hesabın var mı? giriş yap

  • 1930’lu yıllarda, henüz ikinci dünya savaşı başlamamışken, nazi zulmünden kaçan onlarca akademisyen, sanatçı, bilim insanı ve farklı uzmanlıklara sahip binlerce tanınmış ismin, ülkemize göçmen olarak kabul edildiği dönemde albert einstein bizzat atatürk'e şu mektubu yazmıştır.

    ekselansları,

    ose dünya birliği’nin şeref başkanı olarak, almanya’dan 40 profesör ve doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. sözü edilen kişiler, almanya’da yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. bu bilimciler, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum.

    ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan şeref duyan,”

    prof. albert einstein

  • sorun inşaat sektörü degildir.asıl sorun kaynak tahsisinin bozulmasıdir.

    1) ayakkabıcılık, beyaz eşya , marketçilik vs. nasıl bir sektör ise , inşaatta öyle basit bir sektördür. her sektörün beslediği ve beslendiği damarlar vardır. beyaz eşya sektörü mesela, bir sürü ham ve yarı mamule ihtiyaç duyar. öncelikle şu sadece inşaatın ekonomiyi en çok harketlendirdigi savina dayanan uber özelliği kafamizdan silelim.ne yani inşaatta çalışan amele istihdam sayılıyorda , ayakkabı fabrikasında çalışan adam işsiz mı sayılıyor?

    2) misal bu memlekette herkes bir gece rüya görse ve her gün yeni bir ayakkabı almayı kendine kutsal bir görev olarak adletse. ayakkabı fiyatları en az x 10 yapar değil mi? bir çift ayakkabının 1000 tl olduğu bir yerde ne yapardınız? elde avucta ne varsa bir tezgah- iki makine bir de ufak atölye açıp ayakkabı üretmek isterdiniz değil mi? işte inşaat olayında da yaşanan tam olarak bu. bir ekonomik çıkar biriminin,kârın olduğu yere hücum etmesi kadar doğal bir şey yoktur.

    3) ancak sizin ayakkabı üretmenizin ülke ekonomisi için bazı fırsat maliyetleri vardır. mesela siz senede 100 kg. peynir üreten birisiniz. ayakkabida var olan karlılık sızı cezbetti ve yeni bir işe girerek 50 adet ayakkabı urettiniz. bu işlemin ülke muhasebesinde karşılığı sadece pozitif olarak 50 çift ayakkabı olarak çıkmaz, birde negatif yönü vardır ki o da 100 kg peynirdir.

    4) işte türkiye'nin yaşadığı asıl sıkıntı yukarıdaki 3 madde de özet olarak yer almaktadır. bu örnekleri inşaata evirirsek;

    herkes işi gücü bırakıp insaate başlamıştır. ülkede var olan sektörler ya yok olmuş ya da uluslararası rekabet düzeyini sürekli artan bir hızla kaybeder hale gelmiştir.ulke üretim dinamiğini yitirmiştir. niteliksiz nüfus, tarım ve hayvancılık yerine insaatte çalışarak büyük şehirlere zaten var olan göçü epey bir hızlandırmış, bunun yanında artan sulama olanaklari ve makineleşmeye rağmen türk tarımı biter hale gelmiştir. üstüne bir de kur baskısı ve ucuz ithalat eklenince ülkede tarım ve hayvancılık üretimi yapmak boş bir uğraştan öteye gitmemektedir. değerin kontrolsüz artışı, spekülatif yatırım olarak değerlendirilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. belediyeler rantiye yuvası haline gelmiştir. rantın fazla oluşu rüşvet, mafyalasma gibi problemleri beraberinde getirmiştir. bir de şehircilik yönü var ki o zaten bambaşka olumsuz bir konu. kısacası sektöre olan büyük bir hücum , ülke ekonomisinde var olan diğer sektörleri yavaş yavaş bitirmiş, geçici olarak sağlanan istihdam faydası yanında büyük bazı zararlarda ortaya çıkarmıştır. unutmayın, başta da dediğim gibi burada sorun olan inşaat sektörü değil. bu dediklerim , ülke bir bütün olarak ayakkabı, mutfak masası, selpak vs. üretmeye başlasa da aynen geçerli olacaktı. yani sektör o olmuş, bu olmuş sorun değil. asıl sorun , arzı oluşturan üretim gücünün dengesiz ve riskli bir biçimde bozularak yapılanmasıdır.

