hesabın var mı? giriş yap

  • bu virüs bulaştığında iki hafta içinde italya'daki ölüm rakamlarına ve yayılım hızına bakın sonra saçmalayın derim.

  • iş gorüşmesi için gazeteden telefonunu aldıgım şirketi arayınca:

    - iyi günler, iş ilanı için arıyorum ben
    - evet, ben yardımcı olayım.
    -.....
    -.....
    (buralar kısa bir öngörüşme ve adres alımıyla geçti)

    - isterseniz şimdi gelebilirsiniz gorüşmeye
    - tamam geliyorum, birşey lazım mı gelirken alayım (evet aynen böyle dedim)

  • el emegi goz nurudur, araklama degildir:

    ilk anadolu medreseleri’nin anadolu’ya ilk yerleşen danişmendli ve artuklu topraklarında yapıldığı görülür.
    mardin ve diyarbakır yöresinde bulunan artuklular’dan necmeddin ilgazi’nin kardeşi eminüddin adına, mardin’de 1108 tarihinde eminüddin külliyesi yaptırılmıştır. şehrin güneybatısında bulunan eminüddin medresesi, cami, maristan (hastahane), hamam ve çeşmeden meydana gelen yapılar topluluğu içinde yer alır. külliyenin medresesinin avlusu büyük bir kubbe ile örtülüdür. bu örneğe göre, kubbeli veya kapalı denilen medrese planı ortaya çıkmıştır. bunlar anadolu’da yapılan medreselerin esas planını teşkil ederler.
    tokat’ta danişmendliler’den nizameddin yağıbasan tarafından yaptırılan 1151 tarihli medrese ile 1157’de yapılan niksar yağıbasan medresesi ilk kubbeli medreseler olmuşlardır. bu medreselerde, büyük kubbe iki yandadır. eyvanlar diğer yanlardan kapalı duvarlara oturur. etrafını çeviren büyüklü küçüklü tonozlu odalara birer kapı açılmıştır. bu sade fakat ilk kapalı medrese örnekleri bugün maalesef harap durumda bulunmaktadır. afyon sincanlı’ya bağlı boyalı köy’de iki katlı harap durumdaki medrese, 1210 tarihinde selçuklular tarafından yapılmıştır.
    açık medreseler grubuna giren medreseler içinde i. alâeddin keykubad’ın annesi ümmühan hatun tarafından 1208 tarihinde eskişehir seyit gazi’de yaptırılan battal gazi medresesi akla gelir.
    osmanlı döneminde yapılan eklemelerle günümüze sağlam gelebilen üç eyvanlı medrese, cami, türbe, imarethane ve tekke yapılarından oluşmuştur. türbede seyit battal gazi ile ahmed ve mahmud beyler’in sandukaları bulunmaktadır. bir tepe üzerinde görkemli bir görünüşe sahip külliye, günümüzde ziyaret edilen yerlerden biridir.
    selçuklu sultanı gıyaseddin keyhüsrev ii zamanında kayseri emiri olan seraceddin bedir tarafından 1238 yılında yaptırılan seraceddin medresesi, açık üç eyvanlı ve tek katlı bir medresedir.
    antalya’da yivli minare karşısında yer alan imaret medresesi’nin kitabesi okunamadığından yaptıranı ve tarihi bilinmemektedir. ancak medresenin mimarisine göre xiii. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. taç kapı ile dikkati çeken medrese bir selçuklu eseridir.
    bugün giriş cephesi evler arasında kalan kayseri avgunu medresesi’nin xiii.yüzyılın ilk yarısına ait olduğu sanılır.
    iki eyvanlı akşehir taş medrese 1216 tarihinde sahip ata fahreddin ali tarafından yaptırılmıştır. bu medrese, taç kapı cephesine bitişik mescit ve çifte şerefeli tuğla minaresi ile dikkati çeker.
    kayseri - sahibiye medresesi açık medreseler grubuna girmekte olup dört eyvanlı şemaya bağlıdır. kesme taştan yapılan medresenin taç kapısı üzerindeki yazıttan gıyaseddin keyhüsrev iii zamanında 1267 tarihinde sahip ata fahreddin ali tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. mimarı belli olmayan medresenin karşısında çeşme ve mescidi yer almaktaydı. tamamen kesme taştan yapılan sahibiye medresesi ileriye fırlamış zengin taş işçiliği gösteren taç kapısı ile dikkati çeker.
