• 2000 yılında yapılmış olan bir fransız filmi..

    the gleaners and i olarak bazı ülkelerde gösterime girmiştir..

    agnes varda senaryosunu yazmış ve yönetmiştir..

    imdb puanı 7.6.. *
  • agnes varda'nın en başarılı işlerinden birisidir benim için the gleaners and ı. fransız yeni dalga akımının en büyük kadın sanatçısı hakkında böyle bir yorumda bulunmam da ne haddime ama gerçekten benim için en başarılı işi. çünkü varda bu belgesel tarzı filmde çok önemli noktalara değinmiştir. sözlükte yalnızca 2 adet entry olması ise bu filmle ilgili beni cidden üzdü.

    ne anlatıyor varda bu filmde.

    ------spoiler------

    toplayıcılığın tarihi ve evrimi. tüketim fazlası üretim. evet bu 2 cümle ile aslında içerisinde ne olduğunu özetleyebiliriz. ama bunu anlatırken o kadar güzel bir dil kullanıyor ki, bütün film boyunca bir an bile kopmadan izliyorsunuz. bütün bölümler kusursuz olarak kurgulanmış. ne bir dakika daha uzun ne bir dakika daha kısa. işlenen konu ve konuşan kişiler hep tam zamanında değişiyor ve hep tam zamanında başka bir toplayıcı ile karşılaşıyoruz. onun hikayesi biter bitmez bir başkasının hikayesine geçiyoruz. varda ile birlikte bir fransa turu atıyor ve 90'lı yılların sonundaki fransa'da toplayıcılığın geldiği nokta ile tüketim fazlası ürünlerin nelere yol açtığını görüyoruz.

    benim dikkatimi çeken bir nokta da şu oldu. kendilerini toplayıcı olarak tanımlayan insanların bu işe yaklaşımları. evsiz olduklarını, işsiz olduklarını ve aç olduklarını kısacası yoksunluklardan ötürü bu işi yaptıklarını ısrarla kabul etmiyorlar. onlara göre diğer insanlar neyi kaçırdıklarının farkında değil. tarihi geçmemiş ürünleri boş yere çöpe atıyorlar, fazla mahsülleri tarlalarda çürümeye bırakıyorlar, tamir edilebilecek eşyaları atıyorlar ve dahasını da israf ediyorlar. oysa toplayıcılar bunları sokaklardan, tarlalardan, çöplerden toplayarak tasarruf ediyorlar.

    ------spoiler-------

    kısacası varda'nın bu işi 2017 yılında dünya üzerindeki durumu bence fazlasıyla özetliyor. birçok fast-food şirketinin patates israfı, birçok süpermarketin 1-2 gün geciktiği için çöpe döktüğü sebzeler, birçok orta sınıf ve altı birey ve ailelerin ellerindeki eşyaları tamir ettirmeye çalışmak yerine borç ile yenilerini almaya çalışmaları ve dahası tüketim fazlası ürünler, israf ve dahasına yol açıyor. bu açıdan baktığımızda 2000'li yıllara henüz gelmeden en azından fransa'da işlerin ne halde olduğunu görmek için bu belgesel film oldukça iyi bir seçim olacaktır.
  • bbc'nin 21. yüzyılın en muhteşem 100 filmi arasında kendine yer edinmiş harika bir film.

    işte o liste

    ihtiyaç sahiplerinin dışında, bazı durumu müsait olan insanların da 'toplayıcılık' yapıyor olması beni sevindirdi, zira ben de eğer günün birinde düzenli bir gelirim olursa dünya ve insanlığın hatırı için gönüllü organizasyonlara katılıp 'çöp temizleme' hayalini kuruyorum.

    örnek

    filmde beni en çok etkileyen iki bölüm vardı:

    --- spoiler ---

    birincisi, filmi çeken teyzemiz bir adamla toplayıcılık yaparken adamın gereksiz gördüğü akrep ve yelkovanı olmayan bir saati alıp evine götürmesiydi, filmde de dediği üzere zamanın durması/geçmemesi adına çok hoş bir espri yakalamış.

    ikincisi, filmin sonuna doğru biyoloji mezunu vejeteryan bir adamın pazardan/marketten arta kalan sebze ve meyvelerle geçinmeye çalışması ve göçmenlere gönüllü fransızca dersi vermesi oldu. adamın kalbi temiz olduğundan ötürü, yaşamayı yaşatmakta görüyor, diğer insanların mutluluğuyla mutlu oluyor.
    --- spoiler ---
  • agnes varda'nın toplayıcının etimolojisiyle başlayıp hasattan kalan,atık,çöp,arta kalan,unutulmuş olanla ilişkisi başka başka olan insanlar ve yaşamlarla tanıştırdığı belgeseli.

