hesabın var mı? giriş yap

  • kendisinin işine olan saygısını şöyle anlayabilirsiniz; gittiğim çoğu konser veya gösteride belirtilen saatte çıkanını hiç görmedim. saat 9 dedilerse o saat 9:30 olur. hele konser ise saat 10:00'a kadar yolu var hatta geçer.

    işte bu adam saat tam 9:00'da sahnede olur. belki de daha erken çıktığı da olmuştur. seyirciler daha yerini almadıysa bile sahneye çıkar gelenler ile sohbet eder. herkes yerini aldıktan sonra perdenin arkasına gider tekrar sahneye çıkar.

    çok ünlü şöhretli olabilirsiniz ama işine saygı duymak çok başka bir iş.

  • bütün entryleri okumadım fakat okuduğum kadarıyla monica ablamızın son sahnede okuduğu kitaba dikkat eden ya da araştırana denk gelmedim, o yüzden bir yazayım dedim. elinde tuttuğu kitap, 1927 yılında j. w. dunne adlı asker, havacılık mühendisi ve filozof olarak görülen bir abimizin yazdığı an experiment with time adında bir kitaptır. bu kitapta dunne, serialism adında bir teori öne sürüyor. buna göre dunne, geçmiş, şimdi ve gelecek olarak deneyimlediğimiz lineer zaman teorisinin, insan bilincinin getirdiği bir yanılsama olduğunu söylüyor. dunne, "geçmişin, şimdinin ve geleceğin daha yüksek boyutlu bir gerçeklikte sürekli olduğunu ve onları zihinsel algımız nedeniyle yalnızca sırayla deneyimlediğimizi savundu." `:https://stringfixer.com/tr/j._w._dunne`

    aynı zamanda dunne, şimdiye kilitlenmeden geçmişi ve geleceğimizi algıyabildiğimizi düşündü ve bunun da önsezili rüyalarla ilişkili olduğunu savundu (ki zaten önsezili rüyalarla ilgili parapsikologlarla da çalışmalar yürütmüş).

    --- spoiler ---

    alex ve marcus'un evde uyandıkları sahnede alex, kırmızı bir tünel görmesiyle ilgili bir rüyadan ve garip olduğundan bahsetmişti. biz bu tünelin mahiyetini zaten çoğu insanın dayanamayıp ya geçtiği ya da filmi kapattığı sahneden anlıyoruz. alex'in gördüğü bu rüya, dunne'un sözünü ettiği precognitive dreams (önsezisel rüyalar) olabilir. filmin sondan başa doğru antikronolojik (uydurdum) bir sırayı takip etmesinin sanatsal ya da sinema yönünden ne kadar önemli olduğunu bilemem fakat bu, yine dunne'un zaman teorisiyle ilgili olabilir. ben bununla ilgili olduğundan neredeyse eminim fakat dunne'un ne kitabını okudum ne de düşüncelerini tam olarak biliyorum. dolayısıyla çok fazla yorum yapamıyorum ama demek istediğim şu ki, gaspar noe bu eserin teorik arka planını j. w. dunne ile oluşturmuş gibi görünüyor.
    --- spoiler ---

    edit: irreversible için hem benim bahsettiğim teoriyi hem de başka teorileri içeren güzel bir makale buldum. isteyen buradan ulaşabilir: `:https://www.researchgate.net/…77433175_irreversible`

  • mükemmel sırada nafaka var. bu konuyu da çözdük mü tertemiz oluruz.

    edit: geçin bunları sayın kadınlar, kimseye düşmanlık yok herkes eşit.

    edit 2 : kadınların linç girişimi devam ediyor mesaj kutumu şişirmenizin hiç manası yok, boşuna kendinizi kasmayın. çocuğa biz bakarız, nafakaya gerek yok. haydi ikileyin , az biraz ayaklarınız üstünde durun kezbanlar.

    edit 3: mesaj kutum hakaret dolu, işte siz bu kadarsınız, yaprağı yerken kırt kırt sapına gelince meeeee. bundan öteye geçemeyeceksiniz, size gülüyorum ama ağzım ile değil.

    edit 4: burada sayın kadınlar diye mevzuya girmişiz, uvv hakaretin biri bin para , gelen elinde satır ile atlamış mesaj kutuma. sakin olun hakarete mahal yok , paranızı almaya devam edeceksiniz siz. tamam hadi güldük eğlendik dağılın.

