hesabın var mı? giriş yap

  • kelime başına ücret mi alıyorlar nedir.. mesela:

    “ya rab! şu anda şu mekanda şu yerde şu mübarek camide seni anmak, seni zikr etmek için toplandık, bir araya geldik, evlerimizden işlerimizden ayrıldık, çocuklarımızdan ayrıldık, buraya geldik, huzurunda hazır nazır olduk, dua ediyoruz, sana el açıyoruz ya rab! ellerimizi şuna buna değil, sana kaldırıyoruz, sana yalvarıyoruz, içimizi sana döküyor ve senin için deşarj oluyoruz.”

    özet: “şimdi buradayız ve dua ediyoruz.”

    bir başka örnek: “demek ki neymiş efenim, maddi imkanı el veren, yeterince parası olan, ekonomik durumu iyi olan kimseler için hacca gitmek artık bir vecibedir, bir görevdir, boynunun borcudur ve bu borç ancak ve ancak bizzat ve bilfiil hacca giderek ödenir, yerine getirilmiş olur. eğer bu kişi, bu tuzu kuru şahıs hacca gitmezse (şimdi hepsini ters çevir) bu vecibeyi ifa etmemiş, görevini savsaklamış, boynunun borcunu ödememiş ve dolayısıyla ne yapmış olur, yapması gereken bir şeyi yapmamış olur (kişi hacdan geldi bu arada cümle bitene kadar).”

    özet: zenginsen hacca gitmen şart.

    biri buna dur diyecek mi, yoksa “dur yapma, etme eyleme” şeklinde eş anlamlı kelimeler mi kullanmamız gerekiyor?

    lâhika edit ilave ek: 500 yıl öncesinden gelen giri özetini de buraya koyalım:

    koyup tesbih-i mercânı* seni kim dinler ey vaiz
    mufassal kıssa başlarsın, garîb efsane söylersin
    bâkî

    ayrıca: bu ortak duygumuzun desteklerinizle gündeme gelmesinden mutlu mesut ve bahtiyar oldum. allah cümlenize sağlık, sıhhat ve afiyet (3in1) versin, bakın benim cümleme verdi bile!

  • imkansızlıkların yarattığı sahte imkanların parıltısı üstüne enfes bir film leyla'nın kardeşleri. her şeyiyle tanıdık ve neredeyse bu toprakların gerçekliğine koşut bir şekilde bize ait bir gerçeği bize bizden daha iyi anlatan bir imkanın, cömertliğin ve yaratıcılığın mahsulü. daha önce de yazdığım gibi türk sinemacılarının neden iran sinemasını örnek alması gerektiğinin bilmem kaçıncı kanıtı bu film.

    filmdeki yoksulluğun panoraması türkiye'nin her yerinde koşulsuz bir şekilde karşımıza çıkan çerçeveye sahip. iktidarın otoriter yapısının baskıladığı toplumların değişmez refleksi olarak kaderle, yazgıyla, inançla kurulan özdeşimin yarattığı bireyin kimlik ve var olma sorunu leyla için kadın olarak katmerlenen bir var olma sorununa dönüşüyor. dinci iktidarların inanç kılıfına sokarak her türden kötülüğü normalleştirdiği, kadınları, çocukları özellikle toplumsal yaşamın süreğenliğinden saf dışı bıraktığı bir toplumsal kurgu içinde var olmaya çalışan onurlu bir kadının hiçbir kahraman titriyle sıfatlandırılmadan ölümsüz bir kahramana dönüştüğü filmlerden oluyor leyla'nın kardeşleri tüm sinemasal saflığıyla. iran sinemasının adeta babadan oğula miras doğallığı, sadeliği, bu sadelik ve doğallıktan doğan gerçekliğin şahitliği, omurgası hiç bozulmayan poetik lezzeti sinemasal zirvelerine bir zirve daha ekliyor.

    tüm yaşamını ona sadece belirli konularda seyirci olma özgürlüğü sağlamış bir erkekliğin kastı altında var olma çabası için mücadele ederek geçiren, yaşamını 4 erkek kardeşi, anne, babası için yani başka yaşamlar için bir tür hoş görü, idare ve denge sahasına dönüşmüş bir kadının, bu insanların hem zeka, hem nitelik açısından çok daha güçlü olan varlığını, kadınlığını, yaşamını bir kenara bırakarak onlara yol olma trajedisini ölümcül bir kırgınlıkla nakş ediyor izleyicisinin yakasına yönetmen saeed roustayi. hem de 39 yaşında. biz de tüm sinemasal dehası çehov, tarkovski kastıyla kutsanış nbc'nin kör gözüne senaryo ve kaba diyaloglarını sinema zirvesi olarak falan görüyoruz.

