• milan kundera'nın gülünesi aşklar adlı kitabında pek komik bir şekilde ele aldığı hikayelerdir.
  • bu hikayeler genelde duyulmazlar..yaşayanlar içine atıp yiğitliğe bok sürdürmezler..oysa ki başarılı olanlarını ballandırarak anlatmak tüm arkadaşlarla paylaşmak adettir..
  • (bkz: ekşi roman)
  • başarı eksikliğinin beceri eksikliği ile birleşmesi sonucu, bildiğimiz hikayelere döner bunlar..
    yeterince başarılı ve becerikli olsa sevgili-niz misal, öğrenmezsiniz sanki..
  • bence en kısası ve güzeli sözlükte daha önce yazılmıştır.
    (bkz: tüh erkekmiş)
  • 18-19 yaşındayım o zaman. bir gün sürekli takıldığımız bilardo cafe'de üç arkadaş oturuyoruz, muhabbetteyiz. derken cafeye üç kız geldi bir masaya oturdu. cidden çok güzellerdi ama. fena. neyse dedik tanışalım bir şekilde ama nasıl. hiçbirimizin de gidip konuşmaya yemiyor.

    madboy: kola gönderelim. hayırdır falan diyeceklerdir illa, zaten deyişlerinden anlarız, ters giderse, kapıdan ilk girenlere kola ısmarlayacaktık, öyle bir karar almıştık sebebi bizde saklı, siz girdiniz size ısmarladık deriz.
    -: meyve suyu gönderelim kola belki içmezler ama meyve suyunu kesin içerler. bazı insanlar var ya kola içmez.

    garson osman abi çağrılır.

    madboy: abi şu arkadaşlara üç meyve suyu sana zahmet. neli olduğu farketmez. sana diyecekler biz istemedik şu arkadaşlar gönderdi dersin.
    osman abi: tamam.

    osman abi gitti meyve suyu yapmaya. o sıra kızlardan biri kalktı lavaboya gitti. gitti gelmez. o sıra osman abi masaya meyve sularını bıraktı. kızlar o lavaboya giden söyledi hesabına buna bir şey sormadılar muhabbetlerine devam ettiler. osman abi bekliyor hayırdırı ama diyen yok. osman abi'ye ayrıl yaptım kaşla gözle. dedim içimden lavabodaki gelir der hayırdır diye çağırırlar nasıl olsa. geldi o da oturdu. o da sandı herhalde masadakiler söyledi yine bir hareket yok. dedim osman abi al parasını bizi karıştırma.
  • on beş, du bakiyim, yok yok on dört yaşındayım. ama öyle büyüğüm ki, kocaman adam olmuşum yani. bir kız arkadaşım var. sevgili diyemiyoruz tabii o zaman, kız arkadaş. 3 senedir tuhaf bir şekilde sevgiliyiz. yazları aynı kampta kalıyoruz, yaz sonunda onlar istanbul'a biz bandırma'ya dönüyoruz, taa bir dahaki yaza kadar birbirimizden haber bile almıyoruz, yaz gelince yine kaldığımız yerden devam ediyoruz. ne cep telefonu var ne internet.

    derken bir mucize oldu, kızın ailesi bandırma'ya taşınmaya karar verdi. biz de hiç alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalmış olduk böylece. okul açıldığı halde biz hala beraberdik. kampta her şey iyiydi, gece gündüz beraberdik. birbirimizi görmek için epeyce vaktimiz oluyordu. ama şehre inince durumlar değişti. neredeyse hiç görüşemiyorduk. okuldan sonra eve kadar birlikte yürüyorduk ve bütün görüşme şansımız bununla sınırlı hale gelmişti.

    günlerden birgün beni aradı. "bizimkiler bilmem nereye gitti, akşama kadar da gelmezler, ben evde kaldım gelsene" dedi. koşa koşa gittim. o zamanların gençlerinin evde oturup müzik dinlemesi diye bir şey vardı. müzik dinlemeye başladık saçma sapan. tam "bir iki öpüşmelik" uvertür bölümüne geçmiştik ki, birden durdu. "babamın arabası" dedi. dışarıdan gelen bir kapı çarpma sesinden babasının arabasının kapısının sesini tanımış ve heyecanlanmıştı. ben de öpüşüyoruz sanıyorum.

