hesabın var mı? giriş yap

  • o beğenmediğiniz fransa, kendisine yapılan saldırılardan 1 gün sonra 128 eve terör baskını yapmış ve failleri bulmaya çalışmıştır. yeni türkiye ise saldırılardan sonra 3 araştırma önergesi reddetti akp ile.

  • "sanatçılar bile sonsuza dek sanatçı kalamaz, özellikle hayatlarını sanatlarıyla kazanabilen iyi sanatçılar. yetenek gider, hüner gider, bir şeyler gider. ortalama insan için geriye sonunda ruhunu katletmesi kaçınılmaz bir meslekten başka ne kalır?"
    (bkz: pis moruğun notları 2)

    "insanlar kendilerini bir yazarla birlikte bulduklarında, özellikle bir şairle, ruhlarının gözeneklerini açmadan edemezler."
    (bkz: pis moruğun notları 2)

    "çoğu erkek berber dükkanlarında saatlerce oturur, hem de saç tıraşına ihtiyaçları olmadığı halde. hiçbir şeye ihtiyaçları yoktur. tavla oynayıp spordan konuşurlar. kasvet verici ölü saçla kaplı yer muşambasına bakar ve hiçbir şey hissetmezler. evrenin aklı başında insanları bunlar. zamanlarıyla ölüşlerini seyretmekten başka yapacak bir şeyleri yoktur."
    (bkz: pis moruğun notları 2)

    düzeltme: imla

  • sol orta bölüme gizlenmiştir. kaşarın rende halini düşünecek olursak o rendelenmiş parçalardan en fazla 3 tane barındırır.

  • üç arkadas tren istasyonuna gitmisler. içlerinden biri giseye
    yaklasip bilet almis ve trenin kalkmasina ne kadar zaman oldugunu
    sormus.

    - bir saat on bes dakika... arkadaslarına dönmüs:
    - daha çok var, hadi gidip su karsıkı kafede çay içelim... oradan
    buradan derken laf lafı açmis... birden
    tren düdügüyle kendilerine gelmisler.
    kosarak disari firlamislar ama, nafile... tren kaçmis..
    sormuslar:
    - sonraki tren ne zaman?
    - bir buçuk saat sonra... yine dönmüsler kafeye. yine çay, yine laf
    ve derken yine düdük sesi...
    kosmuslar ama bu defa da treni kaçirmislar.
    bir saat sonra bir tren daha varmis. dönmüsler kafeye...
    ama bu kez uyanik duruyorlar.
    trenin sesini duyar duymaz kalkmislar ve kosmaya baslamislar.
    içlerinden ikisi; biri bir vagona, digeri baska vagona zar zor
    yetismis...
    üçüncü ise geride kalmis ve yetisememis...
    bir süre dövündükten sonra baslamis katila katila gülmeye.
    durumu gören istasyon memuru dayanamayip sormus:
    - hem treni kaçirdin hem gülüyorsun!
    - nasil gülmeyeyim!... onlar beni ugurlamaya gelmisti...

  • bir kere herkes pert; hem psikolojik açıdan hem fizyolojik açından.

    psikolojik çünkü;

    inanılmaz korkunç bir geceydi. film karesinde görebileceğin bir olayı birebir yaşamak çok ağır. ister istemez sürekli geçtiğin bir bölge bir kere. "ya orada olsaydım?" diye, "5 dakika önce oradan geçtim" diye, "dün orada duraktaydım" diye insan kendi kendine konuşuyor. böyle durumlarda biraz bencilleşiyoruz sanırım. ikinci kertede insanın aklına sevdikleri geliyor; "acaba olay bölgesinde tanıdık var mı?" diye telefonlara sarılıyor ve bir cevap arıyor, panik halinde. telefona cevap verilmesi için ölüp ölüp diriliyor. nihayetinde tanıdık kişilerin de iyi olduğu sonucuna varıldığı vakit bir oh çekiyor insan. yine biraz bencilleşiyor. sonradan ortaya çıkan dramları gördükçe ise o oh çekme yerini müthiş bir acıya bırakıyor. tam da oh diyemiyorsun aslında. nereden baksan tutarsız, nereden baksan insanca, nereden baksan açmaz bir durum; bir şaşkınlık hali.

