• türkiye büyük millet meclisi 21. dönem milletvekili
    mehmet bekaroğlu, rize
    findikli - 1954, ihsan, müzeyyen - ankara üniversitesi tıp fakültesi,
    erzurum atatürk üniversitesi tıp fakültesi psikiyatri uzmanlığı - ingilizce
    - psikiyatri prof. dr., öğretim üyesi - ingiltere aston üniversitesinde
    misafir araştırmacı, karadeniz teknik üniversitesi tıp fakültesi öğretim
    üyesi ve psikiyatri anabilim dalı başkanı - evli, 7 çocuk.
  • 3 kasım 2002 tarihli seçimin ertelenmesi, sonra ertelenmemesi sonra tekrar ertelenmesi (bkz: gider bu) yönünde elinden geleni ardına koymamış, televizyonda röportaj vermenin suyunu çıkarmış milletvekili profesor. umarım ve -tahmin ederim ki- önümüzdeki dönemde kendisini mecliste göremeyiz.

    edit: yıllar sonra, yanıldığımı bana gösteren, yanılttığı için de sevindiren şahıstır. omurgası olan, dik duran bir adammış. umarım bu yönü değişmez ve yolu, varsa kendisi gibilerle kesişir.
  • içinde bulunduğu parti*nin bir uçbeyliği
    türkiye'nin üstünde bir demokrat
    tek anlaşılamayan yanı erbakan'la siyasete devam etmesi
    vekilliği döneminde işkencenin üzerine gitmesiyle takdir edilmiştir.
    12 eylül sonrası da, cezaevlerinde askerin gölgesine rağmen psikiyatrlık yapmaya çalışmış,
    pek çok işkenceyi belgelemiştir.

    keşke varlığı, partisine oy verebilmeye yetse.
  • aslında yıldırım türker özetlemiş her şeyi. gündelik politika dilinin kimi yapışkanlıklarını telaffuz etse de sorumlu ve vicdanlı bir hekim olarak, özellikle işkence üzerine yaptığı girişimlerle bilinmektedir.
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=26923
  • saadet partisi'nden istifa etmiş farklı siyasetçidir. istifa gerekçesi olarak, partisinin küresel saldırganlığa karşı gerekli araçları oluşturamamasını göstermiştir. istifasından sonra, toplumsal muhalefetin içinde yer alacağını ve bunun için yeni yapılanmaların imkanlarını araştıracağını belirtmiştir. aydın kimliği, siyasetçiliğinin önündedir.
  • (bkz: #10293464)
  • "seçimlere rize’den bağımsız milletvekili adayı olarak girmekten son anda vazgeçen mehmet bekaroğlu ile neden milletvekilliğinden vazgeçtiğini, ak parti’de neden yer almadığını, dtp’nin meclis’e girmesini, cumhurbaşkanı seçimi ve gül’ün adaylığını, ak parti’nin geleceğine dönük öngörülerini, erbakan’dan yola çıkarak erdoğan’ın ‘varlıklı’ yaşantısını, kendisini “solda” hissetmesi nedeniyle yeni sol arayışlara bakışını, türkiye solunun nasıl olması gerektiğini konuştuk. bekaroğlu’nun açıklamaları şöyle:

    akp bana göre sağci olduğu için gitmedim
    hepimiz milli görüş, refah partisi ve fazilet partisi içindeyken -ödünç olarak kullanıyorum bu kavramı- ben siyasi hareketin biraz ‘sol’ kanadını temsil ediyordum, arkadaşlar da sağ kanadı. akp milli görüşün içinde hep var olan, özalcı biraz, serbest piyasacı. ben akp milli görüşten uzaklaştığı için değil, sağcı, neoliberal bir siyasi hareket olduğu için, türkiye ekonomisini global kapitalizme bağlamaya çalıştığı için akp’de değilim.

    günay’in demokrasi misyonu bahaneydi
    ‘müslüman sol’da siyaset yapmaya, parti kurmaya çalıştığımız arkadaşlarımız akp’den teklif alınca uzun uzun konuştuk. 27 nisan süreci, demokrasiye yapılan baskılar sonrasında birtakım duygusal gerekçeler buldular, kendilerine birtakım misyonlar yüklediler; ama bahaneydi.

    üçü de milliyetçi: chp, mhp ve dtp
    giden arkadaşlarımız milletvekili oldular, belki bakan falan da olurlar. ama büyük bir fırsatı da kaçırdık. çünkü sayın günay, çok önemli sahici bir siyasi fügürdü. fakat milletvekili olmak adına sabretmedi. solun türkiye’de yeniden kurulma ihtiyacı var. solun bu milletle yıllardır devam eden kavgasına son vermek gerekiyor.
    şu anda meclis’te bir merkez sağ parti var, ak parti; üç tane milliyetçi parti chp, mhp, dtp. çok ciddi biçimde solda boşluk var. chp’nin solunda, marjinal dediğimiz sol da çok fazla bir şey yapamıyor. ufuk uras’ı, baskın oran’ı gördük işte. onların da geniş kitlelerle ilişki kurmakta problemleri var.

    türkiye solu hala ‘tercüme sol’
    türkiye solu hala ‘tercüme sol’. yerli, buralı, inançlarla, bu halkın değerleriyle kavgası olmayan ve neoliberal politikalara karşı çıkan, insanların ekmek, refah, özgürlük arayışının neo-liberal politikalar dışında bulunduğunun yollarını gösterecek bir sol siyasi hareket yapmaya çalışıyorduk. hala bu ihtiyaç var.

    ben kendimi solda görüyorum
    günay’ın gitmesi büyük bir eksikliktir ama buna rağmen türkiye’nin bu ihtiyacı duruyor. ben kendimi siyasetin bu tarafında buluyorum. solda görüyorum. ama şu andaki mevcut solla da bu işlerin yapılacağı kanaatinde değilim.

    müslümanlikla solculuk çelişmez
    müslüman olmakla solcu olmanın hiçbir şekilde çelişki ifade etmediği kanaatindeyim. ben solun özgürlük, adalet, eşitlik ifade ettiğini, dinin de sadece din değil kültür olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum. müslümanlığı özgürlükçü bir şekilde okuyorum. bunun için de hiçbir şekilde evrensel solun özgürlük, adalet, eşitlik arayışı ile de ters düşünmüyorum. ters düşenler bence tercüme solculuk yapanlar.
    sol, yıllardan beri halkı kurtarmaya çalışıyor ama halkın arasına gidemiyor. halkı sevmiyor, halk da onları sevmiyor. asıl çelişki burda. bu çelişkinin yıkılması gerektiğini düşünüyorum.

    sarigül’ünki arayiş değil, 10 aralik hareketi iyi
    yeni sol arayışlara gelince... ben sarıgül’le hiç bir zaman görüşmedim. onların yeni bir sol arayışı yaptıkları kanaatinde değilim. ‘baykal gitsin, biz gelelim. akp’nin soldaki simetrisini oluşturalım’ gibi bir anlayışları var. 10 aralık hareketi’nde bulunan bazı insanları çok önemsiyorum. özel bir konuşma yapmadım onlarla ama onların söylediklerini önemsiyorum, onları izliyorum.

    eylül’de anadolu’da çalişmaya başlayacağiz
    kamuoyunda ‘müslüman sol’ denen, bizim ‘yeni bir siyaset’ girişimine katılım sürüyor. eylül’den ekim’den itibaren daha çok tabana, anadolu’ya yönelik birtakım çalışmalar yapacağız. arayışlarımız olacak. harekete katılanlar filan yerde siyaset yapmış insanlar değil, yeni, genç insanlar. olup bitenleri görünce çalışmak isteyen yeni insanlar. benim kanaatim, siyasetçilerin profesyonelleriyle pek birşey yapılmayacağı. türk siyasetinin böyle yeni, taze bir kana ihtiyacı var.

    gül cumhurbaşkani seçilmeli. ancak...
    başörtüsü üstünde giden bir kavgaydı. yıllardan beri iktidarı elinde tutan devlet seçkinleri, bunlarla beraber iş gören siyasetçiler, statükonun bozulmasından ciddi bir şekilde rahatsız oldular. ve gül’e bunun için direnildi. gül’ün dediği gibi, gül’ü millet onaylamıştır. gül, cumhurbaşkanı seçilebilir, seçilmeli. ancak akp’nin baştan beri söylediği, ‘ülkeyi germeyeceğiz, başörtüsünü mesele yapmayacağız’ diye bir yaklaşımı var. o zaman kimsenin rahatsız olmayacağı bir cumhurbaşkanını seçin ve bu tartışmayı bitirin.

    engel çikmazsa, çekileceği duyumu aldim
    ama diğerlerinin de gül’e bu sebepten dolayı direniyor olmaları anlaşılır bir şey değil. benim ankara’da son bir hafta içinde konuşulanlardan çıkardığım sonuç; belki de gül bir engel olmadığını gördüğünde, ‘tamam aday değilim, ben artık siyasete devam edeceğim’ diyebilir. bunu da kimse yabana atmasın, böyle bir sonuç çıkabilir. bu tarzda bir takım duyumlar alıyorum.

    zafer üskül doğru şeyler söyledi
    akp milletvekili zafer üskül’ün, ‘kemalizmden arınmış, renksiz, ideolojisiz anayasa’ önerisine katılıyorum. doğru şeyler söyledi. belki biraz radikal bir çıkıştı, ajite edici tarafları vardı. dolayısıyla, haketmediği şekilde hakaretlere giden eleştirilere uğradı. kemalizm diye bir ideoloji tanımladığınız zaman, bu bir engeldir.
    yeni anayasayı yapacak mecliste, anayasanın meşruiyeti anlamında tam bir demokrasi olmalı. parti şeflerinin atadığı insanlar bunu sağlayamıyor. dolayısıyla önce siyasi partiler yasası değişsin ve tam temsili sağlayacak bir meclis oluşsun, yeni anayasayı o yapsın. ama yapmayacaklar tabii. siyasetçiler devletin vesayetinden şikayet ediyor ama kendileri parti içinde kurdukları vesayet sistemini kaldırmak istemiyorlar.

    erdoğan’in zaaflarinin acisi ileride çikacak
    erbakan sadece bir siyasi lider değil farklı bir misyonun taşıyıcısı olan bir insan. ve bu insanın yaşantısı, ekonomik olarak geri, toplumun kıyısında kalmış insanların dikkatini çekti. fakat bunlar yükselme dönemlerinde problem olmuyor. ne zaman ki değişik sebeplerden dolayı zaaflar başlıyor, o zaman öne çıkmaya başlıyor. erdoğan’ın, unakıtan’ın ve bazı arkadaşlarının bu zenginliği, malı yücelten bu tavırları da gerçekten insanları derinden derine rahatsız ediyor. ama yükselişte oldukları için çok fazla batmıyor. bir yerden sonra geri dönünce bunlar batmaya başlayacaktır.
    22 temmuz seçimlerini belirleyen şeyler bunlar olmadı. bunlar her şeye rağmen erdoğan’ın ekmeği büyüteceğine, ekonomik iyileşmelerin tabana da yayılacağına inandılar. bir de bu insanlar, ‘ankara’da bizi adam yerine koymuyorlar, bunun partisi bizi adam yerine koyacak’ düşüncesiyle hareket ettiler.

    sağdaki liderler için bu hep böyle olur
    bir de sağda geniş toplum kesimleri için liderler hep böyle olmuştur. işin psikolojik tarafı da var. insanlar liderinin gücünden, zenginliğini de paylaşırlar; çok sorun teşkil etmez. ama erdoğan’ın bu zenginlikle ilgili tavırları, 7 yıldızlı otellerde tatil yapmaya başlaması, 30 bin dolarlık saatler, bunlar onu temelde destekleyen insanları yavaş yavaş rahatsız etmeye başlayacaktır. bu hep böyle gitmez, geri döner.

    erbakan’i ‘yahudi’ dememesi için uyardim ama
    ben erbakan’ı çok iyi tanıyorum. defalarca da söylemişimdir; ‘hocam, bu yahudi kelimesini siyonizm anlamında kullanıyorsunuz ama, o dine mensup olan bir sürü insan var. yahudi diye bir genelleme yaptığınız zaman, ırkçılık yapıyorsunuz hocam, haramdır, islam bunu yasaklamıştır’ diye. bence yanlış bir şey. yahudiler diye, hristiyanlar diye bir şeye başladığınız zaman, ırkçılık yapıyorsunuzdur.

    ‘cehenneme gidersiniz’ sözü akp’ye yaradi
    erbakan hoca, akp ve saadet partisi diye ayrıldıktan sonra attığı her adımda akp’ye fayda sağlamıştır. son seçimde de birkaç puanın akp’ye gitmesine neden olmuştur. ‘bizans çocukları’, ‘cehenneme gidersiniz’ gibi çıkışlarla akp’yi desteklemiştir. geçmişte de bunu yapmıştır, hala da bunu yapıyor.

    aday olsaydim, yilmaz da seçilemezdi
    eğer birtakım ilkeleriniz, iddialarınız varsa, ille de ben milletvekili olacağım demiyorsanız aktif siyasette fırsat bulmak çok kolay değildir. biraz da kişiliğiniz itibarıyla açık konuşuyorsanız, diliniz sivriyse zordur. bu durumları ben de yaşıyorum. bağımsız adaylıktan çekildiğim için pişman olmadım. benim seçim bölgemdeki seçmen kutuplaşmıştı; akp’li seçmenler ve ona karşı olan seçmenler diye. seçmenlerin iki bağımsıza dağılması, ikimizin de, muhtemelen benim de mesut yılmaz’la beraber seçilmemem anlamına gelecekti. böyle bir ortamda seçime girmenin bir anlamı yoktu ve girmedim. bir dönem daha parlamentonun dışında olacağım. siyasetçi için bu işler böyledir.

    yilmaz saği toparlayamaz, artik merkez sağ akp
    bit pazarına nur yağmaz. mesut yılmaz’ın merkez sağı toparlayacağı beklenmemeli. merkez sağ toparlanmıştır. akp yeni merkez sağ partidir. solda boşluk var.

    kanaatim o ki dtp’liler eskiden ders almiş
    dtp’nin meclis’e girmesi çok önemli, anlamlı. kürt siyasi hareketi ikinci kez meclis’e giriyor. kanaatim o ki, şimdi meclis’e giren dtp’liler, eskilerden ders almışlar. aysel tuğluk’un yaptığı gibi çok aklıselim çıkışları var."

    (bkz: http://www.ntvmsnbc.com/news/415991.asp)
  • hepimiz ermeniyiz sloganıyla ilgili çok değerli büyüklerimizin yaptıkları yorumlara bir temiz ayar vermiş insandır ki sormayın gitsin:

    "insan gelişimi aşama aşamadır, tutup dört yaşında bir çocuğun kelimeleri imalarıyla anlamasını bekleyemezsiniz. o çocuğa 'ağır başlı' dediğinizde kafası ağır olan, büyük olan birini tahayyül eder. o çocuğa tutup 'hepimiz ermeniyiz' derseniz kelimeyi esas anlamıyla anlayıp size 'ben ermeni değilim' diyebilir. ne var ki bizler dört yaşında değiliz."

