibi geldi bana. bana kalırsa daha sakin filmler çekmeli.

    ayrıca yakında bitecek olan yeni filmi ses getirecek diye tahmin ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap