• bir gün profesörlerin aklina rahatsiz edici bir soru takilmis.
    esleriyle
    olan cinsel hayatlari acaba bir zevk mi yoksa angarya mi? düşünmüşler
    aralarında tartismislar ve bir sonuca varamamislar . içlerinden biri
    docentlere danisalim bakalım onlar ne düşünüyor bu konuda demis
    gitmisler
    sormuslar. docentler düsünmüs ve "siz bilirsiniz hocam" demisler
    proflara.
    proflar için bu soru karin agrisi olmuş. gidip yardimci doçentlere
    basvurmuslar, onlar da bir süre düşünüp "siz daha iyi bilirsiniz" hocam
    demişler. proflar bir cevap bulamamanın sikintisi içinde bir de
    asistanlara
    soralım demişler. neyse sikila sikila sormuşlar. sizce bizim
    eşlerimizle
    olan cinsel hayatimiz bir zevk midir yoksa angarya mi?
    asistanlar hep bir agizdan 'zevk' diye bagirmislar.
    proflar sasirmis bu çabuk ve net cevaba. merak etmişler, 'neden?' diye
    sormuşlar asistanlara. neden bu kadar emin ve çabuk cevap verebildiniz?
    asistanlar cevap vermiş: 'angarya olsaydi bize yaptirirdiniz'

    ` : çaldım ben bunu` ` : ama nerden bilmiyorum `
  • ülkemizde bir şoför, günde sürekli 5 saat, toplamda 9 saat araç kullanabilmektedir. izmir'denistanbul'a can güvenliği nedeniyle tek şoförle seyahat edemeyen sizler, sağlığınızı kesintisiz 33 saat çalışan, tek bir asistan hekime emanet etmek zorunda bırakıldığınızı biliyor musunuz? bir asistan hekim, 9 saatlik mesaisinin ardından, 15 saat nöbet tutup ardından dinlenmeden 9 saatlik mesaisine devam etmektedir.
  • tusa girmek için kasmış başarmış doktor. minimum 1 yıl çömezlikten kurtulamaz, bilumum angaryalar ona kilitlenir, bunlara şefin kızının çevirileri de dahildir. bölümüne göre günaşırı, 3 günde bir, şanslı ise 4 günde 1 nöbet tutar. nöbet ertesi mesaiye devam eder. nöbetçi olmadığı günler erkenden işe gelir. pansumanları yapar, visitini yapar, tedavileri yazar. hasta yakınlarının, konsültan hekimlerin, tetkik sonuçlarının peşinden koşar. sık sık seminer anlatmak, makale çevirip sunmak durumunda kalır. sistem it ite, it kuyruğuna* şeklinde işlediğinden en yukarlardan verilen bir görev sonunda onun başına patlar.
  • cerrahi branşlarda yogun hiyerarşi dalgasıyla boğuşan,bir çoğunun köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı deme zihniyetini 1-2. yıldan sonra edindiği,komik nöbet paralarına talim olan,hastaların ne zaman tohtur olacan yavrum?sorularına ben zati tohturum şeklinde yanıt verme zorunluluğu bulunan insan evladı.
  • kendi aralarında da büyük farklılıklar gösterirler. çömez asistan ile kıdemli arasındaki fark dağlar kadardır. çömez asistan dünyanın en ezik insanıdır, yaşı kaç olursa olsun kendinden daha kıdemli olan asistanlara abi-abla der ki bunun kadar yürek parçalayıcı bir manzara olamaz. bu durum özellikle cerrahi bölümlerde çok belirgindir.

    çömezliğin iyi yanları da vardır. mesela nöbet tutmaktan eve gitmeye vakit bulamadıkları için kışın ortasında 30tl doğalgaz faturası öderler, kazanılan üç kuruş da cepte kalır.

    ayrıca eklemek gerek: bütün işleri asistanlar yapar, parayı profesörler kazanır.
  • üniversite veya eğitim ve araştırma hastanelerinde uzmanlık eğitimini almakta olan doktorlara verilen akademik ünvan.

    tıp fakültesini bitirdikten sonra yabancı dil sınavını ve tıpta uzmanlık sınavını başarıyla geçmeniz gerekiyor bu ünvanı hak etmek için.

    pratikte işler maalesef akademik düzeyde bir eğitim anlayışıyla yürümüyor, asistan doktorlar açısından.
    mevzuata göre uzmanlık eğitimi almak üzere istihdam edilmesi gereken asistan doktorlar, eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan angarya işlerde kullanılırlar. yeri geldiğinde tıbbi sekreterin, sıradan bir personelin yapması gereken işleri de yapar.

    asistan doktor her mesai gününe gider ve bunun haricinde -branştan branşa değişmekle beraber- ayda ortalama 7 nöbet de tutar. eğitimin devamlılığı adı altında nöbet ertesi izin hakkı kullandırılmaz. örneğin; pazartesi nöbetçi olan bir asistan doktor sabah işe gelir, salı günü en erken 17.00’da işten çıkar; yani en iyi ihtimalle en az 33 saat aralıksız hastanede kalır ve ertesi gün yine sabah işe gelmek zorundadır.

