• türk sinemasında farklı bir anlatım üslubuna sahip atıf yılmaz filmi. filmde tek bir hikaye, 4 farklı kişinin bakış açısıyla anlatılmaktadır. aslında filmdeki esas anlatıcı yazarı da katarsak toplamda 5 ayrı anlatıcı vardır diyebiliriz.
    birinci anlatıcı, vasfiyenin ilk kocası emin'dir, çocukluk yıllarında birbirlerini sevmişlerdir. ancak emin'in askere gitme vakti geldiğinde evlenmişler ve askere gidince de vasfiye evdeki kayınperder ve kayınço için yeni bir seks objesi haline gelmiştir. bu durum, hala anadolu'daki pek çok kadın için geçerlidir. kocanın olmadığı zamanlarda evin diğer erkekleri, gelinin yeni kocası oluverirler. onlara göre gelin razı gelmek zorundadır, aksi bir ihtimal dahi yoktur. ancak filmde vasfiye karşı koyar, kendini savunur. gerekirse yüzlerine tükürür. emin'in anlatımına göre vasfiye namusludur; ama kocası tarafından "pavyon kadınları"yla aldatılandır. burada kadın güzel olsun, evinde otursun, kocasını beklesin, ama yeri gelirse aldatılsın nasılsa erkeğin şanındandır düşüncesi hakim.
    ikinci anlatıcı, vasfiye'nin kocasıya izmir'e yakın bir yerde yaşadıkları mahalledeki sağlık memuru bir hayranıdır. bu topal memura göre vasfiye işveli cilveli, karşı konulmazdır. hatta kendisine yüz vermiştir, bizzat evine çağırıp kocasını isteyerek aldatmıştır. burada da vasfiye kocası emin tarafından aldatılır ancak bu sefer pasif değildir. o da kocasını memurla aldatır. vasfiye aldatan kadındır, ancak erkek gibi "mert"liğinden değil "orospu"luğundandır.
    filmin üçüncü anlatıcısı vasfiye'nin 2. kocasıdır. yaşlı, kasabada yaşayan zengin bir adamdır. ona göre yaşanılanlar hiç de sağlık memurunun anlattığı gibi olmamıştır. durum tam tersidir. memur vasfiye'ye sarkmıştır; ancak vasfiye ona hiç de yüz vermemiştir. yine evinde oturan hatta kocasından dayak yiyen en sonunda sinir krizine giren kadındır. bu bölümde de kadının mağruz kaldığı şiddet ve ardından kol kanat gerip "babacan" bir tavırla yaklaşan erkek açığa çıkar. tabi ki bu ikinci koca da vasfiyenin kocası olmayı "babacan" tavrına ve vasfiyeyi kollamasına borçludur. fakat vasfiye evlendikten sonra hapishanede yaşamaktan farksız bir hayat sürmeye başlar. kapının önünden erkek geçince hemen içeri kaçar, yürürken daima önüne bakmak zorundadır, asla sağa sola bakamaz. zira vasfiye allah için güzel kadındır, herkes farkındadır; aman etraftan sakın laf gelmesindir. buna rağmen bir pikap ve bir televizyon, vasfiye'nin yaşlı kocasından tek istediğidir, bunlarla bile mutlu olabilmektedir. ancak ilk koca emin'in vasfiye'nin karşısına tekrar çıkmasıyla kadın duyguları harekete geçer, aşık olduğu adama onun kendisine yaptığı gibi bıçak çekemez. çünkü her ne kadar onun şiddetine maruz kalmış olsa da vasfiye sevmektedir ilk kocasını.
    dördüncü anlatıcı ise yine vasfiye'ye aşık olmuş kasabanın genç ve yakışıklı doktorudur. vasfiye de onu beğenmiş ve beraber olmuşlardır. onun anlatımına göre vasfiye'nin ilk kocası emin daha yeni hapisten çıkmıştır ve vasfiye ona acıdığı için evine almıştır. ancak, genç aşığı doktora yalan söyleyerek onu aldatmıştır. burada vasfiye para kazanan bir kadındır, kendi ayakları üzerinde durmaktadır, kendi kuaför salonu vardır. diğer anlatımlara göre vasfiye parasız pulsuz savumasız ve bir erkeğe muhtaçtır. oysa burada ezik, muhtaç, erkekten dayak yiyen, kimsesiz bir kadın değildir; diğer anlatımları aksine akrabaları bile vardır.
    bu noktada hikayeleri anlatan kişilerin eğitim durumuna, kültür seviyesine, yaşam tarzına ve bakış açısına göre vasfiye'nin yaşıdığı hikaye farklılaşmaktadır. farklı sınıftan farklı erkek çeşidine göre vasfiye ayrı bir karakterdir aslında.