    sivas’ta gök medrese, ünlü selçuk veziri sahip ata fahreddin ali tarafından 1271 tarihinde mimar konyalı kâlûyan usta’ya yaptırılmıştır. yivli minareleri ve sırlı tuğla kaplamaları ile tanınır. tonoz örtülü ana eyvanın iç yüzeyinde geometrik motifli çini mozaikler bulunmaktadır. sivas’ ta ilhanlılar’ın anadolu valisi muzaffereddin burucindi tarafından yaptırılan buruciye medresesi de aynı tarihi taşır. simetrik mekanları ile dört eyvanlı bir plan şemasına sahiptir. girişin iki yanında mescid ve türbe yer alır. türbenin kubbesi mozaik çinilerle kaplı olup, burada medreseyi yaptıran muzafereddin burucindi yatmaktadır. sivas’ta medreseler sokağı’nda izzeddin keykavus i şifahanesi’nin karşısında yine 1271 tarihinde yapılan çifte minareli medrese bulunur. ilhanlılar’ın büyük veziri ünlü sâhip şemseddin cüveynî tarafından yaptırılan çifte minareli medrese’nin kapısı geometrik ve bitkisel motiflerle bezelidir. yivli minareler cepheyi hareketlendirir.
    erzurum hatuniye veya çifte minareli medrese denilen medresenin tarihi tam olarak bilinmiyorsa da xiii. yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı sanılır. bu sırada bölgedeki ilhanlılar’ın egemenliği nedeniyle medrese bu dönemde şehzade olan keyhatu’nun eşi padişah hatun tarafından yaptırılmıştır. keyhatu, argun han’ın 1291 tarihinde ölümünden sonra onun yerine geçmişti. bu nedenle medrese 1290 yılında yapılmış olmalıdır. anadolu’daki medreselerin en büyüğü olan bu yapı dört eyvanlı ve iki katlıdır. sırlı tuğla ve çinilerle bezeli yivli minareler taç kapıya ayrı bir güzellik verir. medresenin mimarisi, planı ve süslemeleri ile ahenkli bir bütünlük sağladığı görülür. bu medresenin de sivas’taki gibi tam bir selçuklu üslubu ile yapıldığı görülür.
    tıp medreseleri ve şifahanelerden bahsedecek olursak, ilk selçuklu eseri olan kayseri’deki çifte medrese akla gelir. burası bir tıp medresesi ile ona ait olan 4 eyvanlı şifahaneden oluşur. iki yapının birleşmesinden çifte medrese ortaya çıkmıştır. medrese içinde sekizgen planlı bir kümbet vardır. i gıyaseddin keyhüsrev tarafından 1205 tarihinde yapıldığı kabul edilir. şifahane ise sultanın kızkardeşi, gevher nesibe sultan tarafından yaptırılmış olup en eski hastahane yapısı olması bakımından önemli bir tıp kuruluşudur. yan yana olan iki yapı, bir koridorla birbirine bağlanmıştır.
    önemli bir tıp medresesi de sivas’taki i keykavus tıp medresesi’dir. selçuklu sultanı izzeddin keykavus i, 1217 tarihinde medrese ve yanındaki şifahaneyi yaptırmıştır. dört eyvanlı ve avlusu revaklı bir medresedir. keykavûs şifahanesi denilen yapı anadolu’nun önemli bir yapısı olmuştur. anadolu’nun bu en büyük hastahanesini yanındaki medrese ile beraber düşünmek gereklidir. şifahane, mimari plastik, çini sanatı yönünden yenilikler getiren bir yapı olmuştur. izzeddin keykavus’un türbesinin cephesi mavi renkli çinilerle süslenmiştir. bu çini süslemeler marendli ahmed usta’nın eseridir. türbe, ongen prizmalı bir külahla örtülüdür.
    kayseri-huand hatun medresesi, selçuklu sultanı gıyaseddin keyhüsrev’in annesi mahperi hatun tarafından 1237 tarihinde yaptırılmıştır. kayseri kalesi dışında yapılan medrese bir külliye olarak ele alınmış, cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşmakta olup enine gelişen bir dikdörtgen plan üzerine iki eyvanlı olarak yapılmıştır. ayrıca camiye bitişik bir kümbet yer almıştır.
    çorum’un alaca ilçesi’ne bağlı mahmudiye köyü’ne yakın kalehisar medresesi xiii. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. medrese kazılarla bütünü ile ortaya çıkarılmıştır.
