• cher'in çok eskilerden, akıllara ziyan güzellikte bir çocukluk aşkı şarkısıdır. lirikler şu gibi;

    i was five and you were six
    we rode on horses made of sticks
    i wore black, you wore white
    you would always win the fight

    bang bang, you shot me down
    bang bang, i hit the ground
    bang bang, that awful sound
    bang bang, my baby shot me down

    seasons came and changed the time
    i grew up, i called you mine
    you would always laugh and say
    remember when we used to play

    bang bang, you shot me down
    bang bang, i hit the ground
    bang bang, that awful sound
    bang bang, my baby shot me down

    music played and people sang
    just for me the church bells rang
    after echoes from a gun
    we both vowed that we'd be one
    now you're gone i don't know why
    sometimes i cry
    you didn't say goodbye
    you didn't take the time to lie

    bang bang, you shot me down
    bang bang, i hit the ground
    bang bang, that awful sound
    bang bang, my baby shot me down.
  • nancy sinatra da ayri guzel soyler. ajda pekkan da o muthis ingilizce telaffuzu ile 60'larin sonunda cover'lamistir..
  • dom dom kursunu türkümüzün yabancı versiyonudur....

    eğdi yar, boynunu eğdi...
  • bir şarkı bir filme bu kadar yakışır, kill bill ancak bu kadar etkileyici açılabilir, film sanki şarkıdan tohumlanmış..
  • parantez denen bir acayip insan filmin* gazına gelip mevzu-bahis şarkıyı indirir ve bir güzel dinlemeye başlar, pulp fiction'da uma thurman'ın girl you will be a woman soon şarkısında yaptığı dansa benzer bir şekilde ince ince bulunduğu yerde sallanmaya başlar, bir yandan da şarkıyı söylemektedir, buraya kadar herşey normaldir, ta ki şu replik ağıza gelene kadar...

    bang bang, he shot me down
    bang bang, i hit the ground
    bang bang, that awful sound
    (ne olursa o anda olur ve birden başka bir şarkıya geçilir)
    tek tek ağardı bak saçlarım tek tek
    tek tek damlıyor gözyaşlarım tek tek
    tek tek.. hasittir ne diyorum ben yaa...
  • turkce'de cocuklarin disin disin seklinde yaptigi silah sesinin anglo anglosakson cocuklar tarafindan soylenme bicimi.
  • türkçe'ye aşağıdaki şekilde çevrilmiş şarkı.

    ben beş, o altı yaşındaydı.
    sopadan yapılma atlara binerdik.
    o siyah giyinirdi, ben beyaz...
    dövüşü hep o kazanırdı.
    bang, bang. vurdu beni.
    bang, bang. düştüm yere.
    bang, bang. o korkunç ses.
    bang, bang. bebeğim vurdu beni.
    mevsimler geldi, zaman değişti.
    büyüdüğümde ona benimsin dedim
    hep güler ve derdi ki,
    beraber oynadığımız zamanları hatırla.
    bang, bang. vurdum seni.
    bang, bang. düştü yere.
    bang, bang. o korkunç ses.
    bang, bang. alıştım seni vurmaya.
    müzik çalar, insanlar şarkı söylerken,
    kilisenin çanları benim için çaldı.
    artık o yok,neden bilmem."
    ve hâlâ arasıra ağlarım.
    hoşçakal bile demedi,
    yalan söylemeyecek vakti bile ayırmadı.
    bang, bang. vurdu beni.
    bang, bang. düştüm yere.
    bang, bang. o korkunç ses.
    bang, bang. bebeğim...
    vurdu beni.
  • nancy sinatra versiyonunda hayran olduğum sonny bono eseri. ama bir cümleden daha fazlasını hak ediyor. bu entry'de ilk olarak bono'nun o dönemki eşi cher'in ağzından dinlediğimiz bu şarkının hikayesini, başka bir müzisyenin bu şarkıyı nasıl yeniden yarattığını ve de bir yönetmenin bu şarkıyı nasıl tarihe kazıdığını anlatacağım.

    çocukluğundan beri müziğe hayran sonny bono, bir yandan farklı işlerde para kazanmaya çalışırken diğer yandan yazdığı şarkıları plak şirketlerine satmaya başlayarak müzik endüstrisine girdi. the rolling stones'a bile şarkı vermeyi becerebilmişti. o sırada müzik yapmak isteyen genç cher ile tanıştı. ikili önce müzikal anlamda, sonra da özel hayatlarında partner oldular. cher'in the beatles'tan ringo starr'a övgü çalışması olan ringo, i love you ile başlayan birkaç başarısız denemesi sonrası sonny & cher olarak beraber sahne alan ikili 1965'te bono'nun bestesi i got you babe ile bir hite imza attı. ikilinin yayınladığı şarkıların yanısıra bono, cher'in solo kariyerini de bir yandan başlatmış ve de ilk cher albümü all i really want to do çıkmıştı. hem solo albümler, hem de sonny & bono projesi aynı mantığa sahipti. albümler bono'nun birkaç orijinal şarkısı yanında dönemin popüler folk pop/folk rock şarkılarının cover'larını içeriyordu. keza iki projenin aynı anda, hızla ilerlemesinin başka bir yolu yoktu. 1966'da yayınlanan ikinci cher albümü the sonny side of cher de aynı formülü takip etti. albümde sadece iki orijinal şarkı vardı. bunlardan biri, albümün de açılışını yapan bang bang (my baby shot me down) oldu.

    önce müzikal açıdan su şarkıya bir bakalım. sol minör yazılan bu esere wikipedia'da tarz olarak folk rock girseler de şarkının orijinal versiyonunun rock müzik ile pek alakası yok. folk kısmı biraz daha öne çıksa da şarkıyı taşıyan keman melodisi sayesinde daha çok bir çingene müziği tadında olduğunu söylemek lazım ki birkaç sene son zaten cher de gypsys, tramps and thieves ve dark lady ile bu kimliği daha da benimseyecekti. şarkının yapısı şöyle: intro - verse 1 - nakarat - intro - verse 2 - nakarat - intro - middle eight - intro - verse 3 - nakarat - introvari outro. intro'da şarkının belkemiği olan keman ezgisi bulunmakta. genel olarak şarkının melodisinden farklı olsa da bu ezginin sonu "my baby shot me down" vokalinin melodisi ile aynı ilerliyor. keman melodisi sonrası introyu vokallere bağlayan bir gitar melodisi var ki bu bende bir western havası uyandırmakta. kıtalarda cher'in vokali öne çıkıyor. arka planında ise bol bol zil duyuyoruz. kayıt olarak aslında şarkı çok başarılı değil. kulağa çok hışır hışır geliyor. vokal olarak da çok zorlayıcı bir performans yok. cher'in biraz erkeksi sesini şarkıya yakıştırıyorum. nakaratlar da kıtalara benzer bir düzenlemede. en büyük fark, "bang bang" kısımlarında enstrümanlardan da "dan dan" vurularak benzer bir ses çıkarılması. şarkının en garip yeri bence middle eight kısmı çünkü burada şarkı bir anda hızlanıyor ve vokal sözleri bir çırpıda okuyor. bu değişim bence çok ani gerçekleşmekte. o nedenle çok sevdiğimi söyleyemem. vokaller sonrası middle eight kısmı enstrümantal olarak bir tur daha dönerken kemanların performansı ve cher'in "hey hey"leri şarkının çingene havasını daha da öne çıkarıyor. bu ani hareketten sonra ise şarkı eski halinde devam ediyor. kapanışta ise keman dışında her şey aynı ilerlerken, keman ana melodisinin biraz daha hüzün dolu bir varyasyonunu çalarak şarkıyı bitiriyor.

    sözlere baktığımızda basit ama hüzünlü bir hikaye var karşımızda. şarkının ilk kıtasında ana karakterin çocukluğuna giriyoruz. beş yaşında beyazlar içinde bir kız, kendisinden bir yaş büyük siyahlar içinde bir çocuk ile tahta atlar üstünde kovboyculuk oynuyor (ki müzikteki western hava ile uyumlu bir durum olduğunu görüyoruz). oyunu kazanan hep erkek çocuk oluyor. kız da vurularak kendini yere atıyor. bu bölümün bir foreshadowing olduğunu söylemeye aslında gerek bile yok. ikinci kıtada ise yıllar geçtikten sonra bu ikilinin sevgili olduğunu öğreniyoruz. bu noktada adam, bu çocukluk oyunlarını kahramanımıza hatırlatıyor ve ikinci nakaratı bu sefer geçmişi anma amacıyla tekrar ediyor. middle eight'te bu ikilinin bir kilisede evlenmek üzere olduklarını öğreniyoruz. müzik da bu eğlence havasına uygun bir şekilde hızlanıyor. burada "just for me the church bells rang" diyor cher ki aslında "just for us" demesini bekleriz. ama ortada "biz"lik bir durum yok. bunu da üçüncü kıtada öğreniyoruz. keza adam evlilikten vazgeçiyor ve bir veda bile etmeden gidiyor. bu nedenle üçüncü nakarat aynı sözleri tekrarlarken bu sefer kadının adamın kendisini terketmesi ile aldığı darbe anlatılıyor. yani aynı nakaratı üç farklı durumda (çocukluk oyunu, eski günleri anma ve terkediliş) kullanmış olmaları bence çok şık hareket.

    şarkı 16 mart 1966 haftasında listelere 75. sıradan girerek başta pek bir ses getirmese de geçen her hafta yükseldi ve de 7 hafta sonra ikinci sıraya çıktı. toplamda 11 hafta boyunca da listelerde kaldı. şarkının birinci sırada yer aldığı cher albümü the sonny side of cher ise sadece 26. sıraya kadar yükselerek ilk albümün gerisinde kaldı. bir nevi şarkı, içinde bulunduğu albümün önüne geçti. o dönemde klip diye bir kavram olmasa da bugün youtube'a baktığımızda "bang bang"in bir klibi olduğunu görüyoruz. lakin bu klip cher'in 1969'da oynadığı chastity filminde yer alan, şarkının sözleri ile bir miktar yakınlığı olan sahnelerden oluşturulmuş bir video. şarkı, chastity'nin soundtrack'inde de yer almıyor bu arada. bir yan not olarak da belirtmek gerekir ki sonny bono tarafından yazılan bu filmde cher'in oynadığı chastity karakteri üzerinden lezbiyenlik konusu da işlenmişti. bu film sırasında hamile kalan cher ve bono, çocuklarına da bu filmin anısına "chastity" adını koydular. chastity bono, 1990'larda lezbiyen olduğunu açıklayarak magazin gündeminde yer aldı. daha sonra da ameliyatla erkek oldu. bir gay ikonu olan cher, kendi çocuğunun bu açıklamasına önce şaşırsa da zaman içinde bunu kabullendi. chastity gibi bir filmi yazan sonny bono ise o dönemlerde cher'den ayrılmış ve de cumhuriyetçi parti bünyesinde politika yapmaktaydı. tabii ki çocuğunun eşcinsel olduğunu açıklaması kendi muhafazakar anlayışı ile bağdaşmadı ve de baba ve çocuk, bono'nun 1998'de kayak kazasında hayatını kaybetmesine kadar konuşmadılar.

    şarkı, güzel melodisi ile, hüzünlü öyküsü ile hemen birçok sanatçının dikkatini çekti. ilk cover'ı hemen mart 1966'da sandy posey adlı bir sanatçı tarafından piyasaya sürüldü dense de bana biraz fazla hızlı geliyor açıkçası. bu kayıt internette de bulunmamakta. ilk dönem cover'ların en önemlilerinden biri kendini müziğin genç yeteneği olarak ülkesine tanıtan 16 yaşındaki stevie wonder'ın cover'ı oldu. bu ilk dönem cover'ların en değerlilerinden biri ise dönemin meşhur saykodelik rock grubu vanilla fudge'ın 1967 tarihli ilk albümünde kaydettiği çalışma. grup, zaten dönem şarkılarının saykodelik yorumlarını yaparak meşhur olmuştu. bu eserlerden biri "bang bang" oldu. kaydettikleri şarkının ilk kısmı aslında bazı çocuk tekerlemelerinin yer aldığı, "bang bang"den bağımsız bir saykodelik rock şarkısıydı. ikinci yarısında ise grubun yorumunu dinliyoruz. bu bölümde tüm grup üyelerinin bir şekilde vokal yapmakta ve de yorumun güzelliği de bu vokallerin aralarındaki paslaşmalar ve grubun şarkıya eklediği yeni vokal melodileri. aralarda zaman zaman klavye ve gitar atışması olsa da genel olarak sakin ve vokal ağırlıklı bir yorum. 60'ların ikinci yarısındaki deli rock müziğini sevenler için kaçırılmaması gereken eser.

    şarkı okyanusları aşıp başka diyarlara da gitti. özellikle dalida'nın italyanca versiyonu kendi ülkesinde büyük ses getirdi. başka bir çok dilde ve coğrafyada da bu şarkı benimsendi. bunlardan biri de türkiye oldu. cher ile aynı yaşta olan ajda pekkan, sinema filmleri ile başladığı şöhret yolculuğunda müzik ile de uğraşıp 45'likler yayınlıyordu. ajda'nın en önemli özelliği ta en başından itibaren kendisine türkiye'nin avrupa'ya açılan yüzü gibi bakılıyor olmasıydı. filmlerde ve sahne performanslarında genelde italyanca ve fransızca şarkılar okuyan pekkan, sonny ve cher gibi bir iş ilişkisini kendisinden yaşça büyük söz yazarı fecri ebcioğlu ile yürütüyordu ve kendisinin yabancı şarkılara yazdığı türkçe sözleri okuyordu. 1966'da pekkan, regal firmasına geçip yeni plaklar yapmak için işe koyuldu. yeni firması pekkan'a durul gence beşlisi'ni kayıtlar için önerdi. bu kaliteli orkestra ile yabancı şarkılar orijinal düzenlemelerine sadık olarak plağa aktarılabilecekti. bu noktada plak şirketi ve pekkan, bir adım daha ileri gidip tercih ettikleri şarkılardan biri olan "bang bang"i orijinal dilinde kaydetmeye karar verdi. o zamana dek pekkan, yabancı bir dilde plak kaydetmemişti. regal ise bu işe hem çok destek verdi, hem de sonucu çok beğendi. 1968'de bu dönem kayıtlarının toplandığı pekkan'ın ilk lp'sinin kapağına şu iddialı (ve de imla ve anlam konusunda düşüklükleri olan) sözleri yazdılar: "zira, o'nun büyük şöhreti bugün artık, değil yurdumuzda, sınırlarımız dışında da çoktan herkesin ruhunu fethetmiştir" ve "kaldı ki, elinizdeki bu lp de okuduğu meselâ ingilizce "bang bang" veya fransızca "et c'est pour toi" parçalarını dinlerken sonsuz kabiliyetinden ancak küçük bir örnek bulacaksınız". bang bang 45'liği kasım 1966'da çıktı. arka yüzünde meşhur strangers in the night şarkısının türkçe aranjmanı olan iki yabancı yer alıyordu. ne tesadüftür ki "bang bang", ajda pekkan'a umduğu yurtdışı başarısını getirmese de arka yüzündeki şarkının orijinal vokalisti frank sinatra'nın kızı nancy sinatra "bang bang"'i tarihe kazıyacaktı. ancak o hikâyeye biraz daha vakit var. şarkıya geri dönersek, tabii ilk dikkatimizi çeken pekkan'ın telaffuzu: "we röde on hörses", "wan the fight", "that awful söund" gibi sıkıntılar var. ama bunlar olmasa neden bu şarkıyı açıp ajda'dan dinleyelim ki? bu arada şarkının kaydının aslında çok iyi olması ve de orijinal eserden bile daha çok bir tango havasının olması çok dikkat çekici. durul gence ve ekibine de helal olsun demeli.

