• (bkz: volkan)
  • bir nazim hikmet ran siiri;
    " kesildi yanardağın şahdamarı!
    kara toprak altındaki ağlamaları:
    fışkırıyor haykıran kan
    rüzgârı şeklinde!

    isyanı dinleyiniz yanardağın ağzından!

    boğazından:
    güneşleri kırmızı balonlar gibi fırlatıyor dumanlara!
    bir alev su halini vermiş ummanlara:
    yanardağın yanan gönül kızıllığı! ...

    varsın otursun, isteyenler dört duvardan evinde!
    kartal kayalardan seyredelim biz
    kanayan gönüllerin
    göke vuran rengini!

    etimizi saran yünü parçalayarak çırılçıplak
    yıkanalım çelik çubuklar gibi yanardağın alevinde
    yıkanalım!
    yanalım!"
  • bence nefis bir türkçe sözcük, anlamı içinde apaçık gizli.
    ayrıca son günlerde tüm dünya tarafından tanınan -ama biraz zor telaffuz edilen- örneği için, (bkz: eyjafjallajökull).
  • lan şaka maka eyjafjallajökull (manuel yazdım) ile kanırta kanırta dalga geçtik ama artık bu yanardağ felaketlerinde isimlerinin de gerçekten rolü var mı diye ciddi ciddi düşünmenin zamanı geldi bence. geçen gün ekvador'da bir yanardağ daha patlamış mesela. yer yarılmış adamları yutmuş, kül bulutları oluşmuş, şehir boşaltılmış falan. adı ne peki yanardağın? tungurahua. çok riskli isimler koyuyorlar yanardağlara. kaşınıyorlar resmen. bizde de hasan dağı var mesela. adı hasan olan bir dağ patları mı? bence patlamaz.
  • yanardağ ağzı krater, ifrazatı lav, püskürmesi indifa, külü tüf, en güzeli arzu yanardağ'dır.
  • dünyanın götü olarak düşündüğüm yerlerdir. hırsından lav sıçıyor, kül ossuruyor.
  • hala aktif olanlarına endonezya'da çok sık rastlayabilirsiniz. öyle ki bir tanesinin (bromo) kraterine çıkış kolay olsun diye bilmem kaç basamaktan oluşan bir merdiven ve kraterin etrafına, içine kimse düşmesin diye korkuluk yapmışlar.
  • yerin binlerce kilometrelerce altını üstüne taşıyan büyüleyici yapı. doğanın canlı kısmını ne kadar sevmiyorsam; cansız, bizimle hiç ilgilenmeden kendi işine bakan kısmını o kadar seviyorum. bulutları, okyanusları, dağları, volkanları.

    hayatımızı üzerine bina ettiğimiz yaklaşık 3000 kilometrelik yerkabuğunun altında demir, nikel ve sülfürden oluşan sıvı bir yapı var. yakın zamanda bilim insanları, bu sıvının kabuk üzerinde bacalar oluşturarak dolaşabileceğini, kabuğa penetre edebileceğini gösterdi. işte yanardağlarla ilgili büyüleyici şey, yerin binlerce kilometre altını, milyonlarca yıldır değişmeden duran lavları yeryüzüne çıkarıvermesi. bu lavlar yeryüzüne ulaştığında, başkalaşıp taşlaşıyor (kola şişesini açtığınızda sıvı içindeki karbon dioksit gazı üzerindeki basınç farkından oluşan baloncuklarla aynı mekanizma nedeniyle delikli bir taş haline geliyor) ve binlerce yıl hiç dokunulmadan yaşam bulduğu dağın eteklerinde ikamet ediyor. pompei'ye gittiğimde, bilime ilgi duymaya başlayan küçük yeğenim için bu volkanik taşlardan bulmak amacıyla, vezüv dağı'na giden turlardan birine katıldım. sonunda ilgi çekici görünen bir taş bulduğumda, kilometrelerce aşağıdan gelmiş taşların hikayesine biraz takıldım, bir bakıma yanardağların neden büyüleyici olduğunu anladım.

    vezüv patlayıp yerin altını dışına kustuğunda oluşmuş, pompei ve herculaneum şehirlerinin lavlar altında yok olmasına tanıklık etmiş, belki de 2000 yıllık bir taş. onun tanıklığında ülkeler kurulup yıkılmış, şehirler yanıp kül olmuş, yüzlerce jenerasyon insan doğup ölmüş... yanardağların ve doğanın cansız yanının sevdiğim, büyüleyici bulduğum yanı bu: doğanın sessizliği, umursamazlığı. kendi sorunlarım içinden çıkılamaz gibi geldiğinde, basit ve önemsiz gelecek kaygılarım dünyanın en önemli problemleriymiş gibi kafamı kurcalayıp ufkumu daralttığında, sıkıldığımda, bunaldığımda hep bunu hatırlıyorum: okyanusların dibinde, yerin kilometrelerce altında, gökyüzünde, kutupların buz tutmuş sıradağlarında, uzayın bir başka noktasında, her şey ama her şey, ben yokmuşum gibi kendi işine bakmaya devam ediyor. carl sagan'ın pale blue dot yorumuna paralel, evrenin devasalığı karşısında aslında ne kadar küçük, sorunlarımınsa ne kadar önemsiz olduğunu; tek başına çevremizde bütün bu olan biteni deneyimleyebilmenin bile ne kadar muhteşem bir şey olduğunu hatırlıyorum. bu noktada tatlı yeğenimin bilim hevesini arttırmanın yanında, kendim için de bir tane taş bulmaya karar verdim.

    okyanuslar diplerinden dünyanın en uzun sıradağlarıyla birbirine bağlı. suların altında çıplak gözle göremediğimiz çok yüksek ve aktif süperyanardağlar var. kıtalar tektonik plakaların sınırları üzerinden birbirinden ayrılırken, bu yanardağlardan püsküren lavlar su altında taşlaşıp bu ayrılma noktalarında sürekli yeni zemin oluşturuyor. bu açıdan bir volkanik taş, hem milyonlarca yıllık yerin altından üstüne uzanan geçmişiyle kalıcılığın, eskinin sembolüyken; aynı zamanda her şey birbirinden ayrılıp uzaklaşırken, üzerinde durduğumuz zeminin bile daimi yenilenmesinin, değişmenin, yeninin sembolü. bu noktada çok çok sevdiğim bir arkadaşım için de bir taş bulmaya karar verdim.

    nihayetinde bulduğum taşlar görüntü olarak delikli olması dışında hiç de ilgi çekici değildi. o yüzden sinirlenip iki taşı da attım, yeğenime de pompei'de dükkanlarda satılan fabrikada üretilen ilginç silikon karbit taşlardan birini satın alıp volkanik taş diye yutturdum.
  • izlanda'da olanının adını bulmak için her seferinde google'a ejjkdfkjoqull gibi şeyler yazıyorum. şurda dursun. yakardağ'ın yanlış yazılmış hali.

    (bkz: eyjafjallajokull)
hesabın var mı? giriş yap