hesabın var mı? giriş yap

  • aramaya inandım fakat sözlükte bulamadım. hatta internette türkçe bir kaynak da bulamadım. hikayeyi eurosport'ta katalonya bisiklet turu'nun takım zamana karşı etabını izlerken dinledim. anlatan sanırım inan özdemir idi. kendisine buradan teşekkür ederim. sadece bisiklet hakkında konuşmayıp yöre hakkında böyle şeyler anlatmalarını takdir ediyorum.
    başlığı bu şekilde açmamın sebebi ise olayın ingilizce'de "negro of banyoles" şeklinde geçmesinden kaynaklanmakta. "zenci" kelimesini bir aşağılama sıfatı olarak kullanmadığımı belirtmek isterim.

    19. yüzyılda ispanya'dan afrika'ya turistik amaçlarla giden insanlar bu seyahatlerini belgelemek, döndüklerinde çevrelerine göstermek ve kanıtlamak için, tabi biraz da övünmek için afrika'dan gelişlerinde içi doldurulmuş hayvan getiriyorlarmış. bunu tabi afrika'ya seyahate gidebilen zenginler yapıyorlarmış. içi doldurulmuş hayvan getirmek adeta bir moda, bir akım haline gelmiş. en sonunda bu çılgınlık öyle artmış ki birisi, san kabilesi ya da milletine ait, içi doldurulmuş 27 yaşında bir insan vücudu getirmiş. şaka gibi, ama değil. yazının devamında kendisinden san diye bahsedeceğim.
    kimin getirdiğini, ne kadar süre nerede sakladığını bilemiyorum. sonra içi doldurulan san'ın bedeni 1916'da banyoles'un darder müzesi tarafından satın alınmış. uzunca bir süre 1991'e kadar orada sergilenmiş. bu tarihte, cambrils'de yaşayan haiti kökenli bir doktor olan alphonse arcelin, banyoles belediye başkanına, san'ın kalıntılarını sergilemeyi bırakmasını isteyen bir mektup yazmış. bu taleple birlikte olay basında yer almaya başlamış. san'ın botsvana'ya dönmesine yönelik ilk adım 1991 yılında unesco'nun o zamanki sekreteri, banyoles belediye başkanıyla yaptığı toplantıda atılmış. daha sonra, birleşmiş milletler genel sekreteri olan kofi annan konuya ilgi göstermiş ve banyoles belediye başkanıyla konuşmuş. san'ın bedeni 1997'de önce madrid'e gönderilip vücudun içine eklenen yapay maddeler çıkarılmış. daha sonra da memleketine -sanırım botswana'ya- gömülmek üzere gönderilmiş.
    banyoles'deki darder müzesi halen san hakkındaki tartışmalara atıfta bulunmaktan kaçınmaktaymış. san'ın müzedeki tek kaydı, küçük bir plazma ekranında siyah beyaz görüntüler içeren sessiz bir video imiş.

    https://en.wikipedia.org/wiki/negro_of_banyoles

    konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olursam editlerim.

    (bkz: tarih /@lonelycowboy)

  • ulaştırma, denizcilik ve haberleşme bakanı binali yıldırım'ın beyanatı;

    şöyle diyor; "marmaray açıldı halkımızın yüzde 80'i memnun. açıldıktan sonra arıza oldu, yüzde 20'si memnun. sonuçta yüzde 100'ü memnun"

    görüldüğü gibi 80+20= 100 sonucuna ulaşmıştır. gerçekten dahice bir çıkarım.

    link:

  • az önce ankara çayyolu beğendik mağazası açık büfe kahvaltı bölümünde başıma gelen olaydır. kasiyerin verdiği bilgiye göre, mağaza müdürünün talimatı ile, simitlerde kahvaltının kg fiyatı ile tartılarak satılmaya başlamış. bu sayede az önce 1(bir) adet simite 5.25 tl ödemiş oldum. şimdi bodrum'da 50 tl'ye lahmacun yiyenleri daha iyi anladım. gerçekten insan kendini çok farklı hissediyormuş. :)