    ajda pekkan, bizi şaşırtıp bu şarkıyı fecri ebcioğlu sözleri ile okumak yerine ingilizce yorumladı. ama sanıyorum ki bir noktada ajda'nın bu parçayı türkçe aranjman tarzında okuması düşünülmüştü. keza 1967'de regal şirketinin başka bir sanatçısı güneri tecer, fecri ebcioğlu'nun sözlerini yazdığı bir "bang bang" aranjmanı olan dan dan'ı yayınladı. sanıyorum ki şarkı aslında ajda için yazılmıştı ama ya ajda istemedi ya da sonuç tatmin edici olmadı ve de şarkıyı orijinal dilinde kaydettiler. şarkının adaptasyonu da tecer'e kaldı. aynı dönemde tecer, ajda'nın aynı session'da kaydettiği boşvermişim dünyaya şarkısını da plak olarak yayınlamıştı. belki de o dönem kendisini bir erkek ajda olarak parlatmaya çalıştılar, kim bilir? ama bu başarısız bir projeydi çünkü tecer, trt okulundan çıkmış, türk sanat müziğine yatkın bir isim olarak bir pop star ışığına sahip değildi. keza "dan dan"ın diğer yüzünde yer alan mühür gözlüm, "dan dan"dan farklı, oldukça ağır ilerleyen alaturka bir eserdi. sonuçta "dan dan" ses getirmedi. yine de düzenleme olarak yine ortada başarılı bir sonuç vardı. tecer'in vokali çok yumuşak ve hoştu. ancak ebcioğlu'nun sözleri erken dönem türkçe pop'un aşırı naifliğini içeriyordu, hikaye olarak da çok mantıklı değildi. orijinal şarkıdaki gibi eski günleri anarak başlayan şarkıda kahramanımız, sevgilisi tarafından ilk kıtada terkedilir. ikinci kıtada terkeden kişi pişman olup geri gelir ama kahramanımız bu geri dönüşü kabul etmez ve intikamını alır. üçüncü kıtada ise kahramanımız pişman olur ama bu sefer de ikinci kıtada geri dönen şahıs, bizimkini kabul etmez. böyle de garip, gitgelli bir hikaye bu.

    bu dönemde ajda pekkan'ın temsil ettiği ve de güneri tecer'in de eklenmeye çalışıldığı "türkçe sözlü hafif pop müzik" akımı karşısında bir farklı akım yaratmıştı. bu da daha sonradan anadolu rock adını alacak müzik türüydü. anadolu rock, o dönem yavaş yavaş kendi şarkılarını yazmaya başlasa da büyük ölçüde halk müziği ozanlarının türkülerini rock bir anlayış ile yorumluyordu. yani hem pop hem rock, o dönem özgün üretim yerine sırtını aranjman konseptine dayasa da ilham aldıkları tamamen birbirine zıttı. anadolu rock'ın o dönem çıkışta olan grubu ise cem karaca ve apaşlar idi. 1967 yılında karacaoğlan'ın emrahına yazdıkları beste ile altın mikrofon'da derece yapan grup, extended play'ler kaydetmeye başladılar. bu dönem cem karaca, güçlü vokali ile gruba kendine has bir kimlik kazandırsa da grubun beyni ve şarkı yazarı gitarist mehmet soyarslan'dı. kendisi, dönemin meşhur şarkısı "bang bang"i anadolu kültürü ile yoğurmaya ve dinleyiciye sunmaya karar verdi. orijinal şarkıdaki simgesel "bang bang"leri gerçek anlamda kurşunlu bir saldırı konseptinde kullanmaya karar veren soyarslan, şarkının melodisinin üstüne tamamen farklı bir hikaye yazdı. şarkının içinde "bang bang" lafını kullanmasa da şarkının isminde bu tabiri kullanarak, bang bang (bir anadolu hikayesi) adlı eseri ortaya çıkardı. bu şarkı tabii ki sonny bono'nun bu eserinin en ilginç (ve en teatral) yorumlarından biri oldu. müzikal olarak baktığımızda şarkının ana melodisinin keman yerine gitar ile çalındığını duyuyoruz. bu da akla nancy sinatra'nın versiyonunu getirse de bunu dışında pek bir benzerlik yok. aksine tempo olarak orijinal şarkıya benzer bir hız var. lakin bu demek değil ki şarkıda keman yok. aksine kıtaların arka planında keman duyuyoruz. ancak bu enstrümanı intro'da kullanmayıp geri plana atmaları, apaşlar'ın gitar ağırlıklı sound'unu öne çıkarma isteği olsa gerek. onun dışında orijinal şarkıya kıyasla daha belirgin bir geri vokal kullanımı var. cem karaca ise en bas vokallerinden birini yapmış. ancak şarkının dördüncü kıtasında (ki orijinal şarkı sadece üç kıtadan oluşuyor) bildiğimiz tiz ve güçlü karaca performansına bağlayarak cher'in orijinal kayıtta kullanmadığı kadar geniş bir vokal aralığı kullanmaktan çekinmemiş. şarkının dört kıtası olması (ya da üçüncü kıtanın orijinalinden daha uzun olması) dışında en büyük değişiklik middle eight kısmının şarkının en sonuna taşınması ve fade out ile bitmesi. burada cher'in "hey"leri bizim delikanlıların ağzında "hoaay" olmakta. bu da yüzde bir gülümseme bıraktırıyor. şimdi biraz da konuya gelelim. eşkıyaların kol gezdiği dağlık bir köyde askere gitmek üzere olan hasan, bir gece eşkıyaların üç el ateşi ile öldürülür. nişanlısı fatma da hasan'ın naaşını bulup kendinden geçer ve kendini öldüreceğini söyler. basit bir hikaye. sözler pek edebi değil, oldukça acemi ki normal bir durum. şarkı sonlara doğru üçüncü şahıstan birinci şahısa geçiyor ve de fatma'nın acısını doğrudan kendisinden dinletir. bu da bana ilginç gelmekte. açıkçası çok başarılı bir çalışma değil ancak önemli bir çalışma. öncelikle, grubun ilk şarkılarından biri olsa da cem karaca'nın vokalinin gücüne ve hikaye anlatıcılığına yatkınlığına çok iyi bir örnek, ikincisi de karaca ve ekibinin anadolu'da olup biten trajedilere eğilmesi ve amerikan bir pop şarkısını bile bu amaç için kullanması, karaca'nın müzik yaşamındaki sosyal duyarlılığın ilk göstergelerinden biri olarak önemli. bu şarkının cem karaca'nın oynadığı kralların öfkesi adlı western filmde kullanıldığını okusam da bunu kendi gözlerimle görmedim. ama orijinal şarkının sözü ve müziğindeki o western havayı düşünürsek, bu durum çok da garip gelmiyor kulağa.