  • okulda bilgisayar labaratuvarında iki tane tiki kız yan yana oturmuş facebooklarını karıştırıyorlar.

    - ayyyy bu kim be yaşlı?
    - yok ya can o ya... var ya kıvırcık saçlı...
    - allah allah... aaa bak biri daha o adam?
    - aaa aaaaa... hesaplarını mı kırmış acabaaaa kendi resmini koymuş her yere
    - ayyy bilmem ki benimkini kırmasın daaa

    (bahsettikleri hrant dink'in resmidir)

  • seçim sandığını sevgiliye olan kavuşma özlemi gibi bekliyoruz ve o gün geldiğinde gavura vurur gibi vuracağız mührü.

  • titanik filmi deyince akla ilk gelen tabii ki en bilineni , 1997 yapımı olan ve
    james cameron'ın yazıp yönettiği, leonardo dicaprio , kate winslet ve billy zane'in baş rollerinde oynadığı on bir (11) oscarı olan filmdir.
    başka titanik filmleri yok muydu? vardı elbet.
    işte o filmlerin listesi tarihlerine göre aşağıda sıralanmıştır :

    *saved from the titanic -1912
    imdb : 7.0
    hayatta kalan bir kişinin ( dorothy gibson) anlatımına dayanan titanik felaketinin hikayesi. ilk titanic filmi.
    yönetmen : etienne arnaud
    yazar: dorothy gibson
    oyuncular: dorothy gibson, alec b. francis, julia stuart

    bu filmde, gerçek titanik'ten kurtulmuş bir aktris olan dorothy gibson rol alıyor.
    gemi batmaya başladığında gibson, gemideki 2228 kişi arasındaydı. suya indirilen ilk cankurtaran sandalında bir yer bulmayı başarmıştı. rms carpathia adlı oradan geçen
    hayatta kalan diğer birçok kişiyle birlikte onu da kurtardı.
    saved from the titanic, gibson'ın üzücü deneyiminin bir kurgusudur. biraz daha özgünlük için, carpathia onu bulduğunda giydiği kıyafeti giymişti. hayatının en kötü gecesini yeniden yaşamak, gibson'ı çok etkiledi. çekimler sırasında sık sık kontrolsüz bir şekilde ağladığı söylendi ve aktris, yapım tamamlandıktan sonra zihinsel bir çöküntü yaşadı. saved from the titanic'in bilinen hiçbir kopyası günümüze ulaşmadı;
    bu filmin bilinen son baskıları 1914'te éclair'deki bir stüdyo yangınıyla yok edildi.
    ancak birkaç tanıtım fotoğrafı hala bulunmkta.

    *in nacht und eis- 1912 (gece ve buzda)
    imdb: 5.8
    yönetmen: mime misu
    yazar: mime misu
    oyuncular: waldemar hecker, mime misu, otto rippert

    orijinal titanic'in batmasından sadece dört hafta sonra yapılan film.
    film tarihçileri onlarca yıldır in nacht und eis'in -saved from the titanic gibi - tarihe karıştığına inanıyorlardı. ancak 1998'de, iki özel koleksiyoncu ve büyük bir alman film arşivi, misu'nun filminin orijinal kopyalarıyla ortaya çıktı. kurtarılan görüntüler, o zamandan beri, youtube'da ingilizce altyazılı olarak izlenebilecek şekilde kısaltılmış bir kurgu halinde yeniden düzenlendi.