    kayseri hacı kılıç medresesi 1249 tarihinde abûl kasım ibn ali el tusi tarafından yaptırılmıştır. cami ve medrese girişleri ayrı, revaklı avluları ortaktır. caminin bitişiğinde bulunan medreseye niçin hacı kılıç denildiği bilinmemektedir. çok süslü bir taç kapıya sahip medresenin diğer yanları yalın bırakılmıştır.
    konya’da sahip ata camisi’ne giden yolda 1242 tarihinde ii. alâeddin keykubad’ın lalası olan bedreddin müslih tarafından yaptırılan sırçalı medrese bulunmaktadır. medrese iki katlı eyvanlı olup örtü sistemi kubbe ve tonozludur. klasik selçuklu medreselerinin öncüsü olan yapının mimarı tuslu mehmed olup, içi çinilerle bezelidir. medreseye bu nedenle sırçalı medrese denilmiş olmalıdır.
    tokat gök medrese 1275 tarihinde ünlü vezir muineddin pervane tarafından yaptırılmıştır. adını içinde kullanılan firuze çinilerden almıştır. bu yapı iki katlı bir şifahane (tıp medresesi) olarak yapılmış olmalıdır.
    kapalı medreseler grubuna giren dört veya üç eyvanlı, kubbe altı revaklı, tek katlı medreselere gelince ilk akla gelen erzurum yakutiye medresesi’dir. 1310 tarihinde ilhanlı olcaytu hüdâbendi döneminde hoca camâleddin yakut tarafından yaptırılan bu görkemli eser önemli ilhanlı eserleri arasında yer alır.
    plan şeması ile tipik bir kapalı medrese örneği olan kırşehir caca bey medresesi ise iki katlı olup iii gıyaseddin keyhüsrev zamanında kırşehir’de valilik yapan nureddin cıbril bin caca bey tarafından 1272 tarihinde yaptırılmıştır. türbe ve minaresi çini süslemelidir. bugün cami olarak kullanılan medrese, zamanında bir rasathane olarak kullanılmıştır.
    iki veya bir eyvanlı, kubbe altı revaklı medreselere atabey mübarizüddin ertokuş medresesi, konya ali gav medresesi, erzurum ahmediye ve karaman emir musa medresesi girmektedir. isparta’nın atabey ilçesi’nde bulunan ertokuş medresesi 1224 tarihinde alaeddin keykubad devrinin önemli bir kişisi olan atabey mübarizüddin ertokuş tarafından yaptırılmıştır. konya ali gav medresesi, xiii. yüzyıl başına tarihlenir. erzurum ahmediye medresesi 1314 tarihli olup ali oğlu ahmed adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır. ufak bir medrese olan yapının mescidi ve süslü minaresi dikkati çekmektedir. karaman emir musa medresesi 1339 tarihli olup emir burhaneddin musa tarafından yaptırılan bu medrese karamanlılar dönemine aittir.
    iki veya bir eyvanlı kubbe altı revaksızlar grubuna giren medreseler ise konya karatay, konya ince minareli medrese ile çay medresesi’dir.
    konya alaeddin tepesi eteğindeki karatay medresesi 1251 tarihinde emir celâleddin karatay tarafından yaptırılmıştır. konya ince minareli medrese ise 1260-65 yıllarında sahip ata fahreddin ali tarafından yapılmıştır. konya’da bulunan bu iki önemli medreseyi ayrıca vereceğiz. afyon, çay’da bulunan çay medresesi ise iii. gıyaseddin keyhüsrev devrinin önemli bir şahsiyeti olan yusuf bin yakup tarafından 1278 tarihinde yaptırılmıştır. kitabesine göre medresenin mimarı oğulbek bin mehmed’dir. medrese mimari ve süsleme yönüyle oldukça ilginçtir.
    medreseler bölümünü bitirirken 13. yüzyılda yapılan hacı bektaşı veli külliyesi’ni de burada vermeyi uygun bulduk. horasan erenleri’nden bektaşi tarikatının piri olan hacı bektaşı veli adına yapılan külliye 20. yüzyıla kadar inşa edilen yapılar topluluğu ile günümüze kadar gelebilmiş ve seyit battal gazi külliyesi gibi günümüzde ziyaret edilmektedir. birçok yapı yanında balım sultan ve hacı bektaş veli’nin türbeleri de bulunmaktadır. bugün anadolu’da bu saydığımız medreselerin yanında birçok yarı yıkık veya tamamen kaybolmuş medreseler de bulunmaktadır.

