hesabın var mı? giriş yap

  • beceriksizve salak canlılara verilen isim.
    neden salaklar? suda yaşıyorlar. bi kere suda yaşanmaz ki. yaşansa biz çıkmazdık sudan. kafası çalışan bütün canlılar çıktılar. balık hala suda.
    neden suda yaşanmaz? havadar değil. adam gibi oksijen bulunmuyor. olanı da kullanabilmek için değişik değişik şeylerle uğraşıyorlar: süzgeç.
    süzgeç gerçeği! süzgeçle nereye kadar yaşanır? evet denizde oksijen var ama suyun içinden süzeceksin de kullanacaksın da...ölme japonum ölme. çok meşakkatli. ayrıca deniz hayatı çok streslidir. orada kural olarak büyük balık küçük balığı yer. ve eğer az önce çıktığınız mercanda daha büyüğüyle karşılaşmadıysanız, diğerinde mutlaka karşılaşacaksınızdır. böyle stresli bir ortamda şöyle derin bir oh çekemez, rahat bir nefes alamazsın. çabuk ölürsünüz.
    balıklar neden ölür? çünkü birbirlerini sizi yer. denizde mutlaka sizi yiyecek birilerine rastlarsınız. rastlamadıysanız da stresten ülser olursunuz. neden? "derin bir oh" çekecek hava yok da ondan. diyelim ki kendinize akciğer geliştirdiniz, en büyük balık oldunuz, olsanız olsanız balina olursunuz.
    balinalar az mı yaşar? yetişkin bir balina ortalama olarak 15-20 yıl yaşar *. fena bir ömür sayılmaz aslında. ama onların karadaki muadillerine oranla çok daha kısa süre yaşarlar. serseri mayın bir fil ortalama olarak 60-80 yıl yaşar.
    peki bu aradaki fark neden? rutubet. rutubet adamı yer bitirir. istersen balina ol. her taraf su. suda ne olur? çürüme. ben o denize ne atsam çürür. fil atsam fil de çürür.
    bu konuda devlet bişey yapamaz mı? yapamaz arkadaşım. devlet bana yapsın ne yapacaksa.
    işte bu bahsettiğim sebeplerden ötürü suda yaşanmaz.balıklar sudan çıkmayı akıl edemediklerinden ölürler. akıl edenleri de var. ama onlar da beceremiyorlar. en akıllı balık: yunus. akciğer olayını da hallettiler. fakat gel gör ki sudan çıkacak teknoloji henüz ellerinde yok. öyle zıplaya zıplaya çıkılmaz. bakma sen kurbağa çıktı. ama onun durumu başka. o çıkabilmek için kaç bin yıl zıpladı biliyor musun sen?
    binaenaleyh, aklı olan karada yaşar.

  • çalıştığım iş yerinde bir arkadaş vardı. benden yaş olarak 5-6 yaş falan büyük. aşırı derecede kitap okuyan birisi ve kitaplarını hiç yıpratmaz. okuyup bitirdiği kitabı rafa koy sıfır kitap diye satarsın o derece güzel bakıyor. bir gün elinde frp türünde bir kitap gördüm. oradan bir sohbet başladı. normalde hiç kimseye kitap vermeyen adam serinin ilk kitabını bana getirdi verdi. okudum bitirdim. bitirdiğim günün ertesi günü teşekkür edip iade ettim. bir sonraki gün üçlemenin geri kalanını getirdi. onları bitirdim verdim. bir üç tane daha getirdi.(kitaplara kendimden daha çok dikkat ediyorum emanet diye) bu sefer iade ederken yanında serinin yeni çıkan kitaplarından bir tane hediye ederek teslim ettim kitaplarını. abi adam bugüne kadar kime kitap verdiyse geri gelmemiş. benden anında geri alıyor, bir de teşekkür maksatlı yeni kitap hediye edince adam; yarın sırt çantası, torba vs şeyler getir işe gelirken abicim dedi. sordum neden diye. sen getir, sorma dedi. getirdim, iş çıkışı bindik otobüse, gittik onların eve. adam kütüphanesini açtı yemin ediyorum kitapçı açarsın. bi oda dolusu kitap. ağzına kadar kitap dolu. yerlerde, raflarda, dolaplarda her yer kitap. istediğin kadar kitap alabilirsin abicim. tek tek getirmekle uğraşma, hepsini bitir öyle geri getir dedi. yani adam olun. aldığınız kitabı geri verin. kimse size kitaplarını vermek zorunda değil. insanlara nasıl davranırsanız benzer şekilde karşılık alırsınız.