    * atlantic- 1929 (atlantik)
    imdb: 5.2
    filmin yazarı ernest raymond, bu yapım için titanik felaketini kapsamlı bir şekilde araştırıyor. film, bir buz kütlesiyle ölümcül bir çarpışma yaşayan kimliği belirsiz bir okyanus gemisinin son iki saatini anlatıyor.
    fakat 1909 ile 1911 yılları arasında titanik'i inşa eden ingiliz nakliye şirketi white star line'ın isteği üzerine,filmde bu gemiden asla ismen bahsetmiyor. yine de bazı gazeteler yine de noktaları birleştirerek resmi "titanik filmi" olarak tanımlıyor.

    *titanic- 1943
    imdb: 6.2
    yönetmenler: herbert selpin, werner klingler
    yazarlar: harald bratt, hansi köck,herbert selpin
    oyunculer: sybille schmitz, hans nielsen, kirsten heiberg

    1941'de adolf hitler'in propaganda bakanı joseph goebbels, tarihin en ünlü gemi enkazı hakkında büyük bütçeli bir film yapmaya karar veriyor.( asıl olaya sadık bir yeniden anlatım olmadan)
    ikinci dünya savaşı sürerken goebbels ve senarist harald bratt, bu projeyi almanya'nın baş düşmanı büyük britanya'yı lekelemenin bir yolu olarak kullanmak istediler.
    yönetmen herbert selpin, filmi yapmak için 155,8 milyon dolara eşdeğer bir bütçe almasına rağmen propaganda şaheserini görecek kadar yaşamadı. bazı vatansever olmayan sözler söylediği duyulunca, yönetmen 1942'de asıldı.

    *titanic - 1953
    imdb: 7.0
    yönetmen: jean negulesco
    yazarlar: charles brackett, walter reisch, richard l. breen
    oyuncular: clifton webb ,barbara stanwyck, robert wagner

    bu versiyonda da mutsuz bir evliliği olan julia sturges, iki çocuğuyla birlikte titanic ile amerika'ya gitmeye karar verir. kocası richard da iki çocuğunun velayetini almak için lüks gemiyle geçiş ayarlamaya çalışır.
    ancak gemi bir buzdağına çarptığında tüm bunlar önemsizleşir.
    çoğunlukla gerçek yolculardan esinlenerek modellenmiş film, kurmaca karakterlerden oluşuyor.

    *a night to remember - 1958 (unutulmaz gece )
    imdb: 7.9
    yönetmen: roy ward baker
    yazarlar: walter lord, eric ambler
    oyuncular: kenneth more, ronald allen, robert ayres

    yapımcı william macquitty 6 yaşındayken rms titanic'in inşa edildiği belfast'tan kalkışını izler. bu asla unutmadığı bir deneyim olur.
    1956'da macquitty, tarihçi walter lord'un geminin batışıyla ilgili çok satan kitabı a night to remember'ın film haklarını seçer.
    1958'de vizyona giren, tamamlanan film, selphin'in resminden batan görüntülerin bir kısmını geri dönüştürür. buna rağmen film, eleştirmenler tarafından sevilir ve bazen şimdiye kadar yapılmış tarihsel olarak en doğru titanik filmi olarak gösterilir.
    walter lord, kitabı bir araya getirirken hayatta kalan en az 64 kişiyle röportaj yapmış. macquitty onu akıllıca bir danışman olarak işe almış ve adamın uzmanlığı son senaryoyu büyük ölçüde etkilemiştir. lord, onlarca yıl sonra james cameron'ın titanik'i için danışman olmaya devam edmiştir.

    * s.o.s. titanic (1979)
    imdb: 6.2
    yönetmen: william hale
    yazar: james costigan
    oyuncular: david janssen, cloris leachman, harry andrews

    bu film de, 1912'deki titanic yolculuğunun, birinci, ikinci ve üçüncü sınıftaki üç farklı yolcu grubunun bakış açısından anlatıldığı versiyon.

    * raise the titanic -1980 (titanic macerası)
    imdb: 5.1
    yönetmen: jerry jameson,eric hughes, clive cussler
    oyuncular: jason robards, richard jordan, david selby

    film, devrim niteliğinde yeni bir füzesavar savunma sistemi inşa etmek için kullanılabilen, bizanyum adı verilen nadir, kurgusal bir mineral etrafında dönüyor.