    "ben n'olucam" dedim. "gitmen lazım" dedi. ayakkabılarımı elime verip beni kendi odasından çıkılan arka balkona attı. kapıyı içeriden kilitlerken de bana eliyle "git git" yapıp perdeyi çekip içeri gitti.

    dünyanın ortasında bir ikinci kat balkonunda elimde bir çift ayakkabıyla kalakalmıştım. şöyle bir baktım, zeminden sonra ikinci kattaydım. aşağıda, boş arsada çocuklar top oynuyorlardı, beni fark etmeleri çok uzun sürmedi. bi tanesi benim o tarafa doğru kaçan topu almaya gelirken beni gördü. "aha hırsız" diye bağırdı. diğerleri de koşarak geldiler. "hırsız mı lan bu", "olm herif evi soyuyo lan", "aha küçükmüş de biz bunu indiririz" sesleri arasında kalabalık birer ikişer arttı. çocukların yanına bir iki de yetişkin eklendi mi iyice panikledim. galeyana gelmiş halk, daha az önce şehvetli bir öpüşmenin kucağında olan ben don juan'ı linç etmek üzere balkonun altında öbeklenmeye başladı. aşağıdaki piranha sürüsünden korkum üç taraflı olarak artmaya devam etti. bir yandan ellerim bu asılmaya daha fazla dayanamaz ve kalabalığın önüne düşersem diye korkuyorum, bir yandan balkon korkuluklarına asıldığım insanların evde olma ve beni fark etme ihtimalinden tırsıyorum, öte yandan da kızın babasının 'yahu ne bu gürültü' diye irkilip balkona çıkması ve beni görmesi olasılığından altıma sıçıyorum.

    korkulan olmadı. ben daha fazla dayanamayıp kalabalığın içine "yallah" diyerek atladım. kalabalıktaki çocuklar üstüme üşüştüler. biri tekme tokat yemiştim ki abilerden biri araya girdi, "ne işin var ulan orda" dedi, "kız arkadaşım" diyebildim sadece. dalga dalga yayılan bi gülüşme oldu. sonra abinin eskortunda mahalleden çıktım bir daha da gitmedim kızın evine. bir-iki hafta sonra bir hafta sonu okulun bahçesinde öpüşürken gördüm kızı bir oğlanla. anladım ki aşkta vefa yok, balkon parmaklıklarında asılı kaldığınla kalıyorsun. di mi cevat. evet bence.
  • yıllardan 1999. sinema öğrencisi olarak istanbul'a yeni gelmişim. fotoğrafçılığa da meraklıyım. maddi imkanlarım yok ancak almanya'dan teyzem pentax a3 slr makinesini göndermiş ve bende okulun bedava olan fotoğraf kursundan makinenin de yardımıyla faydalanıyorum. neyse efendim ilk heves tabi ki nereye gitsem makinem de yanımda. ne bulsam çekiyorum tüm parayı filme yatırıyorum. o zaman dijital falan ortada yok tabi ki.

    abdi palas'tan yurt arkadaşımla taksim de buluşacağız her zamanki gibi. amaç gezmek, eğlenmek, fotoğraf çekmek, belki bir kız düşürmek. (ciddi tesis problemi var nereye düşüreceksek?)

    taksim meydanında arkadaşı bekler ve orayı burayı fotoğraflarken 2 güzel hanım kızımız gözleri vasıtasıyla benimle ilgilenmeye başlıyorlar. bende ilgilerini fark ederek yanlarına yanaşıyorum. daha sonra muhabbet sohbet, fotoğrafçılık derken, kızların birinin bana ciddi ilgi gösterdiğini anlıyorum. onun fotoğraflarını çekmek istiyorum ve balıklama atlıyor. ancak kızların evlerine dönmeleri gerekli, hemen bir kağıda (cep telefonu mu, o da ne?) numarasını alıyorum kızın bahanem de hazır, fotoğrafları götürücem.

    neyse arkadaşla buluşup klasik mekanımız robin hood'da alıyoruz soluğu. ağzım kulaklarımda tabi müthiş bir zafer edasıyla. yoğun bir içki maratonu, bira + votka/ne bulduysam karışımı bir alkol portföyü. ufak ama etkili ve çok. robin 2'de kapanıyor ve soluğu karavan'da alıyoruz.