  • büyük depremlerden sonra ölümlerin yaklaşık %20'si kurtarmadan hemen sonra ortaya çıkar. depremlerden sonra hastanın enkaz altından çıkarılması ya da kurtarılmasından hemen sonra gelişen ölüme kurtuluş ölümü denir.

    rescue death adı da verilen bu tabloya, ilk kez 30 yıl önce kuzey italya depreminin ardından santangelo ve arkadaşları dikkat çekmiştir (santangelo ml, usberti m, di salvo e, belli g, romano g, sassaroli c, zotti g. a study of the pathology of the crush syndrome. surg gyn obs 1982, 154: 372-374). daha sonra benzer tablolar 1988 ermenistan ve 199 marmara depreminde rastlanmıştır.

    1- çok sayıda rabdomiyoliz'li olgunun ortaya çıktığı depremlerden sonra, hemen erken dönemde gözlenebilen ilginç (ve üzücü) bir nokta şudur: hasta enkaz altında kaldığı sürece oldukça iyidir, ancak kurtarılmanın (yıkıntı altından çıkarılmanın) hemen ardından hızla kompartman sendromu, hipovolemik şok ve hemokonsantrasyon gelişir; hatta hasta ölebilir (kurtuluş ölümü). enkaz altındaki iyiliğin temel nedeni, molozun kasları tampone edici etkisi ve toksik maddelerin (proton, potasyum, sitokinler) dolaşıma geçmesini önlemesidir. basıncın ortadan kalkması ile hem plazma sıvısı hızla hasara uğrayan kasların içine süzülerek hipovolemiye ve şoka yol açar; hem de reperfüzyon hasarı gelişir. bu sebeple felaketzedelerin tedavisine enkazın altında bulundukları dönemde başlanması önem kazanır.

    2- ilginç bir şekilde, felaketzedeler enkaz altında kaldıkları süre içinde rabdomiyolizin sistemik ve hemodinamik etkilerinden bir dereceye kadar korunmuş durumdadır. ancak kurtarıldıktan sonra, ekstremiteler dekompresyona uğrayınca, (kurtarma ekiplerince beklenmeyen bir şekilde) şok tablosu ortaya çıkar ve hastalar hızla kaybedilebilir (kurtuluş ölümü), (santangelo, 1982; noji, 1992). bu nedenle, hastalar henüz enkaz altında iken tedaviye başlanması büyük önem taşır.
    kurtuluş ölümünün önlenmesi için felaketzede çıkarılmadan önce turnike uygulanması çok tartışılan bir konudur; kuzey amerika ekolü bu uygulamayı desteklerken; avrupa ekolü, amputasyon riskini çok artırabileceği öngörüsü ile turnike uygulamaya karşı çıkar.

    3-italya ve ermenistan depremleri sırasında dikkat çeken kritik bir tablo, enkaz altında iken veya kurtarıldıktan hemen sonra iyi görünen bazı hastaların hızla kötüleşerek ölmesidir; kurtuluş ölümü olarak isimlendirilen bu tabloya muhtemelen travma sırasında ortaya çıkan ağır metabolik asidoz ve bu asidozun ağırlaştırdığı hiperpotasemi yol açmaktadır.
    varsayımlara göre, hasta henüz enkazın altında iken ekstremiteye baskı yapan moloz yığını veya ev eşyaları kastaki dolaşımı engellemiş ve rabdomiyolizin sistemik komplikasyonlarını önlemiştir; ancak hasta kurtarıldıktan sonra kas içindeki metabolitlerin kan dolaşımına geçmesi ölüme yol açabilir (santangelo, 1982; better, 1990; noji, 1992).
    bu anlatılanlara göre, kurtarma ekipleri felaketzedelerin enkazın altından çıkartıldıktan çok kısa bir süre sonra daha fazla kötüleşebileceğinin bilincinde olmalı, mümkünse tedaviye enkaz altında başlanmalı ve ilk saatlerde bu hastaları çok yakından izlemelidir. hasta kurtarılınca, hiperpotaseminin etkilerini kontrol altına almak için sodyum bikarbonat, kalsiyum klorür veya kalsiyum glukonat, insülin ve glukoz infüzyonları hemen gerekli olabilir (noji, 1992).

    kaynak: prof. dr. mehmet şükrü sever / türk nefroloji derneği renal afet koordinatörü / crush (ezilme) sendromu ve marmara depreminden çıkarılan dersler başlıklı kitabı.

