hesabın var mı? giriş yap

  • iletişim devimiz, gururumuz, selocanımız turkcell'imizin bir iletişim devine yakışır şekilde, twitter'a erişim engeli için dava açması.

    bunu yaparken twitter adreslerini askıya falan almadılar tabi. "twitter'a erişim engellensin diye dava açalım ama kaybederiz falan, hesabımızı açık tutalım, ne olur ne olmaz" mantığı var sanırım.

    sen ne büyüksün turkcell. sen ne yücesin turkcell. yönetim kuruluna atilla koç'un atandığı turkcell. ensar vakfının yılmaz destekçisi turkcell.

  • arge meselesinde en çok eleştiri getiren yazarlardan biri benim o nedenle birkaç cümle etme ihtiyacı duydum.

    şu kısımlar net anlaşılırsa bence ortadaki sorun çözülecek.

    1) bu araçlar üniversitelere devlet (halk) tarafından sağlanan fonla yapılıyor.
    2) bu araçlar üniversite öğrencilerine tecrübe kazandırmak amacıyla yapılıyor.

    konu bu kadar olduğunda bence hiçbir sorun yok. yapılıyor olmalarından, devlet tarafından destekleniyor olmalarından memnunum.

    ancak eğer bu araçlar haber sitelerinde bahsedildiği gibi üniversite tarafından "yerli elektrikli otomobilin öncüsü 'atakar'" olarak lanse ediliyorsa. bu araçların bir değer olduğu düşünülüyorsa orada duracaksın.

    ben sanmıyorum ki bu projeyi yöneten eğitimci bu araçları bir basamak olarak görsün. öğrencilerinin tecrübe edinmesi dışında bir beklentisi olsun.

    neden sanmıyorum çünkü elektrikli araç konusu artık yeni bir konu değil. paran varsa bugün çıkıp çarşıdan tesla model s'i alıp evine gelebiliyorsun. niyetin gelecekte elektrikli araba üretmekse profesyonel bir ekibe milyonlarca dolar kaynağı ve gerekli zamanı verirsin şu an yaşadığımız çağın teknolojisine uygun bir araç ortaya çıkarırsın.

    daha basit bir örnekle açıklamak gerekirse ampul satıştayken mum ile ortaya çıkıp buradan alır yürürüz demek neyse bu araçlar da odur.

    sen ne yaptın eleştirmek dışında diyen adamlara da şunu söyleyeyim. vergi verdim tüm bu projelerin desteklenmesi için daha ne yapayım. 17 18 anahtarı mı tutayım montaj sırasında.

    tekrar ediyorum bu proje öğrenci projesi olarak güzeldir, alkışlıyorum. umarım devlet bu tarz tecrübe arttırıcı projelere destek olmaya devam eder.

    öte yandan aynı proje türk elektrikli araçların öncüsü falan değildir. buradan teslaya varılmaz.

    üç kuruşa beş köfte olmaz
    dünyayla kapışacaksan yatırımını kaşıkla kepçeyle değil tankerle yapacaksın.

    yani burada bence asıl kabahat üniveristede yahut projede değil. o projeyi gerçek dışı abartarak bizim önümüze koyan medyada. aynı haberi "öğrencilerin başarılı çalışması" diye lanse etsen gurur duyar alkışlarız olur biter.

    öteki aptal yerine koymak oluyor herkesi.
    neyin öncüsü amk, adamlar yapmış bitirmiş satıyor.

  • bir uçak tasarım mühendisi olarak cevaplıyorum: ağırlık.

    uçak tasarımı bir kapitalist sistem olsa, paranın yerini ağırlık alırdı.

    ağırlık arttıkça hava aracının tüm performans değeri düşer ve maliyeti artar.

    eğer siz bir kara aracacina uçuş özelliği eklerseniz, bu size berbat bir performansa karşılık çok yüksek işletim maliyeti doğurur.

    eğer tüm bunlara rağmen hala "ben uçan araba kullanırım ve bundan en az bin adet alırım" diyorsanız, zor değil, bir firma size bunu üretir.

    uçan araba yerine havacılığın gelecek hedefi hava taksileridir (air mobility).

    dikey iniş kalkış yapabilen şehir içi uçuş hatlarında çalışacak, otonom sistemler yardımıyla güvenlik risklerini önleyecek, elektrik tahrikiyle çevreyi kirletmeyecek, yeni keşfedilen sonsuz pervane tipleriyle sessiz uçuş yapabilen hava taksilerinin muhtemelen 10 sene içerisinde pilot bölgelerde uçuşa başladığını göreceğiz.

    hava taksilerini karada araba gibi sürebilmeniz için hava araçlarının sertifikasyonunun yanı sıra kara araçlarının da sertifikasyonlarını yerine getirmeniz gerekecek. bu muhtemelen verimsiz bir ürün üretmenize neden olacak.

    bunun yerine hala uçan araba istiyorsanız deneysel olarak çalışmalar yaparak bu konseptin optimumunu bulabilirsiniz. hala bu ürünün satılabileceğine inanıyorsanız da üretebilirsiniz pek tabii.

    ama şu anlık havacılık endüstrisinin sıradaki hedefi söylediğim gibi hava taksileri.