    aslında asistan doktor kavramını çok iyi özetleyecek bir tabir var:
    modern köle

    yani dünyanın en zor sınavlarından geçiyorsunuz, kapı açılıyor ve modern köleliğe hoşgeldiniz tadında yıllarınızı geçiriyorsunuz.
  • içlerindeki yalakalar yüzünden hak aramanın imkansız olduğu güruh. diren asistanmış. ben hocanın abuk subuk isteklerine karşı çıktım diye asistanlıktan atılırken sırf hocaya yaranmak için benle selamı sabahı kesip arkamdan laf taşıyan, gastiro da haketti iyi oldu diyen arkadaşlarımı hatırlıyorum da, bu kafayla işiniz zor gençler. neyin protestosunu yapıyorsunuz siz? boşuna hocalarınızı suçlamayın, düşman sizin içinizde. hatta düşman sizsiniz. nöbet sayınızın azalmaması da, iş yükünüzün sürekli artmasının da suçlusu sizsiniz. sırf hocaya yaranmak için "hocam nöbetlerimiz az, evde canımız sıkılıyor ehe" diyenlerinizi gördüm sizin.
    abuk subuk eylemlerinizle gündemi meşgul etmeyin bari.
  • 33 saat aralıksız çalıştırılmaya, eğitim almadan hizmet vermeye, angaryaya karşı mesleki onurları ve nöbet ertesi izin hakları için bugün galatasaray'dan taksime trampetler, alkışlar, sloganlar eşliğinde yürümüş olan insanlardır. bir de tc uyruklu olmayan asistan doktorlar vardır ki, bu kişilere maaş da verilmez, sağlık sigortaları bile yoktur (bkz: kölelik).
    yapılan basın açıklamasında iyi hizmet verebilmek için çalışma saatlerinin ve eğitim standartlarının mutlaka yeniden düzenlenmesini, eşit işe eşit ücret verilmesini, herkesin güvenceli çalışmasının sağlanmasını talep etmişlerdir.
    haklarını kazanana dek eylemleri sürecek.
    (bkz: istanbul tabip odası asistan hekimlik komisyonu)
  • sürekli birilerine yaranmaya çalışarak beş yıl geçirirler. karakter, gurur, insanlık ayaklar altına alınır. angaryalar, hammallıklar rutin haline gelir. istifa kelimesi hep akılda dolansa da hiç bir zaman cesaret edilemez. aslında cesaret edilemeyen yeniden bu döngüye dönmektir (bkz: tus). ama şimdi düşünüyorum da belki de bu döngüye girmeye gerek yoktur. hayat onca koşuşturmacayla değil, belki de sakin sakin ebleh ebleh televizyon izlerken anlamlıdır. belki de asıl ebleh olan 36 saat hiç uyumadan iki hastayla ilgilenip sonunda birini kaybedince azar işitip* buna üzülen asistandır. bu farkı öğrenmenin tek yolu denemek, ne de olsa cesaretimin doruklarındayım...
  • asistanlıkta 2 yılını devirmiş birisi olarak benim bu.
    daha önce de baya bi pratisyenlik yaptım. hem acilde çalıştım(suriye sınırında savaş acilinde) hem de aile hekimliği yaptım uzunca süre. dolayısıyla tebabet mevzusunda baya tecrübeli sayılırım :)

    asistanlık dediğimiz şey hele de cerrahi branş asistanlığı ise; hoca egosu tatmin etmek, angarya ama yapılması zaruri şeyleri çözmek, aslında müthiş sevdiğin mesleğini tiksinerek ve zevk almadan yapmak, hemşireyle-hasta bakıcıyla-sekreterle boğuşmak, sürekli bitmeyen-yetişmeyen işler için kendini suçlu hissetmek, bir yandan bu kadar iş yükü altında ezilirken diğer yandan donanımlı bir mütehassıs olabilmek adına öğrenmeye kasmak, uykusuzluk, açlık, yorgunluk, kendine zaman ayıramamak, kazanılan parayı harcamaya ne zaman ne de derman bulamamak, yeri geldiğinde amcanın oğlunun cenazesine, yeri geldiğinde teyzenin kızının düğününe gidememek, bitmeyen mesai saatleri, çemkirilmeler bütünüdür bi bakıma...

    cümleyi daha da uzatabilirdim aslında ama kısaca ve özet olarak asistan hekimlik budur.

    2 gündür izindeyim ve elime ilk defa roman alabildim. yatağımın başında normalde anatomi atlasım duruyor. elimde çalışırken uyuyakalıyorum ekseriya. memlekette olmamdan sebep annem iftara-sahura falan çağırıyor. normalde iftardan iftara yemek yiyiyordum. o da az buçuk karın doysun diye.

    yaptığımız meslek aslında o kadar güzel ve zevkli ki... şimdi 2 gün nefes alınca düşünüyorum; keşke ağzımıza sıçılana kadar değil de insani ölçülerde yapsak. ama maalesef düzen böyle...

    velhasıl zor iştir asistanlık. allah tüm meslektaşlarımın yardımcısı olsun.
hesabın var mı? giriş yap