hesabın var mı? giriş yap

  • halka hizmet etmek için o anki sorunları konuşmak için gittiğin yerde nutuk çekmeye çalışırsan ideolojin ne olursa olsun sesin kesilir böyle. görevinizi yapın tetikçilik değil.

  • millet tekbire saldırmıyor, insanlar canlarıyla uğraşırken o esnada kendilerini yırtarcasına tekbir atanları eleştiriyor.

    ayrıca ne düşünürseniz düşünün amk bir de size mi açıklama yapacağız lan. rahatsız edici hareket yapmasın kimse bizler de burada konuşmayalım. olay bu kadar basit.

  • erkek katil: gahrolsun erkekler, eril şiddet, hepsi ölsün, bunların hepsi böyle

    kadın katil: cinsiyetçi söylemlerde bulunmayalım, kadınlar kadar başınıza taş düşsün, ne önemi var cinsiyetinin

    iki yüzlü ruh hastaları ve amsalak meriçler...

  • olamaz çünkü ilk hücre bölünerek çoğalmıştır ve türk'ün olduğu yerde bölünme, bölücülük olmaz. bu bayrak inmez, bu sitoplazma bölünmez.

  • yigit özgür'ün 2012 tarihli bu karikaturunun neredeyse aynisi 140 yil once 1872'de namik kemal'in ibret gazetesi'nde yayımlanmıs.

    https://eksiup.com/p/ib180728dtws adresinden ulasilabilecek olan bu karikaturde sunlar yazıyor:

    kayigin ustunde: "servet-i osmaniye"
    karikaturun sol tarafinda: "kanun-u esasiye'nin ilanindan evvel fıçılarını doldurup milleti aç bırakan mürtekipler"

    ficilar icinde resmedilenler:
    bahriye nâzırı rami paşa : "yedim yedim kaçarken tutuldum"
    zeki paşa: "bunları kandırırım ya!"
    serasker rıza paşa: "acaba bunlar bize kalacak mı?"
    izzet paşa: "avrupa'ya kaçabilsem"
    kabasakal mehmet paşa: "ah hepsi benim olsa"
    selim paşa: "siz çok yiyorsunuz"

    not: 1) karikaturu tolga gerger den aldim ve cevirmedigi yerleri cevirdim.
    2) kayigin ustundeki yaziyi suret-i insaniye diye okumustum ama sagolsun marionette duzeltti: servet-i osmaniye

  • bunun temel motivasyonu, o çok nefret edilen ve tüm kötülüklerin anası olarak görülen elitliğe bir övgü ve öykünmedir, "elit" diye güya hakaret ederken o kavramın içinde belli bir kültür birikimini, görgüyü, aileden gelen manevi bir zenginliği* barındırdığını, ihale sayesinde zengin olup paranın bir tarafına koysan da, arabanın en iyisine binip o elitlerin gezdiği yerde gezebilsen de, onların yazlık mekanlarında kadın-erkek plajı ayrı tatil yapabilsen de, bazı şeyleri parayla asla değiştiremeyeceğini ve elde edemeyeceğini, tüm "bakın artık ben de yapabiliyorum/sahip olabiliyorum" dediklerinin kendilerinde nasıl eğreti durduğunu bilmenin öfkesidir.
    çünkü taktılan saatin, modanisa gibi yerlerden alınan ve muhafazakar makastan çıkınca çok güzel oldu zannedilen o acıklı kitsch kıyafetlerin, havalimanında göze sokulan louis vuitton valizlerin, alta çekilen jeepin, en özel üniversitenin uluslararası bilmemne bölümünden mezun olmak için dökülen onca paranın, kendi çapında bir cemiyet, bir sosyete oluşturmak için mado'da pazar kahvaltısı edip huqqa'da latte içmenin bir boka, hiç ama hiçbir boka yaramadığını içten içe bilmenin çaresiz hırsıdır. ne tiyatroyla, ne kitapla, ne filmle, ne seyahatle telafi edilemeyecek keskin bir sakilliğin kinidir. çünkü bilir ki bugün islami moda dergisinin lansmanına gitmesine izin veren, modern zamana son derece uyumlu görünen kocası bir anda sinirlenip dayak atabilir, elitler gibi roma'ya gidilip alışveriş de yapılsa yolculuk hep maraş'taki köye kaynanaya gitmekle biter, tüm çaba dini bayramlarda ıslak ayak üzerine giyilmiş çorapların kokusuyla dolmuş havasız bir odada biter. çünkü bilir ki "çok şükür elhamdülillah, allahım, canım rabbim, bugün de bize bahçeşehir'deki evimizin bahçesinde dostlarımızla toplanmayı nasip etti" diye şükredilen her şey bir anda allak bullak olabilir ve hemen olmasa da birkaç yıl sonra kendilerini geldikleri yerde bulabilirler, ama yıllarca karı koca öğretmenlik yapıp ege'de yazlık alan beyefendiyle hanımefendinin öyle bir riski yoktur, insanın kumaşında olan bir şeyin öyle aniden kaybedilme riski olmaz.

    edit: "neden maraş?" diye soranlara cevap vermek adına, bu "italya'dan sonra maraş'a gitmekten ve köşelerden erkek çorabı toplamaktan ve kokudan ne kadar iğreniyoruz" benim nişantaşı dolaylarında bir cafede iki kadının muhabbetinden duyduğum bir şeydi, maraş'a ya da doğu'ya bir garezim yok, buradan tüm maraşlı vatandaşlarımıza "maraş'ın yollarına çıkayım dağlarına" şarkısını armağan ediyorum.

    edit: haters gonna hate.