  • bir arkadaş çok güzel demiş. hava dediğimiz şey boşluktan ibaret değil. onunda bir miktarı, yoğunluğu vs var diye. işte biz bunu stabil yerimizde otururken farkedemiyoruz. ve bu bakımdan uçakların uçabilmesi bize çok tuhaf ve karmaşık gelebilir. fakat haraket halindeki bir taşıttan elimizi veya kafamızı çıkardığımızda hissettiğimiz şey, hava taneciklerinin de bir kütlesi olduğu ve bunun bir kuvvet oluşturabileceği.
    konumuza geri dönersek uçağın uçmasını sağlayan yegane şey, uçağın havada tutunabilmesi
    havada tutunabilmesini sağlayan ise, kanatlarındaki aerofil (su damlacığı şeklindeki) yapıdır. tabi bu yapı uçağın kanat profilinde simetrik değildir. şu şekildedirkanadın üst tarafı daha bombelidir. bunun sebebi, havanın kanadın üst tarafında daha uzun yol kat etmesini ve hızının artmasını sağlamak. hızı artarsa basıncı azalır. (bkz: bernoulli prensibi)
    aynı şekilde kanadın alt tarafındaki hava akışı, kanadın üstündeki hava akışına göre daha yavaş ama basınç daha fazladır. işte bu basınç farkı kanat alt yüzeyinde daha fazla olduğu için, kanadın alt tarafından yukarı doğru bir kuvvet doğar. bu kuvvet ingilizce lift (taşıma kuvveti) diye tabir edilen kuvvettir. bu kuvvet sayesinde uçaklar havada tutunabilir. görsel
    taşıma kuvvetine etki eden başlıca parametreler. havanın hızı, havanın yoğunuğu, kanat alanı ve taşıma katsayısıdır. fazla formülasyon olduğu için taşıma kuvvetinin detaylarına girmiyorum.
    detaylı bilgi için

    uçağa etki eden dört kuvvet vardır:
    -lift (taşıma kuvveti) yukarı yönlü
    -weight (ağırlık) aşağı yönlü
    -thrust (itki) ileri yönlü
    -drag (sürükleme) geri yönlü
    şematik gösterimi

    taşıma kuvveti ve ağırlık zıt yönlüdür. taşıma kuvveti ağırlık kuvvetinden fazla olduğu zaman havada tutunma başlar. zira itki ile sürükleme kuvvetleri de zıt yönlüdür. uçakta sürükleme kuvveti istenmeyen bir şeydir (ama her zaman değil). sebebi ise eğer sürükleme fazla olursa, bizim yakıt maliyetimiz artacak. yukarıda bahsettiğim aerofil yapı çok önemli. çünkü aerofil (su damlacığı şeklinde) yapı en az sürükleme oluşturan yapıdır. bu profil uçağın sadece kanatlarında değil, hemen hemen bütün kısımlarında mevcut. örneğin, uçağın kuyruk kısımlarını oluşturan yatay stabilize ve dikey stabilize de aerofil yapıdadır. hatta ve hatta uçağın gövdesi de aerofil yapıdadır.
    peki bize sürükleme kuvveti ne zaman lazım?
    doğru cevap uçak ineceği ve pistte durması gereken zamanda.
    ucağın kanat profil yapısı flap/slat denilen mekaniki yapılar ile uzatılabilir ve genişletilebilir.
    peki bu bize ne sağlar?
    kanat profili geriye doğru daha uzun ve kavisli ise, bu bize daha fazla taşıma kuvveti ve daha fazla sürükleme kuvveti sağlar.
    örneğin, uçaklar havalanacağı zaman düşük derecede flap acılır. sebebi, kalkış için taşıma kuvvetini arttırmam lazım ama sürükleme kuvvetinin de çok fazla olmasını istemiyorum. sonuçta sürükleme kuvveti ve ağırlık, bizim havada tutunmamıza ve ivmelenmemize negatif etki eden kuvvetler. bunun için düşük derecede açılan flaplar kalkış için idealdir.
    peki iniş nasıl olur derseniz?
    inişte ise, artık yüksek hız istemiyoruz. bunun için kanadın aerofil yapısını artık frenleme etkisi yapacak şekilde sürükleme kuvvetinin en fazla olacağı konuma eviriyoruz. yüksek derecede flap açarsak, kanadın eğriliği artık maksimuma ulaşır. bu noktada artık kanatta taşıma kuvvetinden ziyade sürükleme kuvvetinin etkisi daha fazla olacagı için, uçağın hızında bir yavaşlama olur ve uçak yavaşca süzülerek bir alcalma gerçekleştirir. bu yüksek derece flap açarak, kanat yüzey alanını genişletmeyi, kuşların bir yere konarken kanatlarını full açmasına benzetebiliriz. kuşlarda aynı şekilde yavaşça bir yere konakken kanatlarını açarlar.
    iniş videosu
    airplane landing flap extension

    ingilizcedeki lift dediğiniz, uçağın uçmasını sağlayan kaldırma kuvveti değil, taşıma kuvvetidir. normalde havanın veya suyun da kaldırma kuvveti var ama örneğin havanın kaldırma kuvveti sizin uçmanızı sağlamaz. havanın kaldırma kuvveti siz stabilken de size etki eder ama taşıma kuvvetinin oluşması için yukarıda bahsettiğim bazı koşullar gereklidir. örneğin hız gibi...

    ek bilgi: uçakların motorları, uçağın ivmelenmesine etki eder. her iki motoru durmuş bir ucak, süzülerek (planör uçuşu) yakın bir meydana inebilir. tabi ivmelenme olmadığı için hızlı ve uzak bir mesafe uçuş olmaz. siz yine de motorsuz uçmayın ))

  • o’nunla 18 ay kadar birlikte çalistik. gürün’de savci yardimcisiydi.demek ki 1981-1982 yillari imis.