    ilginç olan da şudur ki filmin esas anlatıcısı yazarda bütün hikayeler şekillenmektedir bir bakıma. filmdeki her karakterin sureti aynıdır, fakat davranışları ve vasıfları farklıdır. aslında anlatıcıların naklettiği vasfiye'yle pavyon şarkıcısı aynı surettedir. gerçek hikayede "vasfiye" pavyon şarkıcısı bir orospudur, ilk kocası "emin" ise onun pezevengidir. ayrıca yazarın karşılaştığı her anlatıcı yazara kendisini tanıdığını idda etmektedir, beklediğini söylemektedir ve sonunda esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolmaktadır. her kaybolan anlatıcı yerine yeni bir anlatıcı gelerek aynı hikaye muhtelif şekillerde anlatılmaktadır. dolayısıyla filmde hayal ve hakikat iç içe geçer, gerçek hangisidir bilemeyiz. bu, yazarın hikaye yazacağım diye öykünün içine fazla dalması ve hikayede yaşıyormuş gibi kendini kaptırmasıyla şizofrence bir durumdur. zira filmin sonunda yazarın gazinoda "vasfiye"yi dinlerken belli ki her gece olay çıkarmaktadır; garson kendisini artık bir daha olursa dışarı atmakla tehdit eder.
    uzun lafın kısası, filmin başında da belirtildiği gibi artık yazamaz duruma gelmiş, tıkanmış olan bir yazar, yeni bir hikaye için şarkıcısının afişini gördüğü pavyona dalar. "kim bir adı neydi zavallının" diyen arkadaşının da gözünü açmasıyla birden etrafında şekillenen bu pavyon şakıcısının hikayesini yazmak ister ve bunun için her gece pavyona giderek sonunda şizoya bağlar ve kadının adını vasfiye koyar. böylece birbirinden farklı 5 kadın hikayesi gözümüzün önünde belirir. zira bir yazar için tıkanmak diye bir şey söz konusu olamaz, öyle ki anlatacak çok şey vardır. "her yer hikaye dolu, yeter ki bakmasını bil."
  • birkaç yılda bir tekrar tekrar izlenmesi gereken, yeşilçam'ın nadide eserlerinden. bir kadın ve bir dizi ayna; kimi puslu, asıl hikaye hayal meyal seçiliyor, kimi çatlak, hikayeyi aslından bambaşka bir hale sokuyor, kimi eğri, bakılan yerden farklı gösteriyor her şeyi. ancak bütün suretler birer hayal. ve yazar, hayalinin içinde kendini bulana dek sürdürüyor aynalara bakmaya, görüntülerin kaynağına ulaşana-ulaştığını sanana dek. bir rüyadan geriye yapma bir kırmızı gül kalıyor. ve camlar kırılıyor.
    filmde yazarın hüzünlü bakışları, küçük korkuları, tebessümleri, son sahnelerdeki cesareti ve kırılışı erol durak'ın* oyunculuğunun ihtişamından geliyor fikrimce. hani filmdeki bütün oyuncular başka görüntülerin nasıl olduğunu hakkıyla anlatmış ya, en çok aynaların yansıttığının peşine düşen adamın öyküsü gerçekti. vasfiye onun baktığı yerde.
  • merhumeyi nasıl bilirdiniz nevinden bir film, ama cemaat tümden iyi bilirdik demiyor da herkes başka türlü görüyor, başka türlü değerlendiriyor vasfiyeyi. oysa kadın aynı kadın, hayat tek; algılayışlar ve yaşayışlar başka, belki de yaşayamayışlar.
  • müjde ar'ın*devleştiği, çok sağlam bir senaryoyla hem toplumsal hem kişisel bunalımlara eğilen başarılı bir atıf yılmaz filmi.
    emin'in çocukluğunun anlatıldığı bölümde şahika tekand hanımefendi de kısa süre de olsa arz-ı endam eder.
  • filmde vasfiye'nin bir kadın olarak varlığının belirsizliği ve seyirciye sadece erkeklerin gözünden tanıtılması lacancılara davetiye cikartir. feministlere de söyletecek bin tane sözü olan bir filmdir aslında. gaza geldim bak şimdi.
  • necati cumalı'nın beş adet öyküsünden kolaj yapılmış bir kadın güzellemesi olan adı vasfiye, atıf yılmaz'ın "sosyal içerikli fantastik film" adıyla uydurduğu kendi akımının ilk ve en iyi filmidir -diğerleri ah belinda, hayallerim aşkım ve sen ve arkadaşım şeytan..

