• eve ekmek getirmek icin didinen erkegini kapida karsilayan ev kadininin, adamin elindeki alisveris torbasini aldiktan sonra sordugu soru... gunun gercekten de nasil gectiginden cok, erkege ilgi sefkat gosterme amaci guder - evin erkeginin elindeki torbalarin mutfaga nese icinde tasinmasi son buldugunda, bu soru da sorulmaz olur, gunler ve yuzler artik birbirinin aynisidir...
  • sorulması, bazı bünyelerde, tersine etki yaratan cümledir.
    tarafıma sorulduğunda, daha çok küfürle karşılık vermek istiyorum. sabahın 06.30unda başlayan günüm genelde akşam 20.00 sıralarında son buluyor. böylesi bi tempoya, dalga geçer gibi "günün nasıl geçti hayatım?" diye sorulması, bende at kuyruğuna konmuş kelebek etkisi yaratıyor.

    ha şöylesine hayır demem:

    "ne yaptın bugün?çocuklar neler yaptılar?çözemediğin bir soru vardı, çözebildin mi?"

    olabilir.

    amaaaaaaaaaa, bunun yerine:

    "hayatım *, kahve yaptım sana, şöyle bi kendine gel, sonra yemek yiyelim"

    dense! bundan iyisi şamda kayısı...
  • kadınların hoşgeldin repliği.. olay türkiye de geçiyorsa senaryo şöyledir
    "hoşgeldin kalbimin sahibi" *
    akabinde adam koltuğa kendini atar. pestili çıkmıştır. hatun kişi "sen yorulmuşsundur ben sana masaj yapayım"
    masaj yaparken "günün nasıl geçti hayatım"
    adamcağız dili döndüğünce günü nasıl geçtiyse anlattıktan sonra "sana en sevdiğin yemeği yaptım"
    yemek yenip televizyon karşısına geçtikten sonra "tatlım yeni bir eve çıksak diyorum" *` :hayal gücünüze kalmış`` :bizim evde öyle oluyordu`
  • iç sesi 'kimbilir ne haltlar yedi dışarlarda' diyen kadının dış sesi.
  • sonrasında bir patlamaya neden olabilecek soru;

    "nasıl geçti günün?

    -sıkıcı, bohem ,palavratik, nevrotik şizofren bir tat da, absürt bir boşlukta, sevgiliye uzak bir grilikte ,çaresizlik amennasında, bu da geçer mi halsizliğinde, boşluğun çukurunda .

    daha da diyecektim de seni kasmayayım deyu durdum.

    evet bana yakıştıramadığın görmediğin için bana konduramadığın o kadar seninle ilişkili çaresiz hallerim var ki!

    boşalmışım bir kaldırıma düşen sarı sokak lambasının direkle gölgelenmiş izine ;o bile nedir bu böyle demiş.

    -beni aşar bu yük!

    -git güneşe düşür gölgeli dertlerini diye söylenmiş.

    güneşin yakıcılığına dökmüşüm yüzümü.

    o da:

    -nedir bu demiş beni aşar bir vehamette!

    kime dertleniyorsan kimi dert ediyorsan ona dök kendini!

    ben de sana geldim.

    tüm suskunluğumla.

    teşekkür edebildim ancak onun da bana lütfettiği; iyi edebiyat yapıyorsun acımtırak his eşleşleşmesine.

    kendimizden arındıralım diye başka bir sorun mu var temennisini soradurduk onunla kendimize.

    sonuç vahim olsa da gözlerimizi kapatıp başka da aradık.

    sorun benim, sorun; sorular...

    sorular, her gözlerimi umutla maviyi aramak için diktiğim de gözümü göğe karşılaştığım grilik.

    bir ışık hüzmesi aramakla geçiyor ömrüm.

    ve nedir nereye gidiyorumdan sıkıldım.

    herkes gibi gri gökyüzünü mavi gibi görmeliyim.

    ayaklarım yok, gözlerim ama, kolumun tekini makinetül hayat aldı;

    diğer tekiyle azgın bir okyanusta yüzmeye çalışıyorum.

    orman orda biliyorum,

    ama ben nerdeyim?

    döke döke denizlerimi doldurdum.

    üstünden artık ağır vesaitler geçiyor giriş ve çıkışlarında beni ezmek şartı aranıyor.

    sen de gömdüklerimi sen anca doldurursun çünkü bendeki fideleri hep ezdiler.

    içim karardı kendimden.

    ah bir ahmet kaya çalsa...!

    selam söylüyor insanlar bana selamın bir boşluğa düşmesinden hiç korkmadan.

    ben de yankılanan boşluktan geri gönderiyorum onlara, onlarda ki boşluğu bilmeden….

    selam!"

    http://mihenktasi.com/…me=news&file=article&sid=696
  • son zamanlarda, askerdeki sevdiceğimle birbirimize mütamadiyen her günün son telefon konuşmasında yönelttiğimiz sorudur. yahu hadi benim anlatacak 3-5 şeyim olabilir de ben niye sorup duruyorum ki?

    - napalım aşkım, işte uyandık 5.30 gibi, sonra da bütün gün askerlik, şafak saydık filan..ya sen?
    + ben mi? hiç işte aşkım yaa bildiğin gibi, iş güç trafik.. klasik istanbul günü..sıkıcı yani..
    - ....
    + olsun aşkım bak 90 gün kaldı hemencecik geçicek!
    - ................. (mavi ekran) ............
  • yeryüzü gerçeklerinin en acımasızı bu sorunun cevabıdır. aslında cevapsızlığı. içim şişti bakışına benzer bir bakışla geçiştirilmeye çalışılır. ama soru soran böyle geçiştirilemeyecek kadar oturaklı bir makamda olunca mecburen cevap vereceksin. olmadı icat edeceksin.

    bilhassa erkeklerde default bir ayar olsa gerek. 12 yaşındaki kardeşime akşam soruyorum. maksat şimdiden alışsın, tedrisatımdan geçsin ki ileride "muazzam bir öküz, mükemmel bir hödüklük başyapıtı" olarak literatüre geçmesin. aslen yorgun argın işten eve gelen benim. onun yorgunluğu basketbol turnuvasında ölümüne potaya abanmaktan ibaret. ha kızların peşinde koşup maymun oluyorsa bilemem. henüz görmedim, duymadım. hayır bir de söz konusu kardeş olunca öyle "hayatım" falan yok. tamam sempatiğiz ama ergenliğe adım adım giren bünye bu sırnaşıklıktan pek hazzetmediğinden soruyu "naptın müdür?" şeklinde transkript ediyorum.

    cevap mı? elbette dört başı mamur bir "hiç". aslında çok da yadırgamıyorum. yani bana sorulunca da benim sistem arıza veriyor. verecek cevap bulamıyorum. her gün aynı geçiyor, her güne verecek yeni bir cevabı ben nereden bulayım? geçiyor mu geçiyor. bence esas mesele bu iken bunun nasıl geçtiğiyle koftiden ilgilenmek çok komik.

    çözümüm şu: hiç sorulmasın ve hiç cevap vermek zorunda kalmayalım. insanoğlunun soru cevaplamaktaki bu büyük basiretsizliği ile her akşam yüzleşmesine hiç gerek yok. gerçekten merak ettiğin bir insanın gününün mahiyetini kaşının eğrisinden anlarsın zaten. sonrası aradaki muhabbete kalmış. istediğin kadar eğitmeye, efendim yol yordam öğretmeye çalış. faydası yok. neticede öküzlük bir bütündür, bölünemez.
  • akabinde hergün duyduğumuz tepkili şekilde "bombok" benzetmesi ile sona eren soru cümleciği.
hesabın var mı? giriş yap