• saç çıkış yönü ters istikamette olandan bile kıl kapmaya müsâit reis diktası öncesinde, mülki idare amirlerinin terfi aracı olarak kullanılırdı bu heykeller. makamında uzun süre kaldıktan sonra terfi bekleyen yönetici, önce bir heykeltraşla anlaşır, sonra atatürk heykelini diker ve beklemeye başlardı. dikilen her yeni heykelin ise rejim için bir başka mezar taşı anlamına geldiğini pek fark eden olmazdı; robert musil'in bir zamanlar söylediği gibi: "hiçbir şey bir anıttan daha görünmez değildir." misal kendisi de heykeltraş olan aylin tekiner, atatürk heykelleri eserinin önsözünde kendisinin de bir valiye heykel yaptığını, valinin ise heykeldeki atatürk'ün eli cebinde olması sebebiyle (laubali duruyormuş atatürk) ücretini kendisine ödemediğini yazar. 2004 yılında türk standartları enstitüsü'nün (tse) "atatürk anıtı standartları" bile belirlediği, bunun öncesinde ise 1990'larda askeri kıyafetli atatürk heykellerinden ziyade gülümseyen atatürk resim ve heykelleri yapılmasına dikkat edildiği bir dönem bu (yani sizin bizim gibi normal insan boyunda, ilk defa atatürk'e ulaşılabilirlik duygusu, insanilik duygusu verilen heykeller.)

    sovyet rejimi de dahil, lider heykeli kültünün bu kadar uzun süre devam edebildiği başka bir örnek pek yok. tekrar ederek sıradanlaşınca birer boş gösterge* halini alan heykel kültünün anlamını siyasî atışmalar, kariyer planları belirliyor bir süre sonra. örneğin sultanbeyli belediye başkanı refah partili ali nabi koçak, heykel diktirmediği, dikelim diyenlere de yerini göstermediği için irtica soruşturması yer, doğu silahçıoğlu ise sultanbeyli belediyesine cevap niteliğinde 1996'da belediyeden habersiz olarak fatih bulvarına askeri kıyafette bir atatürk anıtı diktirir, askerlere anıtın başında yirmi dört saat nöbet tutturur. yine 90'lara doğru bodrum belediye binası'nın önündeki eski atatürk anıtının iki metre önüne rakip bir atlı atatürk anıtının konması, heykel yarışına yol açar ve bu yarış on iki yıl sürer... 2001'de sel felaketi, mersin kızkalesi cumhuriyet meydanı'nda belediyenin yaptırdığı atatürk anıtını denize sürükler ve atatürk anıtı, on günlük yolculukla antalya ili serik ilçesi belek sahiline vurur. belek jandarma karakolu komutanlığı, sahilde bulduğu heykeli dikmen köyü muhtarlığına teslim eder ve böylece kütüphanesi ve bilgisayarı olmayan köy okulu, denizden gelen sürprizle atatürk anıtına kavuşur. antalya milli eğitim müdürü ise bu olayı allah'ın bir lütfu olarak değerlendirir: "allah atatürk'ü koruma görevini bize verdi. ne isterseniz ona ulaşırsınız. demek ki bizim de içimizden böyle bir şey geçmiş, deniz onu bize gönderdi. geri vermeye niyetimiz yok. gerekirse yenisini yaptırırız, bunu vermeyiz." bunlar yüz yıllık mâzisi olan heykelleri incelerken aylin tekiner'in seçtiği örneklerden sadece birkaçı. fakat mekânın ruhu ile heykeli bütünleştiren altı nokta körler vakfı için yapılan heykelin ayrı bir yeri var:

    "altı nokta körler vakfı'nın bahçesine konan bu anıtta atatürk'ün eline kör bastonu tutuşturulmuştur. 1993 yılında 25.000 tl'ye yine anıt fabrikatörlerinden necati inci'ye yaptırılan altı nokta körler vakfı atatürk anıtı'nın neyi imlediği ve bulunduğu mekanla nasıl ilişkilendirildiği üzerinde durmak gerekir. figürün bu bastonu tutuşu, görme engellilerin baston tutuşuyla benzerlik taşır. atatürk'ün eline bir kör bastonunun verilmesi, ancak heykeltraşın işgüzarlıkla son anda verdiği bir kararla, atatürk anıtını, eğreti durduğu mekanın anlamsal kodlarıyla ilişkilendirme çabası ile açıklanabilir. 1980 sonrası yapılan pek çok anıtta, "tarım ve atatürk", "çocuklar ve atatürk", "yerel yönetimler ve atatürk" türünden ilişkilendirmelerle zorlama anıt kompozisyonlarına tanık oluruz." (tekiner, aylin, 2010, atatürk heykelleri: kült, estetik, siyaset, iletişim yayınları, istanbul, s.225, 226-227)

    heykeli olmayan illere atatürk heykeli için 1960'lı yıllarda “atatürk heykeli” kampanyaları açıldığı ve para bağışlarının yapıldığı, 1920'lerde ise kız kulesi'ni yıkarak yerine new york'daki özgürlük anıtı benzeri bir atatürk anıtının dikilmesinin tartışıldığı bir dönem bu... bizde zaman geçtikçe aşınan politik güç, bir seçenek sunamadığında politik çözüm bulmakla değil, sembolleri tüketmekle uğraşır; hakları ve yurttaşlık fikrini tahsis ederek yaşam standartlarını yükselteceği yere ideolojik güce bel bağlar. feleğin bir şakası ki ecdadçılığa sarılan, dedesinin kim olduğunu anlatmaktan torunununun ne şartlar altında yaşayacağıı düşünmeye vakit bulamayan bir reis de şimdilerde sembol tüketme uğraşında. heykel sunamıyor belki ama milli mitolojiden çekip takdim edebileceği hangi klişe varsa tüketiyor; fişek-i ilahiyye ile bizi uçurduğunu zannederken gerçeklik ile bağını her geçen gün daha da koparıyor.
  • büstleriyle beraber türkiye topraklarında bulunanların tamamının kaldırılarak bir arada bulunabilecekleri gizemli ve büyük bir yerde toplanmaları gereken ikonlarmış.

    aynısını minareler gibi, kiliseler gibi, havralar gibi şeyler için yaptığınız gün eyvallahı çekerim ben bu teklife.
  • kaldirip yerine bereket tanrısının heykeli konmalidir ki sakirtler üzerine rahatca oturabilsinler.
  • türkiye'deki heykellerin %99'unu oluşturur.

    çoğu zaman belediye tarafından beldenin meydanına ya da bir devlet kurumu tarafından bahçeye diktirilmiştir. komutan edasında ileriyi gösteriyordur.

    yüksekçe bir kaidenin üstüne oturtulmuştur ve varsa atatürk'ün o yöreyle ya da o kurumla ilgili bir sözü yazılmıştır: "pötürge, istikbalde türkiye'nin...."

    öyle bir sözü yoksa, hafiften uydurulabilir. (bkz: türk şoförü en asil duygunun insanıdır) uydurulacak gibi de değilse: "hayatta en hakiki mürşit ilimdir", "türk öğün çalış güven", "yurtta sulh cihanda sulh" gibi default sözleri yazılır. o belde insanlarının siyasi görüşüne göre değişiklik gösterebilir bu vecize.

    özellikle yeni heykellerin çoğu atatürk'ten çok, koca burunlu koca kulaklı, general kaşlı (bkz: general kaşı) herhangi bir adamdır.

    el çoğunlukla omuzdan kalkmaz. heykelin o uzvunu taşıyacak demir iskeleti kurmak masrafı çok farkettirir çünkü. genellikle koluna dirseğe kadar göğse yaslı, dirsekten sonrası kalkmış ileri göstermektedir.

