hesabın var mı? giriş yap

  • “çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim. „

    al capone

  • "program files klasörünün altına kurulmayı istemeyen artist programlar"'dır aslı, elli harf diyetiyle yukarıda gördüğünüz hali almışlardır.

    neyse efendim. program kurcaksınızdır. bulursunuz setup dosyasını, enter'a basmak veya tıktıklamak suretiyle başlatırsınız kurulumunuzu. eh bir ara nereye kurulacağını soracaktır program, ve size de default bir değer verecektir. işte artist program ile efendi program arasındaki ayrım bu noktada yapılır.

    efendi program, "c:\program files\halimsalim" gibi bir değer taşıyor olacaktır, kanaatimce normal olanı da budur.

    kendini fasulye gibi nimetten sanan program ise "c:\neyintursusu\pancar" gibi bir değer seçecektir. yani kendini direk c: 'nin altına install ettirecek kadar değerli görmektedir paşa beyimiz. (bkz: bak sen)

    iyice tozutmuş programlar ise
    "c:\harikaprogramlar\gelbizekatilbize\yarraaamiyeooo\robdosambr\"
    gibi klasör değerleri atarlar kendilerine ki, deli ederler, cin ederler adamı.

    kimsin olm sen? artist misin? koskoca paint shop pro, internet explorer, kazaa vs vs bile efendi efendi program files'ın altına kurulurken, sen ne diye zirzopluk edersin? otur oturduğun yerde kırmiyim cd'ni.

  • ablacım sana ricamdır, ordakilere sorar mısın underage yazar almayan sözlük senin üstünden 2 view kasmaya utanmıyor muymuş, bu olay senin gelişimin için nasıl bir etkiymiş falan filan.

    arkadaş yok ya sahiden çok şaşırıyorum el kadar çocukların bu kadar sosyal medyada olmasına. ekşinin bu işe vesile olması da ayrı olay. burada kimlere ne yorumlar geldi yarın bir gün ailesi ne kadar üzülür.

    olmadı başak bey. bunu koskoca şirkette 1 kişi bile düşünemediyse gerçekten yazık.

  • tarihin en büyük gizemlerinden biridir.

    3200 yıl önce insanlığın zirvesini temsil eden kültürler yüz yıldan kısa bir süre sonunda ortadan kalkmışlar. aslında bu durumun sebebini teşkil ettiğine inanılan "deniz insanları" tetikleyici bir güç olmanın ötesinde bir önem arz etmiyor.

    küresel olarak birbirine bağımlı , teknolojik olarak birbirine eklemlenmiş, organik bir dunyada ticaret ağlarının ne kadar önemli olduğunun kanıtı sanırım bu olay. dünyada ticaret uzunca bir süre sekteye uğradığında bu durumu ikame edebilecek bir sistem kurulamamış. sonuçta dunyanin ne kadar kırılgan dengelerle döndüğünü fark etmemizi sağlayan bir olay bu. sonuçları o kadar yıkıcı olmuş ki, yazı dili belki de yüzlerce yıl geriye gitmiş. bilim,kültür,sanat alanlarında insanlık adeta budanmış. zira ekmek yok,kıtlık, açlik...insan açken sanat yapar mı ? evet,yine de yapmış insanlık sanatı icra etmeye devam etmiş ama belki de 500 yıllık bir sanat ve bilim mirası yok olmuş.

    bu durumun bir benzerini yaşar miyiz ? süveyş kanalındaki kısa süreli evergreen olayını hatırlayalım. küresel dünyamızı sarsmak için bir geminin yolu tikamasi yetmişti. veya kovid salgını veya çok daha kötüsü bir solar fırtına....dusunun ki, küresel web ağının yok olması sizce dünyayı nasıl etkiler ?

    bu çöküşün birçok sebebi olabilir. şimdiki dunyamiz daha dayanıklı görünebilir. ama bence günümüz dünyası çok daha hantal ve değişime duyarlı. akıllı telefonlarınızı bir ay elinize almasaniz neler olurdu ? kim kimi hatirlardi,yol bulabilir mıydık ? eve varabilir mıydık ?

  • "isviçre'nin lozan kentinde müslüman bir çift, karşı cinsle el sıkışmayı reddettikleri gerekçesiyle isviçre vatandaşlığı'na kabul edilmedi."

    hayır yani gerçekten, kültürüne düşman olduğun bir ülkeye gidip neden vatandaşlık almak ister bu tipler anlayamıyorum!? insanlar da haliyle kendilerinin doğru buldukları bir şeyi yanlış olarak gören organizmaların kültür şoku yaşamamaları için en doğrusunu yapıyorlar.

    kaynak

  • bitmeyen bir düşünce çemberi içerisinde durmadan daireler çizmektir.

    bir karar verme sürecindeyken en ince ayrıntısına kadar ölçülüp biçilir. başkasının aklına gelmeyecek olasılıklar, detaylar peşi sıra birbirini kovalar. bunun neticesinde nihai bir karar da çıkmaz pek tabii.

    başkalarının aklını ve niyetlerini okumaya çalışırsınız sürekli. bir kişinin belki de sizle ilgili ya da yaşadığınız bir olayla ilgili hiç düşünmediği şeyleri düşündüğünü düşünürsünüz. sanki karşınızdaki kişinin beyni sizin kafanızın içindeymiş gibi onun ne düşündüğüyle ilgili durmadan okumalar yaparsınız.