    bir polis komiseri,adam öldürmege tesebbüs suçundan yargilaniyordu.sanik komiser durusmada bu savci arkadasimizi reddetti.hakim ve heyet’in reddi cmuk’a göre mümkündür.ancak savci taraf oldugundan reddedilemez.buna ragmen arkadasimiz durusmadan çekildi.ilk defa niçin bu kadar çekingen davrandigini anliyamadim.sordum açik bir cevap alamadim..

    ilçede bir sehir kulubü vardi.genelde her ilçede olur.kisin isten sonra ugruyoruz.kimi oyun oynuyor (briç,konken vs.) kimileri de seyrediyor.içerde soba yaniyor.gelen paltosunu vestiyer ve duvarlardaki askilara asiyor.bizim savci, paltoyla oturup saatlerce oyun oynuyor.bir yandan da terliyor.dedim ki ”bu kadar terliyecegine paltonu çikarip vestiyere filan versen.. “ suratima bir seyden haberin yok der gibi bakti “ yav ..asmasina asayim da ya biri cebime esrar filan koyarsa” dedi.sasirdim….bütün kis o klupte paltoyla oturup oyun oynadi.

    iskilli oldugunu herkes biliyormus meger.ara sira inceden alaya aldiklari da oluyordu.bir gün jandarma bölük komutani yüzbasi,bana ugramisti.tesadüfen savci arkadasim da geldi.yüzbasi birden konuyu degistirip “sayin savcim cezaevinde tünel kazanlar topragi nereye koyuyormus biliyor musunuz ?” sorusuna ” yoo..” deyince “saksilarda biriktiriyorlarmis…” bu laf üzerine,izin isteyip odamdaki telefondan cezaevi müdürüne “ ne kadar saksi varsa hepsini attir” emrini verdi.akabinde de cezaevine gitti.

    izne ayrilirken masasinin üzerindeki takvimin tüm yazili sahifelerini yirtar,bos sayfalari birakirdi.

    bilirsiniz uzun araçlar ,bu niteliklerini belirtmek için araçlarin arkasina sagli sollu flama koyarlar.
    bizim savci böyle bir araci arkadan görünce “kizil bayrak asmis” diye sürücüsü hakkinda (o dönemde daha kaldirilmamis olan ) tck 141-142 den sorusturma yapmisti.(komünizm propagandasi)

    ama en önemlisi simdi anlatacagim.bir , adam öldürme suçu nedeniyle x köyü yaylasinda “geceleyin kesif” yapmamiz gerekmisti.kesif günü araziyi çiplak gözle görüp gerekli tespitleri yaptiktan sonra saatinde de kesfi yapmamiz daha saglikli oluyordu.bu yüzden gündüzün,güvenlik için jandarmayi sevk edip,biz de bir binek araci ile köye hareket edecegiz ,savci yok.baktim jandarmalarin ortasinda oturuyor.”gel bu arabaya bin” dedim.”böyle iyi” dedi.üstelemedim.köy yaylasina vardik.tespitlerimizi yaptik.kesif saatine daha epey zaman var.muhtar köy odasina davet etti.köy odasinda biraz vakit geçirdik.ayran ikram ettiler.herkes içti.savci reddetti.köy odasinin kapisinda ugurluyorlar.birisi gögsünü kasiyor.olabilir insanlik hali.savci hemen irkildi; “sen niye öyle yapiyorsun,tabanca mi çikaracaksin,aç bakayim belini” müdahale ettim.adami aramaktan vazgeçti.yaylaya dogru yürürken “ben niye ayran içmedim biliyor musun ?” diye sordu.” yoo..” dedim.”ya zehir varsa “ demez mi…
    neyse,saat geldi kesfe basladik.bu arada tanik dinledim.cmuk geregince ,tanik beyanina karsi,taraflara ve vekillerine ne diyeceklerini sordum.savci uzaktan “diyecegim yok”.dedi döndüm göremedim.yerde yatan adamlar var.niye yatmislar ? anlasilmaz bir sey… savci da yatmis yere.sebebini sordum.”kesfi seyredenler bir hadise çikarir diye yere yatirdim” dedi.jandarmalar da yatanlarin üzerine silah dogrultmuslar…pes dogrusu dedim ve yine o jandarmalarin arasinda,diger kesif heyeti kendi arabamizla ilçeye döndük.

    çok yasamadi savci arkadas.oysa benden gençti.bitlis’e tayin olmus,sonra galiba amasya’ya en son
    lüleburgaz’a .yaklasik bes yil sonra öldü…yok vesveseden ölmedi.

    söylemeyi unuttum.kibrit kullanmazdi.sigaranin birini söndürmeden ötekini yakardi.akciger kanserinden öldü…

  • gidenin dübürünü volkan krateri gibi tüttürüp şehir dışına doğru 'yandım allah' diye koşturdukları için olabilir mi acaba?