hesabın var mı? giriş yap

  • razi'nin alkolü tıbbî amaçla kullanan ilk kişi olduğu doğru değildir; ama simyanın kimyaya dönüşerek yeni bir pozitif bilimin ortaya çıkmasında rolü büyüktür. razî, simyanın mistik yönlerini reddetmiş fakat simya için yapılan deneyler ve o deneylerin sonuçlarıyla ilgilenmiştir. ilk defa olmasa da afyon ve esrarı anestezi amacıyla kullanmıştır. kimyasal yollarla elde ettiği ilaçları insanlar üzerinde uygulamadan önce hayvanlar üzerinde denemiştir.
    döneminde kullanılan bir çok kimyasal metodu açıklamış damıtma ve kalsinasyon gibi konuları da detaylı bir şekilde açıklamıştır.
    simya/kimya alanındaki eserleri
    * kitab el-esrar (sırlar kitabı)
    * kitab el-esrar v'el sırr el-esrar (sırların ve sırların sırlarının kitabı)
    * harry potter ve sırlar odası (pardon yanlış oldu felsefe taşı, simya derken kendimi tutamadım)

    tıp alanına gelince; teşhis ve tedavi üzerine yazılmış hâvi adlı eseri dönemin en geniş medikal ansiklopedisidir ve 17. yüzyıla kadar bu alanda en önemli başvuru kaynağı olmuştur.
    çiçek hastalığı ve kızamık üzerine derlemeleri ve bu iki hastalığın ayırıcı tanıdaki farklarını liber de pestilentia adlı kitabında toplamıştır.

    hayatının son dönemlerinde parkinson hastalığına yakalanmış ve katarakt yüzünden görme yetisini kaybetmiştir. öğrencileri katarakt için göz ameliyatını teklif ettiğinde ise "artık çok geç, zaten dünyayı yeterince gördüm!" diyerek reddetmiştir.
    islami bir coğrafyada (bkz: iran) deist olması ve bir çok dâhi gibi otoriteye ve düzene uyum sağlayamaması nedeniyle döneminde hak ettiği değeri bulamamıştır.
    bir çoğu ölümünden sonra olmak üzere eserlerinin neredeyse hepsi latinceye çevrilmiştir.
    bilime olan aşkını otobiyografi niteliğinde yazdığı siret'ül felsefiyye'de (filozofça yaşama) “beni tanıyanlar bilir ki, ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu uğurdaki çalışmalarım gençliğimden bugüne kadar aralıksız devam etmektedir. hatta okumadığım bir kitap, karşılaşmadığı m bir ilim adamı bulunursa -büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa dahi her şeyi bir kenara bırakıp o kitabı okumadan ve o âlimi tanımadan edemem." cümleleriyle anlatmıştır.

    felsefi görüşü dönemin aksine alışılmışın dışındadır. siyasi ve sosyal eşitliği savunmuş, insanların doğuştan gelen ünvan, sınıf ve yeteneklere göre sınıflandırılmasına karşı çıkmıştır.
    işlerini yürütebilmek için dinî liderler tarafından zorla kabul ettirilen bir düzene ihtiyaç duymadığını söylemiştir.
    bilimin karşısında da tıpkı dinde olduğu gibi otoriteye karşı tutumu aynıdır. bilimin zaten gelişimini tamamladığı, yeni bir şey bulunamayacağı görüşü o dönemde de yaygındı. bu yüzden eleştiriye hazırlıklı bir şekilde bilimin sürekli bir devinim içinde olduğunu savundu. otorite kaynağı kim olursa olsun eski otoritelere bağlı kalmadı. hatta bir eserini "galen hakkında şüpheler" olarak adlandırdı.

    son olarak zamanının ne kadar ötesinde olduğunu vurgulamak amacıyla, razi'nin zaman hakkındaki görüşü;
    aristoteles'nun hareketin ölçüsü saydığı zaman ile platon'un sonsuz/ezelî bir kavram olarak zaman düşüncesini bir arada yorumlamıştır. el-razi mutlak ve izafi olarak iki ayrı zamandan söz eder; izafi zaman ölçülebilir ve sınırlıdır, mutlak zaman ise ölçülemez ve sınırsızdır.

    not: daha önceki entry'lerde bahsedildiği için hekimlik kısmına çok değinmedim. doğum günü olarak kayıtlarda olan 27 ağustos iran'da tıp bayramı olarak kutlanıyormuş.

    edit: imlâ

  • askerlik görevimi yaptığım sırada korucular da askerlerle birlikte operasyonlara katılıyordu. bir görevin minimum süresi 1 hafta sürüyordu. kendi birliğimizden, üs bölgesine yaya intikal ve üs bölgesinde 1 hafta kalınıyor, sonra tekrar yaya dönülüyordu. bazen tim değişimi olmuyordu. aynı tim 1 hafta daha aynı yerde görev yapacak deniyordu. işte o görev uzadığı zaman korucular kalmak istemiyordu. neden mi? evet, tim komutanı sordu nedenini. adamın cevabı zerre kadar çarpıtmadan yazıyorum; “komutanım ben şimdi dönmezsem benim karıyı *ikerler.” bak aynen bu cümle.

    nasıl lan? nasıl böyle bir şey olabilir? ve nasıl bunu bu kadar normal bir durum gibi söyleyebilirsin? adam resmen bunu söyledi. yani fırsatını buldun mu, tuttuğunu *iktiğin bir ortam. kimin kim olduğunun bir önemi yok. nasıl bir insanlık lan bu?

    sonra bu adamlar büyük şehirlere göçtüğünde sokakta el ele yürüyen iki sevgiliyi görünce kıyameti koparıyor, modern kıyafetler giyen kadınlara *rospu diyor, saçını uzatan erkeğe *bne diyor. öyle de iki yüzlü bir durum var.