    karavan'da orta yaşlı bayanlı erkekli karışık bir grup var. karavan profilin ışık yılı uzağında bir grup. yanlarında da ufak bir çocuk. kim olduklarını hiç bir zaman öğrenemedim(sarhoşluğum inanılmaz boyutta), ancak bir şekilde istanbulun sosyetesinden tipler. tanınmış yani kendi söyledikleri buydu en azından. ben makinemi çıkarıp performans veren grubu çekmeye başlıyorum birden bir tartışma çıkıyor. beni gazeteci ve hatta paparazzi olmakla suçluyorlar, çocuğun evlatlık ya da velayet durumu var ve benim de karşı tarafın adına onların fotoğraflarını çekerek davayı kaybetmelerine sebep olacağıma inanıyorlar. bir türlü öğrenci olduğuma inandıramıyorum. aralarından anlayışlı gözüken birisi, kendime ait olan fotoğrafları bana ulaştıracağına dair söz veriyor. filmi verip bir sabit numara bırakıyorum kendilerine beni aramaları için.

    ordan çıkıp arkadaşın çalıştığı 4 katlı kitapçının ilk önce son katından insanların üstüne daha sonra, ayrı ayrı her katına kusarak geceyi sonlandırıyorum. kitapçıya tuvalet ihtiyacı için gitmiştik bu arada. kapatan kendisi olduğu için her zaman anahtarı vardı. ( ismi neydi kitapçının sahi unuttum.)

    ertesi gün elimde olanları ve olmayanları sıralamak gerekirse.

    - bacak arkasında kuvvetli bir ağrı ve morluk. ( sabaha karşı 4 kat kitapçı camı temizleyen arkadaş, en son içeriye de kusunca merdivenden inerken tüm siniriyle tekmeyi yapıştırıp beni yere serer. )
    - karavan'daki telefon alışverisi sırasında (bu tahminim başka zamanda olabilir) hatun kişinin numarası kaybolmuştur.
    - ertesi günü geçtim bir daha hiç bir zaman giden filmden ve sosyetik grubumuzdan hiç bir haber alınmaz.

    çok başarılı başlayan çapkınlık macerası tüm kötülüklerin anası alkol sayesinde tam bir fiyaskoyla sonuçlanır. hikayeden çıkaracağımız ders çapkınlık yapacaksanız fazla kaçırmayın efenim, yoksa böyle fantastik bir şekilde eliniz boş kalabilir.
  • sene 2010, yakla$ık bir ay kadar önce. antalya'da 2 kız arkada$la birlikte (sınıf arkada$larımız olurlar), bir de bizim seko biraz akınalım dı$arılara dedik. ilk bi bad english pub( bu arada bugy'nin gözü hiç boşta durmaz) sonrasında da jolly joker denen mekana intikal ettik. bugy, sık sık mekanın teras kısmına sigara içmeye çıkarken, gözüne iki tane bayan kestirir; gayet alımlı, sarı$ın böyle. kendisi elinde çakmakla, ate$ istemeye gider ve muabbete ba$lar, gayet kahkahalar eğlence falan derken, diğer iki bayan arkada$ ve seko unutulur. bu güzel muhabbet, ve yapılandırma süreci devam ederken, bugy kızlara bira falan ısmarlar gayette(kızların hostes olduğu da öğrenilmi$tir), muabbet ilerler, tam telefon numarası alınacak kıvama gelince, seko adlı arkada$ımız pat dı$arı gelir. ve der;

    + naabıuyon olum lan toplamı$ın garıları ba$ına?
    (bugy' hiç istifini bozmadan, kızlara;)
    - arkada$ımla tanı$sanıza, seko bu. der

    akabinde ve detayında, seko; diğer iki bayan arkada$ımıza ayıp olduğu gerekçesiyle, bugy'yi içeri götürür, ve yolda;
    +kimdi o garılar amuagoyum? gibi laflar sarfederek kafa siker.

    sonra arkada$ ortamına dönülür, o 2 tazecik orada yalın bi $ekilde bırakılır (bkz: biz adam satmayız ulan). yeni bir şişe daha absolut'ü; kendine affettirmek için söyleyen bugy, arkada$ları içerken, yine; +ben bi sigara içip geleyim. diye balkona çıkar.

    ve yine, elinde aynı çakmakla, bu sefer yek pare bir hatun'la muhabbete girer(malum kafa güzel olunca herkes tanıdık gibi). aynı muhabbetlerin benzerleri cereyan ederken, yukarıdaki senaryonun aynısı , evet tıpatıp aynısı ya$anır.

    bugy bida seko'yla dı$arı çıkmamaya yemin eder.

    o gün bugündür, bugy'nin aktif bir hook up hayatı, yeniden ba$lamı$tır.

    sevgiler.
hesabın var mı? giriş yap