  • - inanmıyorum ya, i-nan-mı-yo-rum!
    - ne oldu hayırdır?
    - arif yok mu? bana benden hoşlandığını söyledi
    - ee, sen hoşlanmıyor usun mesele bu mu?
    - ya yok be, geçen günlerde de selim açılmadı mı kızım bana
    - ee halletmedin mi o konuyu
    - ya biliyorsun selim’i çok seviyorum ama sevgili gibi değil
    - yani
    - kaybetmeyeyim diye havada bıraktım, ucu açık bir süreç yani
    - ee
    - ee şimdi de arif? ne yapıcam ben ya, ne buluyor bu erkekler bende anlamıyorum ki?
    - hıı evet zor
    - ay lisede de böyleydi, geldim im ikisi üçü birden gelir.
    - istemiyorsan söyle kızım çocukları oyalama
    - ay anlamıyorsun ben ikisini de kaybetmek istemiyorum anlasana

    biz seni çok iyi anlıyoruz ağzına sıçtımın şımarığı. istiyorsun ki hiçbiri ile sevgili olmayayım ama her ihtiyacım olduğunda hepsi peşimde pervane olsun. hiçbirine sevgi vermeyeyim ama bunu hiçbiri bilmesin, sürekli sanki onu sevecekmişim gibi tetikte olsun, sürekli beni elde edeceği günün hayali ile yansın, bu ateşi hiç söndürmeyeyim, küllenir gibi oldu mu bir eline dokunayım, biz saçlarını seveyim, yanağına sıcak, ıslak bir öpücük kondurayım aklı uçsun, benden vazgeçmeye niyetlendiğine pişman olsun. ben bütün bunların planlarını kurayım, ama yakınımdaki kızlara da sürekli bu konudan şikayet ederek ne kadar istenen, arzulanan, iki erkeğin arasında kaldığı için zor durumda olan kız imajı çizeyim.

    kızlar çok adisiniz, ayça sen hepten adisin. lan 3 yıl be, bir el tutmanın peşine 3 yıl. ama suç sende değil benim ağzıma sıçayım ben, yani bi arkadaş, eeh her ne boksa.

