• radikal gazetesine yapmış olduğu açıklamalara göz atıp tartışmakta fayda var elbet. lakin bu yazıya dair "yasal kürtler" ve "pkk" çizgisinde siyaset yapanların "dışında kalan" kürt hareketlerinin (komkar, serbesti, rizgari..) nasıl baktığını aktararak hakim kürt siyasetine yön verenlerin aslında ne yapmak istediklerini anlamak adına yardımcı olabilir.

    öcaan yakalandığından bu yana malum pkk dışı ve karşıtı olan kürt hareketlerinde genellikle tek bakış açısı var idi. öcalan'ın savunmasına ve 99dan bu yana avukatları aracılığı ile yaptığı açıklamaların hemen hepsine sirayet eden "kemalizm" havasının bu örgütlerce devlet ile anlaşmak olarak yorumlandığı ile başlayalım. ve bu geçen süre zarfında "onurlu barış" kavramı altında türkiye'deki kürtlerin "dtp" eliyle bağımsızlık taleplerinden tedricen vazgeçirildiklerine dair çok ciddi eleştiler yöneltildi. aysel hanım'ın yapmış oldugu bu son açıklamayı da bu çizgide okudugumuzda bir yerlere oturduğunu görmek mümkün oluyor. kürtler üzerindeki hegamonyasını kabul ettiren pkk'nın bağımsızlık yolunda aşama aşama ilerleyen bir hareket olan kuzey ırak kürtlerinin gölgesinde kalmak yerine devlet ile anlaşarak "onurlu barış" noktasında legalleşme çabasını bu aşamada anlamak çok zor değil aslında. çünkü bu açıklama seçim oncesinde yapılıyor. türkiye'nin bölünmesi paranoyasına dair haphazır bir algıya seslenen tuğluk'un ve dtp'nin kürtler içinden sindirilmesi aslında hiçte kolay değil. netekim, kürdistan'ı kurmak için dağlarda ölenlerin bunu sindirmeleri pek kolay değil. şu ana kadar yeknesak görünen türkiye'dek kürt hareketinin "liberaller" ve "marjinaller" ayrışmasında olacağına kanaat getirmek pekte hayalci değil sanki.
  • diyarbakırdan milletvekili olmuştur.
  • "dağ başındaki bir karakol baskınını, metropolde patlayan bombayı, sınır ötesi operasyonu gerçeğinden soyutlayarak, salt fotoğraf ve kavram düzeyine indiriyor medya. böylece empati yeteneğimiz kanın aktığı, nefeslerin kesildiği, nabızların durduğu yerlerde kaybolup yitiyor, belki de modern medyanın yönlendirdiği, tahakküm ettiği bir oyuncak haline dönüşüyor. oysa gerçek, gabar dağı'nda belki de birbirine onlarca metre uzaklıktaki iki mevzide solumaktadır: biri düzcelidir, babasını ve kız kardeşini 17 ağustos depreminde kaybetmiştir, öğretmen emeklisi annesi gecekonduda yaşamaktadır. askerden önce terzide kalfalık yapıyordur, tezkereden sonra küçük bir atölye kurmayı düşünüyordur... biri patnoslu bir köylü çocuğudur, 93'te köyü yakıldığı vakit ahırda tutuşan hayvanlarının bağırtıları hâlâ kulaklarındadır. bir süre adana'da altyapısı olmayan, köyünden bin beter bir varoşta sivrisineklere emdirmiştir kanını. portakal bahçelerinde 10 milyon yevmiye ile çalışmış, yoksulluk ve sıla özlemi, bir de kimliğinden dolayı aşağılanma dayanılmaz olunca şu an bulunduğu mevziye götüren o uzun yolu kat etmiştir. yalnızca bir an içinde mevzilerinden başlarını uzatıp göz göze geliyorlar, ardından o korkunç refleks işliyor: gez, göz, arpacık... "

