hesabın var mı? giriş yap

  • cehaleti övmek için fırsat kollanan başlık.
    aşıyı vurulanlar olarak "öldük" diyelim de çiftetellisini oynayıp rahatlasın soytarılar. yoksa bitmez bu geyik.

  • liseyi beraber okuduğum bir arkadaşım vardı, büyük hedefleri olan çalışkan bir arkadaşım. mühendis olmayı liseye başlar başlamaz aklına koymuştu, sıraya da mühendis olacağını, istediği üniversiteyi yazdı, teknik üniversitesi inşaat mühendisliği.

    garip bir çocuktu. sessiz, sakin, hayatında kavga bile etmemişti. derin bir havası vardı, altını kazdıkça daha derine indiğini görüyordum. rahatsız oluyordu sorularımdan, üstüne gitmiyordum. lisede aynı ranzada altlı üstlü yattık. önceleri üstte yatıyordu, geceleri haykırarak uyanıyordu, uyuyamıyordu çoğu zaman, üzülüyordum, anlat derdini diyordum, susuyordu. yer değiştik, ben üst ranzaya geçtim. daha rahat uyumaya başladı. sebebini sorduğumda daha az sallanıyor, ben rahatsız olmuyorum ama istersen değişelim tekrar dedi. yok dedim. konuyu da daha fazla irdelemedim. telefonla konuştuğunu neredeyse hiç görmedim, bazen telefonla uzun süre konuşup döndükten sonra yatağına geçip ağlıyordu. okulun kütüphanesine ve bilgisayar laboratuvarına sık sık giderdi. geçmişi de hep silerdi. ne baktığını ne araştırdığını bir türlü anlayamadık. zamanla hocalarında dikkatini çekti, psikolojik destek aldı. okul müdürü çocuğun geçmişini biliyordu ama bize söylemiyordu.

    ikimizde üniversiteyi aynı şehirlerde okuyacaktık. heyecanıyla bir şeyler yapma peşindeydik, ben gezmeye çok meraklıydım, o kitap okumaya. daha büyümüştük, zaten olgun olan arkadaşım daha olgundu. artık yüzündeki hüzünün yerini hırs almıştı. daha çok çalışıyordu eskisinden. başarılı oldu, büyük şirketlerde staj yapma imkanı buldu. bir gün bir kafede otururken tuvalete gitmişti, telefonu da masada. tanıştığımızdan beri telefonuna şifre koymazdı. açtım hemen, safariye girdim. yer imlerine baktım, kandilli rasathanesi, en sık tıklanan sayfaydı. önceleri bir şey demedim. evine gittiğimde bilgisayarına baktım, yine aynı şekilde. evde 1999 senesine ait gazeteler, kitaplar. kandilli rasathanesi yine yer imlerinde. sürekli son depremlere bakıyor.

    soramadım yine kendine. lisedeki müdürü aradım, tam bir hafta sonra ulaştım. sordum arkadaşımı, önce hatırlayamadı, sonra hatırlayınca okula davet etti. tüm hikayesini dinledim arkadaşımın. 99 depreminde ailesinin hepsini kaybetmiş, amcası büyütmüş hep, yatılı okumuş hayatı boyunca. inşaat mühendisliğini neden seçtiğini, telefonuna neden şifre koymadığını, geceleri neden haykırarak uyandığını, neden üst ranzada yatamadığını o an anladım. her şey bir anda gözümün önünden geçerek anlam kazanmıştı.

    bunları kendine anlatamadım, eğer bilseydim daha çok yanında olurdum. keşke daha çok yanında olabilseydim.

