• şu an kendisinin çevirdiği kurma kız isimli kitabı okumaktayım.

    gördüm ki kendisi hevenkle kitap çevirmiş ancak bir kaç tanesine rastlamışım. hepsi sevmediğim, keçiboynuzu tadı vermiş, yarıda bıraktığım kitaplar. şimdi anlıyorum ki büyük ihtimal çevirilerinden dolayı ısınamadım o kitaplara.

    imkan olsa da keşke şu kalın kitabı kafasına fırlatabilsem. o kadar kızdım, hatta midem kalktı yeminle.

    bir insan bu kadar mı umursamaz olur, bu kadar mı elinin ucu ile iş yapar.

    onlarca kitap çeviren piyasada çevirmenim, yazarım diye geçinen bir insan nasıl olur da water buffalo kelimesini "su bizonu" olarak çevirir? bilmeyenler için yazayım ingilizcede water buffalo bildiğiniz, hepimizin köyünde olan mandadır.

    adam bilmiyorsun bari 580 sayfalık kitap boyunca bir kere olsun da mı sözlüğe bakmaz insan. hadi bakmadın diyelim çobanlar tarafından güdülen "su bizonları" diye bir cümle kurarken nasıl bir güzel kafadaydın acaba? çobanlar suda yüzen bizonları nereden, nasıl güdüyorlardı acaba?

    peki bu nasıl bir yayınevidir, nasıl bir editördür ki içinde "su bizonu" güden çobanların olduğu bir kitabı basıyor. (bkz: versus kitap)

    kitabı çok dikkatli okumamıştım şimdiye kadar çünkü gerçekten karışık kuruşuk bir şeyler anlatıyordu. zorlanarak bitirmeye çalışıyordum. sebebi anlaşıldı.

    ödüllü, güzel kitapları paragöz katillere teslim eden yayınevine, al gülüm ver gülüm kitap basan-düzelten editöre selam olsun. allah sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın.
  • aldığınız kitapların üzerinde bu çevirmenin adı varsa, şimdi o kitabı sakince yere bırakıp, ellerini yavaşça havaya kaldır, yumuşak hareketlerle kapıya doğru dön, çık oradan, bir ingilizce kursuna git, ingilizce öğren, aradan birçok sene geçsin, kendini yetkin hissettiğinde o kitabın orijinalini al ve onu oku. o kitabı, asla ve asla algan sezgintüredi'nin çevirisiyle baltalama. yazık olur, ziyan olur. beni, bir roman okumanın keyfinden alıkoyan bu tür çevirmenleri, türk edebiyatının kendine kapalı zümresinin en yakın zamanda eritmesini diliyorum.

    kitap yazmak ölümcül bir günah değildir. ne de olsa kendi düşüncelerinizi, kendi cümlelerinizi anlatırsınız ve yarattığınız eziyetin sorumluluğu sadece size ait olur. dolayısıyla, yazmayı bilmeden yazmak bir cürüm olmaz, ancak çeviri yapmayı bilmeden çeviri yapmak ağır ceza kabilinden bir suçtur, zira yalnızca okurun keyfini değil, yazarın da bütün amacını kanalizasyon deliğine atmak demektir. kötü çeviri kadar büyük bir edebiyat suçu var mıdır bilmiyorum. algan bey'in yerinde olsam, açarım çevirdiğim kitapları bir kez daha okurum. sonra da bu sevdadan vazgeçerim.
  • "katilin şeyi" adlı kitabını henüz bitirdim. iyi bir polisiye okuyucusu olduğuma inanıyorum. bu türe dair ne varsa edinmeye çalışırım. türkçe polisiyede yeni yazarlarla tanıştığımda da mutlu oluyorum.

    algan sezgintüredi'nin ilk kitabında yarattığı karakterleri sevdim, atmosfer de hoş. en azindan bu türün ülkemizdeki yazarlarına has "türkiye'de yaşayan yabancı dedektif" zırvalamasına düşmemiş. karakterlerin ilkinden sonra gelen üç kitap boyunca daha da pişeceğine ve tiplemeden gerçek birer karaktere dönüşeceğine de inanıyorum.

    yine de bence bazı problemler vardı romanda. çok fazla tesadüf vardı mesela ki fazla tesadüf polisiyede hoş karşılanmaz. arka arkaya gelen cinayetler işin kurdu okuyucular için daha romanın başında agatha christie'nin the a.b.c. murders'ını akla getirdi ki yanılmadık... ayrıca ben cinayet sebebini, olayların bağlanışını da pek beğenmedim. katil romanda ilk "ce eee" dediğinde de ben katilim diye bağırdı zaten.