    takip edenler varsa , geçenlerde bu sözlükte " mara nehrinden geçmeye çalışan bizon-gunu sürüleri için köprü yapılması" fikri ortaya atılmıştı.tabiki tinsahlardan korumak için. çok alakası yok demeyin aslında tam da bizim konumuzla alakalı. sonuc olarak herkes karşı çıkmış ve ortak kanı şu olmuştu;

    "köprü yapılırsa; timsahlar ölür, timsah olmayınca bizon ve gunu sayısı artar, sayı artınca otlaklar kurur ve çöl olur, otlaklar kuruyunca tüm gunular ve bizonlar da ölür."

  • hoşuma giden görüntülerdir. erzurum, 46'dan beri salak saçma partilere oy veriyor. artık şapkayı önüne koyup, düşünmek vakti gelmiştir

  • fabrika yapılsa, 63.000 kişi iş sahibi olabilirdi. madem atıl duruyor, sokakta kalanlara açsınlar camiyi, boşuna sıcak ve ışıklar yanıyor. israf olmasın hiç yoktan.

  • kafi derecede oyuncağı olmadığı için hayal kuran çocukların iki hedefi vardır. ilk hedef, ünlü bir sporcu, şarkıcı ya da süper kahraman olmaktır. bütün çocuklar ister ama bazıları hedefe ulaşır. ikinci hedefe ulaşmak ise daha zordur. babalarına bakarlar ve ben çocuğuma karşı böyle olmayacağım diye kendilerine söz verirler, baba olduktan sonra ise babaları gibi olduklarını farkedip üzülürler. michael jackson iki hedefine birden ulaşan bir çocuk, yıldız, baba. bir çocuğun hayal bile edemeyeceği yerlere geldi. bir baba olarak çocuklarına babası gibi davranmamayı başarabildi. kızı ağlarken, dünya; bir yıldızın, ikonun, üzerinden para kazanılmaya çalışılan bir çocuğun, bütün sevdikleri tarafından sömürülen bir adamın değil kızı için her şeyi yapan bir babanın öldüğünü anladı. para pul için çocuklarının fotoğraflarını satmadı, paparazzilerle anlaşıp üzerlerinden para kazanmadı, sahneye sürmedi, kendi çocukluğuna verdiği sözü tutabildi, aşkolsun.

  • eve kola alındığında, kardeşinle eşit bardaklarda eşit miktarda içmeye kasmayı bıraktığın andır.

  • banyodan müzik sesi geliyor, gidip baktığımda 3 tane ak sakallı dedeyi duş alırken görüyorum.

  • doğru bir tespittir.

    benim sürecim de şöyle olmuştu:

    satılık ürün: çekyat
    gerçekten tertemiz, neredeyse hiç kullanmadık.
    kendi değeri 2000 tl idi

    - ilk fiyat: 800 tl
    arayan yok
    - ikinci fiyat: 500 tl
    arayan yok
    - üçüncü fiyat: 250 tl
    arıyorlar ama gelen yok
    - dördüncü fiyat: 100 tl
    arayanlar arttı ama hala gelen yok
    - son fiyat: 1 tl
    bir öğrenci aradı, "ben almak istiyorum ama nakliyeyi siz halledebilir misiniz?" dedi.

    orada bende film koptu, apartman görevlimize sordum. oğlu evleniyormuş, bedavaya ona verdim.
    bu kadar beleşçi ve şark kurnazı bir millet olamaz.