    *la femme de chambre du titanic 1997 (titanic'in hizmetçisi)
    imdb: 6.6
    yönetmen: bigas luna
    yazarlar: cuca canals, jean-louis benoit, bigas luna
    oyuncular : olivier martinez, romane bohringer, aitana sanchez-gijon

    sıradan bir dökümhane işçisi, kendisiyle rms titanic'teki oda hizmetçisi arasında bir aşk hikayesi uydurur. gemi battığında ve oda hizmetçisi muhtemelen öldüğünde, hikayesi popülerlik kazanır. ama yalanın her zaman bir bedeli vardır.

    * titanic ıı -2010
    imdb: 1.6
    yönetmen: shane van dyke
    yazar: shane van dyke
    oyuncular : shane van dyke, marie westbrook, bruce davison

    ikonik geminin batmasından 100 yıl sonra (yani: 2012) geçen titanic ıı, filme adını veren lüks bir yolcu gemisinin yolculuğunu konu alıyor.

  • demem o ki, 107 yıllık şanlı kung fu hocalığımda rastladığım en kızgın vites değişikliği üniversite yıllarıma dayanır. bilenler bilir, bilmeyenler bilmezler; yurtlar bölgesinden binilen dolmuşun, çıkış kapısına varmasına kadar kampus içerisinde bir miktar yol alınır. işbu güzergahın süresi, dolmuş şoförünün o anki halet-i ruhiyesine göre değişir. hiç unutmam, aydınlık bir cumartesi akşamüzeriydi, henüz kahverengi kuşaktım ve ağır bir kung fu çalışmasını yeni bitirmiştim. maksadım kuğuları beslemek üzere tunalı'ya gitmekti. tabi serde gençlik ve kung fu'ya açlık da var olduğundan, biraz da 'yüzen kuğu tekniği' çalışırım diye dolmuşa bindim. hatıralarım beni yanıltmıyorsa, en arka koltuk sağdan ikinci sırada oturan civan mert bendim. araç hareket ettiğinde hepimiz neşe içerisinde dolmuş ücretlerimizi bizatihi takdim ettik. ağır ağır ilerliyorduk çamlar ve bölümler arasından. kısacası mes'uttuk. şoför, o yüzyıldaki her dolmuş şoförünün yaptığı gibi alışılagelmiş sorusunu sordu: "parasını veremeyen, parasının üzerini alamayan var mı?" bizler helal süt emmiş insanoğulları ve kızları olduğumuz için "aa bidakka hocam, ben paramın üzerini almadım" demedik. sergüzeşt yolculuğumuza devam ettik. derken, alışılagelmemiş bir şey oldu ve kaptanımız para alışverişini ilgilendiren sorusunu tekrar etti. garip bir titreşim yayıldı dolmuşun içinde. ense kökümüz ilk kez karıncalandı. galiba bunun nedeni biraz da şoförün sorusuna kattığı belli belirsiz sertlikti. bizler, yani kemal yekun 13 kişi kendi hallerimize rücu etmek üzereydik ki, aynı soru bu kez daha şiddetli bir tazyikle dayandı kulak kepçelerimize. susuştuk. “parasını veremeyen 2 kişi” lafzı şoförün ağzından patlak verince ise, ense kökümüzdeki tuhaf karıncalanma kuyruk sokumumuza doğru ilerlemeye başlamıştı bile. ince bir telaş kapladı hepimizi. dolmuşun kubbesini bu telaşla yapılan mırıldanmalar dolduruyordu artık. birbirimize bakıyorduk. bila ücret hareket eden o iki kişiyi tespit ve tenkide çalışıyorduk. ama nafile. galiba hepimizde güzel poker yüzleri vardı. “parasını iki kişi vermedi, versin” gürlemesi üzerine, orta sıralarda oturan volkmen kulaklığı takmış saf bir arkadaşımız “ha?.. ne… ne oluyor?” diyerek ayağa sıçradı. yediği naneyi anlamışçasına özür dileyerek parayı uzattı. ona kızsa mıydık, teşekkür mü etseydik bilemedik. çok karmaşık duygular