    aysel tuğluk,23,10,2007,radikal
    kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=236512
  • pkk nin elindeki esir turk askerleri için,talep edilmesi halinde ellerinden geleni yapacaklarını açıklamış vekil.onlar benim kankalarım bi rica ederiz demeye getirmiş lafı hanımefendi.meclisime bak be,kimleri getirdik doldurduk oraya.
  • kendisine oy veren insanları parlamentoda en gerçekçi biçimde temsil etmeye çalışan bir dtp milletvekilidir. hem kadın, hem de kürt olması ile gözümde daha büyük bir sempati kazanmıştır. bu ülkede laik-hanefi-sünni-müslüman-türk olan heteroseksüel erkekler, kendileri gibi olmayan her türlü sosyal grubu ezmektedirler. aysel tuğluk da haklı olarak buna tepki göstermektedir.
  • babasını yitirmiş bir çocuk, çocuğunu yitirmiş bir anne olabilseydik yüreğimizde, ölenlerin son nefesinde ne düşündüğünü anlayabilseydik, belki o zaman bu dramı bitirmek için bunca geç kalmazdık. demiştir doğrudur da ateş birilerinin yüreğine düşmediği sürece ölen gerillanın da askerin de gazetelerle verilen kağıt bebekten farkı yoktur. onlar kadar değersiz. onlar kadar ucuz.
  • bugün radikal 2 de yazısı çıkmış milletvekili. aysel tuğluk u dtp içinde ayağı yere oturan ve belli bir entellektüel birikime dayanan yorumları için ne kadar takdir etsem de, kemalizm ile ilgili yaklaşımlarını anlayabilmiş değilim. daha önce de radikal 2 de bir kaç yazısı çıkmış olmasına ve bu yazılarında da kemalizm ile ilgili değerlendirmeler yapmış olmasına rağmen kemalizmi hiç bu kadar normalize etmemişti. ilki 22 temmuz seçimlerinden önce çıkan bu yazısında sevr paranoyasını anladığını söylemiş ve kemalizm i yine yadsımamıştı ve ben bunu (belkide) yaşanmış olması gereken ama geçmiş olan bir süreç olarak değerlendiriyor sanmıştım. ama gel gör ki bugün için bile kemalizm i normal saymakta. kemalist kesimi ılımlı islama karşı kendilerinden destek almaya çağırmakta. kişisel olarak kemalizm i bugün için bile hala normal görme gibi bir ihtimal olsa da, içinde bulunduğu hareket gereği böyle bir lüksü olduğunu sanmıyorum. olmamalı da. zira kendisi kemalizm in ötekileştirdiği bir kesimin sesi olma gayesi ile meclise gelmişken(en azından oy verenler için öyle), kemalizmin ötekileştirdiği bir başka kesimin "öteki"liği gayet normalmiş gibi sisteme entegrasyonunu izin vermeme çabasına ortak olmak istemekte. konu elbetteki son günlerdeki türban mevzusu ve aysel hanım kemalizm in kadim korkularına ortak olup, kork emri (bkz: kork) ile toplumun hafızasına kazıdığı korkuları gerekçe gösterip bunu dinci- laik çatışmasının savaşa alanı olarak tanımlayıp, cumhuriyet in savunucuları olarak gören kesimi kürtlerle hesaplaşmaktan vazgeçip, kendisi ile hesaplaşacağı kesimlere karşı kürtler in desteğini almasını istemekte. bu anlaşılır değil, çünkü kendisini siyaset yapamaz hale getiren kemalizmin, kendisine uyguladığı oryantalizm, dışlama çabalarını başkasına uygulamaktan başka bir şey değil. (bkz: gordugu oryantalizmi baskasina yonelten oteki). anlaşılır değil zira kendisini siyasetsizliğe iten kim ise, ılımlı islam olarak nitelediği kesimi siyasetsizleştiren, dışlayan da aynı elit burjuva kesim. kendisinin ana diline okullarda, şehirde yaşamasına şans tanımayan kesim, aynen kürtçe de ve kürt kültürü ile ilgili olduğu gibi, islami kesimin tüm simgelerini de köylülük il e eşdeğer tutmuş ve orda kalması dışında anormal olarak görmüştür. bir siyasetçinin tarlada çalışan köylü annesinin taktığı baş örtüsünü normal karşılarken, şehre taşınmış ve artık öteki olarak görmediği kimsenin başındaki örtüyü anormal karşılamış, bunu ötekilikten çıkmak için ilk şart olarak sunmuştur. bugün türkiye de öteki olarak görülen her hangi bir ötekinin, kendisini öteki olarak tanımlamayan ötekileştirme mekanizmasını normal olarak gördüğünü söylediği her cümle ve buna alkış tuttuğu, ittifaka çağırdığı her an, ötekileştirme mekanizmasının kendisini haklı görmesine katkı yapmaktan başka bir sonucu olmayacaktır. ve üstelik bu tavrın, çoğu zaman kendisinin sisteme ne kadar entegre olduğunu ıspata, sistemin merkezine yaranma çabasına da bir katkısı olmayacaktır. ötekileştirme mekanizması haklılığının ötekilerce de onaylanmasından dolayı, ötekileştirme mekanizmasının berdevamına tüm gücü ile çalışacak ve bunu sekteye uğratacak her çabaya, hangi ötekiden gelirse gelsin, sert tepki koyacaktır. aysel tuğluk un yaptığı ötekileştirme mekanizmasına alkış tutma tutumuna islami kesimde de rastlamak mümkün. ama her iki kesimin de bilmesi gerekiyor ki uğruna siyaset yaptıkları, tehditleri göze aldığı özgürlük yolu kemalizmi koruma güdüsü ile normal görülen militarizmin gölgesinin kalkmasından geçmekte. oysaki kemalizmin oryantalist bakış açısı normal, kemalizm in oluşturduğu ötekiler öteki olarak kalmaya devam ettikçe, paranoya derecesine varan korkulardan sıyrılmalarına yönelik telkinler etmek yerine, korkularının normalliğine dair cümleler kuruldukça, kemalist kesim askeri vesayetin devamının normal olduğunu savunacak ve hiç ummadığı yerden bulduğu desteklerle mutlu olacaktır. bugün aleviler cemevi açamıyorsa, vicdani ret gibi bir haktan bahsetmek kısa yoldan vatan hainliği ile denkleştirilmekte ise, en temel insan hakkı olması gereken kişisel bir tercihe laik olduğunu iddia eden laik sistem kimi zaman dini gerekçeleri de öne sürerek karşı çıkıyorsa, kürtçe ve kürtlere yönelik her çaba sevr paranoyası ile eşleştirilmekte, insan haklarına yönelik her çaba "bize bunlar biraz fazla" şeklindeki içe dönük oryantalizm kokan cümeleler ile geçiştirilmekte ise bunun nedeni sisteme hakim olan 1940 lı yılların kemalist anlayış ve bunun değişimine yönelik çabalara korkuları nedeni ile karşı çıkan fundamental militarist anlayıştır. bu nedenledir ki herhangi bir "öteki"nin hak ettiği özgürlüklere kavuşmasının yolu, zayıfları ezen güçlü ile işbirliği değil, ezilenlerin kendi arasında yapacağı ittifaktır. o zaman umulur ki militarist anlayış bu çığlıklara kulak vermeyi dener, ve umulur ki vatandaşına çok gördüğü insanca yaşama hakkını vermeyi düşünür. o zaman cumhuriyet in kazanımları gibi cümleler, elit burjuva bir kesimden halk-avam tabakasına da iner[aynı cümleyi aysel tuğluk da kurmuş. ama ben bu cümleye duyunca irikiliyorum. çünkü ben bu cümleyi hep elit bir tabakanın ağzından duyuyorum. "ötekiler"in bu cümleyi kurduğuna şahit olmadım. bu cümlenin aslında aysel tuğluk un temsil ettiği kesim tarafından anlamsızlığını şöyle de anlayabiliriz. aysel tuğluk aynı cümleyi kürtçe ye çevirip(qezencên komarê... gibi) herhangi bir resmi, kamusal alanda dile getiremiyorsa, cumhuriyetin kazanımları hala yeterince ötekilere aktarılamamış demektir ].