  • bence en iğrençleri salçalı (''salça kaynatıyorum, salçalandım, taze salça aldık'' vb) ve kan ağlamalı (''anavatan kan ağlıyor, kıbrıs kan ağlıyor, her yer kan ağlıyor'' vb) olanlardır.
    kusucam bi gün birisinin suratına. böyle iğrenç tabirler olur mu allah aşkına...

    vampirli bir fıkra vardı, biz lisedeyken çok anlatılırdı. hatırladığım kadarıyla şöyleydi;
    vampirlerin takıldığı bir bar var. her giren vampir, barmene diyor ''barmen bana koca bir bardak kan'' barmen veriyor. herkesin keyfi yerinde.
    sonra vampirin birisi, ''barmen bana bir bardak sıcak su'' diyor. herkes şaşırıyor. vampir dediğin kan içer sonuçta. ''hayırdır?'' diyorlar. bizim vampir cebinden kullanılmış bir ped çıkarıyor ve ''ben sallama içeceğim'' diyor.
    böyle tabirleri ne zaman duysam, aklıma bu iğrenç ötesi fıkra gelir.

    ya bence insanlar regl olduklarını söylemek zorunda değiller. gerçekten yani. kimse bilmek zorunda değil. saklanması gerekiyor demiyorum. ama bilinmesi de gerekmiyor. mutlaka söyleyeceksen ve regl oldum diyemiyorsan, ''hasta oldum'' falan de bari en azından. insanı vatandan, salçadan soğutmayın gözünüzü seveyim ya. içim kalktı yine.

  • geçen bankada ufak bir işim dolayısıyla bir cümlelik yazı yazdım dekonta. gişedeki memur doktor gibi yazınız var ne güzel deyince bim'de çalışıyom ben yeaa diyemedim tabi gururumdan tıp okuyorum dedim. ses tonunuz da güzelmiş keşke sinema okusaydınız dedi hatun bana mı yürüdü nedir anlamadım hala. ama bankada herkesin bir bakışı var bana o an kendimi çok möhim çok ünlü gibi hissettim ne yalan diyeyim 5 dakika da olsa güzel bir şeydi.

  • ben de bir öğretmen arkadaşıma yazdığım bir şiiri bu vesile ile paylaşmak istiyorum:*

    şiirine ve sana ben bir selam çakayım
    seni öğretmen yapanın fıtratına sokayım

    yarışamaz seninle narin fıtratlı kadın
    hıyarlık tarihine övünçle yazılmış adın

    sana ne lan milletin elindeki yüzüğü
    bakmıyorlar mı sana, sevdiğimin büzüğü

    keşke çalışsaymış da seni doğuran ana
    salmasaymış çayırlara bön fikirli bir dana

    bir de hiç utanmadan değer, hak, hukuk diyor
    bir gramlık aklı da, kalemden akıp gidiyor

    böyle bir zihniyetin gözünde olacaksa eğer
    varsın, batsın yok olsun, kadın adında değer!

  • bence şekerli kireç taşına benzeyen mevlana şekeridir. amaçsız gereksiz tatsız. çocukken konya'dan gelenler illa getirirdi bundan yarım kilo kadar falan. kaya tuzu sanıyordum ben onu.

  • iddiaya göre kara maya sözcüklerinden oluşturulmuş bir şiir formundadır ve halkın munun çöküşü sırasunda hayatlarını kaybedenlere ithaf edilmiştir..

    yunanca kara mayaca anlamları

    alpha >al-paa-ha al, şiddetli; paa, zorla girmek, hücüm etmek; ha, su
    beta >be-ta be, yürümek; ta, nerede olduğu yer, düzlük, zemin
    gamma >kam-ma kam, almak, uğramak, maruz kalmak; ma anne, yeryüzü
    delta >tel-ta tel, derin, dip, alt; ta bulunduğu yer, nerede olduğu
    epsilon >ep-zil-on-om ep, tıkama, engel; zil, knar oluşturma; onom, kasırga, hortum
    zeta >ze-ta ze, vurmak, çarpmak, dövmek; ta bulunduğu yer, zemin
    eta >et-ha et, ile; ha, su
    theta >thetheha-ha thetheha, uzanmak kaplamak dağılmak; ha su
    iota >io-ta io, canlı ve hareket eden herşey;ta , bulunduğu yer, zemin
    kappa >ka,paa ka, toryu, çöküntü, tıkanma; paa, kırılma, engl, mani
    lambda >lam-be-ta lam, batma, suya gömülme;be, yürüme, gitme; ta bulunduğu yer
    mu >mu mu, mu
    ni >ni ni, uç, zirve, doruk
    xi >xi xi, yükselmek, bir şeyin üzerinde görünmek
    omikron >om-ik-le-on om, girdap, dönme; ik, rüzgar;le,yer; on, dairesel
    pi >pi pi, yavaş yavaş veya azar azar yerleşmek
    rho >la-ho la, -e kadar; ho, gelmek
    sigma >zi-ik-ma zi, soğuk; ik, rüzgar, ma, anne, yeryüzü
    tau >ta-u ta, bulunduğu yer; u, alt, vadi, uçurum
    upsilon >u-pa-zi-le-on u, uçurum; pa, su deposu, havuz; zi, soğuk;le, yer; on, dairesel yuvarlak
    phi >pe-hi pe, gelmek;hi çamur
    chi >chi chi, ağzını açma
    psi >pe-zi pe, gelmek, dışarı; zi; duman, buhar
    omega >o-mec-ka o, orada; mec, girdap; ka, tortular, birikintiler

