hesabın var mı? giriş yap

  • - yaşınız?
    - 14
    - hmm. peki bu aşırı kilolar nereden?
    - ne bulursam yerim, evde bulamazsam apartmana sıvışır çöpleri deşerim
    - annadım. bizim evi tercih sebebiniz nedir?
    - emeklilik günlerimi geçirecek bir yer arıyordum, bu sokakta en enayi siz göründünüz gözüme.
    - başka bir kedi daha alsak.. yavru bir tekir mesela, beraber çalışmanız mümkün olur mu acaba?
    - hayır. gördüğüm yerde basarım tırmığı.
    - biz sizi sevebiliyo muyuz?
    - deneyin bakalım. bana da heyecan olur hem.
    - peki. eee, biz biraz düşünelim, sizi geri arayalım. telefo...
    - eeeh be! amma konuştunuz ulen. çekilin kenara. şu karıya da söyle kalksın koltuktan. orası benim yerim artık!
    - tısss!

  • 1886 doğumlu boks dünyasının unutulmuş şampiyonlarından birisidir.

    görsel

    1.71 boyuna rağmen kendisinden uzun rakipleriyle karşılaşıp başarılı olan bir boksördür. aynı zamanda birden fazla ağırlık sınıfında şampiyon olmuştur ama amerika'da ağır sıklet şampiyonluğu siyahi olduğu için engellenmiştir. kendisine ırkçı lakaplar takılırken (boston'un katran bebeği) döneminin beyaz boksörlerine kurtarıcı imajı oluşturan lakaplar takılırdı. onurlandırılırlardı.

    beyaz şampiyon boksörlerin siyah rakiplere yenildiklerini görmek istemediği bir dönemde, bir unvan için yarışmasını engelleyen ırksal engellerle karşılaşır. ingiltere, avustralya, kanada ve meksika'nın ağır sıklet şampiyonu olmasına rağmen, langford, amerika birleşik devletleri'nde asla şampiyonluk kazanamayan en iyi boksörlerinden biri olarak kabul edilir.

    19 haziran 1917'de fred fulton ile bir maç sırasında, langford sol gözünde görüşünü kaybeder. tek gözü kör olmasına rağmen para için boksa 8 yıl daha devam eder. sonunda diğer gözünü de kaybeder ve unutulur gider. harlem'de bir apartman dairesinde yoksulluk içinde yaşamaktadır. 1944 yılında new york herald tribüne gazetesinden al laney, kaybolan bu boksör için hikaye yazmaya karar verir.

    arama yaparken sam'in öldüğü bilgisine bile ulaşır ki o kadar unutulmuştur. en sonunda harlem'de bulur, dairesinde sadece radyosundan başka birşeyi olmayan kör bir adamdır. körlerle ilgili bir vakıftan her ay aldığı birkaç dolar ve günde iki kez gelen yemekle geçinmektedir. gazeteci haberi yapınca aynı zamanda new york zenginlerinden bağış toplar. kurulan fon ile aylık 50 dolarlık gelir elde eder.

    1956 yılında vefat eder.

    başarılar ve ödüller

    *kanada'nın spor onur listesi (1955)
    *ring boks onur listesi (1955)
    *nova scotia spor onur listesi (1955)
    *nova scotia'nın 20. yüzyılın en iyi erkek sporcusu (1999)
    *uluslararası boks onur listesi (1990)
    *orta siklet şampiyonu (galler)
    *ağır siklet şampiyonu (ingiltere, ispanya, meksika)
    *dünya renkli ağır siklet şampiyonu (1910)
    *yarım asrın boksörü ( canadian press )
    *ring dergisinin boksun "tüm zamanların en iyi 100 boksörü" listesinde 2. sıra

  • üzerine vazife olanı yapmıştır.

    ne desin adam, izleyin o da lazım mı desin?
    yani şimdi kendimizi kandırmayalım gençlikte hepimiz izledik mi desin?
    izlemiyorum diyene inanmam hepiniz izliyorsunuz mu desin?
    izlemesek daha iyi de işte izliyoruz abi mi desin, ne desin?

  • hiçbir zaman hikâyenin tamamını anlatamayacağını; anlatamayacak kadar büyük parçalarında saklı olduğunu bilmek.
    çok konuşmanın hiçbir faydasının olmadığını görmek.
    olgunlaşmak.
    kaliteyi çokluğa tercih etmek.
    yorulmak.

  • ilk öğrenilmesi gereken '-yor olacağım' kalıbıdır.

    mesela "sizi boş toplantı odasına alacağım" diyemezsiniz gramerde yoktur. "sizi boş toplantı odasına alıyor olacağım" denir. böylelikle samimiyetsizliğiniz paçanızdan akar.

  • emrah serbes: ya meclise gittim, gizli gizli sigara içiyorlar. lan olum liseli misiniz? koskoca milletvekilisin, dokunulmazlığın var, kuru sulu karıştır iç.
    mehmet erdem:...
    nilgün belgün:....

    balçiçek ilter:.... peki gri mi buldun meclisin duvarlarını?

  • bir gun bir daha hic acilmamasina kitlenecek. böyle dügmük olacak. 5 cm ilerleyemicek kimse. herkes kornaya abanicak. oyle bir ses cikacak ki uzaydan duyulacak. komşu illerden yardima kosacaklar ama hicbir sekilde istanbula giris olamayacak. ınsanlar havayoluyla kurtarilacak. trafikte kalanlara helikopterden ekmek ve su atilacak.

  • halkımızın "sınırsız" kelimesinin sınırlarını zorladığı dönemlere ait furyadır.

    genellikle, sınırsız pizza masası ortada olurdu. yanında sınırsız salata ve makana da yer alırdı ama kimse bunlara yüz vermezdi.

    pizza tavaları gelir gelmez, nereden, nasıl ve ne şekilde başarıyorlardı, halen benim için muammadır, 20-30 kişi masanın başına toplaşır, saniyeler içinde yeni gelen pizzaları bitirirlerdi. sanki ertesi gün kıtlık başlayacakmış gibi tabaklarını tepeleme dolduranlar, beş dakika sonra gelen pizzalara saldırırlardı... tam bir tüketim çılgınlığı...

    en çok beyaz peynirli pizza kalırdı geriye, bir onu beğenmezlerdi...

    sınırsız pizzanın sınırlarının zorlanması edinimine katılmak, yorucu ve stresli bir aktiviteydi. bu ork gözlerim son kalan karışık pizza dilimini almak için birbirine çatal sallayan teyzeleri gördü -- oysa ki, beş dakika sonra yeniden gelecek.

    bir iki denedikten sonra, anladım ki bu iş bana göre değil. ben bir sınırsız pizza savaşçısı olacak yeteneğe sahip değilim. ruhumda yok.

    o yüzden, pizzacıya gittiğimde, hiç bu işe bulaşmaz, kendim için sipariş verirdim. stres yok, yeni gelecek pizzaları şahin gibi beklerken tabaktakileri mideye tıkıştırmak yok... rahat rahat, mis!

    bir keresinde, yine pizzacıya gittim. oturdum. bu 20-30 kişilik ekip, sınırsız avında. hiç bulaşmadan kendi siparişimi verdim. tam uzanıyordum ki, benim masaya daldılar. evet; cidden benim masama gelen pizzayı kapıştılar. neyse ki, garsonlar anlayışlıydılar, çok özür dileyerek beni bunlardan uzakta ayrı bir masaya oturup, aynı pizzadan getirdiler, içecekleri de ikram ettiler.

    böyle de bir "sınırsız" anım vardır.