ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
500 entry'si olmayan yazarları ciddiye almak
-
entry sıçarak 500'e ulaşanları ciddiye almaktan evladır.
edit: tencere tava başlık başa.
ebrar karakurt'un istiklal marşı'nda ağlaması
-
bu kızı çok üzdü arap piçleri.
hayvan gibi kullanılırken tedavülden kalkan ürün
tatar salim
-
meşe odunu ateşinde yaptıkları dönerini etten anlayanların ve istanbul'da gerçek döner yemek isteyenlerin mutlaka tatması gerekir.
lavaşlarını kendileri yapıp sıcak servis ederler, ayranlarını da manda sütünden yaparlar, fırın sütlaçlarında ise çubuk vanilya kullanacak kadar bu işle kafayı kırmışlardır.
"istanbullu damak tadı"na hitap eden, yavan lezzetlerin peşinde koşanlar gitmeseler daha iyi olur bence.
girişimcilik
-
** bu entry alanı kiralıktır **
insan ilişkilerinde sık yapılan hatalar
bilgisayardan anlıyorum hareketleri
-
karşında bir adet "bilgisayardan anlamayan mal" varsa yaptığın en basit hareket bile bu kapsamda değerlendirilebilir.
yıllar yıllar önce:
ben: klavyede numaralara bassam da yazmıyor. çok uğraştım yazmıyor.
karşımdaki : (burada konuşmasını bekledim ama konuşmadı)
ne mi yaptı? hepiniz tahmin ediyorsunuz zaten. numlock tuşuna bastı ve geri döndü gitti. yine hepinizin tahmin ettiği gibi arkasından mal gibi bakakaldım.
yıllar sonra başka bir şehir, başka bir şirket
acemi çalışan: klavyede numaralara bassam da yazmıyor. klavyem mi bozuldu?
ben: (ben de konuşmadım)
yüzümde manidar bir sırıtış ile numlock tuşuna bastım.
ama arkamı dönüp gitmedim. sonuçta empati yapmam kolaydı. arkamdan mal gibi bakmasına izin veremezdim.
yıllar önce benim yüzümde de beliren "bukadarbasitbirşeyinasılolurdaakıledemem bakışı" ile bana bakan minik arkadaşa "üzülme benim de başıma gelmişti" dedim.
böylece bu duruma düşen tek salağın kendisi olmadığını bilmenin iç huzurunu yaşamasına müsaade ettim. *
yaran fıkralar
-
karadeniz'e röportaja gelen gazeteci çiftçi temel'e sorar:
g: bu inekler ortalama kaç litre süt veriyor?
t: hangisi? beyazı mı, siyahı mı?
g: beyazı...
t: 10 litre...
g: peki siyahı?..
t: 10 litre...
g: peki neyle besliyorsun bunları?
t: hangisini? beyazı mı, siyahı mı?
g: beyazı...
t: otla besliyorum...
g: peki siyahı?
t: onu da otla besliyorum...
gazeteci iyice dellenir. neden peki sürekli hangisi, hangisi diye soruyorsun? zaten cevaplar aynı...
t: çünkü siyah olan benim de ondan...
g: haaa... peki beyaz olan kimin?
t: o da benim...
debe editi: ünlü şovmen cem yılmaz'ın bir gösterisinde dediği gibi: nereden bileyim, o fıkralardaki adamların gerçek olduğunu...
edit: bu fıkra mükerrerdir...
28 şubat
-
erbakan'ın başbakan, tansu çiller'in dışişleri bakanı olduğu bir dönemdir. sincan'da düzenlenen kudüs gecesinde lübnan'daki hizbullah liderlerinin posterlerinin asılması ve iran büyükelçisinin bu törene katılması üzerine tatbikattan dönen tanklar buradan geçirilmiştir. 28 şubat 1997'de olağan olarak toplanan mgk'nda askeri kanat 8 yıllık zorunlu eğitim gibi bazı kararların hayata geçirilmesini istemiştir. genelkurmay'ın batı çalışma grubunu kurması üzerine bir darbe beklentisi oluşmuştur. sonrasında erbakan'ın çiller'e hükümeti teslim etmesi gerekirken cumhurbaşkanı anayasada böyle bir şey olmadığını belirterek görevi mesut yılmaz'a vermiştir. sonuçta sessiz bir darbe gerçekleştirilmiş oldu. ayrıca postmodern darbe kavramıyla tanışmamıza da neden olmuştur.
(bkz: postmodern darbe)
illere göre saç kestirme fiyatları
-
(bkz: hepiniz gerizekalısınız)
hayata dair iç burkan detaylar
-
çalıştığım şirkette mesai bittikten sonra
özellikle kadınlardan oluşan 20-25 kişilik bir part-time temizlik ekibi vardı.
personel gittikten sonra akşam 19.00 gibi gelir 21.30'a kadar temizlik yaparlardı.
bir iki gün yoğunluk dolayısıyla geç çıkmak zorunda kaldım.
ben bilgisayarda mail yazarken ellerinde bezlerle yanımdan geçip gittiklerini gördüm.
işe gömülmüştüm önemli bir iş vardı yetişmesi gereken.
büfeye gidip bir kahve alayım dedim.
o esnada o muhteşem kahkahayı duydum.
içten gülen, kahkaha atan insanları hep sevmişimdir.
bir anda mutluluk aşılarlar insana.
sahibini tanısanız da tanımasanız da...
baktım temizlikçi kadınlardan biri.
beni görünce sıvıştı.