  • benim için ilkokul yıllarında yapılmış olan harekettir.
    bir sürü kitabım vardı, hocalar ciltlememizi istedi, nasıl yapıcam edicem diye düşünürken babama da anlatmıştım durumu. sabah kalktığımda bir de ne göreyim babam hepsini ciltlemiş, tek tek defterleri bile. çocuk aklımla çiftçi babamın ciltleme işinden anlamayacağını düşünmüştüm. nerden bilsin diye düşündüm. o kadar temiz ve nizami ciltlemişti ki şok olmuştum. çok düzenli, tertipli, her şeyi not alan ama okuyamamış bir adam babam. o kadar eğitim aldık halen onun düzenine tertibine yetişemedim, bazı şeyler eğitimle olmuyor. kendi okuyamadı belki ama küçücük evinden iki öğretmen bir avukat çıktı. canım babam.

  • doğru olduğunu düşündüğüm bir iddiadır. aynı durum donanımlı kadın versiyonu için de geçerlidir. geçen günlerde yetkinreport'ta orta sınıflarla ilgili bir makaleye denk geldim.

    birtakım kalıpların bizi sınırlandırarak düşündürdüğünü deneyimlediğim bir yazı oldu. kendi adıma dar bir kalıba sahip olduğumu düşündüm. çünkü bugüne kadar orta sınıf dendiğinde aklıma gelen hep kendi sosyal çevrem olmuştu. halbuki bu biraz eski bir tanımdı. özellikle özal sonrası, daha doğrusu 12 eylül sonrası, dönemde orta sınıf kavramsal olarak ikili bir yapı kazandı.

    bu makale de ona değindi aslında. orta sınıfın ikili bir yapısı özellikle anap ve akp iktidarları sürecinde bir kesinlik kazandı. 70'li yılların geleneksel refleksleriyle akla gelen üst düzey memur, bürokrat, avukat gibi kariyer mesleklerin çağrıştırdığı orta sınıf ile daha düz memur diyebileceğimiz ailelerden oluşan kesim bu yapıların ilkidir. hatta tanzimat döneminden başlatacak olursak 200 yıllık türk modernleşme hareketinin taşıyıcısı da bu sınıftır. ankara'da çankaya, istanbul'da ise kadıköy, beşiktaş, bakırköy gibi merkezlerde yaşarlar.

    ikinci kesim ise refah yaratma kabiliyeti görece daha dar olan, kasabalardan şehre göç etmiş ikinci nesil ile beraber iktisadî kaynaklara erişiminde artış yaşanan, bir kısmı yerleşik istanbul sermayesinin taşrada bayiliğini üstlenerek bir diğer kısmıysa ağırlıkla inşaat olan türlü gelir dağıtım mekanizmalarıyla gelişerek güçlenen bir orta sınıftır. istanbul'da başakşehir, ankara'da çukurambar gibi semtler bu sınıfın merkezidir.

    ikinci kesimi yaratmak için ihtiyaç duyulan kaynak genellikle ilk kesimin yarattığı artı değer üzerinden sağlanırdı. genellikle diyorum çünkü fed'in deli gibi para bastığı 2008-2013 arası dönemlerde kaynak bu sınıftan değil ucuz dolarlarla borçlanarak bulundu. bunların dışında bir de türkiye'de olmayan bir sınıf var: entelijansiya

    entelektüellerin sınıf olarak oluşturduğu bir sınıfsallaşma hareketi türkiye'de yok ve hiçbir zaman da olmadı, belki 12 eylül öncesinde olmaya çok yaklaşmıştı. zaten 12 eylül öncesinde türkiye'de birçok şey olmaya çok yaklaşmıştı. peki neden yok?

    aslında olmama nedeni geleneksel kentli orta sınıfın gerileme nedeniyle beraber hareket ediyor. türkiye'de gerçek anlamda entelektüel diyebileceğiniz kişi sayısı çok çok az. hatta öyle ki, entelektüel diyebileceğiniz t.c. vatandaşlarının kahir ekseriyetinin türkiye'de yaşamadığını düşünüyorum.