  • az önce programda "reza benim çocuğumun babası ve benim de kocam. biliyorum ki bunun da bir sabahı var. inşallah bu kara günler çok çabuk geçer çünkü çocuğumun incinmesini istemiyorum" dedi.

    kendisine buradan sormak istiyorum:

    ergenekon'dan, balyoz davası'ndan bu ülkenin aydınları, profesöreri, gazetecileri, onurlu subayları, sahte belgelerle suçsuz yere tutuklanırken neredeydin?

    ben balyoz davasından tutuklu bir subayın kızıyım. adım gibi de iyi biliyorum davanın kimler tarafından, ne şekilde oluşturulup, bu suçların üzerimize nasıl atıldığını. sorarım sana ebru gündeş; hiç mi empati kurmadın o zaman bizimle? bir insanın kocası/babası/oğlu tutuklandığında nasıl hisseder acaba diye düşünmedin mi?

    ben senden daha iyi biliyorum durumun zorluğunu. çünkü benim babam gideli 11 şubat'ta 3 sene olacak. belgelerin sahteliğini defalarca kanıtlamamıza rağmen, adalet bu ülkeden gideli çok olduğu için benim babam hüküm giydi.

    siz de -eğer masumsanız- kanıtlarsınız belgelerinizin sahteliğini, siz de kamuoyu vicdanında aklarsınız kendinizi, hukuk önünde aklayamasanız bile. aynı bizim gibi.

    son bir şey daha, sizin davanızla bizim davamızın başlangıçlarına bir bakın. ne kadar benzediğini görünce çok şaşıracaksınız.

    masumsanız dediğiniz gibi, allah kurtarsın. kurtarsın ki, bizim 3 senedir çektiğimiz acıları siz de çekmeyin.

  • muhtemelen defalarca söylenmiştir ama yine de biraz detaylı olarak açıklayayım: the office'in amerikan versiyonunun ilk sezonu size tırt geliyorsa bunu görmezden gelmenizi tavsiye ederim çünkü ilk sezon tamamen ingiliz versiyonundan uyarlamadır.

    michael scott'ın ingiliz karşılığı olan david brent'i oynayan ricky gervais; işinde kötü olan, çalışanlarına da kötü davranan, başkasının yerine utanma isteği doğuracak espriler ve hareketler yapan birini çok iyi canlandırmış olsa da nedense bu konseptteki bir insanı ya steve carell iyi oynayamadı ya da bir ingiliz üzerinde doğal duran bu rol bir amerikalı üzerinde eğreti durdu.

    neyse dizinin berbat geçen ilk sezonunun ardından steve carell, the 40 year old virgin filmi ile sempatik bir salağı çok iyi oynadığı için ve film de amerikada o dönemde iyi anlamda patladığı için dizinin yazarlarından olan greg daniels, michael scott'ı da ikinci sezonda uyuz olunan bir tipten sempatik bir salağa dönüştürme kararı alıyor. ki bu kararına diğer senaristler karşı çıksa da son söz greg abimizde olduğu için diğerleri de paşa paşa bu karara uymak zorunda kalmışlar.

    işte bu karar sayesinde the office'i ilk kez izleyen çoğu kişi "ilk sezonu izledim ama beğenmedim" diyerek diziyi bırakıp bir efsaneden mahrum kalıyor. birinci sezonda diziyi bırakan birilerine denk geldiğinizde onlara şefkat gösterin.

    edit: "ilk sezonu izlemeden ikinci sezona başlayayım mı?" gibilerinden neredeyse yirmiden fazla mesaj aldım. 1 bölümü 20 dakika olan 6 bölümlük ilk sezonu izleyemeyecek kadar vaktiniz değerliyse zaten hiç başlamayın. anime fillerı izlemiyorsunuz sonuçta, size "bu bölümleri atlayın" diyecek halimiz yok. bu yüzden artık "ilk sezonu izlemesem olar mığ?" gibilerinden komik sorular sormayın, tşk. kaldı ki ilk sezon da iyidir ama dizinin reyting olarak istenen seviyeye gelmediği ve neredeyse iptal aşamasına gelindiği için "berbat" ve "tırt" terimlerini kullandım.

  • 1952 yılından beri her on yılda bir en iyi filmler listesi yayınlayan sight & sound dergisi, sinemaseverler tarafından bir süredir sabırsızlıkla beklenen 2022 yılında hazırlanan en iyi filmler listesini geçenlerde paylaştı.