besliyorduk hançeremizde. ama yarı yarıya da rahatlamıştık. geriye kalmıştı bir. artık onun peşindeydik. herkes birbirinin kulaklarına bakıyordu. başka volkmenli yoktu. takriben birkaç dakikalık kampus içi seferi adeta birkaç asırlık kabusa dönüşüyordu. öyle ki, ücreti peşinen takdim ettiğim halde o bir kişi yerine tekrar dolmuş parası vermeyi bile düşünmeye başlamıştım. lakin kefenin cebi olmadığı gibi kung fu elbisesinin de cebi yoktu. kuşağı vardı. üstelik iki tam dolmuş parası almıştım yanıma ve o dönüş parası da çorabımda mukimdi. vazgeçtim. ancak bu arada, ben böyle düşünürken de, şoförle dikiz aynasında göz göze geldiğimizi fark ettim. aslında herkes o aynaya bakıyormuştu. sadece gözler vardı kadrajda. adeta carl leone-sam peckinpah karışımı bir vahşi batı düello sahnesinin tam ortasında idik. sahneler, bir çift gözden başka bir çift göze kayıyordu sürekli. “parasını vermeyen o bir kişiiiiiii, parahısını versiiinnnnhhh” infilakıyla birlikte bel hizasındaki vitese hamle yapan şoför vitesi öyle bir kızgınlıkla değiştirdi ki, o koca demir yığını, adeta asfaltla hemhal olup meşke gelmişçesine sarsıldı. tanrım o ne sarsılıştı. tabi bilemiyorum, taklit yapmış da olabilir ama, tüm organlarımız ayrı sarsıldı. kampus çıkışa iyice yaklaşmıştık ve bazılarımız camlarda mevzi alıp çıkış kapısındaki görevlilere “kurtarın bizi bu manyaktan” diye bağırmak üzere kendilerini hazırlıyorlardı. ben kung fu’nun bana verdiği yetkiye dayanarak serin kanlıydım. (nefesimizi tutabildiğimiz, çivilere yatabildiğimiz gibi, kalp kapakçıklarımızı 3’e, 2’ye hatta 1’e indirebiliyorduk.) derken çok sert şekilde vites küçültüldü. durma noktasına geldik ve durduk. şoför el frenini çekti. şahadet getirenler vardı aramızda. önce, şoförün kendi kapısından çıkıp bizim dolmuşa giriş yaptığımız fıslayan kapıdan gireceğini ve allah ne verdiyse sunacağını düşündüm. ama sonra bu düşüncenin çok safdillilik içerdiğine kanaat getirerek, şoförün kısa yoldan, vites üzerinden atlayıp torpido gözündeki levye ile harikalar yaratacağı sonucuna vardım. mamafih ikisi de olmadı. o, baş seviyesindeki dev aynasından bizlere bakarak “parasını vermeyen o bir kişi var ya…” girizgahını beyan etti. arkasından gelecek sinkaflı kelimeler hepimizi ürpertiyordu. her ne kadar kısa bir es verilmiş olsa da cümle başlangıcına, zaman çok ağır ilerledi. sert bir esinti dolmuşun topraklı zemininde bir iki çalıyı önümüzden sürükledi. dolmuşun kepenkleri çarptı. bir anne çocuğunu eve soktu. kimileri gözlerini kapadı, kulaklarını yumdu. ben, elim abanoz saplı mınçıkamda, hasmımı bekliyordum. derken, cümlenin sonu geldi: “parasını vermeyen o bir kişi var ya…. işşallah sınıfta kalır!”
    kim sınıfta kaldı bilemedik hiç. ben kuğuları besledim. ve o sene çok ‘kızgın vites’ yaptı.

  • araba:
    +20 speed
    +5 friendship
    +1 charisma

    ders notları fotokopisi:
    +5 intelligence
    +3 respect

    fazla kalem, hesap makinesi:
    +5 respect
    +3 friendship

    her geçilen sınıf:
    +1 level

    her kalınan ders:
    +10 experience
    -3 respect

    diploma:
    +10000 experience
    +100 level
    -10000 gold