    --- spoiler ---

    hasat sonrası sebzeleri toplayan insanların yüzünde hep ufak çekingenlikle aynı zamanda bunun doğal ve hakkı olduğunu kanıtlamak ister ifadesi var ya da bana öyle geldi, bir de bunun suç olmadığını hatırlatmaları tabi :) lahana tarlasının ortasında cüppe giymiş ceza hukukçusuyla toplayıcılığın hukuki kısmını konuştukları absürd bir sahne var, beni güldürdü. doğal rastalı anarşist gençler acep freegan * mı diye düşündüm, belki öyledirler. belgeselin bir yerinde bağından topladıklarıyla şarap yapan psikoterapistin eşi kendisinin lacan *ın analizanı olduğunu söylüyor, böyle de tesadüfler var.

    ''insanlar bunların bir çöp yığını olduğunu söylüyor. benim gördüğüm ise bir olasılık yığını.''

    benim dikkatimi çöplerin arasından uygun bulduklarını seçip onları yeniden başka bir yığın haline getirmeleriydi. örneğin yaptığı iş yazmak olsaydı çöplerin her biri birer mefhum işlevi görürdü. içinden seçip aldığı koca çöp yığını da bi mefhum ama. neyse bi ifade biçimi olarak kullanılmış aslında.

    --- spoiler ---

    belgesel boyunca agnes'in orada olduğunu da unutmuyorsunuz hiç, bu insanların yaşamlarına siz konuk olmuyorsunuz da meraklı agnesin misafirliğine tanık ediyorsunuz sanki. belgeselin orijinal ismindeki gibi (toplayıcılar ve toplayan kadın) agnes de toplayıcıları biriktirip sunuyor. agnes de film de enfesti.
  • mubi'de gösterimde olan şahane bir agnes varda belgeselidir. fransız yeni dalgasında, özellikle godard'da oldukça sık görülen brechtyen yabancılaştırma bu filmde de çok güzel kullanılmış.

    --- spoiler ---

    agnes varda kırış kırış ellerini görünce nasıl dehşete kapılıyorsa sanırım yaşlandığımda ben de aynı dehşete kapılacağım. daha önce bu konu üzerine hiçbir yaşlıyla konuşmadım. acaba herkes böyle dehşet duyuyor mu vücudundaki yaşlılık emarelerini fark ettiğinde?
    --- spoiler ---

    toplayıcılığı ailemde gördüğüm, kendim de yaptığım için çok doğal bir şey olarak kabul ettim hep. böyle bir terimin varlığından haberdar değildim. öte yandan şehir hayatının akışında toplayıcılık ile geçinen insanlara karşı öyle duyarsızlık geliştiriyorsunuz ki, hani neredeyse insan yerine konmuyor bu kişiler. bu konunun bendeki izdüşümüyle ilgili trajik bir şey keşfettim birkaç ay önce. köln'e gezmeye gitmiştim. köln katedralinin önündeki merdivenlerde oturmuş soluklanırken yanıma saçı sakalı karışmış birisi geldi. yanımda duran boş şişeyi almak istedi. neden bilmiyorum, engel oldum adama. hiçbir şey demeden gitti. sonra öyle içime oturdu ki bu davranış... yahu dilenciye boş şişe bile vermeyen ben, önceki akşam farklı markalarda köln birası tadacağım diye biraya 20 euro vermişim sadece. öyle kalın derili olmuşum, öyle hayvanlaşmışım kendi dünyevi heveslerimin peşinde. kendimle ilgili ciddi bir hayal kırıklığına uğramama neden oldu bu olay. sonrasında kendime çeki düzen vermeye çalıştım, neyi ne kadar değiştirebildim bilmiyorum... ama biliyorum ki tek örnek ben değilim, neredeyse hepimiz kulağımızı açlığa, muhtaçlığa tıkamışız. maddi durumu kötü olan insanları kast etmiyorum, kaldı ki onlar çoğu zaman zenginlerden daha çok yardımda bulunuyorlar kendi bütçeleri ölçüsünde. fakat maddi olarak düzlüğe çıkmış çoğu insan fakirliği sanki başka bir galaksiye ait bir mesele gibi görüyor. insanlık hakikaten çok aciz, fakat bunu fark etmemekte ısrar ediyoruz. bunun gibi harikulade filmler ise kafamıza vura vura bu kadim gerçeği bir kez daha hatırlatıyorlar. iyi ki de böyle yapıyorlar.
  • şu saçma dünya düzenine yine farklı bir noktadan bakmamı sağlamış bir agnes varda filmi/belgeseli.

    --- spoiler ---

    fransa'nın beauce bölgesinde patates hasadı makinelerle yapılıyor, zaten tamamı sökülemeyen patateslerin 5-10 cm büyüklükte olanları seçilip (yaklaşık 4,5 ton) süpermarketlere gönderilirken, bu ebatlardan daha büyük olanları ise oracıkta bırakılıyor.

    oracıkta öylece bırakılan patates miktarı 25 ton!! ve bu dünyada aç uyuyan kaç insan var kim bilir!?

    neyse ki toplayıcılığa izin verilen bir bölge de, sayesinde karnı doyuyor bazı insanların.. israf bir nebze azalıyor. buradan toplanan patateslerle yardım yemeği yapan insanlar da mevcut.

    bunun dışında toplayıcılığa izin vermeyen bölgeler var bir de, o çok daha beter.
    agnes varda'nın da toplayıcılığı yasaklayan insanlar için dediği gibi:
    "çünkü onlar iyi insan olmak istemiyorlar."