  • 1960'li yıllarda amerika ve sovyetler birliği arasında ilk başta politik ve ulusal bir yarış olarak ortaya çıkmış; 20 temmuz 1969'da apollo 11'in uzaya inişi ve neil armstrong'un ay'da yürüyüşü ile amerika birleşik devletleri'nin üstünlüğü ile sona ermiştir.

    her ne kadar bu çekişmenin ilk başta somut bir hedefi olmasa da, her iki ülkenin de ortak amacı uzay alanındaki üstünlüğünü tüm dünyaya göstermekti. yarış, sovyetler birliği'nin ilk yapay uyduyu uzaya göndermesiyle başlar. sovyetler birliği'nin uzay çalışmalarından sorumlu kişisi olan sergei krolev 'in başarılı çalışmaları bununla da bitmez. ilk insansız uzay aracının uzaya gönderilmesi, 1961'de yuri gagarin'in uzaya giden ilk insan olması, gherman titov'un dünyanın çevresinde bir günlük dönüş turu yapması, valentina tereshkova isimli kadın astronotun uzaya giden ilk kadın ünvanını alması, 1964'de vokshod-1 uzay aracıyla ilk kez birden fazla kişinin uzaya gönderilme başarısı, 1965'te alexsey leonov isimli astronotun ilk kez uzayda yürümesi gibi bir dizi başarıyla sovyetler birliği uzay yarışına 1-0 önde başlar.

    amerika bu başarılar karşısında ilk misillemeyi 1957'de ilk uzay uydularını göndererek yapmak ister; ancak roket görevi tamamlayamadan patlar. daha sonra 1858'de explorer 1 isimli uydu başarılı bir şekilde uzaya gönderilir. 5 mayıs 1961'de alan shepard isimli astronot uzaya giden ilk amerikalı olma ünvanını kazanır. tam 20 gün sonra başkan john f. kennedy uzay çalışmalarına verdikleri önemi ortaya koyan ve amerika olarak kendilerine somut bir hedef koyduklarını anlatan bir konuşma yapar. bu hedef 1960 yılı sonra ermeden ay'a bir insan indirmektir. yaklaşık bir yıl sonra john glenn dünya'nın etrafında dönüş turunu tamamlayarak, amerika'ya bir kahraman olarak döner. bu gelişmeyle 1-1 olan yarış, bu tarihten sonra artık ay'a gidiş yarışı olarak farklı bir boyut kazanır.

    amerika birleşik devletleri'nin aksine sovyetler birliği ay'a ayak basma misyonuyla ilgili bir tarih vermez ve bu konudaki detayları devlet sırrı gibi saklamayı uygun bulur. aynı dönemlerde aslında sovyetler birliği kanadında bir takım sorunlar yaşanmaktadır. ülkenin uzay çalışmalarını yürüten ekibin başındaki asıl kişi sergei korolev sağlık problemi nedeniyle alındığı bir ameliyatta ölür. bu durum sovyetler birliği'nin yarıştaki üstünlüğüne darbe vurur; çünkü korolev'in yerine geçebilecek aynı ölçüde başarılı biri bulunamaz. n-1 uzay aracıyla ilgili bir takım sorunlar çıkar. 1967'de astronot vladimir komarov ay'a gönderilmesi planlanan kapsülün patlamasıyla görevi tamamlayamadan ölür. aynı yıl aynı görev için yola çıkarılan iki roket daha patlar. en büyük şanssızlık ve şok ise ünlü astronot, ulusal kahraman yuri gagarin'nin bir uçak kazasında ölmesiyle yaşanır. sovyetler birliği, tüm başarısız girişimlere rağmen amerika'dan önce ay'a ilk insanı indirmek için çalışmalarına devam eder.1968'de insansız bir uzay roketini ay'a gönderir ve fotoğraflarını çeker. bu gelişme sovyetler birliği tarafında büyük bir heyecan yaratır; ancak gönderilen bu roketin dönüş yolunda patlamasıyla ulusça bir hayal kırıklığı yaşanır. bir sonraki deneme 1969 yılında yapılır; ancak aynı yıl iki tane daha n-1 roketi patlar sovyet rusya'nın.