    ama benim asıl bahsetmek istediğim cover, en başta da andığım nancy sinatra cover'ı. soyadından da anlaşılacağı gibi nancy, büyük sanatçı frank sinatra'nın kızı olarak hayata bir adım önde başlayan isimlerden biri oldu. daha küçük yaşta televizyon ile tanışan nancy, bir yandan da babası gibi şarkıcı olmak istiyordu. ancak bir türlü dikiş tutturamıyordu. frank sinatra da kızının kariyerini coşturması için söz yazarı lee hazlewood'dan ricacı oldu. sonny ve cher gibi, lee ve nancy arasında da 11 yaş vardı. daha sonra da yine sonny ve cher gibi lee ve nancy de beraber şarkılar söyleyeceklerdi. ancak önce nancy'nin listelere girmesi lazımdı. hazlewood, nancy'ye country havalı these boots are made for walking şarkısını sundu ve de şarkı, bang bang'in yayınlandığı 1966 yılında büyük bir hit oldu. nancy, ilk albümüne bu şarkıyı koydu koymasına ama albümün gerisi dönemin meşhur şarkılarının cover'ları ile doluydu. yani bu noktada da nancy ve cher arasında bir paralellik vardı. ikinci albümde de nancy, cher'in yaptığı gibi hazlewood'dan single'lık besteler alıp, albümün gerisini cover'lar ile doldurmuştu. cher ikinci albümünü bang bang ile açmışken, nancy de ikinci albümünü bang bang ile kapatmaya karar verdi.

