hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    dikkat!

    --- spoiler ---

    aslında amerikalı büyükusta bobby fischer'ın hikâyesini anlatan dizi. ama fischer yerine bir kadın koymuşlar. ayrıca bir başka satranç dehası olan morphy'nin kusuru da eklenmiş: alkol bağımlılığı.

    şimdi tek tek bakalım.

    fischer babasız bir çocuktu. dizideki betty de öyle.

    fischer'ın annesi çocuklarıyla hiç ilgilenmedi ve onları yalnız bıraktı. betty'nin öz annesi de çocuğuyla birlikte ölmeye çalıştı.

    fischer'ın annesi satrançla para kazanılacağını fark ettiğinde çocuğunu o turnuva senin, bu turnuva benim, bir satranç sirkindeymişçesine koşturdu. betty'nin annesinde de bu biraz var.

    fischer'ın yaşadığı zamanlarda sovyet büyükustalar ortalığı kasıp kavuruyordu. amerikalılar hiçbir şekilde sovyetlerle baş edemiyordu. filmde zaten öyle.

    fischer 13 yaşında amerikan büyükustalarını art arda yenmeye başlayınca sovyetlerdeki büyükustalar fischer için hazırlanmaya başlayıp, fischer'ın oyunlarını takibe aldılar. filmde de betty'ye özel bir dikkat var.

    betty ergenliğe girdikten sonra alkol bağımlılığı başlıyor. paul morphy gibi. yani amerika'nın yetiştirdiği en büyük iki satranççının zaafları birleştiriliyor burada.

    fischer da sovyet büyükustalarla ilk oyunlarını, dolayısıyla da ilk turnuvalarını kaybediyor. betty de. çünkü sovyet büyükustalar kendileri için uzun süredir hazırlanıyorlardı ve satranç akademileri sayesinde çok iyilerdi.

    fischer gittikçe rock yıldızı gibi popülerleşti. betty de öyle.

    ve fischer en büyük başarısını bir sovyet büyükustaya karşı elde etti. betty de öyle.

    spassky, fischer'a yenildiğinde (sanırım altıncı maçta) ayağa kalkıp rakibini bütün salonla birlikte alkışladı. borgov da betty'yi çok sıcak biçimde kutladı. bence her şey fischer'ın hayatıyla paralel olduğu için sahneye alkış eklemekten çekindiler. çünkü bu hareket satranç tarihinin en ikonik jestlerinden biri. o maçtan alındığı fazlaca belli olurdu. zaten betty'nin oyunlarından birinde bir at h5 hamlesi de gördüm gibi, ama geri dönüp bakmadım emin olmak için. fischer'ın da en ikonik hamlesi spassky'le üçüncü maçlarını oynarken (fischer 2-0 gerideydi) siyahlarla yaptığı at h5 hamlesi.

    ver bi la minor'den gelen edit: fischer amerika'da yaşamayı reddip (daha doğrusu abd'de suçlu bulunacağı için ülkesine dönmek istemeyip) vatandaşlıktan çıkarılarak izlanda vatandaşı olarak öldü. betty de filmin sonunda amerika'ya dönmeyi reddediyor.

    toolga61'den gelen edit: fischer da rusça öğrenip rus satranç yayınlarını takip ediyor. ayrıca betty - borgov maçının oynandığı yıl da fischer ile karpov arasında oynanması gereken, ancak oynanamayan yıl olan 1975.

    matchgrip'den gelen edit: olm adam alkışlıyor ya. bunu nasıl kaçırmışım. spassky'nin fischer'ı alkışlaması gibi. ayrıca benim entry'mden sonra bahsedilmiş, fischer da bu maçta vezir gambiti oynuyor. bu da çok ciddi bir benzerlik.

    rain of chaos'tan gelen edit: film isimlerini de yazıyorum. pawn sacrifice'ı izlerseniz fischer'ın hikâyesini görebilirsiniz. ayrıca bobby fischer against the world de iyi bir belgesel.

    edit için mesaj yazan herkese teşekkür ediyorum.

  • bir galatasaraylı olarak söylüyorum: eğer bu şekilde kendini geliştirmeye devam ederse arda'nın esamesini okumayız.

    neden derseniz? arda'nın oyunun en önemli yönü zekası ve ayağında iyi top tutabilmesi. gökhan töre ise hızlı ve ayakları çabuk bir futbolcu, daha önceden kendisinde göremediğim şut özelliği de gelişiyor günden güne. futbolcular sezon sezon formunda olabilir bunu kabul ediyorum ama bu adam zaten yetenekliydi, şimdi ise üstüne koyuyor. rakip takımda olması bir şey farkettirmez. futbolun zevki burada, bütün iyi oyuncular senin takımında olsa ve daha iyisi olmasa tadı çıkmaz zaten.

    demek istediğim şey arda şanslıydı atletico madrid'e gittiği için. çünkü diego simeone ve takım inanılmaz bir ivme yakaladı. kendisi orada 10 numaralı formayı giyse de hiçbir zaman gerçek bir 10 numara gibi oynamadı. 60'dan sonra oyundan düştü sürekli. ben arda'yı severim. galatasaraylı'dır çünkü ama bence abartıldığı kadar(atletico'nun beyni vs.) iyi bir futbolcu değil.

    bu çocuğa robben diyorlar, demesinler. bu çocuk ister beşiktaş'ta ister başka bir takımda avrupa'da başarılar kazansın. biz ondan sonra gelenlere gökhan töre diyelim. ve isterseniz kızın ama kendisi olmasa demba ba bu etkiyi gösteremezdi bu takımda. bence beşiktaş'ın bu seneki performansının sebebi demba ba değil kendisidir.

    hepinize saygılar.