    geleceği tahmin etmeye çalışırsınız, tahminleriniz genelde karmaşık neden sonuç bağlarından meydana gelir ve çoğunlukla karamsardır. düşündükçe en kötü olasılıkları meydana serersiniz ve her şeyin daha da kötüye gideceğini kendinize inandırıp, gelecek parçalarını düşünce makasınızla kendiniz kesip biçerek oluşturmaya çalışırsınız.

    aklınızdan bir durum ya da olay hakkında gerçekte hiç yapılmamış yorumlar geçer durur. bu olay ya da durumlara mümkün olabilecek her açıdan bakarak en olmayacak yorumlar getirirsiniz. kimsenin zihnini meşgul etmeyen şeyler, sanki herkesin zihnini meşgul ediyormuş gibi gelir size ve o yüzden başkalarının zihnini meşgul ettiğini düşündüğünüz şeyleri düşüncelerinizle kontrol altında tutmaya çalışırsınız.

    bir şey hakkında aşırı düşünmek aslında sizin o şey üzerinde kontrol kurma çabanızı da gösterir. oysaki gerçeklerle hiçbir bağıntısı olmayan bu zihinsel süreç sizi yormaktan başka bir işe yaramaz.

    dün yaptığınız bir konuşma, gerçekleştirdiğiniz bir diyalog, karşınıza çıkmış olan bir durum, yaşadığınız bir olay hâlâ sizin zihninizi işgal etmektedir. 'şöyle deseydim daha iyi olurdu' diye düşünürken paragraflarca monolog üretmiş olarak bulursunuz kendinizi. çözüme ulaşmadığını düşündüğünüz bir tartışma zihninizde devam eder, sürekli o tartışmada üstünlük kurmaya çalışır, hiç akla gelmeyecek argümanlar üretir ve gerçekte olabilecek bir tartışmadan daha verimli ve asla yenilemeyecek olan bir karşı atak yapmış olursunuz. aslında bırakın dünü, bundan beş yıl öncesinde başınızdan geçmiş bir olayın bile hâlâ muhakemesini yaparken bulursunuz kendinizi. hiç hoşunuza gitmeyen bir anı aklınıza düşer ve sanki o ânı yeniden yaşıyormuşçasına siz, o anki duygularınız daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar ve sabaha kadar nasıl olabilirdi şeklinde düşünceler silsilesine maruz kalırsınız.

    gelecek hakkında sürekli ‘ya böyle olursa’ şeklinde senaryolar üretip o senaryolar kati suretle gerçekleşecekmişçesine durmadan senaryodaki her bir elemente yeni bir element ekler, durmadan en kötü felaketten daha kötü bir felaket bulursunuz.

    her şeyi kafanızda çözmeye çalışırsınız. oysa siz bir şeyi ne kadar sizin lehinize sonuçlanacak şekilde evirip çevirip düşünseniz de, gerçekte düşünceleriniz o şeyi zerre etkilememiş olur. saatlerce düşüncenin ardından hiçbir şeyi çözememiş olarak bulursunuz kendinizi.

    her zaman, ne vakit vuku bulduğunu bilmediğiniz bir şeyde saplanıp kalmış gibi hissedersiniz kendinizi. durmadan saplanıp kalmış gibi hissettiğiniz şeyin ne olduğunu bulmaya çalışırsınız. bulamadığınız sürece kendinizi eksik ve hatalı hisseder, şu ânınızla aranızdaki bağı yitirirsiniz.

    bitmek bilmeyen düşünceler silsilesi anksiyeteye neden olur. hayatın gidişatını felce uğratır. en sıradan şeylerde bile durup düşünür en olmayacak engeller bulup durursunuz. her şeyin en kötüye gideceği inancı sizde güçlendikçe güçlenir. eyleme koyulmanızı zorlaştırır bu da. siz de eyleme koyulmadığınız sürece değirmenlerle savaşmış olursunuz sadece. eyleme koyulduğunuzdaysa her şeyin düşüncelerinizde ürettiğiniz felaket senaryolarından daha kolay şekilde çözülebileceğini görmüş olursunuz.

    geçmiş sizin için 'şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı' gelecekse 'ya şöyle olursa ya böyle olursa'dır.

  • kurnazca bir laf. öpüşmenin aslında ahlaksızca olduğunu ancak tahammül ettiklerini demeye getiriyor. o meşhur hoşgörüleri gibi bir şey, yani yaptığınız şey için aslında sizi öldürmemiz gerekir ama yaşamanıza izin veriyoruz büyüklüğü.

  • bugün bir cenaze için trabzon'a geldim. forum avm denen yere girdim. birini beklerken.

    awm'nin içinde türk yok. herkes çarşaflı, esmer sakallı, saygısız, barbar, iğrenç arap dolu. çoluk çocuk iğrençlik. saymıyorum neler yaptıklarını.

    ey trabzon'da yaşayanlar. utanın. sizler milliyetçi falan değilsiniz. arapların kölesi olmuşsunuz.

    size her yer trabzon değil size her yer arabistan.

    edit: gezime devam ediyorum bazı fırınların tabelaları arapça. türkçe bir şey yazmıyor. sadece arapça. arapça restoran ismi de gördüm. yemeni house restoran.

    dilenciler. arap köleleri, hizmetkarlari.