    bazı heykellerde eline kitap tutuşturulmak istenir atatürk'ün ama becerilemez; tokalaşır gibi duran elin üzerinde eğreti taştan bir kitap oturtulur. harbiye'de bir parkta vardı öyle bir heykel.
  • iki üç tane genç kız bu heykele ne yaparsa yapsın, cumhuriyet başınıza yıkılmaz. korkmayın.
  • ilki 3 ekim 1926'da sarayburnu parkına dikilmiştir. atatürk bu heykelin dikilişi üzerine şu telgrafı çekmiştir:
    "muhterem istanbul halkının ilk defa heykelimi dikmek suretiyle gösterdiği yüksek kadirşinaslıktan ve resm-i küşat münasebetiyle hakkımda izhar buyurulan necip hissiyattan dolayı samimi teşekkürlerimi arz ederim."
  • bakıldığı zaman, acaba biz milletçe atatürk ü hiç mi sevmiyoruz? dedirten heykellerdir. o kadar fazla özensiz yapılmış atatürk heykeli vardır ki, böyle yapacaklarına hiç yapılmasın dedirtirler. nedense kaşları hep çatık, burnu kocaman, yüzünde soğuk ve aşağılayıcı bir ifade bulunan heykellerdir bunlar. ülkemizi kurtaran önderin, harika insanın heykeli midir, yoksa zorunluluktan etrafa gelişigüzel simgesel yerleştirdiğimiz, nefret edilesi bir diktatörün heykeli mi? hele o okullardaki büstler.. tahminimce türkiye nin farklı köşelerinde binlerce atatürk e benzetilmeye çalışmış mermer çirkin kafalar var..
  • en babası ve güzeli samsunda olan atatürk'ü şahlanan bir ata binmiş olarak betimleyen heykel. ve fakat geçmişte yapılan heykeller gerçekten bu sanat ile alakalı ve atatürkü güzel temsil ederken, giderek işi fabrikasyona döken amcaların atatürke benzemeyen hatta pek çoğu artık bir insana bile benzemeyen bir sürü büst ve heykel yaptığıda bir gerçektir. yerlerine adam gibileri yapıla diye buyurmak isterim ama bir garip memmurun oğlunu kim takar.

    heykel sanatının gelişimi açısından türkiye cumhuriyetine hizmeti geçmiş bir çok sanatcı ve sporcunun da heykeli anılarını yaşatmak için dikilmelidir ama benim sevgili halkım niyeyse heykel kırmak,parçalamak gibi bir hobi de edinmiştir. madem put kırmaya bu kadar dirayetli bir halkımız var;
    1- bu insanlara kırılabilecek putlar yapılsın dönem dönem kırsınlar rahatlasınlar.
    2-putlardan bu kadar nefret ettiği söyleyen sevgili halkım neden evliya türbelerini çul çaput ve mum ile donatır,araştırılsınlar.

    yani hani bazıları atatürk heykelleri için put diyorlar ya,işte o gerçek neden değil demek istedi yazar bazı satırlarında.
  • antalya olimpos'ta tanıştığım ve bana atatürk is everywhere, why? diye soran iki fransız hatuna yarım yamalak ingilizcemle anlatmaya çalıştığım heykeller. because he's a big hero who founded the turkey, gibisinden bişeyler sallamıştım.

    ne diyeydim yani, "biz yıllar yılı birilerinin oturma organından uydurduğu tarihe inanan, geçmişini silmek için alfabesinden diline kadar her şeyini değiştirmeye çalışan, sistem hakkında en ufak bir eleştiri yapanı yapanı yobaz, hain, satılmış, sorospu çocuğu, vs diye yaftalayan, sporda sanatta edebiyatta bilimde zerre kadar bir başarı gösteremediği hâlde kendi kendine propaganda yapıp kendini yere göğe sığdıramayan, dört bir tarafının düşmanlarla çevrili olduğunu zannedip içine kapanan, sözde çağdaş laik demokratik özde ise militarist geri kalmış bir üçüncü dünya ülkesiyiz.
    köprüden, sokağa, caddeden mahalleye, tiyatrodan stadyuma vara yoğa her yere atatürk adını koyarız, her köşe başına heykelini diker, istisnasız her devlet dairesine, okullardaki tüm sınıflara resmini asarız; hatta atatürk'e yönelik olumsuz eleştrileri engellemek için kanun bile çıkarır; her konuda bir vecizesini bulur, spordan sanata, eğitimden siyasete sigortacılıktan bankacılığa her alanda kendisini lider kabul ederiz; hülasa-i kelam biz şekilcinin ağa babasıyız" mı deseydim.
    diyemezdim, ne o kadar ingilizce biliyordum, ne de tek kelime fransızca...
hesabın var mı? giriş yap