    tam bir karakterler resmi geçidi olan filmde vasfiye'yi, yılmaz'ın fetişi müjde ar, bitirim emin'i aytaç arman, hımbıl iğneci rüstem'i de macit koper canlandırır..

    namlı yosma cingöz vasfiye'nin mahallenin erkeklerini fırdönüye çevirişinin öyküsü olan film, kupa, madalya, işte mevla ne verdiyse toplamıştır..
  • bu film için öyle isimler bir araya gelmiştir ki kötü bir film çıkması imkansız hale gelmiştir. işte film ekibi.

    yönetmen: atıf yılmaz
    uyarlama: necati cumalı
    senaryo: barış pirhasan
    görüntü yönetmeni: orhan oğuz
    yapımcı: ömer kavur

    oynayanlar: müjde ar, aytaç arman, macit koper, yılmaz zafer, levend yılmaz, suna tanrıver, ali rıza özbilgiç, oktay kutluğ, erol durak, sahra gülyüz, şahika tekand, reşide kuraner, server mutlu, cem meto, hasan yıldız, atilla oğultekin, ayhan tanrıver, levent dönmez.

    ayrıca şu ödülleri almıştır.

    en iyi türk filmi (istanbul film festivali-1986)
    en iyi 3. film (23. antalya film şenliği-1986)

    ayrıca film bana akira kurosawa'nın meşhur filmi rashomon'un hatırlatmıştır. rashomon'da bir kadının başından geçenler, olaya tanıklık eden 3 erkek tarafından farklı şekillerde anlatılır.

    adı vasfiye'de de vasfiye'nin başından geçenler 4 erkek tarafından farklı şekillerde anlatılır. hangisine inanmamız gerektiği seyirciye bırakılır. kimisi orospunun önde gideniymiş der filmi bitirdiğinde, kimisi çok namuslu kadınmış der.

    ayrıca yönetmenliği ve görüntü yönetmenliği harikadır. hele bir sahne vardır ki masada oturan iki adam birbiriyle muhabbet ederken ortalarında yer alan ayna çok zekice kadraja alınır. ayrıca vasfiye'nin ormanda eski kocasıyla tatlı kovalamaca sahnesindeki kamera açısı da mükemmeldir.

    kısaca türk sinemasının en iyi filmlerinden biridir ve türk sinemasını takip eden herkes mutlaka izlemelidir.

    oyunculuklara değinmeyi unuttum. bir çok kişi müjde ar'ın oyunculuğundan bahsetmiş. hakikaten öyle ama diğer oyuncuları da unutmamak lazım. en az rol alanından başrol oyuncularına kadar tüm oyuncular kusursuz performans sergilemişlerdir.
  • bence atıf yılmaz kültlerinden olan adı vasfiye'yi bugün bile tekrar izleyince anadolu'da özellikle güzel bir kadın'a "yaklaşım" konusunda çok fazla değişiklik olmadığını görebiliyoruz.

    ayrıca, filmde macit koper'in canlandırdığı "sağlık memuru" tarzındaki erkek modeli bayrağını günümüzde kısa paça + dar gömlek + nargile + sert bakış akımındaki abiler gururla taşımaktadırlar efendimis.
  • bakış açılarının birbirini bir ayna gibi yansıttığı film. filmde dört değişik perspektiften kadının alımlanma süreci haliyle biraz yurttaş kane'i, biraz da ondan esinlenen laura'yı (otto preminger) anımsatır. kadını okuma, görme biçimleri eril vizyonun bakış açısından yansıtılır. bir anlamda atıf yılmaz amerikan sinemasından ilhamla türk toplumuna ve ataerkil ilişkilere, ataerkil bakışın kadını okuma biçimlerine yoğunlaşır. kadın var mıdır, yoksa erkeğin bakış açısından mı var olmaktadır, araştırılmaya tabi tutulur. filmin başında da sonunda da anlarız ki saf haliyle kadın yoktur, asla olmamıştır. sadece ataerkinin görme biçimleri söz konusudur. ama gene de vasfiye'nin çabası kadın olmak için atılmış adımları ve belli bir tür kadın mücadelesini duyumsatır. çaba da mücadele de hep sürecektir, çünkü baskıcı ataerkil bir toplumda kadın olmak öyle pek kolay değildir.
  • sevim suna,vasfiye veya adı her neyse.bu film tek bir kadının hikayesi değil.vasfiye,her erkeğin anlatısında başka bir kadına dönüşür.kah sadık aşık kah fettan,kah iffetli,kah hayal kurmaktan vazgeçmeyen orta sınıf bir ev kadını,ya da bir dul.dolayısıyla "adı vasfiye" farklı sınıflardan gelse bile,erkeklerin kadına dair algısının pek değişmediğini gösterir.
hesabın var mı? giriş yap