hesabın var mı? giriş yap

  • ilginç bir haber.

    havacılık işine biz çok hatalı bakıyoruz. şimdi bir yere havalimanı yapmak oraya bir anda uçakların yığılması, yolcunun "oh be 10 saatlik yolu 2 saatte geldik, süper" demesi değil. havaalanı yapımı işin yapılması gereken sadece bir noktası.

    bu tip küçük şehir pistlerinin verimli bir işletme haline getirebilmek için işletme maliyeti çok düşük olan pervaneli/turboprop uçakların bol bol inip kalkmasını sağlamalısınız. ama şirket ama kişisel uçaklar olsun sektörü ekonomik ve bürokratik anlamda geliştirip insanları bu tip uçakları kullanmaya teşvik ederseniz burası gibi ufak havaalanları işlerlik kazanır. ancak bizde "ya hacı açalım havaalanı, sonra thy buraya gelsin gitsin." derseniz o iş olmaz, elinizde atıl yatırımlar kalır.

    ne yazık ki ülkemiz kesinlikle bu tip yatırımlara uygun değil. ekonomik durumu zaten pas geçiyorum. işin bürokrasi tarafı kesinlikle havacılığın bu yönde gelişmesine engel. hadi buyrun alın bir filo atr, cessna ya da piper ve atıyorum eskişehir-istanbul ya da sivas-ankara pırpır seferi yapayım deyin. çıldırırsınız bürokratik engellerden. ticari tarafı geçtim sadece uçaklara meraklı ve biraz da parası olan birinin uçak alıp işletmesi ve bu uçağı kişisel ulaşım amaçlı kullanması bile yığınla bürokrasi ve masraf gerektiriyor ki kimse kolay kolay yanaş(a)mıyor buna.

    ticari düşündünüz ve gerekli izinleri alabildiniz diyelim bu sefer de bizim insanımız kullanmaz. çünkü eskişehir-istanbul arası uçakla 1 saat sürer ama saatlerce kıçının dümdüz olmasına, kaba saba muavinlere, hurda otobüslere katlanıp uçak fiyatının 3'te birini verdim diye kar beller. borajet bunu denedi sonra binenler buraya geldiler yazdılar neymiş gargar pervane sesi varmış da bir su bile vermemişler de falan filan!...

    evet ... havacılık bir kültür diye boşuna yazmıyorum neredeyse her havacılık konulu entry'lerimde. bu kültürü yerleştirecek olanlar işi sadece "havalimanı inşaatı yap - thy sefer koy" ekseninde değerlendirirse neticede elimizde atıl projeler kalır.

    edit: ufak tefek düzenlemeler.

  • benzerleri ve daha kötüsü hollanda ve belçika'da yaşanıyor. utrecht 'te yaşadığım yerin 1km ilerisinde faslilarin yogun olduğu bir mahalleye dün gece özel kuvvetler polisi geldi. normal polis baş edemedi bunlarla. çok yazık, ayaklarına kadar gelen imajlarını düzeltme fırsatlarını iyice geri tepiyorlar. ayrıca her şeyi de sömürgeciliğe bir bağlamayın ve arkadaş. sömürgecilik biteli 75sene oldu. dükkanı yağmalanan, arabası yakılan adamın ne suçu var. sömürgeci ise yaşama ülkesinde o zaman.

    edit: arkadaslar mesaj kutumu yesillendirmenize gerek yok. somurge edilen ulkeler burdakiler kadar aglamiyorlar somurulduk diye. ben basit bir soru soruyorum. somurgecilikle yapilan vandalizm arasinda ne gibi bir baglanti olabilir? sokakta yakilan sizin arabaniz, yagmalanan sizin dukkaniniz olsa akliniza somurgecilik tarihi mi gelir? kim ordaki adama araba yakma, polisle catisma hakki veriyor? benim evimin tepesinde helikopter ucuyor surekli. ben bunu dinlemek zorunda miyim? ya benim arabami da parcalarlarsa? evet tabi her seyin basi somurgecilik, gelsinler evimizi de tarasinlar, nasil olsa somurulduler. ayrica bana yazanlarin yuzde 90'i ne somurgecilik tarihi ne de avrupa tarihi hakkinda bir bok bilmiyor.