    2012 yılında, uzun zamandır ilk sıradan inmeyen citizen kane filmini tahtından indiren vertigo filmi, bu sene birinciliği çok ilginç bir filme kaptırdı. chantal akerman'ın temposu düşük, süresi oldukça uzun, deneysel ve feminist filmi bu sene listenin ilk sırasına oturdu. 2012 yılında 36. sırada yer alan filmin bu sene bir anda ilk sıraya yükselmesi günümüz için şaşırtıcı değil. politik doğruculuk çağında böylesi bir filmin ilk sırada olması aslında bekleniyordu. fakat ben bu filmi ilk sıraya yükselten eleştirmenlerin filmi ikinci kez izlemek isteyebileceklerini düşünmüyorum. sinema tarihi açısından önemi düşünüldüğünde bir kez olsun izlenebilecek bir film. çünkü sıradan konusu ve seyircinin yanında durmak istemeyen düşük temposu ile izleyen herkesi fazlasıyla zorlayacak bir film. vertigo ve citizen kane gibi filmler ise defalarca kez izleyeceğiniz ve her izlediğinizde farklı tatlar alabileceğiniz türde zamansız klasikler olmaya devam edecek.

    listede; moonlight (2016), portrait of a lady on fire (2019) ve parasite (2019) gibi günümüze daha yakın güçlü filmlerin yer alması ise sevindirici. beni en çok heyecanlandıran film ise jordan peele imzalı korku filmi get out (2017) oldu. bir korku filminin, özellikle de yakın zamanlı bir korku filminin listede kendine yer bulabilmesi muhteşem bir şey. gerçi ben yakın zamanlı bir korku filmi seçecek olsam ari aster'in hereditary (2018) filmini listeye mutlaka eklerdim.

    son olarak bu sene listeye eklenen meshes of the afternoon isimli kısa filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. zamanının çok ötesinde bir film sizi bekliyor olacak.

    lafı çok uzatmadan sizleri listeyle baş başa bırakayım.