  • belki de başkası yazmıştır aramaya üşendim. biraz aradım bulamadım. ama böyle bir hadise var. tüm reklam görsellerinde saatleri aşağı yukarı 10'u 10 geçeye ayarlıyorlar. bilemedin 10'u 8 geçe olsun. fakat hiç saat 18:00'i gösteren reklam görmedim. çünkü 10'u 10 geçe olunca simetrik oluyormuş. üstelik gülen surata benziyormuş, bilinçaltında daha pozitif etki yaratıyormuş bakan insanda. ben ilk duyduğumda ha sittirin lan olur mu öyle geyik demiştim. fakat sonra baktım ki durum böyle.

    bak şimdi mesela

    bu

    veya bu

    ya da şu şekil

    eski reklam

    yeni reklam

    bu da kanıtı

    cartier

    niye böyle

    niye her reklam böyle?

    sizin yapacağınız ayarı skim.

    citizen de böyleymiş.

    şopar

    eskiden 8:20'ye ayarlıyorlarmış o da aslında 10'u 10 geçenin yatay eksene göre ters simetriği gibi. fakat orada akrep ve yelkovan aşağıya baktığı için sanki insanı da böyle daha çok demotive eden bir yönü var gibi diye bu standarda geçmişler. saatlerin çoğunun markası tepede olunca, saati 10'u 10 geçeye ayarladığımız zaman markayı çerçeveye almış gibi oluyor o açıdan bu durum zamanla endüstri standardına dönüşmüş. saatler için reklam sektörünün yazılmamış bir kuralı haline gelmiş bir durum.

    1920'li 1930'lu yıllarda saat 8:19 veya 8:20 de kullanılıyor dediler ama üşenmedim baktım, orada da durum pek farklı değil.

  • karadenizliler öfkeli. çünkü kendi fikirlerindan farklı fikirleri kabul etmiyorlar. kendi fikirlerini değiştirme, ortama uyum sağlama, farklılığı kabul etme, empati gibi yetileri gelişmemiş. başkalarının nasıl olur da kendileri gibi düşünemediğini kavrayamıyorlar. iletişim yetenekleri yok. sürekli baskın olmak istiyirlar. bu da öfke patlamasına dönüşüyor.

  • uzun zaman sonra yapıldığında, gözleri daha çok ortaya çıkaran, ya da etkisi daha büyük olan bir makyaj çeşidi... bugün uzun zaman sonra yaptığım göz makyajımı çok beğendiğim için, hakkında yazasım var.

    size günlük göz makyajı yaparken kolaylık sağlayacak birkaç püf noktası vermeye çalışacağım. en önemli iki konu; göz rengi ve gözün şeklidir. ama bunlara geçmeden önce göz kapağını hazırlama ile başlamak lazım. eğer göz kapağınız yağlı ise, mutlaka bir far bazı kullanmanız gerekir, gözün katlanma çizgisinde biriken far ya da göz kapağına bulaşmış göz kalemi, ki bu makyajı yaptıktan yaklaşık 2 saat sonraya denk gelir, tüm gün görüntüyü mahvedecektir. eğer göz kapağınızda yağlanma sorunu yoksa, concealerınızla göz kapağını eşitleyip, makyaja başlayabilirsiniz. concealer yerine, ten rengi bi krem far da (mac point pot ya da maybelline cream tattoo gibi) kullanabilirsiniz, ama bence gözü o kadar çekiştirip, yormaya gerek yok. tüm göz renkleri ve şekilleri için ilk tavsiyem, hemen hemen tüm far paletlerinde bulunan ten rengi bir farı, tüm göz kapağına sürmeleri ve sonra bir karıştırma fırçasıyla dairesel hareketlerle, rengi göz kapağına oturtmalarıdır. böyle bir müddet beklerken, bu sırada eğer gerekliyse kaşlarınızı doldurabilir, değilse tarayıp sabitleyebilirsiniz, ben öyle yapıyorum, neden? çünkü 21. yy da vakit nakittir. saniye kaybedemem, öyle de paragöz biriyimdir*.

    göz tiplerine göre makyaj nasıl yapılır?