    buna göre serbest okumayla ortaya bu çıkıyor:

    şidetle hücum eden sular
    yayılarak düzlüklerin üzerinde
    kaplar toprağı
    tüm alçak yerlerde
    engel çıkaran yüksekliklerde dalgalar oluşur ve hortumlar
    döver engelleri
    sularla
    sular örter üzerini
    canlı ve hareket eden her şeyin
    engelleri yıkarak
    sulara gömülür toprakları
    munun
    zirvelerdir yalnızca
    gözüken suların üzerinde
    hortumlar eser çevrelerinde
    ve yavaş yavaş
    oraya kadar gelir
    soğuk rüzgar. önceki
    vadilerin yerini
    artık uçurumlar, soğuk derinlikler almıştır, yuvarlak çukurlar
    balçıkla dolmuştur
    bir ağız
    açılır, çıkar dumanlar
    püskürür dışarı volkanik tortuları..

  • balta döner sap döner, gün gelir hesap döner..

    de o gariban zeytin ağaçları dönmez.. aferim size..

  • yine lince ugruyacagim lakin, turkiye de inanilmaz bir kedi, kopek yogunlugu var sokaklarda. bir cozum bulunmali. tamam ben de hayvan severim lakin. kardesim var 4 yasinda. boyle bir olay basina gelmesini istemiyorum. ya da rastgele birinin isirilip. haftalarca ıgne vurdurmaya gitmesi filan pek guzel isler degil.

    edit: oha adam evrimin anasini sikmis. genetiginde saldirmak yokmus. hele o kopekler 3-4 den fazla olsun.( gruplasmak genlerinde var, eskiden avlari daha rahat yakalamak icin gruplasirdilar) direk hircinlik katsayilari 3 katina cikar. tehlike ya da av gorurseler, sadece birinin saldirmasi bile degil, one atilmasi yeterli, suru psikolojisiyle hepsi saldirir. bunlar evcillestirilmeden once, doga da yaptiklari olaylardan gelir. ana!! insan bu demez, tehlike ya da av olman yeterli.

    edit 2: hic bir zaman tum kopekleri oldurun demedik. toplayin basibos kopekleri, barinaklara filan alin. kisirlastirmalarini dogru duzgun yapin. sayilarini boylece kontrol altina alin. bakabilen aileler zaten evine aliyor. disarida besleyenler ise, barinaga da yardim yapabilir. devletin ilk amaci insanlarin guvenligini saglamaktir. ınsanlari tehdit eden insan da olsa hayvan da olsa bir seyler yapilmalidir. polonya'da yasiyorum. sokak kopegi denen bir olgu yok. kedi yok. lakin evlerin yuzde 70'in de kedi ya da kopek var.

  • radyoloji uzmanının radyoloji teknikeriyle arasında 1000 lira maaş farkı mevcut. böyle giderse mr çekecek cihaz olacak fakat mr yorumlayacak doktor kalmayacak. hem de çok değil 1-2 seneye bunlar olacak.

    edit: sevgili arkadaşlar. hiçbir mesleği hiç kimsenin yaptığı işi kötülemiyorum. ne de felaket tellallığı yapıyorum. yarının gelişi bugünden bellidir. bugün mhrsden randevu almanın imkansızlaştığını hepimiz biliyoruz. teknikerin yanlış çekimi sebepli eksik yapılan bir radyoloji yorumunun cezasını radyoloji doktoru çekiyor. kim bin lira farkla böyle bir riske girer.