• ilk baskısı 1946 yılında
    dünya yüzü görmüş olan bu kitap,
    bir denizcinin çocuğu olan
    mahmut'un serüvenlerini anlatır.

    babasının karşı çıkmasına rağmen
    engin denizlere yelken açar bu deniz aşığı.
    seneler sonra geri döner ve evlenir.
    ama bir sorun vardır.
    denize uzak bir köyde yaşamaktadırlar.
    mahmut efendi her şeyi geride bırakarak
    yine denize dönmek ister özetle.
    özellikle denizi betimleyen cümleler
    iç burkucudur, yoğundur, aşkındır.
  • bazı sayfalarını bitirseniz de çevirip okumaya devam edemezsiniz.

    "yamaç, ufak ufak toprak parçalarını çeviren derme çatma kuru duvarlarla kıyım kıyım kıyılmıştı, işte hep "malımız! malımız! malımız!" diye uğrunda yaşadıkları uyuz topraklar bunlardı.

    bunların sahipleri olanlar artık oralardan hiç kımıldamayacaklar. köpeklerin boğazlarından tasma ile bir yere bağlı kaldıkları gibi bunlar da barsaklarıyla boğazlarından toprağa bağlı kalacak, hep yanlarındaki komşuların mallarına göz dikerek hırlayacak, hep malıma göz diktin diye komşularına havlayacak, malım var diye ölünceye kadar mallarının kulu kölesi olarak evim var diye dört kuru duvarın içine mezara gömülmüş gibi gömülerek yaşayacaklar. buna yaşamak mı denir, uzun ölüm bu.

    hey gidi deniz hey!"
  • mahmut, uzun bir seferden memleketi bodrum'a döner.

    "bodrum'a varınca duyacağımı umduğum tadı bulamadım. insan bir mevsimde bir ağacın muayyen bir dalında bir yemiş buluyor. yiyor ve hoşuna gidiyor. bir-iki mevsim sonra yine aynı dalda aynı yemişi arıyor, ya yemiş o dalda bulunmuyor ya da bulunursa hoşa gitmiyor. belki de yemişi arayan değişmiş bulunuyor."
  • bu roman bana göre daha önce laurence sterne'nün kitabı a sentimental journey( bkz. #16382383 ) için söylediğim basit, sade ve bir o kadar müthiş bir açılış cümlesi ile başlıyor. aslında aşağıda alıntıladığım kitabın açılışı değil ilk sayfanın son paragrafı ama ben romanın açılışı olarak bu paragrafı görüyorum.

    '' anam söylerken, babam da yanık sesiyle, '' sakın ha, denizci olayım deme!'' diye söze karışırdı. ama kasabanın bütün sokakları, her ne kadar sağa sola sapsalar, eninde sonunda denize çıkıyorlardı.''

    acılarıyla, düş kırıklıkları ile buram buram akdeniz kokan bir roman. aganta! burina! burinita! metninde şiirleştirme teknikleri görünsede bence ağırlık lirizmdedir. buda metinde çoşku ve duygusallıkla sağlanıyor.

    şiir tadında bir bölüm:

    '' akşam oluyor ışık şive değiştiriyor. yol bir iki sağa sola çalkalandı, sonra bizi bir ovaya daha döktü. ovanın kenarındaki tepenin birinde peçin kalesi yükseliyordu. ovaya yayılan loşluk üzerinde kale bir meşale gibi kıpkızıl yanıyordu. güneş batarken, kararan sular yükseldi. kale cııız diye söndü.''

    kitapta ilginç tespitlerde var:

    falakaya yatırılır mahmut:

    '' benim öğrendiğime göre bilgi başta olur. bize ise bilgiyi sopayla tabanlarımızdan tıkıyorlardı.''

    ''farkında olmadan fatma'ya:

    nedir acaba bu yıldızlar? diye sordum.
    göklerde mısır buğdayı patlatıyorlar galiba, dedi.''
  • halikarnas balıkçısı'nın 1946 yılında çıkmış kitabının adı.lingua franca'dan gelen bu terimin manası tam olarak "burinaları yakalayıp tutun"dur.burina'nın yani rüzgarüstü yakasını kontrol eden halatın tutulması eylemi ise tekneye hız kazandırır.

    yine de:
    (bkz: aganta)
    (bkz: burina)
    (bkz: burinata)
  • çok şey anlatan, kısa ama dolu dolu, hem neşeli hem hüzünlü, samimi, çok güzel bir roman. okuduktan sonra ruhunuzda bir tat bırakanlardan..

    yalnız hızlı hızlı, aceleyle yazılmış, anlatılmak istenen çabucak anlatılıyormuş gibi bir hal var romanda. basit bir anlatımı var diyeceğim ama öyle vurucu cümleler sözler var ki, bunu söyleyebilmem mümkün değil. kitabın güzelliği burada belki de, yalın sade bir anlatımla vuruyor okuyanı. hele bir de denizle haşır neşir olmuş biriyseniz, gecenin kör saatinde gözlemişliğiniz varsa balıkçıları, geceleri uyumuşsanız dalgaların söylediği ninniyi dinleyerek, o zaman daha da bir etkili oluyor.

    --- kitaptan alıntı ---

    "ben bazen açık denizlerde güvertenin bir köşesine sıkışakalmış bir taş parçası bulurdum da, o taşı üç-dört bin kulaç derinliğindeki denize atarken, karanlığa yavaş yavaş gömülen taşa bakarak, "bu artık oradan hiç çıkmaz" derdim.

    ayşe'nin o gün söylediklerini ve o günkü halini unuttum. nitekim ki deniz de bağrına atılan taşı unutur ama o taş yine oradadır ve oradan bir daha çıkmaz."

    --- kitaptan alıntı ---
  • halikarnas balıkcısının bir eseri
    bir de dus sokagı sakinlerinin bir sarkısının ismi
  • halikarnas balıkçısının tüm kitapları gibi burar insanın içini, denize çıkmadan rahatlamaz. mesaj gene halikarnas balıkçısının tüm denizcileri anlattığı eserlerindeki gibidir: denize bir kere bulaşan, suya bir kere paçası değen, denizde ölmedikçe dirlik bulamaz.
  • denizcilik terimleri sözlüğü olmadan tam anla$ılmayacak romandır.

    kitabın sonunda terimlerle ilgili bir sözlük olsa fena mı olurdu? en kral denizci bile bazı terimleri bilemeyebilir sonuçta.

    kitap kulübü zirvemizde bunu gündem maddesi yapmazsam benim burina burinatalarımı aganta etsinler. $imdiden aganta oldum zaten.
  • amigasi olanlarin vazgecilmez hastaliklarindan biri ports of call da geminizi yuklersiniz tam denize acilacakken bazen ekranda belirir bilmem nedendir ama ok hosuma giderdi bu soz sonra gorduk biz cevat sakir i ve daha da haz almaya basladik bu sozden ...
hesabın var mı? giriş yap