    yine de bence iyi bir ilk romandı. türün babaları bile türün okuyucusunu zaman zaman hayal kırıklığına uğratır. ayrıca yazarın üslubunu beğendim ve an itibarıyla elimde tuttuğum "katilin meselesi" konusunda son derece umutluyum.

    algan sezgintüredi iyi bir polisiye yazarı olma yolunda ilerlesin, bol bol da eser versin inşallah, amin.

    edit: katilin meselesi adlı romanını bitirdim, maalesef beni tatmin etmedi. geriye kalan iki kitabını okuyacağım. biraz hayal kırıklığına uğradım, oysa elinde ne de güzel bir malzeme vardı...
  • 1968 doğumlu yazar, çevirmen ve grafik tasarımcı.

    yayınlanmış romanları: katilin şeyi (versus, 2006), katilin meselesi (versus, 2007).

    yayınlanmış çevirileri: subtopia - a.l. mccann, öfke - michael tobias, ölü avrupa - christos tsiolkas, altın kollu adam - nelson algren, yabanda gezinti - nelson algren, öldür öldür öldür - jimmy massey, genç adam - alexander trocchi, helen ve arzu - alexander trocchi, en sevilen oyun - leonard cohen, silinmeyen - karin slaughter, inançsız - karin slaughter, her şey aydınlandı- jonathan safran foer, ne nedir - dave eggers, kaybolan - catherine o'flynn, aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın - jonathan safran foer, yaban kızlar - ursula k. le guin.

    aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın ile yaban kızlar'ı üst üste okumuş olarak; çevirilerini oldukça yalın ve sağlam bulduğumu söyleyebilirim. yazarlığı hakkında henüz bir fikrim yok.
  • ilk kitabı ile beni kanser eden yazar. efendim ben polisiye serilerini çok severim. türk polisiye serilerini daha çok severim. bildiğimiz mekanlar, isimler falan daha çok hoşuma gidiyor. neyse, bu hevesle gittim serinin bütün kitaplarını aldım. serinin ilk kitabı katilin şeyi ile başladım. arkadaş, bir insan lafı bu kadar mı uzatır. 150. sayfaya geliyorsunuz hala bi şey yok. konuya gir amk diye sinirlenip iki sayfayı falan yırttım, kendimi kaybetmişim. gereksiz parantezler, sürekli başa dönmeler falan beni çok yoruyor. polisiye serilerde bu kadar idiot proof anlatıma gerek yok be abim.
  • katilin şeyi'nden sonra katilin meselesi adlı ikinci kitabı yayınlanan genç yazar. "tekel ressamı" olarak tanına ertan sezgintüredi'nin oğludur. 2001 sigarası üstündeki tekel yazısı da babasına aittir.
  • şu sıralar "katilin meselesi" isimli kitabını okuduğum yazar..kitap hoş fakat vedat bey 'in iç dünyasına çok fazla girilmiş. ben polisiye roman okuyarak merak duygumu tatmin etmek istiyorum vedat bey 'in iç dünyası zerre umrumda değil. bu algan beyi bağlamaz tabi istediğini yazar adam ama insan cümleleri birazcık kısa tutar be abicim. o zaman vedat bey 'in iç dünyası biraz daha katlanılabilir olurdu.
  • sayesinde adam fewer'in oz kitabi guclukle bitirebildigim cevirmen.

    cumleleri moda mod ayni cevirmesinden dolayi kitabin verecegi duyguyu kullandigi kelimelerle cop haline getirmis. kitaptaki ikili diyaloglarla hımm, tamam anlamina gelecek onaylama ifadesini, ha yazarak cevirmesini cok yadirgadim. sagolsun bu unutulmaz cevirisiyle yillarca her arkadas ortaminda ovguyle bahsettigim yazarin onceki kitaplarindan da soguttu beni.
  • kendisinin yazdığı polisiye roman serisinin ilk kitabı olan katilin şeyi isimli kitabını okudum. yukarıda biri “celik oker kitaplarını severseniz bu seriyi de seversiniz” yazmış fakat ben rahmetli celil oker’in kitaplarında bu kadar gereksiz uzayan cümleler ve daha fenası açıklama parantezleri açıldığını hiç görmedim.
hesabın var mı? giriş yap