  • sözcü gazetesinde yer alan habere göre, almanya’da alman vatandaşı olduktan sonra izinsiz şekilde türk vatandaşlığını geri alan türklere kötü haber geldi. 2000 yılından sonra yeniden türk vatandaşlığına geçtiği tespit edilen türk kökenlilerin alman vatandaşlığı iptal ediliyor. habere göre kuzey ren vestfalya vatandaşlık dairesi, bu durumda olanlara mektup göndererek iptal kararını bildirdi.

    iptal kararı ile ilgili gönderilen mektupta, bilgilerin türkiye’den alındığı belirtiliyor. habere göre isimler ysk’nın türkiye’deki partilere ilettiği listelerden elde edildi.

    açıkça ifade edeyim ki, hiç üzülmedim. adamlar sahtekarlık yapmış. hem alman parasını alayım hem de türkiye vatandaşı olarak oy kullanayım, rahatça girip çıkayım. yok öyle yağma! affeder mi elin almanı?

    gelsinler o çok hasret kaldıkları türkiye'de yaşasınlar.

    kaynak
    kaynak

    edit; haberin sahte olduğu söyleniyor ama değil. 14 temmuz salı günkü sözcü'nün ilk sayfasında var.

  • halktan beklenenler:
    vergi vermesi
    askerlik yapması
    darbeyi engellemesi
    krizde dolar bozdurması
    afetlerde seferber olması
    afetzedelere bağış yapması
    yatakta 3 çocuk yapması

    devletten beklenenler:
    akplilere refah ve huzur sağlaması

    bunun adı da milli birlik ve beraberlik!

  • çocukluğuma dair hatırladığım en güzel anılarımdan. düşünüyorum da her şey çocukken güzel galiba.

    evin misafirlerle neşelendiği günlerde bir an önce akşam olmasını isterdim küçükken. ev misafirle dolup taşınca çocuklara yer yatağı serileceğini bilirdim çünkü. bütün çocuklarla birlikte yer yatağında yatacak olmak ayrı bir heyecandı benim için.

    düşünüyorum da meğer ne güzel günlerim olmuş çocukluğumda. ne güzel heyecanlarım, ne güzel telaşlarım olmuş sevinç ve hüzün dolu.

    insan çocuk kalamıyor tabii. zaman geçiyor. büyüyor. telaşlar değişiyor, sevinçler azalıyor, insan hüznün daha çok farkına varıyor.

    insan, artık yatakları serecek biri olmadığını anladığında büyüdüğünün farkına varıyor ve büyüdüğünün farkına vardıkça hissediyor hüznü.

    yatakları serecek biri olmadığında misafirler de gelmiyor artık. ev dolup taşmıyor. insanların neşeleri birbirine karışmıyor. ev hep sessiz.

    her şey çocukken güzel sözlük.
    çocukken sevinç dolu.
    çocukken masum.

  • ilgili video yu izledim.

    ellerine sağlık polizei.

    gönder gelsinler daha fazlasını , ırmağın akışını hissetsinler.

  • amerikanın 1960'larda ünlü olan roman, hikaye, eleştiri, makale,şiir yazarı. kısa süre gazetecilik yapıp daha sonra yazar olmuştur. en ünlü kitapları rabbit serisidir, "rabbit" lakaplı harry angstorm'un ripleyvari maceralarının 4 ciltlik hikayesesidir rabbit serisi: "rabbit run, rabbit redux, rabbit is rich, rabbit at rest. serinin 3. kitabı pulitzer ödülünü kazanmıştır. rabbit ripley gibi "becerikli", hilebaz, ali cengiz bir karakter değildir, onun en ilginç yönü sınıfındaki tüm insanların yaşadığı olagelen bunalımlardan son anda bir şekilde kurtulabilme yetisidir. normal bir adam sıkıntılı dönemde arabasına atlayıp biraz dolaşır, hava alır, aynı durumdaki rabbit arabasına atlayınca soluğu başka bir eyalette alıverir.
    updike'ın benim bildiğim diğer kitapları the witches of eastwick, brazil'dir. 9 kitap halinde yayınlanmış hikayeleri, şiirleri ve gazete makaleleri ve yazıları ile 20. yy amerikan edebiyatına en çok ürün vermiş edebiyatçılardan biri olsa gerek.

  • konusanlarina çok entel ve bilimsel bir hava verir. atina'da kafasi kasketli (bayagi bizim bildigimiz çiftci kasketi) seyyar bir muz saticisi bana "penta, heksa" vs. diye para üstü sayarken "kim bilir ne biçim geometri biliyordur bu adam" diye geçmisti aklimdan.