    ben bir ötekinin yaşadığı ötekileştirmenin aynısını ötekisine yöneltmesini, cümleler, tavırlar aynı olmasına rağmen bir tavrı yadsırken diğerini alkışlamasını anlamıyorum. örneğin "adına yeşil sermaye dedikleri bu çevreler, işyerinde ve ticaret ilişkilerinde karşılıklı "selamün aleyküm" diyen bir diyalog oluşturup, kemalizmin "günaydın" tabirini batıl ilan etti." cümlesini bir ötekinin ağzından duyunca şok oluyorum. zira kemalizmin bir kişinin ağzından çıkacak cümleye, giyeceği kıyafete, değer vermesi gereken renklere karar verdiği cümle bundan ibaret değil. bir kesimin selamlaşma, ibadet etme dilini batıl ilan edip, kendisini buna karar kılmaya yetkili görürken, diğer yandan da bir kesimin dilini toptan batıl ilan etmedi mi? ve aysel hanım bunun mücadelesini vermiyor musunuz. bir kesimin giyeceği kıyafete karar verirken, sizin kendinizi nasıl tanımlamanız gerektiğini dikte etmedi mi?

    kısaca aysel hanım, siz bir "öteki"siniz. öteki olmaktan kurtulmanın yolu da ötekileşme mekanizmasının değirmenine su taşımak değil, ötekileştirme mekanizmasını ortadan kaldırmak olmalı. epey zamandır da taşıma suyla dönüyor değirmen.

    kemalizme alkış tutan tavırlarınızdan bolca alkış almanız olası, ama bu kişisel bir kazanımdan öteye gitmeyecektir.

    edit:söz konusu yazı,
    http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=7948
  • sanıyorum ki, yusuf kaplan tarafından hiç sevilmeyecek biri. hem laik hem kürt. çifte kavrulmuş yani. şöyle köktenci kürt şafiliği yapıp, köktenci türk hanefiliğini de şakşaklasa makbul insan olurdu ama. ha pardon alevi bir de aysel tuğluk. durum çifte kavrulmuşu da aştı. köktenci kürt şafisinin gözündeki konumunu söylersem uçarım. (bkz: laik kürtler)
hesabın var mı? giriş yap