    leyla'nın gözyaşlarının aktığı sahnelere dikkat edin. isyanını, o gözyaşlarını dökmesine sebep olan yaşamın kırgınlığını bile dilediğince ifade edememenin acısını sessizce döktüğü gözyaşlarına katık ediyor. sadece o an olanlara, geçmişe ve gelecekte olabileceklere ağlamıyor leyla. yazgının şaşmazlığına, kurbanın boynunu bir bıçağa çoktan vermeye hazır teslimiyetine, her şeyin gün gibi ortada olduğu sınıfsal, kültürel, sosyal yapı içinde nizama, kurala, örfe, adete ve en önemlisi cebinde beş parası yokken alçakça bir kurguyla yoksulluğun koltuk altına bir gurur nişanesi olarak sokuşturulan sahtekar itibarın berhavalığına ağlıyor. her şeyin farkında olan leyla, diğerlerinin nasıl her şeyin farkında olamadığına ağlıyor. filmin başında bir işçi olarak hakkını almak için durup eylem yapmak yerine kaçan alireza'nın sözde onurlu davranışlarıyla gelenek ve gerçek arasında sıkışarak can veren geleceğini ancak ve ancak mücadele ederek kazanacağını anlaması ve fabrikaya dönmesi de boşa değil bu yüzden. yönetmen gelecek güzel günleri gerçeği çizgisinin dışına taşırmadan, boş umutlarla, aptalca bir itikat ve iyimserlikle gelmeyeceğini de kulağına fısıldıyor izleyicinin.

    yoksulluğun şakası yok ve leyla tüm bu gerçekliğin içinde bir suçlamaya, utanca, öfke ve nefrete kolaylıkla dönebilecek, bu içten içe kendinden, yoksulluğundan utanma halini uyuşturan boş inançlarla, batılla, sahte gururla ve egemen olanın hiç gelmeyecek olan hülyasıyla dövüşüyor gerçek bir trajik kahraman gibi. kendinden geçiyor diğerleri uğruna ama bunu fedakarlığın don kişot'luğuna soyunmadan yapıyor. dirayet ve itikadını gerçeğin can yakıcı yüzleşmesi ve hükümranlığı için hep diri tutuyor. herkesin öyle ya da böyle leyla'yı dinlemek, leyla'ya inanmak istediği rasyonel bir düzlemin üstünde seyreden neredeyse metafizik toplumsal sütun nihayetinde kendi düzleminde galip geliyor. yoksulluk bir suça, bir utanca, bir failliğe, kötü evlere, eşyalara, konforsuz yaşam alanlarına, sürgüne, kaçışa ve en önemlisi üstü sürekli örtülen bir yüzleşmeden azade zoraki bir sürekliliğe kavuşuyor.

    ve filmin finali... birçok yönetmenin altından kalkamayacağı ustalık dolu bir final yapıyor genç yönetmen saeed roustayi. doğru formüle edilmediğinde, doğru oyun ve mizansen olmadığında karikatüre, gülünç, bayağı, istismar dolu bir sefalet romansına dönüşebilecek o gerçekçi, can yakıcı finali neredeyse tüm gerçekliğinden -film boyunca ilk kez- taşırarak adeta gerçeküstü bir doruğa iliştiriyor. konfetiler, duygu geçişleri, durum ve atmosferin gerçeklikten adeta gerçekdışı bir merkeze, neredeyse aynı noktadan hiç hareket etmeden böylesine bir ustalıkla geçişi bu iyi filmi nihayetinde bir başyapıt haline getiriyor. binlerce film izlemiş biri olarak hafızamda sürekli yer alacak ve asla unutamayacağım, gördüğüm en iyi finallerden biri bu. bunca sadelik ve basitliğin içinden böylesine bir yol bulmak...

    the banshees of inisherin ile birlikte geçtiğimiz yılın en iyi filmi. bizim sinemacılara gerçek sinemanın doğasını anlatmak, öğretmek için döve döve izletilmesi gereken filmlerden.

  • her yil biraz daha az beklentisi olan insandir.

    once aileyle gecirilen yilbasindan vazgecilir, sonra sevgiliyle olan yilbasindan...

    ardindan bari yilbasinin ertesi gunu yanimda olsun dedigin insanlar birer birer azalirlar ve en sonunda yilbasi gununde ve ertesi gununde bile calismak koymaz insana.

    gitgide ozgurlesen ve hafifleyen insandir.

  • sizin gibi gerizekali cahillere bu isin psikolojik arkaplanini vererek zaman harcayamayacagim, zira eksi sozlukteki her 100 kisiden 99unun ekrana mal mal bakacagina bahse girerim. isiniz gucunuz yok mu be, hcibir seyi bilmediginiz gibi iki kelimeyi bir araya bile getiremiyorsunuz. ozellikle sen, seni izliyorum ne zamandir, resmen hiyar gibi yaziyorsun ya. hayvanogluhayvan. ote yandan hayatima da renk katmiyor degilsin ha, boyle sagin solun belli olmuyor, beklemedigim bir bkz veriyosun ya iste o guzel birsey aslinda. keratalar sizi, hepinizi cok seviyorum.

    [gorundugu gibi ovgu duzmecesini sona saklamak daha etkili, insani pozitif bir ruh haliyle birakiyor]

  • kızım değilmiş. yaş yedi.

    -baba uzaya gitmeye ne gerek var ki? dünya zaten uzayda. biz de aslında uzaylıyız zaten.
    +hö? evet.

  • tam yatağa yatıp yorganı üstüme çekmiştim ki sallamaya başladı, tek düşündüğüm şey babamı nasıl taşırız.. allah kimseyi elden ayağa düşürmesin , hiç kimseye acı vermesin inşallah

  • bos vaktinde megafon u yaparak patates sogan terorune imkan tanimasiyla da eksi hanede puan toplamistir.