    gözlerinizin birbirine uzaklığı önemlidir; gözleriniz birbirine uzaksa asla cat eye dediğimiz, gözün içi açık, dışı koyu şekilde kaş kemiğine kadar uzanan ucu sivri biten makyajı yapmamalısınız. bu gözleri birbirinden daha da uzaklaştıracağı için sonuçta ortaya çıkan görüntü sizi memnun etmeyecektir. tavsiyem; gözün sadece katlanma bölgesini renklendirmenizdir, eyeliner çekecekseniz, kuyruklu olmamasına dikkat edin, alt kirpik diplerini katlanma bölgesine sürdüğünüz renk ile, göz pınarından göz kenarına kadar renklendirin ve rimel sürün. işte bu kadar... eğer gözleriniz birbirine yakınsa; göz pınarınızı açık bir renkle(mümkünse beyaza yakın ve yine mümkünse sedefli ya da ışıltılı) aydınlatın, gözün ortasından başlayacak şekilde daha koyu bir renkle renklendirip dış köşeyi kaş kemiğine kadar daha da koyu renklendirin. şimdi bunu yaparken zorlananlar oluyor biliyorum, bunun için de size kolay bir yöntem söyleyeceğim. bu tip gölgeli makyaj yapmakta zorlanan hanımlar; kahverengi bir kalemle gözün dış kenarını kaş kemiğine doğru bir üçgenin sivri ucu gibi çizip, bunu bir karıştırma fırçasıyla iyice dağıttıktan sonra, gönlününüzün istediği bir renkle tüm göz kapağını boyayabilirsiniz. altta kahverengi göz kalemi ile(siyah değil kahverengi) oluşturduğumuz gölge sayesinde, göz kapağınız açıktan koyuya bir geçişle boyanmış olacaktır. eyelinerı kuyruklu çekebilirsiniz hatta canınız istiyorsa eyeliner kuyruğunu neptün' e kadar yollayabilirsiniz ama ben bu dönemde özellikle günlük makyajda eyeliner çekilmesini pek önermiyorum çünkü gerçekten trend değil. eyelinerın modası asla tamamen bitmez, kadim bir makyaj uygulaması bu, bir iki sene sonra tekrar gündeme gelecektir ama şu an değil tatlım...

    diğer önemli husus, gözlerin derinliğidir. gözleriniz yüzünüze göre çukurda kalıyorsa, çok gölgeli ya da göz kapağını tamamen kaplayacak şekilde koyu far uygulamalarından kaçınmalısınız. çünkü bu gözlerinizi olduğundan daha derinde ve sizi olduğunuzdan daha yorgun gösterir. bu tip gözler için açık renk, belli belirsiz ışıltılı farları tüm göz kapağına uygulamak daha uygundur, katlanma bölgesine ve göz kenarına çok koyu olmayan bir renkle hafif gölgelendirme yapılabilir, böylece fresh bir görüntü elde edebilirsiniz. gözleriniz çukur değil çıkıksa**, tam tersi çok aydınlık farları tüm göz kapağına uygulamaktan kaçınmalısınız, daha çok far paletlerinin ortalarındaki mat ve orta tonları tercih edin, ışıltılı ya da simli far kullanmak istiyorsanız, tüm renkleri böyle seçmeyin mutlaka baskın bir mat renk kullanın, kenarlara ışıltı verebilirsiniz. pek moda değil ama seviyorsanız göz kalemi serbest, keyfinize bakın gülriz sururilerim...

    mavi gözlüyseniz; fazla renklendirmeden kaçınınız, zaten cillop gibi gözleriniz var boncuk boncuk, başka renge gerek var mı? yok! şeftali tonları, kahveye yakın açık turuncular, açık kahveler ve ten rengi neyinize yetmiyor. mavi far mı? sakın!

    yeşil gözlüyseniz; kızıl kahve, kırmızının tonları, kiremit rengi gibi sıcak ve doğal tonları tercih ediniz. yeşil far mı? sakın!

    ela gözlüyseniz, mürdüm, mor, fuşya, gül kurusu, turuncu, bakır, bronz gibi renkli ve sıcak tonlarda makyaj yapabilirsiniz. bu renkler gözlerinizin rengini ortaya çıkarır. kahverengi ve tonları da, hatta yeşil gözlerin aksine yeşil ve tonları da size yakışacaktır.

    kahverengi gözlüler bu konuda en şanslıları, her renkte makyaj yapabilirsiniz, siz yaldır yaldır istediğinizi sürün, ne sürseniz yakışır, kıskananlar çatlasın*! ama bakır, bronz, koyu yeşil ve mavinin 50 tonu*size çok yakışacaktır. mavi farı bu senenin başında moda olsun diye bi zorladılar ama nedense tutmadı, çok ümitliydim, tutar bu demiştim ama neyse konu bu değil, dağılmayalım.

    ek olarak kesinlikle siyah göz kalemini kalın bir şekilde göz altımıza sürmüyoruz, aman ha, bu sizi hem yorgun hem de demode gösterir. ya duramıyorum, illa ki sürmek istiyorum diyorsanız, tavsiyem; brian molko' ya dönüşüp, protect me from what i want şarkısını söylemeniz ve hemen vazgeçmeniz, çünkü bu tip makyaj bir tek ona yakışıyor.

    bir şey daha; çok vaat hiç vaattir... bir ürün için birkaç şeyi aynı anda yaptığı söyleniyorsa, o ürünü hayatta almam, çünkü hiçbirini tam yapamıyor demektir. bu yüzden kirpiklerinizi hem uzun hem gür göstermek niyetindeyseniz, bir tane hacim veren dolgunlaştıran özellikli, bir tane de uzatan ve ayıran özellikli iki rimeli beraber kullanmanızı tavsiye ederim.

    bir "şanslı13' le resim" programımızın daha sonuna geldik... kırpıştırın gözleri bakayım tontişlerim*.