çekindi herhalde.
ülkemizde, kahkaha atan kadın imajı sonuçta pek iyi gözle bakılan bir şey değil.
ertesi akşam bu durumun bir benzeri yaşandı.
yine aynı kahkahayı duydum ve yine gülümsedim.
başka bir departmandan benim gibi mesaiye kalmış bir arkadaşım vardı.
adı esin.
o onlarla haşır neşir oluyordu.
kız muhabbeti yapıyorlardı.
kahkahanın sahibini sordum ona.
esin anlattı;
kadın mide kanseriymiş.
kocası bir inşaatta çalışırken düşmüş felç olmuş.
evde yatalak durumdaymış.
o sene üniversiteye hazırlanan bir kızı varmış.
kadın gündüz evlere temizliğe gidiyor akşam da bizim şirkette çalışıyormuş.
bu kadar zor durumda olan, zor günler geçiren bir kadının bu şekilde kahkaha atması
bana çok ilginç geldi.
aradan günler geçti.
esin bir gün beni ve birkaç arkadaşımızı toplantıya çağırdı.
mevzu bizim kahkaha atan temizlikçi kadınımızdı.
kadının kızı dershaneye gidiyormuş.
dershane parasını da kadının evine temizliğe gittiği bir avukat kadın ödüyormuş.
ilk 2 taksiti vermiş ama sonra avukata icra gelmiş ve ortadan kaybolmuş.
dershane de, parayı ödemezsen gelemezsin diye kıza söylemiş.
2000 tl civarı bir şey.
esin ve ben şirkette çalışan herkese mail atıp durumu anlattık.
1 hafta içinde 3500 tl gibi bir para toplandı.
dershane parası ödendi üzeri de kadına verildi.
aradan 2-3 ay geçti.
kahkaha atan kadına bir yerden az buçuk maaş bağlanmış ama
sigortalı bir yerde çalışırsa alamayacak.
şirkete demiş ki ''ben yine çalışayım ama sigortasız olur mu?''
haliyle şirkette hayır demiş olamaz.
sigortasız çalıştıramayız.
o günden sonra kahkaha atan kadınla yollarımız ayrıldı.
aradan bir süre geçti.
şirketin balkonunda sigara molasındayım.
telefonum çaldı.
açtım.
- quente bey
- buyrun benim
- ben gülcan
- gülcan?
- kahkaha atan kadın ( ama bu sefer atmadı )
çok şaşırmıştım.
- buyrun gülcan hanım
kahkaha atan kadın ağlamaya başladı.
bir süre dinledim, anlaşılmıyor.
arada sesi gidip geliyor ağlamaktan, hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
- hayrola dedim dur bir nefes al.
- quente bey, benim kızım hacettepe üniversitesini kazandı, allah sizden, esin hanımdan
diğer arkadaşlarınızdan razı olsun ...
boğazım düğümlendi.
ellerim titremeye başladı.
hayatımda hiç görmediğim bir kız üniversite kazandı diye bunlar olur mu?
ağlamıyorum, gözüme bir şey kaçtı...
korsan yazılım
-
şimdi coder'a anlatır gibi anlatmak gerekirse; korsan yazılım dediğiniz mevzu, bizzat büyük yazılımcılar tarafından desteklenmese de, maksimum şiddetle savaşılmayan bir mevzudur. olmak zorundadır da. çünkü bir yazılımın piyasaya hakimiyeti, onun korsan yaygınlığı oranında mümkündür.
yarın microsoft, çıkıp korsan office kullanımını, bütün dünyada oldukça komik yüzdelere düşürebilir mi? elbette. çok da zor değil. ama bunu neden yapsın? korsanı bitirseler ve dünyanın sadece yarısı lisanslı office kullanır hale gelse, ertesi yıl dünyanın bu yarısı da office kullanmayı bırakır. çünkü yazılım dediğiniz şey, sadece sizi ilgilendiren bir konu değil. dosya paylaştığınızda, karşınızdaki insanda/kurumda bu dosyanın desteklenmeyeceğini bırak bilmeyi, şüpheye düştüğünüzde, o yazılımı kullanmazsınız.
aynı şey adobe için de geçerli, diğerleri için de.
o yüzden kasmayın fazla kendinizi, korsan yazılım, bizzat büyük yazılım firmaları tarafından alenen olmasa da, göz yumulan bir konudur. yazılım firmalarının buna samimi olarak bir itirazı yoktur. ticari akıl bunu gerektirir.
dolayısıyla korsan yazılım, yazılım firmalarının çok daha büyük paralar kazanmasına sebep olan bir yan üründür.