    1960 yılı sona ermeden ay'a bir astronot göndereceklerini söyleyerek ortalığı kızıştıran başkan kennedy'nin konuşmasından tam 8 yıl sonra, 20 temmuz 1969 yılında apollo 11 neil armstrong ile ay'a iniş yapar ve tüm dünya nefesini tutmuş dinlerken; ay'a ilk kez ayak basan astronot unvanını alan armstrong, tarihe geçecek o ünlü sözünü söyler: "bu bir insan için küçük; insanlık için büyük bir adımdır."

    neil armstrong'un verdiği mesajla yarış 2-1 amerika lehine son bulur.

  • ayakta dinlemeye 7000 tl istemek vicdansızlıktır.

    11 ağustos 2019 pazar 19:00 petersburg sports and concert complex'te vereceği konser biletleri 450 tl'den başlamaktadır.

    uçak biletlerine de baktım 1700-2100 arası saatlere göre gidiş geliş toplam. 1 gece otelde yatsanız. yiyip içip gezseniz. kişi başı 3000 liraya hallolur. antalyadan çok daha fazla eğlenirsiniz.

  • uçak bilmemkaçbin feetteyken teyzeyle hostes:

    t: evladım kıble ne tarafta?
    h: aşağıda efendim.

  • dandik olsun olmasin, istisnasiz her markayi over gibi yapiyor, en ovmedigi videoda dahi tek kelime kotu laf etmiyor, cunku alimallah ya beles cihaz incelemesi gelmezse, ya lansmana cagirmazlarsa, ya arasi bozulur da arpa kesilirse.. yani boyle degilse de daha kotu, cunku en boktan cihazlari bile kotu tek kelime etmeyip sozde incelemesinin baska sebebi olamaz.

    tabii hakki ozelinde aslinda butun sozum ona teknoloji incelemesi yapanlara sitemim. ulan bir seye de kotu deyin, bir seye de "su seyi baya baya kotu, bes para etmez" deyin arkadas. yok. her incelenen sey illa ki bir yonleriyle mukemmel, 3 liralik bok versek "arkadaslar simdi bu bir bok ama fiyatina gore bence performansi kabul edilebilir bir bok" diyecekler.

    haa. ama is donup dolasip ibb baskaninin muhtarlara dagittigi telefona gelince cosmus hakki, normalde gocek'te lansmani olsa kosa kosa gidip, ballandira ballandira anltacagi telefonlara bok atiyor, parasini elestiriyor.

    hakkicim birak sen 1000 liralik tableti mableti.. yeri gelince araba incelemeleri de yapiyorsun, devletin essegin orekesine su kacirircasina yaptigi makam arabalarinin fiyatlariyla ilgili de yapsana koc bi video.

    cok meraklisin ya bu devletin kaynaklarinin yonetime. hadi bakayim, gorelim omurgani.

  • “eğer bu devlet hepimizinse… bu devletin yeniden inşa edilmesinin yeri milletin oylarıyla seçilmiş parlamento olmalıdır. üç-dört kişinin kimseyle konuşmadan, kimseye danışmadan devleti yeniden yapılandırması kabul edilemez.
    ...
    bir sabah kalkıp ‘bundan böyle şu şekilde olacak’ denilerek bu iş olmaz. oturup birlikte tartışmalıyız. parlamento devre dışı bırakılamaz.”

    kemal kılıçdaroğlu

  • seni şu laflarından ötürü alıp hapse tıkmayan adalet sistemine ne demek lazım bilmiyorum. adam resmen kendi ağzıyla terör/darbe çağrısı yapıyor ve buna rağmen halen dışarıda duruyorsa yazıklar olsun.

  • yok böyle bi$ii. gerçekten de yoktur böyle bir maç. aslında oynanması gerekirken oynanamamıştır demek aslında daha doğru olacaktır. 1974 almanya dünya kupasına katılmak için şili ve sovyetler birliği barajda eşleşirler. ilk maç golsüz berabere sonuçlanır eski kıtada. rövanş ise iki ay sonra oynanacaktır şili'nin başkenti santiago'nun estadio nacional'inde. sovyetler birliği sahaya çıkmaz ülkedeki karışıklık nedeniyle. kan kokan bir sahaya çıkmayı reddeder sovyetler. şili hükmen kazanır karşılaşmayı. sembolik olarak başlama vuruşu yapılır hatta fileler bile havalandırılır...
    yıl 1973. allende devrilir pinochet tarafından. 11 eylül 1973 ile 7 kasım 1973 tarihleri arasında binlerce insan estadio nacional'de tutulmuş, işkence edilmiş ve öldürülmüştür. 7 kasımdır bu insanlık dışı dramın estadio nacional'de son kez sahnelendiği tarih. iki hafta sonra eski stad, yeni toplama kampında futbol oynatılmak istense de, sovyetler buna alet olmaz ve hükmen mağlubiyeti tercih eder. şili'nin süperstarı carlos caszely'nin de sahaya çıkmak istemediğini de ayrıca ekleyelim. oynanmamış bir maçtır bu baraj maçı. oynanmamasına rağmen oynanmış birçok maçtan çok daha iyi hatırlanır. binlerce ceset düşüyor gözümün önüne, fonda victor jara çalıyor, göbekli caszely koşmayı reddediyor...
    (bkz: futbol asla sadece futbol değildir)