    --- spoiler ---

    şu sıralar mubi'den izlenebilir, herkes izlemeli.
  • belgeseli bitirdikten sonra carl sagan'ın şu sözü geldi aklıma: "gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir."
    toplayıcılar'ı izlemek benzer bir duygu yarattı bende. çok güzeldi.
  • aslında uzun uzun yazmak istiyorum bu belgesel hakkında ama bu belgesele yakışacak doğru kelimeleri bulabilir miyim emin değilim.

    bir başyapıt hem de tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde bir başyapıt. varlığından haberdar olup hikayelerini pek de umursamadığımız insanların hikayesini anlatıyor bize varda, kendi de onlardan biriymişçesine. orijinal tipler, insanda hayret uyandıracak hikayeler ve enteresan yaşantılar ve tabi varda'nın enfes kamerası. bütün hikayeler etkiledi ama benim için en etkileyicisi alain fonteneau'nun hikayesi oldu. belgesel fransa'da yayınlandığı dönemde inanılmaz bir ilgi toplamış ve belgeseldeki kişilere bilhassa alain'e gösterilen ilgi bir hayli fazla olmuş. ki bu durum bence hiç şaşırtıcı değil. gerçeği çarpıcı bir şekilde göstermesi hem de böyle ustaca göstermesi büyük, çok büyük bir maharet.

    belgesel yayınlandıktan 2 yıl sonra les glaneurs et la glaneuse... deux ans après adıyla aynı kişilerle tekrar buluşuyor varda ve bu kişilerin 2 yıl sonra neler yaptığını, toplayıcılık serüveninin nasıl gittiğini yansıtıyor bizlere.
  • fransız yeni dalgasının buyukannesi agnes varda'nin toplayicilik teması üzerinden feminizm,sınıfsal çelişki, mülkiyet hakkı, tüketim çağı vb.konulara kurguyla belgesel anlatımı harmanlayarak izleyiciye sanatsal şölen yaşattığı 2000 çıkışlı filmidir. filmin başında toplayiciligin erkeğe özgü olmadığının alti çizilerek bir açılış yapiliyor. sonrasinda godard'in imgeler ve sözcüklerde de sıkça rastladığımız el çekimleriyle varda otobiyografik gondermelerle kendini de filme alıyor. toplayiciligin yasal hatta gelenek haline geldiği bölgelerde toplayiciligi bir yaşam biçimine, sanata,felsefeye dönüştüren insanların kayda girmesiyle ortaya şahane bir iş çıkartıyor. tabii buradan toplayicilik üzerinden tüketim, sinifsallik,çöpe giden eşyanın,tarımsal urunun mülkiyetine dair işleyen yasal süreç, insanın doğasına sırt çevirisine yapılan atiflarla bir çok alt metin okuması yapılabilir gorusundeyim.
  • agnes varda'nın dehasını gösterdiği belgesel. bence bu deha yalnızca bir üslup ya da teknikten ibaret değil. varda'nın anlatım tarzında, kendine yönelik yaptığı iç gözlemler kanalıyla seyirciye aktardığı varoluşa ilişkin çarpıcı detaylar var. toplayıcılığın tarihselliği, sınıfsallığı, modern toplumdaki tüketim alışkanlıklarına dair gözlemler vb. üzerine bir üstteki yazarın dediği gibi envai çeşit çözümleme yapılabilir. ancak benim en çok hoşuma giden, varda'nın kendine dair ipuçları verdiği kısımlar.

    --- spoiler ---

    sonlara doğru çöpten bulup eve getirdiği yelkovan ve akrepsiz bir saat var. varda bu saat için "tam benlik. zamanın geçtiğini görmüyorsunuz" diyor. bu sahnenin hemen ardından da çürümüş ve bozulmuş şeyleri çekmeyi sevdiğini belitiyor.

    2000 yılında bu belgesel çekilirken varda 72 yaşındaydı. 2019 yılına kadar yaşamış olmasına karşın, sanki insanın belli bir yaş ya da daha doğrusu varlığının belli bir aşamasından sonra aldığı her nefesin kâr olması misali, varda da sanki bu gibi detaylarla ölüme yaklaştığının bilincine varmaya başlamış gibi görünüyor. ama bunu yaparken insanı dibe çeken bir melankoliye düşmüyor. zamanın geçmesini görmemeyi tercih ettiğini vurgulayarak yaşama ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyarken bir yandan da genel üslubuyla ölümü ve dolayısıyla varoluşu tüm yalınlığıyla kucaklıyor. iyi ki bu dünyadan geçmiş.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap