• yüzyıllardan beri süregelen ataerkil toplumun korkunç sonuçlarını hafifletmeye yönelik feminist bir ilke. anlamı şu: bir kadın bir erkeği taciz ya da tecavüzle suçlarsa kadının suçu değil, erkeğin suçsuzluğunu kanıtlaması beklenir. masumiyet karinesiyle doğrudan karşıt tutulabilir mi emin değilim ama, en azından ona göndermeyle tartışılabileceği kesin sanırım.

    erkek saldırganlığının doğurduğu fecaati görmezden gelmek için özel bir çaba sarfedilmediğinde makuliyeti kabul edilecektir bu tutumun. erkeğin kadına taciz ve tecavüz vakaları çoğunlukla bir erkekle bir kadın yalnızken yaşanır ve "benim sözüm senin sözüne karşı" (yani ikimizin zıt ifadelerinden başka kanıtın yok, sıçtın sen şimdi hukuk nezdinde) argümanı işletilirse kadının vakaların çoğunda hukuken de mağdur olacağı anlaşılabilir. tüm alet edevatı ve bonservisleriyle csi new york'un ilk on biri bile gelse, bazı tetkiklerin kadını o acıları baştan yaşatan prosedürlere mahkum bırakmasının yanı sıra, her taciz ve tecavüz vakasında sperm örneği bulunamıyor evet.

    türkiye'deki yargıda elbette böyle bir ilkenin fiili varlığından söz edemeyiz malesef ama türkiye solunda son dönemin kimi tartışmalarında yer almıştır. bu ilkeye "kadın beyanı esastır amma velakin..." şeklinde getirilen itirazlar ilkeyi en baştan tüzüğünüze koymanızla çelişebilir. bu amalar bitmek bilmez yoksa. örneğin sami evren'in kesk başkanlığından istifası bu ilkenin uygulamaya konmamasından doğmuştur, sosyalist demokrasi partisi'ndeki teklif mi taciz mi tartışmalarında da bu ilkenin ihlal edildiğini öne süren birçok kadın partiden ayrılmış, sonradan parti dördüncü konferansında bu konuda feministlerden yana bir özeleştiri vermiştir. julian assange'a yönelik iddialarda da gündemdeydi bu ilke.

    kısaca "kadın beyanı esastır" diye de geçebilir.

    ek: genişletilmiş baskı için (bkz: #31686865)
  • ön edit: bu entry'ler "taciz ve tecavüzde kadın beyanı esastır" başlığında değil, "tecavüz suçunda mağdurun beyanını esas almak" başlığında idi. açıkçası bir feminist olarak "kadın beyanı" değil "mağdur beyanı" lafını daha doğru buluyorum çünkü bu mağdur gey, travesti, transseksüel, çocuk ya da erkek de olabilir. sözlüğün moderatörleri bu ayrımları pek önemsiz bulmuş olacaklar ki kafalarına göre entry'leri o başlıktan bu başlığa taşıyıvermekte beis görmüyorlar.

    aradım, mamafih böyle bir başlık bulamadım.

    uzun bir süredir, tecavüz (ve tabii taciz) şikayetlerinde, mağdurun beyanının esas alınması gerektiğini söylüyoruz. bu mağdur kadın da olabilir, erkek de, yetişkin de, çocuk da... elbette burada derdimiz "masumiyet karinesini toptan kaldıralım" filan demek değil. fakat taciz, hele hele tecavüz suçları ortalıkta işlenen suçlar değil. birinin sizi kuytuya çekip, bir yere kapatıp, bayıltıp size tecavüz etmesi sonucu, kimi nasıl şahit göstereceksiniz? tecavüz sonrası fiziksel-ruhsal travmaya dair rapor bile alsanız "delil yetersiz" diyebiliyor sevgili hakimciklerimiz... fethiye'deki tecavüz davasında olduğu gibi, size tecavüz eden 8 kişinin, söylediğiniz gün ve saatte, sizin tecavüze uğradığınız yerde, hep beraber olduğu cep telefonu sinyallerinden bile tespit edilse, hakim yine "delil yetersiz" diyebiliyor. siz, tecavüzcünüzü cezalandırmak için, şahitsiz mahitsiz çırpınırken, bulduğunzu her delile karşı "yetersiz işte!" deyip çemkirebiliyor hukuk...

    bunlar hep neden oluyor? öncelikle, bu sistemi erkekler kurguladığı için. yasaları yapan kurulların çoğu erkeklerden oluşur, yorumlayanlar da öyle (bakınız yargıtay 14. dairesinin bütün üyeleri erkek!). kadın hukuçu yok mu? var. ama glass ceiling sağolsun, hayatta o kurullara almaz onları o erkekler. siyasetçi olsanız, şöyle eften püften, göstermelik bir kaç iş verir, ama "kendi başına iş yapmaya kalkarsan alırım koltuğunu, kadın gözüksün ortalıkta diye seni koyduk, ayağını denk al!" demeyi de ihmal etmezler! açıkça, hukuk sistemi erkeğin lehine işler.

    tecavüz süreçlerinde de bu böyle. erkek devlet, erkek vatandaşlarını korumak için hiçbir şeyden kaçınmaz, her delili eksik olmakla, yetersiz olmakla itham eder. bu esnada, kadınların yanı sıra, travestiler, gayler ve sair insanlar da mağdur olur, ama onlar zaten "ibne"dir, kadından bile değersizdir, kime ne onlardan!

    ne zaman "mağdurun beyanı esas alınsın" deseniz, o güne dek işkence altında insanlara itirafnameler imzalatmaktan gocunmayan, işkencecileri terfiilerle mükafatlandıran devletin bir anda "ama masumiyet karinesiiiğğğ" diye hönküreceği tutar. pozitif eylemi "haksız ayrımcılık"la, tecavüz gibi kanıtlanması imkansıza yakın bir suçun, "suçun niteliğine özel" sebeple kanıtlanmasının zor oluşundan dolayı mağdur beyanını esas almay, kendi faşistçe uygulamalarıyla karşılaştırır. amaç daima kendini haklı çıkarmaktır.

    bu esnada "delil yetersiz" deyip salınan, cezasında indirime gidilen yaratıklar ne yapar? iyice cesaretlenir. bir suçu işlediğinde cezasız kalan biri, neden tekrar yapmasın? yeterince düzgün yetiştirilse, zaten birinci suçu da işlemeyecek olan bir yaratık, neden bu "cesaret"ten sonra ikinciyi yapmasın? onlar özgürce gezerken, böylece biz kadınlar daha çok korkarız "aman karanlığa kalmadan eve varalım maazallah!", "bara mara gitmeyelim bir şey olur!", "yolculuğa yalnız çıkmayalım, yok mu bize eşlik edecek bir erkek, lazım olur!"

    bastırıla bastırıla evlerimize kapanalım, aman "başımızda erkek olsun", sakın erkeksiz dışarı çıkmayalım, bekar-dul yaşamayalım, erkeklerin yapabildiği her şeyi yapmaya kalkmayalım! erkek egemen devletin-erkek egemen hukukun istediği budur, tecavüzcüyü salıverip kadınlara gözdağı vermek "bizim kurallarımıza uyan bir kaıdn olmazsan bak seni böyle ham yaparlar haa!" demek...

    sosyalist-feminist kolektifüzerinden, "mağdurun (mağdurların çoğu kadın, ama kadın olsun olmasın, tüm mağdurların) beyanının neden bu gibi suçlar için esas alınması gerektiğini öyle güzel anlatmış ki hasbiye günaçtı, alıp koyuyorum buraya, öğrenmek isteyen, anlamak isteyen okusun diye....

    ------------------------------

    aksi ispatlanıncaya kadar, kadının beyanı esastır! tecavüzcü, suçsuz olduğunu kanıtlamalıdır.

    bu konuda kısa yazmak çok zor… nereden başlasam, başlamadığım yerde eksik kalıyor...

    bir kadın size “tecavüze uğradım“ diye gelebilirse, ilk sözünüz ne olur? “ama, sen de, keşke!”diye kadını suçlamadan, yargılamadan elinden tutup karakola gider misiniz? hanginiz ilk önce tacizciyi suçlar, “ne olursa olsun tecavüz etmeye hakkı yoktur.” dersiniz?

    tecavüzcüyü değil, beni sorgulayıp, kara leke gibi görüp, başınızdan defetme yolu arayacaksanız, söyleyemem!

    susturulmam, tecavüzcünün işine yarar.

    hastaneye gidebilsem doktor, hemşire sorgular; polise gitsem, bir de o taciz eder; aileme söylesem babam, kardeşim, amcam öldürür; devlete gitsem, tecavüzcüyle evlendirir; evli isem, kocam inanmaz, dul isem çevrem “zaten…” der; çalışıyorsam önce beni işten atarlar. yürüsem suçtur, koşsam yetişemem. sussam ikrar olur, konuşsam “iftira/komplo” derler.

    susturulmuş kadınlar ülkesinde tecavüzcüler kollanırken, bana “suçluymuşum” gibi davranılır. duyulursa rezil edilirim; duyulmazsa “rızası vardı” denir. her şey aleyhimde kurgulanmışken, toplumsal konumlandırılış üstüme yıkılırken, nasıl konuşabilirim, kime konuşabilirim?

    bardayız, polis geldi kimlik tespiti yapacak… kimliğimi masaya koydum ama yanımdaki kadın bembeyaz oldu…“hadi kimliğini bırak rahat ol, bir şey yok, sadece kimliklere bakıyorlar.” diyorum ama duymuyor. kimliğini, elinden aldım masaya koydum. polis geldi, kimlikleri topladı, sonra iade etti gitti. bu kadın barda olduğu için suçluluk duyuyordu. “bizi götürseler, aileme, iş yerimdekilere ne derim, nasıl anlatırım?” diyordu. kadının barda eğlenmesi içselleştirilmiş bir suç olduğu sürece, orada “başına geleceklerden” kendini sorumlu tutar. atıyorum, tacize/tecavüze uğradığında,“senin barda ne işin vardı?” diye sorgularsan, o, tecavüzü saklamak zorunda kalır. kadını suçladığın sürece, tacizciyi koruyorsun demektir.

    eğer tacizci ile eşit statüde değilseniz; baba, abi, amca, dayı, müdür, öğretmen, patron gibi kişiler tacizci ise, bunu söylemek daha zorlaşır. işten atılmak, okuldan atılmak, evden kovulmak, damgalanmak, sürülmek, intihara zorlanmak, öldürülmek…

    kimse size inanmaz; “koca müdür!”, “yok artık, evli!”, “iyi adam hâlbuki…”, ”çocuklu adam”, “sen bir şey yapmadın değil mi?”, “babadır, yanlış anlamış olmayasın?”, “seviyordur belki”. acaba belki, acaba belki…

    üzerinizde çifte baskı vardır; konuşamamanız tacizciyi güçlendirir. tacizci, statüsünü kullanır, himayesinde çalışanlarla işbirliği yapıp, taciz etmeye devam eder. bir süre sonra cesaret edip sesinizi çıkarsanız, ”dünden razıydı” diye yayar. zaten erkek sistemi böyle kurulmuştur.
    kadın avazı çıktığı kadar bağırmalıymış, aksi halde tecavüzü istemiş sayılacakmış.

    mahkeme salonlarında hâkimler sorar: “niye bağırmadın?” kadın, bu soru karşısında ya ağlamaya başlar ya da öylece kala kalır tıpkı tecavüz anı gibi ama hâkim bunu anlamaz. hâkimin ses tonu kadına şiddet olarak çarparken, bir nevi “tecavüzü hak etmediğini ispatla” demektedir. bu hukuksal/toplumsal linç sürecine katlanmamız beklenmektedir.

    ben bile dinleyici sandalyesinde otururken “şikâyetten vazgeçiyorum“ deyip oradan kaçmak istiyorken...

    hukuk, genelde suçlayan kişinin suçu kanıtlaması esasına dayanır. ancak cinsel taciz / tecavüz davalarında - kadının toplumsal konumlandırılışı nedeniyle- bu sistem tersinden işletilmeli, suçlanan kişi, suçsuzluğunu kanıtlayana kadar, kadının şikayeti / beyanı doğru kabul edilip, suçlanan erkeğin suçsuzluğunu kanıtlaması beklenmelidir...

    niye bağırmadın?

    erkeklerin tecavüz mitleri kendileri içindir. hâkim bey, hayatta kalmakla öldürülmek arasındaki sınırı bilir misiniz?
    “gıkını çıkarırsan öldürürüm, babana söylerim, kocana söylerim, sana kim inanır kendin geldin, âleme rezil ederim, istemesen böyle giyinmezdin, istemesen içmezdin, gülüyordun, evleniriz, işinde kalırsın, naz yapıyorsun, saçların sarı, kaşların kara, kazağın gri, yaşın başın, ekmeğin, aşın ...” akla hayale gelmeyecek binlerce sebep bulur, tecavüzü meşrulaştırırlar; bu kadın lincine yazılı görsel medya ve çevremiz de katılır.

    diyelim ki bağırdık, kim işitir? kaçınız sokakta kadın döven erkeğe müdahale eder? kaçınız, erkek size “o benim nişanlım, karım, sevgilim, kızım…” dediğinde, kadını ona bırakıp, kaçınız çekip gitmediniz? flört tecavüzüne kaçınız göz yumdunuz, erkeğin hakkıdır demediniz mi? kadının mağdur konumunu anlamadan erkek egemenliğine terk etmediniz mi?

    antalya, saat 22.00... iki kadın terminale yürüyoruz, otobüse yetişmemiz gerek. bir erkek sözle taciz etmeye başladı. arkadaşım “lütfen rahatsız etmeyin!” dedi (erkek ‘lütfen’den ne anlar). “duymuyor musun kadın istemiyor.” dedim. sırıtarak “o istiyor, sen mızıkçılık yapıyorsun.” dedi, savunma halinde bir tokat attım… atmaz olaydım, birden saldırıya geçti, tekme tokat, pata küte girişti. kimse yardım etmiyor, kenardan geçiyorlar “imdat” diyoruz, herkes sağır ve kör... terminale giden yolda bizden başka kadın yok… gömleğimin düğmeleri koptu, o denli mücadele ediyorum… arkadaşım dondu kaldı, yardım çağıracak halde değil.. nihayet, yoldan geçen yaşlı bir erkek saldırganı tuttu. tesadüf, o anda motosikletli erkek polis geldi. şikayetçi miymişiz? “e! tabii ki şikayetçiyiz” de, nasıl olacak bu iş? karakola mı gideceğiz, saldırganı göz altına alacak mısınız? tutanaklar, mahkemeler… polis, bize ne yapılacağını anlatmıyor, kimi sorgulayacak, “bu saatte ne iş?” diyecek mi?bu bilinmezlik taciz kadar kötü… arkadaşımla göz göze geldik; ne onun ne de benim süreci karşılayacak gücümüz, vaktimiz yoktu (o yıllarda erkek şiddetinin sistematiğini bilmiyordum.). polise “biz yolcuyuz, yarın işe gideceğiz, kalamayız.” dedik. arkamızdan başka bir erkek yetişti, ben size garaja kadar eşlik edeyim dedi “hayır” diyemedik (denize düşüp, yılana sarılmak). saldırganın o arada polise “ben onlarla anlaşmıştım, sonra caydılar.” dediğini de ondan öğrendik. hâlâ içimde öfke var!

    emin misin taciz etmediğine?

    gülmemiz, sakin davranmamız, içimize atmamız, susmamız; yani yaşama dönme çabalarımız bile aleyhimize delil olarak kullanılıyor. yargı kadından somut delil isterken, erkek tecavüzünü gerinerek anlatır, “kadın istedi şimdi de hayır diyor!” der, hâkimler de inanır.

    kadın kimliğimiz, susturulmalarımızın nedenleri üzerinden kurgulandığından, erkek, tecavüz etmediğini ispatlamalıdır. kadına dayatılan ahlak, namus kodlarını göz ardı ederek, “hani kanıt?” diye sorulmamalıdır? tacizin tecavüzün kanıtı mı olur?

    erkeğe sormalı: “emin misin taciz etmediğine?”, “davranışının taciz olmadığına emin misin?”, “tacizci algılanmamak için ne yaptın?”

    kadınlar, “hayır!” diyemese de, çığlık atamasa da hiçbir bahane tacizi / tecavüzü meşrulaştıramaz.

    tacize uğradığımızda “hata yaptım, keşke şunu, bunu, onu yapmasaydım…” diye kendimize sorarken, mekanizma o kadar aleyhimize işletilir ki, “ne olursam olayım buna hakkı yoktu, suçlu ben değilim!” demek aklımıza getirilmez, onca sarmal arasında sessizliğe gömülebiliriz.

    elle tacizde bile eve gidip elbisesini yıkayan, duş alan; cinsel saldırı olaylarını, “nasılsa beni suçlayacaklar” diye “en yakınına” bile söyleyemeyen kadınlardan, tecavüzü kanıtlamasını istemek daha baştan “sen bu davayı kaybedeceksin” demektir. kadını korumayan, anlamayan cinsiyetçi bir hukuk sisteminde kaç kadın konuşabilir? tecavüz taciz davalarında kadından kanıt istenmemeli, şikâyeti doğru kabul edilmelidir. ancak bu yapılırsa konuşabiliriz ve de istatistiklere girmeyen tecavüzler açığa çıkar, suçlular yargılanır.

    ağabeylerimizin arkadaşları, okul yolundaki erkekler, babalarımızın arkadaşları, hastanelerin erkek çalışanları, öğretmenlerimiz, doktorlar, çocukluğumuzda misafir gelen komşu erkekler, eratımız, bakkalımız, imamımız tarafından şu veya bu kisvelerle hep taciz edildik. sahi kaçımız söyleyebildik, söylesek kaçımıza inanırdınız? sözle, elle, gözle taciz edilmeyen kadın yoktur. biz konuşamıyoruz aslında, konuşsak dünyanız sarsılır.

    kadını sadece ahmet, mehmet taciz etmez. erkek egemen sistemin ta kendisi taciz eder. bütün sistem kadına saldırdığı için travma daha da ağırdır.

    biz feministler, defalarca söyledik: kadınların taciz tecavüz veya cinsel saldırıya uğradıklarında, sorgulanmadan, suçlanmadan gidip şikâyetçi olabileceği kanallar açık ve net olmalı. ilk ifadesi bir kurulca (hâkim, polis, avukat, savcı, psikolog vb. gibi) alınıp k ayıt edilmeli ve o kayıt, mahkeme süresince ilk beyan olarak kullanılmalı, ek beyanlar olursa ancak avukatı aracılığıyla heyete sunulmalı. her duruşmada o travma tekrar yaşatılmamalı. mahkemeler de tecavüzcüyü görmek istemeyen, korkan, intihara teşebbüs eden, öfkelenen veya hiç konuşamayan kadınlar olabileceğini göz ardı etmeden pozitif ayrımcılık uygulamalıdır.

    sahi, kaçımız biliyoruz tacize uğradığımızda nereye, kime gideceğimizi.

    tecavüz davasını izlemeye gittiğimiz bir kentin turistik lokantasında -kente geliş nedenimizi bilen- bir garson, “ama kadınlar iftira atabilir.” dedi -ne çabuk öğrenmiş sistemlerinin söylemlerini-. “geçen yaz burada bir kadın aşna fişne, teşneydi (dikkat, kadın itinayla etiketleniyor), erkekle oturdulardı da… sonra kadın, ‘bu erkek bana tecavüz etti.’ dedi. öyle kadınlar varmış, derlermiş, iftira komplo kurarlarmış…”. bakakaldım… ”o kadın, o erkekle para karşılığı birlikte olmuş ise ve erkek parasını vermemişse bu tecavüzdür.” diyemedim.

    hakim bey, diyemeyince, söz bitince hak etmiş mi oluyoruz sizce? ne yana dönsek erkek sisteminin kadını ezen yargıları.

    erkek egemen kurumlar, sendikalar, partiler, karakollar, mahkemeler sizi daha da mağdur ediyor. “anlat, anlat…”. herkes magazin peşinde... hayatınız didikleniyor.

    hafifliğiniz, ağırlığınız; gelmişiniz geçmişiniz; erkeği haklı gösterecek, toplumsal cinsiyeti besleyen tacizi haklı çıkaracak (sanki haklı taciz olurmuş gibi) ne var ne yok, elenir ufalanır… ”zaten, o var ya o” ile başlayan cümleler kurup, sistemli şekilde tekrar taciz ediyorlar.

    tecavüze / tacize uğradım diye iftira atılmaz, komplo kurulmaz.

    erkeklerin tecavüz kardeşliği öyle sistemlidir ki, kadının beyanını esas almak şöyle dursun, tecavüzle komplo kurduğumuza herkesi inandırmaya çalışırlar. bir kadın diyelim ki tecavüzle komplo kurdu, bu münferit itham bile sonuçta kadının aleyhinedir, kadın “bu” iftirayı erkek sistemin dayatmalarına karşı bir savunma biçimi olarak kurgulamıştır. iftiranın altına baktığınızda da mağdurlaştırılmış kadını görürsünüz…

    bu erkek egemen sisteme rağmen çaresiz değiliz. kadının beyanının esas alınması için var gücümüzle mücadele ediyor, erkek yargı ve yasalarının gerçek yargı olması için kadın dayanışmasını örüyoruz.
    hasbiye günaçtı

    -----------------------

    orijinali için http://sosyalistfeministkolektif.org/…-beyan-esastr
  • "tecavüze / tacize uğradım diye iftira atılmaz, komplo kurulmaz." temeli üstüne kurulmuşmuş. bunu yazan ablalar ne içtiler ise ben de ondan istiyorum.

    tüm kadın haklarından yana tavrıma karşın üstelik neden mi buyrunuz;

    http://www.internethaber.com/…vuz-oyunu-190921h.htm
    http://www.facebook.com/…959.165483163499804&type=1

    örnekler çoğaltılabilir...
  • insanların okumaya üşendiğini bilmez değilim, yarım yamalak okuyup okuduğunu anlamadığını da sık sık görürüz bu cinslerin. o cinslerden biri, zahmet etsin, "kadınlar tertemizdir yalan söylemez, mükemmeldir" diye tek bir cümle bulsun, beri gelsin bana da göstersin. dünyada kötülüğün olmadığını söyleyebilmek isterdim tabii, ama bu mümkün değil.

    ben burada "kadınlar asla yalan söylemez" demiyorum. öyle bir sistem yapalım ki, hem tecavüze uğrayanlar mağdur olmasın, hem de takviye önlemlerle iftiraların önüne geçilsin. bunu anlamamayı nasıl başarabiliyorsunuz? bunu istememek için nasıl bir sebebiniz var? iftirayı önlemek için fikir üretin, herkes mutlu olsun. bu daha mantıklı değil mi?

    yani bu fikri çeşitli şekillerde eleştirmek, deliğini bulmak mümkündür. hatta bulun ki, o delikleri tıkayabilelim. sistemin bug'ını bulması için para ödenen adamlar gibi olun, deliğini bulun, ama lütfen çözüm önerisi de üretmeye çalışın. "hasta x mikrobunu kapmış" deyip çekilen doktordan kime yarar gelir? tedavi etmek için teşhis koymaya çalışmamız lazım gelir, "hahhaaaa nasıl da tespit ettim ama, süperim" demenin kime ne yararı var? o yüzden mantıklı şeylerle gelin ki, işe yarasın, ciddiye alınsın. tutup "baban-abin iftiraya uğrarsa, bunu hala savunur musun?" demeyin, komik oluyorsunuz. çünkü bizzat kendin ya da annen, ya da kız kardeşin, ya da neden kadın olmak zorunda olsun , erkek kardeşin, cinsiyeti ne olursa olsun biricik evladın da tecavüze uğrayabilir. ve o durumda, binbir travma içinde bir cesaret tecavüzü anlatmaya niyetlenip, dava açtığınızda, size dünyanın en iğrenç işkencelerinden birini yapan yaratığın gözünüzün önünde, hakimin iki dudağının arasından çıkan "delil yetersiz" cümlesiyle salıverildiğinde, o tecavüzcünün yüzünde o yavşak gülümseyişi gördüğünüzde, "sağolun hakim bey" dediğini duyduğunuzda, acaba siz "şüpheden sanık yararlanır" meselesini hala savunabilecek misiniz? iddiasına varım, geçtim beyanı-meyanı "yavruma bunu yapanı oracıkta keserim!" diyorsunuzdur. her şey kendi canına dokununcaya kadar, öyle değil mi?

    okumaya üşeniyorsunuz ama, n.ç. davasında, tıpkı bu yazıda söylendiği gibi "rızası var!" dendiğini hatırlayın. fethiye'deki tecavüz davasında telefon sinyalleriyle tecavüzcülerin hepsinin aynı gün, aynı saat, aynı yerde olduğunun tespit edildiğini, ama hakimin gene "delil yetersiz!" dediğini hatırlayın. her iki olayda da, adli tıp'tan tecavüz raporu alındığını da hatırlayın! iki gram vicdanınız varsa, hatırlayın bunları, ki bunlar en güncel olanlar diye bunları saydım, böyle kaç tane olay var, siz biliyor musunuz?

    ama yok, erkeklerin ve erkekleşmişlerin aklına gelmemesi normal bunların. sanki biz, "mağdurun beyanı esas alınsın" dendiğinde "tiz kallesi vurulsun yargılanmadan!" demişiz. sanki biz, kanıtı olan kadınların (ki hatta belirttim ama, tekrar belirteyim, kadın-erkek-gay tüm mağdurların) kanıtlarının yok sayılmasından değil de başka şeylerden bahsetmişiz!

    eğer bu suistimal edilirse, sanmayın ki benim vicdanım acımaz. yalnız size şunu da sormak istiyorum; mevcut yasalarla -ki fark etmişsinizdir, hukuku toptan eleştiriyor feminist yaklaşım, beyan meselesi sadece bunlardan biridir- tecavüzcüler her korunduğunda, cezaları abuk sabuk bahanelerle indirildikçe (takım elbise giyen sanığa "iyi hal indirimi", down sendromlu öz kızına tecavüzde "kızlık zarı duruyor indirimi"ni feministler mi icat etti?) neden vicdanınız rahatsız olmuyor? ya da şöyle sorayım, olur da, hemcinsiniz yani erkek biri iftiraya uğrar diye bu kadar korkuyorsunuz da, tecavüz kadar iğrenç bir şeye maruz kalmış bir kadının adalet tarafından bir kez daha iğfal edilişine neden vicdanınız sızlamıyor? bu konuya karşı hassasiyet göstermeyenlerin genellikle erkek olması tesadüf mü?

    yaptığınız şey "bu ilacı intihar etmek için kullananlar olabilir, bunu üretmeyelim!" demek adeta... halbuki kontrol altında kullanıldığında, o ilaç ne hayatlar kurtarır! "bunu suistimal ederleeeeeer!" diye yırtınmak yerine, suistimal edilmemesi, hakkaniyetle uygulanması için fikir geliştirmeye adasak kendimizi daha iyi değil mi?

    bir gün sizin, sevdiklerinizin başına aynı illet gelmeden, bunun doğru düzgün şekilde uygulanması için yırtın kendinizi, yılanın ucu size dokununca değil...
  • hayatımda duyduğum en saçma salak öneri olmasının yanında, hukuk mantığına da aykırıdır. ortada bir iddia varsa o iddiayı ispat etmek iddia makamının görevidir. ne yani? tamam, haklı olarak şikayette bulunmuş insan sayısı çok daha fazla, ancak haksız olarak şikayette bulunan kişi öyle uygun gördü diye, haksız şekilde suçlanan, iftiraya uğrayan kişinin aylarca, belki yıllarca bir sürü ortamından dışlanması, belki linç edilmesi, hatta suçsuzluğunu ispatlayamadı diye hapse girip kendisinin tecavüze uğraması mı gerekiyor? olaylara tek taraflı bakmaktan imtina etmemiz gerekiyor. bir de "erkek olduğunuz için böyle düşünüyorsunuz" denmiş. erkek olmamızın ataerlik sistemi desteklememiz anlamına geldiğini ilk defa öğreniyorum.

    zamanında hrant dink yürüyüşü için de benzer bir yorum gelmişti. "hepimiz ermeniyiz diyenler hocalı için neden yürümüyor" diye. ben de şöyle demiştim:

    1) yürümediğimizi nereden biliyorsun?
    2) hepimiz ermeniyiz diye yürüme hakkına sahip olmak için başka bir şey için yürümemiz, yürümüş olmamız gerekmiyor.
    3) başka bir şey için yürümemiş olmamız o şeyi desteklemediğimiz anlamına da gelmiyor.

    konuya dönersek, burada tartıştığımız şey ülkedeki adalet sistemi değil. yukarıda özetlenmiş öneriyi tartışıyoruz. "iftiraya uğrayan mağdurlar ne olacak" dediğimizde "oh olsun, kadınlara tecavüz edip duralım, eheh, hayat ne güzel" demiyoruz. ülkedeki adalet sisteminin teorisinin ve pratiğinin de kesinlikle doğru işlendiğini savunmuyoruz. kadın toplumda mağdur olmuyor, özellikle tecavüz/taciz konusunda kimseye haksızlık yapılmıyor demiyoruz.

    sadece şunu diyoruz:

    mağdurun beyanı esas alınacaksa ve -lafı gevelemeyin, azıcık mantığı olanın bileceği gibi aynı anlama geliyor- suçsuzluğu ispatlanana kadar herkes suçludur politikası işlenecekse ne olur biliyor musunuz? mağdurlar ortadan kaybolmaz, kısmen yer değiştirir. arada bu sefer her zaman olduğu gibi suçlu olanlar da kendilerini kanunsal boşluktan veya uygulama sıkıntısından dolayı kurtarırlar (n.ç. davası gibi), iftiraya uğrayan masum insanların bir kısmı suçsuzluğunu ispat eder, dışarı çıkar, ve yaşadığı onca travmatik olayın sonunda bir de tanıdıkların sanki suçsuzluğunu ispat etmemiş gibi iğrenen bakışlarıyla yıllar boyu yaşamayı öğrenmeye çalışır. çamur at izi kalsın meselesi arkadaşlar, sizin üstünüzdeki gömlek açık gri olsa bile bir kere koyu gri dediklerinde en azından birçok insan için öyle kalacaktır. ispatlayamayan masum ne olacak, hapislerde çürüyecek, belki kendisi tecavüze uğrayacak... aynı mantıkla soruyorum, neden bunu hesap edemiyorsunuz?

    kadın olduğunuzdan dolayı olabilir mi?

    tecavüz suçuyla ilgili yargılama ve infaz mantığının kendisinde problem yok, sonucunda problem var. burada önerilen gibi bir şey uygulansa ne olacak? adam sana "tecavüze uğramadın" demiyor ki, tamam, bu kişi suçludur, ama sen de suçlusun, açık giyinmişsin diyor, ya da aynı zeka seviyesinde başka bir şey diyor. problem suçlunun veya suçun belirlenmesinde değil, problem sonrasında. yani böyle bir şey (mağdurun beyanı) uygulamaya girse bile yine yırtan yırtacak, zarar gören zarar görecek, ek olarak bir de iftiraya uğrayan sıkıntıya girecek. böyle bir psikopatlık olabilir mi lan? feminizm böyle bir şey değil. ben acı çekiyorum, sen de acı çek meselesi değil. bir tarafı kurtarma imkanın olmayan bir yöntemle alakasız başka tarafı da mağdur ederek bir yere varamazsın abi.

    rage edit: tekrar kısaca söyleyelim, siyah-beyaz bakış açısı dünya üzerindeki en tehlikeli bakış açısıdır. sadece dünya üzerinde değil, tüm galakside böyle, star wars'ta bile "benimle değilsen düşmanımsın" meselesi saçma bulunur. bu saçma öneriye karşı çıktık diye "oh olsun, tecavüzcü ceza indirimi alsın" diyor da değiliz, veya yaşanan haksızlıkları tasvip ediyor da değiliz. sadece çözüm çözüm değil, çözüm mantıklı değil, ve çözüm olduğu iddia edilen şey hem sorunları çözmez, hem de ekstradan bir sürü insanı mağdur eder diyoruz.
  • suçsuzluk karinesi ile çelişen ifade.
    delil toplamak yerine birinin ifadesi ile başka bir kişiyi atalım içeri, bak tecavüzcüymüş hem. oldu bitti...
  • her insan kadın yada erkek farketmez yalan söyleyebilir. hele bide işin içine intikam hırs vs girerse kimse kadınları topluca masum gösteremez. tabi iyi niyetli hakkı gözeten kadınlar olacaktır lakin hukuk öyle bir kişinin vicdanına da bırakılamaz heralde. bu konuda bi yasa çıksa bunu çıkarları için kullanan kaç kişi çıkar. şantaj malzemesi yapılır bu konu.

    benimle evlen yoksa..

    beni işte terfi ettir yoksa..

    bana para ver yoksa...

    vs vs uzar gider bu.
  • elbette erkek bakış açısı ile bakıldığında "kadın bana tecavüz etti diyecek, ben de masum olduğum halde ceza çekeceğim öyle mi? siz aklınızı kaçırmışsınız" diye düşünülebilir. böyle düşünülmesi de doğaldır. tabii ki kimse göz göre göre mağdur olmak istemez.
    lakin, gelin görün ki mevcut hukuk sistemimiz içerisinde de kadınlar göz göre göre mağdur oluyor.
    kanun yapıcı ve uygulayıcı da türkiye'de çoğunlukla erkek cinsinden müteşekkil olduğu için bu iki cins arasında bir mağdur tercihi yapmak zorunda olduğunda da, elbette olaya kendi açısından bakıp kadını mağdur etmeyi tercih ediyor.
    tecavüz ve taciz suçları, soruşturması, kovuşturması ve yargılaması oldukça zor suçlardır. şahidi olmaz, sunabileceğiniz delil miktarı oldukça azdır, çoğu zaman delili de olmaz. nasıl delili olmaz? fiziksel inceleme ile kadının tecavüze uğradığı anlaşılıyor diye düşünüyorsunuz değil mi? o öyle değil işte. çoğu durumda kadının tecavüze uğradığına dair vucudunda delil bulamayabilirsiniz. eğer tecavüzcü prezervatif kullanmışsa veya boşalma işlemi birleşme dahilinde gerçekleşmemişse, erkeğin olaya dahil oluşuna dair somut bir kanıtınız olamıyor. kadının cinsel organındaki ve vücudundaki darp ve zorlama izleri derseniz, o da son derece göreceli ve subjektif bir delildir. bazen kadın olay sırasında kuvvetli bir fiziksel direniş gerçekleştirse bile iz oluşmaz. ki çoğunlukla (daha evvel dayak yemiş olan insanlar ne dediğimi anlayacaktır) kadın çektiği acının ve korkunun etkisi ile bir noktada direnmeyi bırakır ve her şeyin bir an önce bitmesini bekler. dolayısıyla yeterli şiddet delilini kadının vücunda bulamayabilirsiniz. bazen kızlık zarı bile tecavüze uğradığınız halde yerli yerinde duruyor olabilir (esnek veya geride kızlık zarı vs.). kadın hemen tecavüzün akabinde şikayet etme şansını da bulamayabilir (baskı, zorlama, utanç vs.).
    bizim çok kıymetli mahkemelerimiz ve hakimlerimiz de aman kimseyi suçsuz olduğu halde mağdur etmeyelim derken bir sürü tecavüzcüyü salıveriyor delil yetersizliğinden.
    e ne olacak şimdi?
    kadının mağduriyeti böyle devam mı edecek?
    ben demiyorum ki her "bana tecavüz etti, yakalayın" diyenin lafı ile insanları hapse tıkalım. kadın iftira atmaz diye bir şeyi düşünmek tabii ki saflıktır, saçmalıktır. kadın da yalan söyleyebilir, iftira atabilir. mağdur beyanının esas alınması ilkesi aslında şu demek, kadının beyanı başlı başına ciddi bir delildir ve tecavüz davalarında mümkün olduğunca kadının mağdur olmasını engelleyici karar alınmasına özen gösterilmelidir. yani burada mühim olan mahkemenin ve kanunun olaya karşı tavrıdır.
    özetle, şu anda mahkemelerimiz delil yetersiz diye birçok tecavüzcüyü salıveriyor ve çoğunlukla aradığı delil tecavüzün video kaydı kadar bariz ötesi şeyler oluyor. istenen şey aslında bir miktar daha anlayış, empati ve fiilin doğasına uygun bir yargılamadır.
  • böyle bir önerinin savunması, "böyle diyorsun ama, ya yarın öbür gün kızın/oğlun/bir tanıdığın tecavüze uğrarsa?" şeklindeki farazi senaryolarla, "ya tecavüzcünü delil yetersizliğinden serbest bırakırlarsa?" ya da özellikle "yahu şu şu olayı hatırlamıyor musunuz!?" şeklinde yapılmamalıdır. zira hukuk denilen şey, yaşanan şey ne kadar korkunç, travmatize edici olursa olsun, kişisel anektodlara dayalı bir şekilde işlemiyor ve bu tip ucuz duygusallığa başvuran manevralar bu fikri faydalı ya da savunulabilinir kılmıyor. eğer n.ç. davasında "rızası var!" denilmişse bunun sorumlusu hukukun şu anki halinin yapısında değil pratiğindedir, işleyişindeki çürüklüktedir. hukuk tecavüz mağdurunun duygusal hezeyanlarını, yaşadığı şeylerin çirkinliğini kendine bir temel olarak alamaz. türkiye bir hukuk devleti olmanın yükümlülüklerini eksik yerine getiriyorsa bunun çözümü ne yazık ki kişi beyanlarını kanun ya delil yapmak değildir.

    bunu dile getirmenin "erkek ve erkekleşmiş olmak" ile alakası yok, böyle demek refleksif, anlamsız bir ezbere yönelmek olur. hukukun temel işleyişine aykırı bir şeyden bahsediyoruz. belki bu garip gelebilir, ancak hukuk insanın sezgilerine, vicdanına yönelik çalışan bir şey değil. bir süre önce ekşi'de "eve giren hırsızı öldürmek" şeklinde bir tartışma dönmüştü ve önemli bir sayıda insan, yine benzer şekilde düşünerek hırsızı öldürmenin hukuki açıdan bir sakıncası olmadığını, olmaması gerektiğini söylüyordu mesela? hatalılar mıydı? evet, ancak sezgisel olarak doğru gelen bir şey olduğu için (sonuçta adam hayatına gasp edebilir, aileni, çocuğunu kesebilir o durumda, değil mi?) bu kadar taraftarı oldu bu fikrin. bu da benzer bir konum.

    evet, tecavüz mağduru çok büyük acılar çekiyor olabilir, travmalar yaşıyor olabilir, sinir krizleri geçiriyor olabilir, depresyona girmiş, intihara kalkışmış olabilir. ama hukuk sadece bunlara, sadece kişinin beyanına bakarak cevap verecekse o zaman o artık hukuk falan değildir. kimse kusura bakmasın. şu anki işleyişte büyük sorunlar var diye, tecavüzcüler dışarıda kafalarınca cirit atıyorlar, vicdanımız sızlıyor diye hukukta kavramsal değişiklikler yapacak halimiz yok.
  • yargısız infaz anlamına gelmez. şu anlama gelir: aksini ispat etme gerekliliği.

    bizler csi evreninde yaşamıyoruz. bir kılın yerinden tecavüze uğrandığı anlaşılamıyor. ortalıkta bir delil/ler olsa bile tecavüz davasında sonuca ulaşmak çok zor. tecavüzcü çıkıp, kendi isteği ile benimle oldu deyince bütün o deliller işe yaramaz hale geliyor. hele ki fiziksel olarak bir direnme yoksa ispatlamak imkansıza yakın -burada niye direnmemiş peki diye soranlara diyebilecek bir şeyim yok, kendinizden utanın!-

    e tersinde ne oluyor? kadın ben tecavüze uğradım dediğinde, erkek hayır dediğinde dava düşüyorsa; burada erkeklerin beyanı birincilleştirilmiyor mu?

    normalde başka bir konu olsa hukukçulara bırakılsın derdim ama bu seviyeyi çoktan aştık. bu ülkede yaşayan kadınlar olarak sokak yürüyebilme hakkımız için bile kolları sıvamamız gerekiyor.- böyle bir hakkınız zaten var demeyin.bir kadın sadece sokakta yürürken ne kadar çok sözlü tacize uğruyor biliyor musunuz? bu tacizler bizim bu hakkımıza yapılan bir saldırıdır.-

    kısaca benim için bu istek hukuki değil, politiktir. tecavüze uğrayan kadınların, yargı sisteminde psikolojik şiddet görmemeleri için bir önlem isteğidir.

    not: sadece kadınlar tecavüze uğramıyor. istatiksel olarak erkeklerin tecavüzcü, kadınların tecavüze uğradığı vakalar çok daha fazla olduğu için, yazıyı sadeleştirmek adına bu şekilde yazdım.
hesabın var mı? giriş yap