    1) jeanne dielman, 23, quai du commerce, 1080 bruxelles (chantal akerman, 1975)
    2) vertigo (alfred hitchcock, 1958)
    3) citizen kane (orson welles, 1941)
    4) tokyo story (yasujiro ozu, 1953)
    5) in the mood for love (wong kar-wai, 2001)
    6) 2001: a space odyssey (stanley kubrick, 1968)
    7) beau travail (claire denis, 1998)
    8) mulholland drive (david lynch, 2001)
    9) man with a movie camera (dziga vertov, 1929)
    10) singin’ in the rain (stanley donen ve gene kelly, 1951)
    11) sunrise: a song of two humans (f.w. murnau, 1927)
    12) the godfather (francis ford coppola, 1972)
    13) the rules of the game (jean renoir, 1939)
    14) cle´o from 5 to 7 (agne`s varda, 1962)
    15) the searchers (john ford, 1956)
    16) meshes of the afternoon (maya deren ve alexander hammid, 1943)
    17) close-up (abbas kiarostami, 1989)
    18) persona (ıngmar bergman, 1966)
    19) apocalypse now (francis ford coppola, 1979)
    20) seven samurai (akira kurosawa, 1954)
    21) the passion of joan of arc (carl theodor dreyer, 1927)
    22) late spring (yasujiro ozu, 1949)
    23) playtime (jacques tati, 1967)
    24) do the right thing (spike lee, 1989)
    25) au hasard balthazar (robert bresson, 1966)
    26) the night of the hunter (charles laughton, 1955)
    27) shoah (claude lanzmann, 1985)
    28) daisies (vera chytilová, 1966)
    29) taxi driver (martin scorsese, 1976)
    30) portrait of a lady on fire (céline sciamma, 2019)
    31) 8½ (federico fellini, 1963)
    32) mirror (andrei tarkovsky, 1975)
    33) psycho (alfred hitchcock, 1960)
    34) l'atalante (jean vigo, 1934)
    35) pather panchali (satyajit ray, 1955)
    36) city lights (charles chaplin, 1931)
    37) m (fritz lang, 1931)
    38) à bout de souffle (jean-luc godard, 1960)
    39) some like it hot (billy wilder, 1959)
    40) rear window (alfred hitchcock, 1954)
    41) bicycle thieves (vittorio de sica, 1948)
    42) rashomon (akira kurosawa, 1950)
    43) stalker (andrei tarkovsky, 1979)
    44) killer of sheep (charles burnett, 1977)
    45) barry lyndon (stanley kubrick, 1975)
    46) the battle of algiers (gillo pontecorvo, 1966)
    47) north by northwest (alfred hitchcock, 1959)
    48) ordet (carl th. dreyer, 1955)
    49) wanda (barbara loden, 1970)
    50) the 400 blows (françois truffaut, 1959)
    51) the piano (jane campion, 1992)
    52) fear eats the soul (rainer werner fassbinder, 1974)
    53) news from home (chantal akerman, 1976)
    54) le mépris (jean-luc godard, 1963)
    55) blade runner (ridley scott, 1982)
    56) battleship potemkin (sergei m. eisenstein, 1925)
    57) the apartment (billy wilder, 1960)
    58) sherlock jr. (buster keaton, 1924)
    59) sans soleil (chris marker, 1982)
    60) la dolce vita (federico fellini, 1960)
    61) moonlight (barry jenkins, 2016)
    62) daughters of the dust (julie dash, 1991)
    63) goodfellas (martin scorsese, 1990)
    64) the third man (carol reed, 1949)
    65) casablanca (michael curtiz, 1942)
    66) touki bouki (djibril diop mambéty, 1973)
    67) andrei rublev (andrei tarkovsky, 1966)
    68) la jetée (chris marker, 1962)
    69) the red shoes (michael powell ve emeric pressburger, 1948)
    70) the gleaners and i (agnès varda, 2000)
    71) metropolis (fritz lang, 1927)
    72) l'avventura (michelangelo antonioni, 1960)
    73) journey to italy (roberto rossellini, 1954)
    74) my neighbour totoro (hayao miyazaki, 1988)
    75) spirited away (hayao miyazaki, 2001)
    76) imitation of life (douglas sirk, 1959)
    77) sansho the bailiff (kenji mizoguchi, 1954)
    78) sunset blvd. (billy wilder, 1950)
    79) sátántangó (béla tarr, 1994)
    80) a brighter summer day (edward yang, 1991)
    81) modern times (charles chaplin, 1936)
    82) a matter of life and death (michael powell ve emeric pressburger, 1946)
    83) céline and julie go boating (jacques rivette, 1974)
    84) blue velvet (david lynch, 1986)
    85) the spirit of the beehive (víctor erice, 1973)
    86) pierrot le fou (jean-luc godard, 1965)
    87) histoire(s) du cinéma (jean-luc godard, 1988)
    88) the shining (stanley kubrick, 1980)
    89) chungkıng express (wong kar wai, 1994)
    90) parasite (bong joon-ho, 2019)
    91) yi yi (edward yang, 1999)
    92) ugetsu monogatari (kenji mizoguchi, 1953)
    93) the leopard (luchino visconti, 1963)
    94) madame de... (max ophuls, 1953)
    95) a man escaped (robert bresson, 1956)
    96) once upon a time in the west (sergio leone, 1968)
    97) tropical malady (apichatpong weerasethakul, 2004)
    98) black girl (ousmane sembène, 1965)
    99) the general (buster keaton ve clyde bruckman, 1926)
    100) get out (jordan peele, 2017)

  • nuri bilge ceylanın yeni filmi. filmin senaryosu ebru ceylan, ercan kesal ve nuri bilge ceylan tarafından yazılmış. film söyle tasvir edilmiş:

    küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalma çabası. altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adına gerçeği bilmek istememek, onu görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak ya da günümüz tabiriyle “üç maymun”u oynamak, onun varolduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?

  • bir malatyalı olarak gurur duyduğum beyanat.

    hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. bana einstein'ın şu vecizesini hatırlattı;

    "üçüncü dünya savaşında hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum, ama dördüncüsü taş ve sopalarla olacak, ve malatya'da olacak. malatya çok önemli olacak, kayısı ha keza öyle. sevgiler"

    rahmetli özal keşke bugünleri görebileydi. rahat uyu atam. olmaz öyküler!

  • bu adamın gönderilmesinde (gitmesinde) payı olan herkese bir sözüm var. sizin ben amınıza koyim.