    nancy sinatra'nın "bang bang" yorumunu konuşacaksak billy strange'i anmak lazım. strange, bir gitarist olmasının yanı sıra dönemin meşhur şarkıcılarına aranjör olarak da destek veriyordu. hatta şarkı sözü yazarlığı tecrübesi de vardı ki elvis presley'in meşhur a little less conversation'ını yazan isimlerden biriydi. nancy sinatra'nın da ilk albümünün aranjelerini yapmış, "these boots"un başarısıyla da sinatra'nın ikinci albümü için hemen kolunu sıvamıştı. strange, bu şarkıda sözlerindeki hüznü verecek sade bir düzenleme tercih etti. sinatra'nın kendisine hediye ettiği gibson es-335'i fender twin amfisine bağladı ve de şarkıyı sinatra ile tek seferde kaydetti. şarkının kendine has bir gitar tonu var. bunu da gitara verdiği tremolo ile yaratmış. bu efekti bir vox pedalı ile verdiğini iddia etse de başka bir pedaldan da bu efektin yaratılmış olabileceğini tartışanlar var. her halükarda önemli olan şu ki, gitarın rüzgarda titreyen bir mum gibi dalgalı bir sesinin olması çok güzel. ortada başka bir enstrüman olmadığı için de bu titrek tremolo efektinin hipnoz edici bir özelliği oluyor. bunun yanında sinatra'nın yorumunun şarkının orijinal tonundan bir ton daha aşağıya çekildiğini (sol minörden fa minöre) de belirtmek gerekir. bu da bu yorumu daha karanlık kılıyor. hatta kullanılan akorlara bakılınca sanki strange düzenlemeyi bir yarım ton daha bile kalın yapmış ama sinatra'nın sesine daha iyi uyması için bunu değiştirmiş gibi geliyor. sinatra'nın vokali usulca akıyor. ama vokalin vuruculuğu aslında vokalin zamanlamasında. cher'in orijinal yorumunda ve diğer coverlarda genel olarak vokal, metronomu takip eder gibi her zaman olması gerektiği yerde girerken sinatra böyle yapmıyor. bazen yarım saniye geç ya da erken vokal yapabiliyor. vokallerdeki bu spontanelik bu yorumu diğerlerinden ayıran bir özelliği. şarkıda terkedilmiş bir kadının anlatıldığını düşünürsek vokalin bu tarifsiz hüzün içinde mükemmel olmaması ve de biraz kafasına estiği gibi bu şarkıyı okuması, şarkının mesajını daha gerçek kılmakta. şarkının çok önemli bir değişikliği de herkesin kafasına göre değiştirdiği malum middle eight bölümünde cher gibi hızlanıp neşelenmek yerine nancy sinatra'nın bu bölümü uzata uzata ve hüzünlü söylediğini ve de strange'in gitarının da kıtalara dönerken güzel bir enstrümantal performans gösterdiğini duyuyoruz. strange'in başka bir ufak dokunuşu şu ki: orijinal şarkıda "bang bang" kısmında bu nidayı destekleyen bir düzenleme kullanılırken burada gitar "bang bang" yapmak yerine usulca daha tizden daha pes notalara slide şeklinde kayarak daha yumuşak bir müzikal tercihte bulunuyor. ortaya çıkan sonuçta da notaları ekonomik kullanan hüzünlü bir gitar üstüne üzücü hikayesini anlatan bir kadın, dinleyiciyi bir yolculuğa çıkarıyor. ancak bu şarkının o dönem dinleyicisi sadece nancy sinatra'nın albümünü alan kesimdi. keza şarkı, single olarak yayınlanmadı ve de sinatra'nın "bang bang" yorumu, şarkının 1960'lardaki birçok yorumu gibi kaynadı gitti. ama bu şarkıyı tek yorumlayan sinatra, nancy değildi. frank sinatra da 1980'lere girildiğinde bu şarkıyı, kızı nancy'nin düzenlemesi yerine kendi güçlü yorumuna uyacak bir düzenleme ile söyledi. bu yorum da şarkının en iyi yorumlarından biri oldu. herkesin kendinden bir şey kattığı middle eight kısmında da sinatra, kendi imzasını başarı ile atmıştı. hatta sinatra, şarkıya o kadar güvenmişti ki şarkının yer aldığı 1982 tarihli albümüne she shot me down adını vermişti. ancak theme from new york, new york ile yıllar sonra tekrardan ciddi bir ilgi gören sinatra'nın "bang bang" cover'ı ve çıkardığı albüm, çok da yankı uyandırmadı.

    frank sinatra'nın "bang bang"i bu şarkıyı 1980'lere taşımayı başarmıştı. keza, 60'larda sadece abd'de değil tüm dünyada ses getiren şarkı, 1970'lerde biraz rafa kaldırılmıştı. 1970'lerde rafa kalkan tek şey "bang bang" değildi. cher'in müzikal kariyeri de 1970'lerin ikinci yarısından itibaren düşüşteydi. müzikal çalışmaları pek ses getirmiyordu. özel hayatı da çalkantılıydı. sonny bono ve cher, 1970'lerin ortalarında boşandı. kısa süre sonra cher, rock müzisyeni gregg allman ile bir ilişkiye başladı ve dışarıdan çok zıt gözüken bu ikili evlenip, bir de çocuk yaptı. allman ile ilişkisi cher'i rock müziğe yakınlaştırdı ve hatta allman and woman adı altında bir albüm yayınladılar. ancak hem ilişki hem de albüm hayal kırıklığı ile sonuçlandı. bu evlilik sonrası cher, çapkın fettan kadın imajı ile gündeme geldi ve de rockçılardan vazgeçmedi. 1979'da kiss'ten gene simmons ile birlikteydi. hatta ikili, toto elemanları ile git down (guitar groupie) şarkısını kaydetti. cher, belki simmons'tan rock müziğin heyecanını kapmıştı ama cher'in o dönemki disco macerasının da kiss'in i was made for loving you ile zirve yapan disco rock deneyimine bir etkisi oldu. 1980'de ise cher, gitarist sevgilisi les dudek ile black rose adlı bir rock grubu kurup bir albüm kaydettiler ama bu albüm de başarısız oldu. neyse ki televizyon ve sinema sahnesinde kendini göstermeye devam eden cher, hareketli aşk hayatıyla da bir celebrity olmaya devam ediyordu.