  • bu reklam filmi için serenay sarıkaya’ya yedi milyon türk lirası ödenmiş.
    peki bu bankanın çalışma sistemi veya sunduğu avantajlarla ilgili herhangi bir şey öğrenebiliyor muyuz reklamdan? hayır.
    bize bankamızı akbank’la değiştirme isteği uyandıracak herhangi bir done elde edebiliyor muyuz? hayır.
    bence akbank, beyaz bir arka fona siyah büyük harflerle “akbank, bu reklamda ünlü bir yüze sadece kulağı irrite etmeyen güzellikte bir şarkı söyletip yedi milyon tl ödemek yerine; yangın afetzedesi okul çağındaki kızlarımıza yedi milyonluk destek bursu sağladı dese, en azından benim akbank’a sempati duymak için bir sebebim olurdu.

  • erkekler sıcaktan iç organlarını yaksın isteyen klima teröristidir bazıları.

    (bkz: üşüd militanı)

    edit: kadınların bir kısmı olarak, biz de sıcak ülkelere göçe zorlamak istiyoruz bunları. pes arkadaşım pes! ben de kadınım, ben de üşüyorum, ama şakaklarından boncuk boncuk terleyen yandaki erkek arkadaşı görünce, pısıp % 70 wool % 10 acrylic % 20 lycra bileşimli hırkamı üzerime geçirip çalışmaya devam ediyorum.

  • çanakkaleden istanbul'a gelen arkadaşımı, mecidiyeköy metrobüse almaya gitmiştim. aramızda geçen muhabbet;

    -nasıl kolay oldu mu yolculuk?
    +güzeldi. birde istanbul'da kimseye güvenme derler.metrobüse binmek için istanbul kart alacakken bir adam “gel boşuna kart ücreti ödeme, benim karttan basarız sen bana ödersin” dedi. öyle yaptık. insanlık ölmemiş.

    o gün istanbul'un kurtuluş yıldönümü nedeniyle metrobüsün bedava olması dışında her şey normal.

  • 28 yil hayatimin askini bulucam diye dolandim durdum. sonunda buldum da. yaklasik iki yil ciktiktan sonra evlendik. ayaklarim yere degmiyordu. karninda kelebeklerin ucusmasi ne demek ogrenmistim. sonra bir gun bana baba olacaksin dedi. dedim ki ben bu hayatta hic yasamamisim. nasil bir mutluluk anlatamam. yasayanlar zaten bilir, yasamayanlar da umarim ogrenir. neyse uzatmayalim, gebeligin 24. haftasinda ogrendik ki bebekte gelisim geriligi var. sonuc husran tabi, 26 haftalikken kaybettik bebegimizi. arastirdik cocukta hic bir sorun yokmus. meger annesi, esim losemiymis. olsun dedik tedavisi var. mix tip cikti iyi mi(aml+all). 2.5 yil tedavi gordu, denenmedik kemoterapi kalmadi, 56 kilo olan esim 39 kiloya kadar dustu. habloid kemik iligi nakli yapildi. son alti ay esimden cok cocugum gibiydi. bebekler gibi her seyi icin yardima ihtiyac duyuyordu. annesi dahil herkes ya olsun ya iyilessin derken ben hep allahim her seyimi al ama esimi alma diye dua ettim. sonuc yine husran. 32 yasinda kaybettim. yaklasik 4 yil olacak. benim ic burkan detayim bu. bunu buraya niye yazdim onu da bilmiyorum.....
    edit: gelen mesajlar icin herkese cok tesekkur ediyorum. belki de bunun icin yazdim, belki cevremde anlaticak kimse kalmadi o yuzden onu bilemicem ama yazdigim icin memmunum.
    edit2: beni benden daha iyi anlayan yazar arkadaslarima cok tesekkurler. ozellikle "okurken sanki hayattan hep almak istedikleriniz varmış da bir türlü alamamışsınız, hep kursağınızda kalmış hevesleriniz gibi hissettim" diyen yazar arkadasa ayri bir tesekkur etmek istedim.

  • osmanli doneminde istanbul'un en buyuk dertlerinden biri olan trajikomik olay. halkin cok sevdigi ve bolca tukettigi patlican'in kozlenmesi ve kizartilmasi sirasinda sicrayan kozlerden alev alan evlerin hizla once mahalle, sonra semt, sonra da istanbul'un yarisini yakacak yanginlara donusmesi sonucu bir donem patlicanin yasaklanmasi hadisesi bile yasanmistir. yaz aylarinin en kritik donemlerinde patlican kozlemekten geri duramayan istanbul ahalisinin yana yakila patlican yemeye devam etmek eylemini gerceklestirmesi cok komik bir durumdur.

    istanbul'un bir buyuk diger belasi olan deprem'in tas evlerde agir yikimlara sebebiyet vermesi, yeniden yapilan tas evlerin yine depremlerde yikilip cok can almasi, bunu engellemek icin ahsap ev yapimina donulmesi, bu sefer de patlican yanginlari ve soba yanginlari basta olmak uzere bitmek bilmeyen yanginlar sebebiyle evden eve sicrayarak devasa boyutlara erisen yanginlarin agir can ve mal kaybina neden olmasi, yeniden yapilan ahsap evlerin yine sira sira yanarak butun semtleri yakmasi, bunu engellemek icin tekrar tas ev yapimina donulmesi, bu sefer de deprem yuzunden yine evlerin yikilmasi gibi asiri trajikomik bir dongu yasanmis.

    hayir bir allahin kulunun da "evleri bu kadar dipdibe yapmazsak yangin boyle kolay yayilamaz" dememesi, yine evleri dipdibe balik istifi seklinde tekrar tekrar yapmaya devam etmeleri konusundaki azim ve dirayetlerinin yansittigi zeka seviyelerinin ve sehir planlamaciliginin zerre degisim gostermeden cagimiza kadar gelmesi de ansiklopedilere girecek bir konu bence. hayir evleri ahsap yapmaya devam edip evleri biraz araliklarla yapsalar olay cozulecek ama iste arazi kiymetliymis o zaman bile.

    su olay oldum olasi bana asiri komik geliyor lan. inanilmaz eglenceli bir hikaye, muthis bir dizi, harika bir film cikar bundan. bildigin lucasarts adventure'si kivaminda hem asiri eglenceli hem asiri sacma hem asiri fantastik olay orguleri var. film dizi falan yapacak kadar vizyon sahibi biri cikmaz ama bakarsiniz yakinda hic beklemediginiz bir adventure oyununda karsiniza cikar, hic belli olmaz.

  • pastel boyandaki renk sayisi. sen kirmiziyla beyazi karistirip pembe yapmaya calisirken pembenin 3 tonu vardir bazilarinda. adil mi lan bu.

  • gerçekten muharrem ince bunu demişse bu adama inananların, bu adamın peşinden yürüyenlerin oturup bir düşünmesi gerekiyor.

    mitinglerinde belirli anahtar kelimleri söyleyerek bilimsel görünmeye çalışıyor. ama hiçbir alt yapısı yokken komik duruma düşüyor. kendini her geçen gün rezil ediyor.

    edit: bazı eklemeler yapma gereği duydum.

    bu adam bir ay öncesine kadar akp'lilerden oy alabilecek durumdaydı, millet ittifakı için de şu anki kadar olumsuz şeyler söylemiyordu. hatta ikinci tura kk kalması durumunda kk'yı destekleyeceğini de söylüyordu.

    şimdiyse kitlesine sürekli millet ittifakının pkk'yla işbirliği içinde olduğu mesajını veriyor. 6'lı masaya 7'li masa diyor. bu adam 2. tura kalmayacağını kendisi de biliyor ve tek yaptığı millet ittifakına zarar vermek.

    2. tura kk kaldığında, ince kk'ya oy toplamak isterse kitlesi "sen daha geçen bu adama pkk'li dedin diye biz seni destekliyorduk, şimdi biz bu adama nasıl oy verelim?" diye soracaklar. ince bunu bilmeyecek kadar aptal değil. o yüzden kk'ya oy isteyemeyecek. ve oluşturduğu kitle ya akp'ye oy verecek ya boykot edecek. ve nihayetinde seçimi akp kazanmış olacak.

    bu durumda aklımıza iki seçenek geliyor.

    1 - muharrem ince intikam ateşiyle yanıp tutuşmuş, hırsından ne dediğini bilmeyecek seviyeye gelmiş ve "ben kaybettim o da kaybetsin" fikriyle agresifleşmiş birisi.

    2 - muharrem ince ak partili.

    hangisine inanmak istediğinize siz karar verin.