hesabın var mı? giriş yap

  • marcel proust demiş ki:

    "bazen bir insanı tekrar bulduğumuz olur, ama zamanı ortadan kaldıramayız. bütün bunlar, bir kış gecesi gibi hüzünlü ve beklenmedik bir güne kadar sürer; o gün geldiğinde, o kızı da, bir başkasını da aramayız artık, hatta bulsak korkarız. çünkü artık ne hoşa gidecek kadar cazibe buluruz kendimizde, ne de sevecek güç. kelimenin gerçek anlamında iktidarsız olduğumuz anlamında değil katiyen. iş sevmeye gelince, her zamankinden fazla sevebilecek durumdayızdır. ama bunun, kalan azıcık gücümüz için fazlasıyla, büyük bir teşebbüs olacağını hissederiz. ölüm şimdiden, evden dışarı çıkamadığımız, hatta konuşamadığımız aralıklar getirmiştir hayatımıza. doğru basamağa adım atmak, tehlikeli bir atlayışı gerçekleştirmek kadar büyük başarıdır. yüzümüz ve sarı saçlarımız, delikanlılığımızdakinden farksız olsa bile, sevdiğimiz bir genç kızın bizi bu durumda görmesi ne demektir! artık gençliğin hareket hızına yetişmenin yorgunluğuna katlanamayız. ne yazık ki, tensel istek, yok olacağına iki kat artar. onu tatmin etmek için, hoşuna gitmek gibi bir derdimizin olmayacağı, yatağımızı bir tek gece paylaşacak, bir daha görmeyeceğimiz bir kadını çağırtırız."

    bu da durumu özetliyor kanaatindeyim.

  • sınıfa girmeyen çocuk bıçaklasaydı terörist olacaktı. ama başkan bıçaklamış. şimdi soruyorum: ne işi varmış o çocuğun sınıfın dışında?

  • ulvi, öpücük için sırnaşmakta, sevim nazlanmaktadır.

    vatandaş1: hoop kardeşim! eviniz yok mu sizin?
    vatandaş2: ulan ailemizle şuraya geldik. size katlanmak zorunda mıyız!?
    ulvi: şşşt! hacı. eğer ailenizle geldiyseniz ev boştur. versene anahtarı bi.

  • starbuck's clover adını verdiği yeni bir demleme yöntemi icat etmiş. bu yöntem de sadece bu reserve dükkanlarında satışa sunuluyor. yöntem, çok kahvenin (grande için 40 gr. civarı) az sürede( 1 dakika) demlenmesiyle oluşuyor. kahveyi de filtre kahve inceliğinde çekiyorlar. yöntem french presse benzese de tadı daha çok filtre kahveye benziyor. burada sundukları etiyopya kahvesi (galiba yirgacheffe'ti) kesinlikle normal dükkanlarında sattığı etiyopya kadar kavrulmamış. zaten paketini neredeyse 2 katı fiyata satıyorlar. daha özellikli olduğu belli. ama çok aramama rağmen paketin üzerinde kavrulma tarihini bulamadım.

    gideceklere tavsiyem başka bir yerde bulamayacağınız clover adlı bu yöntemle yapılan kahveyi (reserve'e özel üretilmiş etiyopya veya peru kahve çekirdekleriyle) denemenizdir. onun dışında gerçek bir 3. dalga kahveci için biraz aşağıda ministry of coffee'ye gidin derim.

  • baba çalışıyor, anne tv'ye dalmış, defne ültimatom veriyor.

    - sevgim azalıyor!

    - nassssıl yani?

    - beni bugün yeterince öpmediniz. öpmeyince sevgi bitiyor.

    - oooo hemen öpelim o zaman (yumuluyoruz)

    - öpücük benim benzinim! şimdi doldum.

  • kalan bu dört bölümünde aşağıdaki noktaları aydınlatması gereken dizi;

    1) hayalet'in free shop'çı arkadaşı kim..
    2) bahar şimdi napıyo, atarlı oğlu sbs'yi kazandı mı.
    3) şevket'in oğlu reşat şimdi nerde.. babası nafakasını düzenli olarak yatırıyor mu.

    gerisi sikimde değil.. bu üçünün akıbetini merak ediyorum.

  • bazıları için meslek bu. izmir'in bi köyünde var biri, adı manyak ahmet. çocukluğundan beri milletin suçunu üstlenip onların yerine cezaevine giriyor. misal hödüğün teki pavyonda birini vurup kaçıyor, buna haber ediyorlar, manyak ahmet karakola gidip ben vurdum diyor ve kapanıyor dosya. ben bu işlerde iyi para var sanırdım hep ama çok komik paralar dönüyormuş, 10-15 bin gibi. hatta sanırım son defasında da ödemeyi koyun olarak yapmışlar da çobanlığa başlamış artık manyak ahmet.
    geçen gün arkadaşa dert yanıyormuş, "bu işler yapılmaz artık, içerisi it kopuk doldu, alem bozuldu" diye. cevaevi işte be abi, ne bekliyordun ki? profesörler, diplomatlar mı olacaktı içeride, birlikte entelektüel sohbetler mi yapacaktınız?
    ah be ahmet abim.

  • hollywood film stüdyolarının bazı yüksek mertebe film yapımcılarına, yönetmenlere, aktörlere ve bunların dışında varlıklı seçkinlere sağladığı ayrıcalıklı bir film dağıtım hizmeti. adını los angeles'ta genellikle film yapımcılarının ikamet ettiği bel air bölgesinden almış. bel air digital circuit de deniyor.

    baslangıçta louis b. mayer ve darryl f. zanuck gibi kodaman film yapımcıları kendi özel alanlarında filmleri vizyona girdiği gibi izleyebilsin, degerlendirebilsin diye düşünülen bir hizmetken sonra genişletilerek çesitli sebeplerden filmleri sinemada izleyemeyen ya da kendi evine yaptırdığı hususi sinemasında izlemeyi tercih eden zengin patronlara da açılmış. ama yine de sadece davet üzerine olabiliyormuş. yani benim param var bu hizmeti alayım diyen herkes kulübe alınmıyor.

    kulübe girmek isteyenler giriş ücreti olarak 100.000 amerikan dolarını ateşliyor. daha sonra kulüpte kalabilmek için de aylık 4.000 dolar ödenmesi gerekiyor.

    bu hizmeti bir ya da daha fazla stüdyodan aldığı bilinen ünlü aktörler, yönetmenler, yapımcılar, müzisyenler ve cemiyet dışı bazı isimler şöyle: tom cruise, ben affleck, sharon stone, sylvester stallone, steven spielberg, woody allen, david lynch, quentin tarantino, peter guber, lorenzo di bonaventura, joel silver, peter chernin, harvey weinstein, tom rothman, stephen schwarzman, lionel richie, barry manilow, rupert murdoch, suud el-faysal.

    https://dsilt.com/blog-2/category/bel-air-circuit

  • "garaj arabası, sadece hafta sonları gezmek için kullanıldı"

    kilometreye bakıyorsun 160.000. cuma akşamdan çıkıp pazartesi sabaha kadar tam gaz dünya turu yapıyor herhalde pezevenk.