    mealen: bunu böyle anlayanda sike sürülecek akıl yoktur demek istemiş üstat. ha bir de bunu böyle anlamayı bile başaramayanlar var, onlar için ne der bilemem. (bkz: #12363915)

    not: express'in ocak 2008 sayısından apartmadır.
  • 19 aralık 2000 bayrampaşa cezaevinde ölüm orucu direnişine başlayan mahkumlar ile hükümet arasında arabuluculuk yapan ve bu konuda kimsenin zarar görmemesi için son ana kadar mücadele eden, ramazan ayı olması nedeniyle kendiside oruçlu olan ve ölüm orucu direnişçileri tarafından iftar vakti kendisine iftarlık birşeyler hazırlanarak orucunu açması sağlanan an itibarı ile çay tv'de akp'nin politikalarını eleştiren ancak saadet partisi genel başkan yardımcılığını yürüten aktif bir politik harekette yer alsa da oyumu versem dediğim saygıdeğer politikacı.
  • öğrenciliğimiz sırasında birçok hoca sınavlarda kendi görüşündeki öğrencileri kayırıp, diğerlerine kan kustururken; kendisinin milli görüşçü olduğunu duyduğumuzda çok şaşırmıştık. bunu hiç belli etmeyen, oldukça demokrat tavırlı bir adamdı. hatta şöyle bir anımız vardır ki, hala gerçeği çözebilmiş değilim:

    bir arkadaşımız başka bölümde okuyan bir delikanlıyla birkaç kez görüşme gafletinde bulunmuştu.***bizim kız çocuğun tuhaf tavırlarından kıllanmış olacak ki, daha sonraki buluşma taleplerini geri çevirdi. vay efendim sen misin kabul etmeyen. eleman kabusumuz oldu. kafamızı her çevirdiğimiz yerde onu görüyorduk. sürekli peşimizdeydi. allahtan kabile şeklinde takıldığımız için fazla birşey yapamadı. gel zaman git zaman yaz geldi, herkes memleketine dağıldı. tatil sonu döndüğümüzde gruptaki kızlardan biri, çocuğun öğrenci işlerinden adresini öğrendiğini, 500km. yol teptiğini ve onu bulduğunu söylediğinde ödümüz iyice bokumuza karıştı tabi. çocuk " geceleri uyuyamıyorum, onu unutamıyorum, siz bana büyü yaptınız. " şeklinde bir sürü saçmalamış. dört tırsık yeniyetme profesyonel bir yardıma ihtiyacımız olduğunu düşünerek bir gün mehmet hocanın kapısını çaldık. durumu şöyle bir özetledik kendisine. "dalga geçer mi acaba?" diye düşünmüştük fakat dönüp bana "sende de büyücü tipi var, çocuk haklı olabilir." demesi haricinde bir yamuğu olmadı. oldukça sakin ve ciddi bir tavırla bizi dinledi. sonra "çocuğun adı nedir?" diye sorup , cevabını aldıktan sonra önünde yığılı hasta dosyalarından en üstekini alıp açtı. bize elemanın öz annesi olmadığını, babasının başka bir kadınla evlendiğini, bu kadının da çocuğu istemediğini, hep kötü davrandığını, davranış bozuklukları baş gösterince tedavisine başlandığını, korkmamıza gerek olmadığını, kısacası zararsız bir deli olduğunu söyledi ( deli nitelemesi bana ait, yanlış anlaşılmasın). biz hocanın odasından kuşlar gibi hafiflemiş halde çıktık. kısa süre sonra "ulan bu nasıl bir tesadüftür? elemanın dosyası hocanın masasında, hem de en üstte hazır ve nazır bizi nasıl bekler?" dedik ama yalan yok rahatlamıştık. sanırım hocanın amacı da buydu. işini iyi yapmak buna denir.
    merak edenler için hikayenin finali:
    çocuk bir kaç kez daha rahatsız edipte kız makaraları iyice koyverince, mehmet hocadan tescilli büyücü * şahsın bölümünün önünde pusuya yatar. eleman dersten çıkınca tenhada kıstırılır. yakasına yapışılıp kızın 100 metre yakınından bir daha geçmesi halinde olabilecek nahoş şeyler hakkında ufak bir brifing verilir. o günden sonra da çocuk bir daha görülmez. ha büyücüye ne mi olmuştur? hocadan aldığı gazla hala kendisinde bir bokluk olduğunu sanmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap