• maalesef ülkemizde ilkokuldan itibaren öğretilen ingilizce eğitimi tam bir saçmalık,

    ulkemizde 7-8 sene boyunca haftada 4 saat ingilizce dersi gören bir öğrencinin ingilizce seviyesi ne yazik ki " are you kola" seviyesinde, bunun en büyük sebebi öğrencilerin kafasını dilbilgisi (gramer) ile doldurmaktir ,

    hâlbuki grameri ezberletmek yerine gramer mantığını basite indirerek hiç konuşamayan bir bebeğe konuşma öğretir gibi diyalog öğretmek çok farklı sonuç verecektir.

    ilkokul mezunu bir duvar ustası mahmut usta türkçe'de ki zarflari ,yüklemleri ,özneyi ,sifat tamlamasıni falan bilmez ama seninle iyi kötü derdini anlatır, konuşur.

    işte sorun burada başlıyor, biz ingilizce eğitiminde bize lazım olan " diyaloğu" değil dilbilgisini öğreniyoruz , diyaloğunu ogrenmedigimiz dilin dilbilgisi bize hiç bir fayda saglamiyor,zaten zamanla o da unutuluyor.

    abd'de doğan bir bebek, sadece 4 yıl içerisinde karşılıklı diyalog ile bizim 20 senelik ingilizce öğretmenini tokatlayacak seviyeye geliyor , ha bizim ingilizce öğretmeni gramer de o çocuğu geçer ama karşılıklı iki muhabbet edemeyip derdini anlatamadıktan sonra neye yarar gramer.
    ben ingilizce dedim ama tüm diller için geçerli bu.

    edit : bakın burada canlı örneği mevcut #68812224
  • gramer bilmeden yabancı dil ögrenilemez, ben demiyorum ilber ortaylı biliyor. kendi deneyimlerimden de yola çıkarak bunu onaylayabilirim. eger bir dili sonradan ögreniyorsanız; ilk olarak kendi anadilinizin tüm gramatikal yapısını iyi bilmek zorundasınız aksi takdirde çocuklara ikinci bir dil ögretemezsiniz. fransa'ya egitim amacıyla geldikten sonra kısa bir almanca serüvenim ve onun öncesinde de ispanyolca(b1 seviyesine kadar) dil dersi aldım. buna paralel ingilizceye elbette devam ettim buüç dili ögreten hocalar kendi anadillerini ögretiyorlardi. yani alman, ingiliz ve ispanyoldular ve her üçü de bu dilleri ögretirken (ingilizce dahil) gramer agirlikli bir metod izlediler.
  • ingilizce ve gramer ? hayır öğrendikleri 3 sayfa gramer onu da öğrenemiyorlarsa değil öğrenmiyorlar dil bilmenin önemini bilmiyorlar ayrıca gramer için (bkz: alman grameri)
  • herkesin öğrenme yöntemi farklıdır. elbette gündelik hayatta kullanılacak, yurt dışına tatile çıktığımızda derdimize çare olacak olan yabancı dil sabah akşam gramer ezberlenerek öğrenilecek şey değil. keşke daha çok pratik ağırlıklı olsa. gündelik yaşama yedirilerek öğretilse ama maalesef böyle yapılamıyor.

    halbuki biraz konuşacak kadar öğrensek gerisinde deyimleri de öğrenir konuşurken şov yaparsın native olmayan kankalarına.

    kişi daha kendi ana dilinin dil bilgisine hakim değilken nasıl hakim olsun elin insanının dilinin bilgisine. kendi dilinde sıfatla zarfı ayıramayan adam adjective ile adverb'ü nasıl ayırsın da öğrensin.

    özet: bana kalırsa birey kendi dilinin bilgisini yeterince öğrenene kadar yabancı bir dilin dil bilgisini öğrenmeye başlamamalı. kim gündelik hayatında ezbere konuşuyor ki yabancı bir dili de ezberden konuşsun.
  • uzun yıllardır yanılgı içinde olduğumuz bir gerçek.

    başlık sahibi yazar güzel bir tespitte bulunmuş. bu konuda halihazırda dünyanın önde gelen dilbilimcileri tarafından yürütülmekte olan birçok tartışma, araştırma ve geliştirmeler mevcut.

    dil öncelikle gramer demektir lakin ortak görüş, öğrenilecek olan yeni bir dil öğrencinin o dile maruz kalma ve kendi dilini kullanma seviyesine göre ayarlanmalıdır şeklinde. yani sen italya'da, finlandiya'da kullanılan metotları alıp türkiye'ye getirip uygulayamazsın.

    kendi çalışmalarımız ve araştırmalarımızı dünyadaki özgün araştırmalarla düzgün harmanlayıp bu konuda kafa patlatan akademisyenlerimize destek olunması, değerlerinin iyi bilinmesi lazım.

    daha da önemlisi @miserable adlı yazarın değindiği, ilber ortaylı ve birçoğunun belirttiği gibi başka bir dil öğrenecek öğrenci önce kendi diline iyi hakim olmak zorundadır.

    türkçe çoğu diğer dil gibi, yaşadığımız çağda bilinen nedenlerle kullanımı oldukça yaygınlaşan ve artık konuşamayanın sopa yediği, interlanguage olarak tanımlanan ingilizce'nin bir hayli etkisi altındadır. fakat çocuklarımız kendi dillerini doğru düzgün kavramadan önce dilimize yama olan sözcükleri ve kalıpları öğrenmekte, aslında ana dillerini özümseyemeden başka dillerden yaptıkları alıntılarla kendi lisanlarını bozmaktadırlar.

    yeni nesillere ingilizce öğretmek bir kenara dursun, türkçe öğretme konusunda bile başarılı değiliz. asıl sorunumuz bu.

    hal böyle olunca öğretim sistemimiz basmakalıp doğrularla ilerliyor ve ingilizce öğrenimi ezbercilikten öteye geçemiyor. orta 3'e gelmiş bir çocuk zarfın, sıfatın, etkenin, edilgenin ne demek olduğunu bilmeden if clause öğrenmeye çalışıyor.

    aşağıdaki linklerde ülkemizin dil konusunda ne kadar başarılı/başarısız olduğuna dair haberleri okuyabilirsiniz.

    1

    2

    3

    ya sondan 2. yiz, ya 35, ya 40 falan.

    not: 650'şer bin euro'ları kıçı kırık topçulara değil de düzgün araştırmalara, hak eden akademisyenlere harcasak ülke çok daha güzel yarınlara bakacak ama kime, neye konuşuyoruz?

    edit: konu biraz hararetlenmiş. yapmış olduğum kişisel tenkit, bir dilbilimci yahut bilirkişi sıfatıyla değil, çoğumuzun yaptığı gibi birkaç dakika içinde konuya yorum katmak amacıyla yazılmıştır.

    herkese hatırlatmak isterim ki çoğumuzun yüksek derecede ingilizce ihtisası mevcut olsa bile bu konular insanların üzerinde çok çalıştığı, her geçen gün yeni becerilerin ve tekniklerin etüt edildiği, detayında hepimizin bilgi sahibi olamayacağı bilimsel konulardır. bir alanda tecrübe yaşamış olmamız bizim o alandaki her satırda rahatlıkla fikir beyan edip, bunu doğru olarak aksettirebileceğimiz anlamına gelmemeli.

    toplumca ve sözlük ahalisi olarak her konuda söyleyecek bir sözümüz var. kendimizi çoğu alanda bilgili ve donanımlı sanıp bu öz güvenimizle karaladığımız bokları insanlara okutuyoruz. bazen böyle akademik mevzularda o kadar sıçıyoruz ki, eminim işin ehli açıp okuduğu zaman, ''ne kadar saçmalamış bu gerzekler.'' diyor. tamam eleştirelim ama eleştirirken ve ortaya fikir atarken biraz düşünerek yapalım bunu.

    *yüzlerce makalesi, onlarca tezi avrupa'da kabul görmüş, şu an profesörlük yapmakta olan bir yakınım sırf ingilizce'yi özümsemek için zamanında ingiltere ve irlanda'da part-time olarak dönercilerde çalışmış biri. tam bir azim timsali şahıstır. konu hakkında konuştuğumuzda söylediği şey; ''boş ezberi bırakamadık gitti, dil konusunda avrupa'ya yaklaşacağımıza inadına uzaklaşıyoruz.'' oldu.

    *yaşadığı şehirde parmakla gösterilen bir ingilizce öğretmeni olan ağabeyim, var olan müfredatın tamamen göstermelik olduğunu savunuyor.

    bu örnekleri kanıt sunmak adına vermiyor ya da götümden uydurmuyorum. yapılan bazı yorumlardan sonra acaba değişen bir şeyler oldu da benim mi haberim yok diye görüştüm kendileriyle. ne yazık ki değişen bir şey yokmuş.

    kişisel olarak tecrübem kadarıyla benim ana eleştirim sistemin kendisine karşıdır. sisteme bok atıp işin içinden çıkmak basit diyenlere de hak veriyorum ama görüş alanım bu kadar, kimse kusura bakmasın. öğrenciye önce kendi dilini düzgün öğreteceksin, sonra ingilizce'yi. boş ezberden uzak, anlama yakın tutacaksın.

    yatırımını sadece taşa değil bilime ve bu konuda çalışma yapanlara da ayıracaksın. araştırmacılarımızı ihya edip, doyuracaksın. sistemi bilinçli bir şekilde süzgeçten geçireceksin. üniversitelerimizden güzel beyinleri uzaklaştırmayacaksın. yani şu anki döngü içinde yapması basit ama gerçekleşmesi pek olası görünmeyen şeyler bunlar. aslında söylemesi de basit olan şeyler. biz en azından söyleyelim. yapılır ya da yapılmaz.

    öğretmen maaşından mutsuz, öğrenci üzerine eşek gibi yüklenmiş sınav maratonundan mutsuz, veli hepten her şeyden mutsuz. eğitim-öğretim sistemimiz içinde azınlığı bir kenara ayırdığımızda öğretmen, öğrenci ve veli döngüsünde zaten bir kısırlık var. bunun üzerine de hala bir türlü reform yapamadığımız bir şekilde öğretim yapılmaya devam edilmesi ortadaki bokun üzerine mum dikmeye inat ettiğimizi gösteriyor. bir gün bütün bu bokları temizlemek umuduyla...
  • hatali yontem. sadece dilbilgisi kurallarini bilmek, o dili kullanabilmek icin gereken tek sart degildir. hatta gereken bir sart bile degildir. gramer bilmeden de dil ogrenilir. son derece basarili delft metodundan bihaberlerin gramer bilmeden dil ogrenilmez diyenlere kulak asmayiniz.
  • arapça kelime okutup, ibadet ettirdiğini ya da cemaatin imamıyet ihtiyacını karşıladığını sanmaktır.
  • bir dilin gramerini öğrenmeden de konuşmak mümkün. yalnız yazmak biraz zor olurdu.
    ya da yabancı dil size bir restoranda yemek sipariş edecek kadar gerekliyse o dilin dilbilgisini öğrenmeniz gerekmeyebilir ama bağlaç ve noktalama işaretleriyle bağlanmış bileşik cümleleri gramer bilmeden ne kurabilirsin ne de duyduğunda ve okuduğunda anlayabilirsin. hani dilbilgisi olmayanların türkçe sözlükte yazdıkları bile bunun kanıtı.
  • saçma sapan müfredat kalıplarına uyması gereken öğretmenin yaptığıdır. 4. sınıf öğrencisine deneme sorularında run-runs-running farkını soran bir sistem varken, "falanca okulun sonuçları böyleymiş ama bizimki düşük, hayırdır hocam?" denmesin, öğretemeyen/başarısız öğretmen gibi görülmesin diye yapmak zorunda bırakıldığıdır. okullarda sistem genelde böyle işliyor.
    tek başına gtm (grammar translation method) kullanmanın faydasızlığı aşikardır ancak kimse kusura bakmasın bu ülkede ingilizce dahil hiçbir ders layıkıyla öğretilmiyor.
hesabın var mı? giriş yap