    ancak hem cher'ib müzikal kariyeri, hem de "bang bang" 1980'ler biterken yeniden doğdu. 1987 yılı geldiğinde, müzik dünyasını artık guns 'n roses, mötley crüe, poison, cinderella gibi glam rock/hair metal/hard rock grupları yönlendiriyordu. yılların rockçıları alice cooper, whitesnake, kiss gibi isimler de kendilerini bu akıma eklemeye çalışıyorlardı. cher de bu yoldan gitmek istedi ve kendi adını verdiği yeni albümünde çok sağlam bir ekip topladı. albümü çoğunda daha önce de çalıştığı desmond child'a prodüktörlük yaptırdı. bunun yanında michael bolton, bonnie tyler, diane warren, joe lynn turner, bob rock, earth, wind and fire'dan maurice white, toto'dan steve lukather, king crimson'dan tony levin gibi inanılmaz bir müzisyen, teknisyen ve şarkı yazarı ekibi topladı. bu albüm için "bang bang"i de yeniden ve rock bir düzenleme ile yorumlamak istedi. bu şarkıda ise dönemin en baba isimlerinden olan bon jovi'den yardım aldı. şarkının prodüktörlüğünü bon jovi'nin de prodüktörü olan desmond child ile birlikte grubun vokalisti jon bon jovi ve gitaristi richie sambora yaptı. bon jovi grubunun tüm kadrosu da şarkıda enstrümanları çaldı. geri vokallerde jon bon jovi dışında yukarıda adı geçen michael bolton ve joe lynn turner da bulunmaktaydı. bon jovi'nin çaldığı ve de başka ünlü müzisyenlerin geri vokal yaptığı bir kayda cher de karaoke yapar gibi vokallerini ekledi.

    "bang bang"in bu 1987 tarihli rock versiyonunda cher, child ve bon jovi, bu eseri yumruk gibi bir rock şarkısı yapmaktan hiç cekinmemişler. şarkının kemanla çalınan ana melodisini bir kere çöpe atmışlar. onun yerine gizemli bir snyth introsu ile bir giriş yapıp, kilise korosu gibi aniden giren "bang bang" vokalleri eşliğinde nakaratı snyth üstüne söyleyerek şarkıyı başlatıyorlar. sonra da sert bir gitar rifi ile şarkı tam anlamıyla rock formatında ilerlemeye başlıyor. bu havanın bon jovi standartlarında bile sert olduğunu söylemek lazım. yani bon jovi diyince you give love a bad name gibi eğlenceli bir rock eseri bekliyor belki insan ama onun yerine şarkının isminin hakkını verecek bir gerginlikte düzenlenmiş bir eser dinliyoruz. yine de hem ana rif çalarken arkada hem de gitar soloları içinde sambora'nın meşhur talkbox'ını duymak klasik bon jovi'den yadigar bir his. cher de şarkıyı başta oldukça koyu bir tonda söylerken ikinci nakaratta tizlere çıkmaya başlıyor ve de şarkının devamında da sesinin gücünü göstermekten hiç çekinmiyor. şarkının meşhur middle eight'i yine farklı bir formatta karşımıza çıkmakta. burada cher ve ekibi, middle eight'i solo öncesi heyecanı adım adım arttırmak için bir araç olarak kullanmışlar. ancak bu bölümün orijinalinin iki satır olması bu heyecanı yaratmak için kısa kalınca buraya orijinal şarkıda olmayan yeni iki satır eklemişler. ancak söz bakımından bu eklemeyi sevmiyorum keza yeni sözler sonrası sanki bu iki karakter evlenmiş ama adam kızı evlendikten sonra terk etmiş gibi geliyor. halbuki evliliğin gerçekleşmemesi bana daha trajik gelmekte. ancak müzikal olarak middle eight'i uzatıp bunu soloya bağlamaları çok başarılı. solo, gergin şarkıya göre daha melodik duyuluyor. bu kısa hava değişikliği güzel. ancak soloyu mikste çok arkaya atmışlar. sambora'nın gitarı üstündeki bol efekt nedeniyle de "yoksa bu bir synth solosu mu?" demedim değil. ancak şarkının konser versiyonlarında cher'in gitaristleri maşallah bu bölümde yardırıyorlar. şarkının sonunda da uzunca bir gitar solo ve cher'in bağıra bağıra söylediği sözler, şarkının gücünü devam ettiriyor ve de şarkı fade out ile kapanıyor. bence sonuç mükemmel. cher ve bon jovi ortaklığına doyamayanlar için albümde bir de yeni şarkı var. bu yeni şarkı we all sleep alone yine cher'in hard rock sularında yüzdüğü bir eser. bir sonraki albümde de if i could turn back time ve just like jesse james ile cher'in rock macerası devam ediyor. hatta bu dönem cher, ritchie sambora ile sevgili oluyor. arada motley crue'dan tommy lee'yi de götürüyor. ancak hair metal, 1990'larda sahneden çekilirken cher de hemen bu gemiden atlayıp kendini dance pop sularına atıyor. 1998'deki believe ile de hem bir kez daha liste başı oluyor hem de auto tune kavramını hayatımıza sokuyor.

    bu şarkı 1960'larda ortaya çıktı, 1970'lerde kayboldu, 1980'lerde yeniden gündeme getirildi, 1990'larda kayboldu. bu mantığa göre demek ki 2000'lerde yeniden doğması gerekiyordu. öyle de oldu ama bu çok daha farklı bir şekilde gerçekleşti. yönetmen quentin tarantino, daha önce pulp fiction filmi ile 1960'lardan bir eser olan misirlou'yu yeniden gündeme getirmişti. yeni filmi kill bill için de yine 1960'lardan birkaç şarkıyı repertuarına aldı. bunlardan biri "bang bang"di. ancak seçtiği şarkılar daha çok gitar ve rock ağırlıklı eserler olduğu için bu eserin orijinal versiyonu yerine nancy sinatra'nın versiyonunu tercih etti. keza nancy'nin tremolo efektli gitar üstüne kaydettiği bu versiyon, şarkının öyküsünü daha çok öne çıkaran, daha sinema diline uygun bir çalışmaydı. bu nancy sinatra'nın sesinin ilk kez beyaz perdeye çıktığı an değildi. keza sinatra, you only live twice şarkısı ile bir james bond şarkısı söyleme onuruna erişmiş şarkıcılardan biriydi.

    kill bill volume 1, the bride karakterinin kanlar içinde hızlı hızlı nefes alıp vermesi ile açılır. bu noktada yüzünü görmediğimiz bill de the bride'ın terini silerek kendisine saldırmasında mazoşist bir yön olmadığını anlatır. bu sırada the bride, karnındaki bebeğinin bill'den olduğunu söylerken cümlesini bitiremeden bill, the bride'ın kafasına sıkar. hemen ardından siyah-beyaz jenerik, "the 4th film by quentin tarantino" yazısı ile girerken "bang bang" de çalmaya başlar. middle eight kısmında the bride'ın yerde yatan silüetini görmeye başlarız. şarkı biterken ekran tekrar kararır ve de "chapter one" ile film başlar. tarantino'nun bu şarkıyı seçmesi sadece şarkının güzelliği ya da sinematik olmasından değil tabii. öncelikle filmde kadın karakterin sevdiği adam tarafından gerçek anlamda vurulması, "bang bang"de anlatılan hikayenin literal versiyonu olduğu için ortada bir paralellik var. sadece bu da değil. şarkıda kadın karakter, kilisedeki nikahta ekilerek sevgilisi tarafından mecazi olarak vurulur. filmde kadın karakterin kilisedeki nikahı sırasında orayı basan eski sevgilisi tarafından fiziksel olarak vurulur. sonuç olarak hem filmde hem şarkıda "my baby shot me down" geçerlidir. tarantino, filmin bu ilk sahnesini kafasında canlandırmış ve de hemen buna uyacak daha da ötesi bu sahneyi daha da unutulmaz kılacak bir şarkı aramaya başlamış. gerçekten de nancy sinatra'nın "bang bang" yorumu kadar cuk oturacak başka bir yorum bulamazdı.

    şarkı bu film ile beraber tekrardan popüler oldu ve de ara ara bir şekilde karşımıza çıkmaya devam ediyor. 2006'da jack white projesi the raconteurs şarkıyı rock bir formatta sahne repertuarına almıştı. 2012'de monophonics'in soul etkili güçlü cover'ı da özellikle internette büyük bir ilgiye mazhar oldu. the great gatsby filmi soundtrack'i için will.i.am, kendi "bang bang"in yaratırken bu şarkıya da referans vermeyi unutmadı. bu şarkı, 2013'te single olarak yayınlanıp özellikle ingiltere'de ses getirdi. 2014'te tony bennett and lady gaga* adıyla sunulan canlı gösteride lady gaga, bu şarkıyı oldukça güçlü (ama şarkıda şahısları biraz karıştıra karıştıra) bir caz formatında okudu. kaleo'nun blues rock tadındaki canlı yorumu 2015'ten beri youtube'da oldukça hit alan başka bir yeniden yaratım süreci. 2017'de patrizia pepe, kendi koleksiyonu için dua lipa ile anlaştı ve de tanıtımlarda kullanılmak için lipa da bu şarkıyı yorumladı ve de kendi adını taşıyan 2017 tarihli albümün italyan versiyonlarına ekledi. damar reis diye bilinen annenmaykantereit'in amilli ile beraber yaptığı ve 2019'da youtube'a koyduğu yorum özellikle türkler tarafından yorum yağmuruna tutulmuş. bu yorumların çoğu nancy sinatra'nın versiyonunda olduğu gibi eserin içindeki hüzne odaklanmakta. e şarkının özünün güzelliği keşfedilince ömrü de uzadı. farklı versiyonlarla yaşamaya da devam edeceği kesin.

    entry'de adı geçen eserleri ve daha fazlasını dinlemek için de sizi şu link'e alalım:
    https://open.spotify.com/…rce=copy-link&dl_branch=1
  • " bang bang, he shot me down
    bang bang, i hit the ground
    bang bang, that awful sound
    bang bang, my baby shot me down.. "

    şeklinde harika bir nakaratın sahibi nancy sinatra şarkısı

    (bkz: aşk oyunu)
  • bir cem karaca şarkısı.

    şu gördüğün dağlarda
    hep atlılar yaşardı.
    mertliğe silah atıp,
    korku , dehşet saçardı.
    evleri , namusları , ocakları
    yakıp yıkarlardı.
    fadime'nin hasan'ı askere gidiyordu.
    kızanlar silah atıp hep eğleniyorlardı.
    gece yolda çevirdiler,
    üç el ateş . . . hasan'ı vurdular.
    fatma hasan'ı buldu ,
    "canım sana ne oldu?"
    beni saran kolların ,
    öpem dudağın soldu.
    ah o kötü atlılar,
    seni benden aldılar.
    bu aşk böyle biter mi ,
    ömür böyle yiter mi.
    canım benim
    neredesin? seviyordum.
    sana varamadım.
    ben artık yaşayamam.
    kendimi vuracağım.
hesabın var mı? giriş yap