  • soğuk su kullanılarak kahve demleme yöntemlerinden biridir. diğeri ise (bkz: cold drip/@ridefort)dir. ikisi demleme methodu olarak tamamen farklıdır. konuyu anlatmaya, cold drip başlığına yazmış olduğum entryimden bir alıntı yaparak başlamak isterim;

    öncelikle şu sorunun cevabı aranmalı. neden soğuk su ile kahve demliyoruz? çünkü sıcak su, öğütülmüş kahve çekirdeğinin içindeki asitleri ve yağları çözüp ortaya çıkartırken, soğuk su asitlerin ve yağların çıkışına izin vermez. yani demleme sonucunda elde edilecek kahve düşük asiditeli bir kahve olur. karşımıza bir soru daha çıktı. neden düşük asiditeli kahve gerekiyor? çünkü yüksek asidite kahvenin tadını bozan bir şeydir. zaten belirli asiditeye sahip kahve soğudukça asiditesi artar ve tadı içilmez hale gelir. eğer 1-2 saat bekleyip oda sıcaklığına gelmiş bir kahve içildiyse, o yüksek asiditenin kahveye ne kadar kötü bir tat verdiği oldukça rahat anlaşılır. bu kötü tat oluşmadan kahveyi soğuk bir şekilde tüketilebilmesi için soğuk demleme yöntemleri geliştirilmiş. çok da güzel olmuş. bu ön bilgiden sonra artık bu demleme nedir, nasıl yapılır kısmına geçilebilir.

    cold brew mantık olarak french press ile demlemeye benzer. yani kullanılan method sadece steepingdir. uzun süre soğuk suyun içerisinde, kahve çekirdeklerinin demlenmesi sağlanır.

    cold brew yapmaya olanak sağlayan birçok alet vardır. toddy, filtron, oxo, bod gibi. görünümlerinden başka hiçbir farkları yok. birbirlerinin tıpa tıp aynıları. tek özellikleri işi biraz daha kolaylaştırmaları. elbette bu kolay demleme işlemi custom bir şekilde evde de yapılabilir. bu, yazının sonlarına doğru değinilecektir.

    bu basit ama etkili demleme yönteminin detaylarına bakıldığında 4 unsur sonuçta çıkacak kahveyi etkiler.

    ilki öğütme kalınlığı. kullanılması gereken kalınlık extra coarsedur. benzetmek gerekirse aşağı yukarı karabiber tanesi iriliğinde bir kalınlıktır. bu öğütme kalınlığı bir de (bkz: cowboy coffee/@ridefort) yapılırken kullanılır. sık karşılaşılan bir kalınlık olmamakla beraber çoğu öğütücü de bu kadar kalın öğütemez. bu yüzden imkanlar coarse öğütmeye el veriyorsa, demleme süresi kısaltılarak dengelenmeye çalışılmalıdır. fakat çok sağlıklı bir sonuç vermeyeceğini söylemem gerekir*.

    ikincisi kahve/su oranı. 1:8 veya 1:9 oranları en idealleri. fazla kahve tadı çok fazla bitter, azı çok fazla seyrek hale getirebiliyor.

    üçüncüsü suyun sıcaklığı. bu demleme yönteminde direkt olarak buz kullanımı çok doğru bir hareket olmayacaktır. oda sıcaklığında su kullanılıp oda içerisinde demleme işlemi gerçekleştirilebileceği gibi buz dolabına da konulabilir. buz dolabı içerisine koymanın daha iyi sonuç verdiği düşüncesindeyim.

    son olarak demleme süresi. çok farklı düşünceler olsa da* 12-24 saatin en uygun olduğunu düşünüyorum. burada karar verilmesi gereken şey sonuçta çıkacak kahvenin ne kadar konsantre olması istendiğidir.

    eğer uygun bir öğütücü var ise evde yapması çok keyifli olacaktır. işin en sıkıcı kısmı kahveyi süzme işlemi. piyasada satılan aletlerin de tek görevi süzme işlemini basitleştirmesi. french press bu konuda fazlasıyla işe yarıyor fakat onların da boyutları oldukça yetersiz. bu yüzden büyük kavanozlar kullanılması daha mantıklı. kavanozda demlenen kahveyi içime hazır hale getirmek için 2-3 aşamada süzme işlemi gerçekleştirmek gerekiyor. öncelikle bir elekten iri kahve taneleri süzülmelidir. bunun ardından bir kağıt filtre kullanılması gerekiyor. aksi takdirde içeride kalan ince taneler bekledikçe kahvenin tadını bozacaktır. kalın oluşundan kaynaklı en uygun kağıt filtre chemex filtresidir. genelde bir kere süzmek yeterli geliyor. v60 filtresi kullanılırsa 2 kere süzülmesi daha iyi sonuç verecektir.

    tat olarak cold dripten belirgin bir farkı vardır. cold brew ile çok daha konsantre ve keskin bir kahve elde ediliyor. bunun yanında oldukça da kolay içimlidir. ayrıca 2 haftaya kadar buzdolabında saklanabilir. her türlü içecekte kullanılabilir. hatta şanti sifonu yardımı ile (bkz: nitro coffee/@ridefort) bile yapılabilir. son yıllarda iyice popülerleşen cold brew, benim için yazların vazgeçilmez içeceği haline gelmiştir.

    afiyet olsun!