    olayın yaşandığı sırada, kurstan çıkmış * sakarya caddesi'ndeki inn pub&bistro'da arkadaşımla bir iki bir şey içip eve geçeyim modundaydım. planda olmayan, doğaçlama bir şekilde. sohbet sırasında bir anda patlama yaşandı ve yerlerimizden zıpladık, birbirimize bakakaldık. zira şöyle bir durum var: tonton anneanneciğim artık fazlaca yaşandığı için kendi kendine banyodan çıkamıyor. pazar günleri de banyo günü. annemi arayıp biraz gecikeceğimi bildirdim. annem direkt eve gelip anneannemi yıkamamız gerektiğini söylese de, anneannem arkadan "yarın yıkanırım, boş ver otursun" dedi. demese ve diretse olay sırası tam da orada olacaktım. sonra hemen sevdiklerim geldi aklıma. kız arkadaşım işten çıkıp yanımıza gelecekti. otobüsten indiği yer de patlamanın olduğu durağın karşı yakası. kafayı yiyecek gibi oldum. neyse ki işten daha çıkmamıştı. bir oh çektim. hemen diğer sevdiklerini arama ve iyi olduklarını öğrenme faslı ve bitmeyen telefon trafikleri. o sırada güvenpark'tan emek dolmuşuna binmek üzere olan yengemin üzerine patlayan dolmuş camı dışında herkes güvendeydi. yengemin psikolojisini anlatmama gerek yok. yine de derin bir oh çektim bir sıkıntı olmamasına. sonra müthiş bir panik ve eve gitmeye çalışma faslı. bölgeden geçme, akay hastanesi'nin önünde yaşanan dramı görme; olay daha da aydınlandığında yaşanan daha büyük trajediyi görüp o ohların yerini müthiş bir üzüntünün alması. insan yaşadığına bile sevinemiyor. herkes ağlıyor, uyumamışlar ve müthiş tedirginler. gelecek kaygıları daha da arttı. zaten kasvetli olan ankara havası daha bir kasvetli hale geldi.

    fizyolojik çünkü;

    ulaşım açısından kilit bir bölge olan kızılay cortlayınca bütün trafik de cortlamış sayıldı. müthiş bir kaos ortamı. taksi yok, dolmuş yok. ev yakın olsa bile anayolları tercih etmeme ve ara yollardan arkalardan yürüme güdüsü... herkes evlerine yürüdü etti, uykusuz kaldı, ağladı. bütün bu psikolojik sıkıntıların yanına bir de bu eklendi.

    bir de işin göz ardı edemeyeceğimiz ekonomik boyutu var tabii. bölgedeki işyerlerinin vs. camlar pervazlar tuzla buz olmuş durumda. esnaf zaten işsizlikten kan ağlıyordu, bir de üzerine bunlar çıktı. hepsi yedi ayvayı iyiden iyiye. ankara bugün the walking dead setini andırıyordu; ölü, bitik, bomboş, harap bir şehir. kolay kolay da toparlanacak gibi durmuyor. kimse kızılay'a gitmek istemiyor. e hayat devam ediyor, böyle bir kilit noktaya gitmeden yaşanabilecek bir şehir değil ankara. bugün gitme, yarın gitme, öbürsü gün muhakkak geçeceksin. işi gücü olan var, kursa giden var, ihtiyacını karşılamaya giden var, bir yerden bir yere geçmek için geçen var, varoğlu var. olacak şey değil yani de, şimdilik durum bu. evden bile zorunlu olmadıkça çıkmak istemiyor kimse. işin kötü tarafı paranoyaklaştık da. dolmuşla genelkurmay'ın önünden geçiyorsun, "ulan bir şey olur mu?", eski başbakanlığın yanındaki çiçekçilerin ordaki köprüyü kullanıp meşrutiyet'e çıkacaksın, "ulan bomba patlar mı?", kalabalık görüyorsun, "dur lan oradan geçmeyeyim" demeler... böyle yaşanır mı lan? kafayı yedik topluca. nereye varacak bilemiyorum. müthiş bir karamsarlık hali mevcut insanlarda.

    ankaram hiç olmadığı kadar gri, yorgun ve yalnız şu sıralar.