    entelektüel sınıf olarak gelişemiyor çünkü türkiye toplumu modernleşmenin öznesi değil nesnesidir. entelektüel olacak bir insanın yetiştiği aile ve geldiği kültür belirli bir gereksinimler setini zarurî kılar. dolayısıyla entelektüelin içinde yetişeceği ailenin belirli bir maddi olgunluğa sahip olması gerekir ama bu tek başına yetmez. refah yaratarak edinilmiş bir maddi olgunluk gerekir.

    dolayısıyla entelektüelin yetiştiği ailenin bir ya da iki alt neslinin üyesi olması gereken sınıf bizatihi seküler kentli orta sınıftır. bu orta sınıf mevcut iktidara kültürel açıdan en uzak olan toplumsal kesim olduğundan dolayı sürekli bir gerileme içerisindedir. bunun iki sonucunu yaşıyoruz. bunların ilki artan beyin göçüdür. ikincisi ise akamete uğrayan sivil toplum gücüdür.

    2000'lere kadar olan süreçte de beyin göçü vardı ama bu göç daha rafine işlerde oluyordu ve bunların başında da ağırlıkla akademi geliyordu zaten bir entelektüel akademi dışında bir yerde de zor yetişirdi. burada tabii yatırım tercihleri de bir zaruret yaratıyordu. birtakım mesleklerin icrasında ihtiyaç duyulan sabit sermaye yatırımı o kadar yüksek olur ki nitelikli çalışanın tek başına varlığı bir şey ifade edemeyebilir. bu durumda zaten gelişmiş bir ülkeye göç etmek kaçınılmaz olur. fakat doğası gereği bu tarz işler kentli orta sınıfı toplumsal bir cendereye sıkıştıracak kalibrede değildi.

    bu yüzden tek tük entelektüel bu ülkede hala yetişse bile sınıf olarak entelijansiya hiçbir zaman gelişemedi. günümüzde iş daha farklı bir boyuttadır. beyin göçü olgusunun içine direkt olarak kentli orta sınıfla özdeşleşmiş olan doktorluk, mühendislik, akademisyenlik gibi kariyer meslek sahipleri giriyor. bu kuşkusuz ki kentli orta sınıfın gerilemesinin bir nişanesidir. çünkü bu mesleklerden yeteri kadar refah üretimi elde edebilmek için yapılması gereken sabit sermaye yatırımı ve bu yatırımı yapacak iktidar mimarisi içinde rıza yaratılması artık imkansızdır.

    bu şartlar altında gelişecek bir toplumsal yapı içerisinde de akademi ile profesyonel hayat arasına sıkışmış bir insanın kendine uygun bir eş bulabilme ihtimali her geçen gün ortadan kalkar. ben bunu bizzat her gün yaşıyorum. ülkedeki en büyük kurumsal şirketlerden birinde çalışsam da insanlarla aramda derin bir kültürel uçurum olduğunu her an her dakika gözlemlemek mümkün. zihinler feodal, işleyiş katı hiyerarşik, bünyeler tüketime aç, hırslar nirvana...

    bunun için insanları suçlamak da pek olası değil. böyle yetiştirildiler, böyle güdülendiler. sonuçta ortaya konmuş bir toplumsal mühendislik projesinin çıktılarıyız ama insan yine de üzülmeden edemiyor. donanımlı erkek/kadın yok değil var ama büyük çoğunluğu türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşamıyor. yeteri kadar kültürel/iktisadî üretim yapabilecek sabit sermaye yatırımı çekilemezse de bu donanımlı insanlar ülkeden tamamen kopacaklar. bunlar koptukça bu ülke içinde bu tip insanların yetiştirilmeleri azalarak bitecektir.

  • --- spoiler ---
    adnan ziyagil: ne yapacağımı bilmiyorum, bu yaşıma geldim ama ne yapacağımı bilmiyorum

    ben söyliim adnan, beyaz gömlek içine koyu renk fanila giyme yeter.

    --- spoiler ---