hesabın var mı? giriş yap

  • gerçektir.

    türkiye'de eğer sağ partiler üçe beşe bölünmeden seçime girmişse hep kazanmıştır.

    1950 genel seçimleri: demokrat parti, %55,2-tek başına iktidar
    1954 genel seçimleri: demokrat parti, %58,4-tek başına iktidar
    1957 genel seçimleri: demokrat parti, %48,6-tek başına iktidar

    ------27 mayıs 1960 askeri darbesi-abd'den istediği krediyi alamayınca rusya ile yakınlaşan demokrat parti kapatıldı, 'siz isterseniz şeriatı bile getirirsiniz' sözüyle akıllarda kalan lideri adnan menderes idam edildi.

    1961 genel seçimleri: kapatılan demokrat parti adalet partisi ve yeni türkiye partisi olarak ikiye bölündü. adalet partisi chp ile koalisyon kurdu.
    1964'te süleyman demirel adalet partisi'nin başına geçti, hükümeti düşürdü.

    1965 genel seçimleri: adalet partisi, yüzde 52,9-tek başına iktidar
    1969 genel seçimleri: adalet partisi, yüzde 46,5-tek başına iktidar

    -----12 mart 1971 askeri darbesi-laik türkiye cumhuriyeti'nin geleceğinin tehlikeye düştüğü gerekçesiyle hükümet düşürüldü. rusya ile yakınlaşan adalet partisi lideri süleyman demirel zorla istifa ettirildi.

    1973 genel seçimleri: sağ süleyman demirelin adalet partisi, necmettin erbakanın milli selamet partisi, alparslan türkeş'in milliyetçi hareket partisi, ferruh bozbeylinin demokratik partisi olarak dörde bölündü. c.h.p&milli selamet partisi koalisyonu kuruldu. 7 ay sonra koalisyon dağıldı, yerine sağ partilerin 'milliyetçi cephe hükümeti' kuruldu.

    1977 genel seçimleri: sağ partiler gene beş parçaya bölünüp seçime girdiler. chp doğudan aldığı oyların da yardımıyla birinci çıktı ama hükümeti kuramadı. sağ partiler birleşip sola karşı'ikinci milliyetçi cephe hükümeti'ni kurdular.
    ecevit gensoru verip hükümeti düşürdü. adalet partisinden istifa eden tüm milletvekillerine bakanlık vererek yeni hükümet kurdu. (bkz: güneş motel vakası) anarşi ve terör patladı. ekonomi çöktü. ara seçimlerde c.h.p'nin oyu yüzde 20'lere gerileyince deniz baykal ve ekibi sert şekilde parti içi muhalefete geçti. ecevit istifa etti. süleyman demirel azınlık hükümeti kurdu.

    6 eylül cumartesi günü konya'da "kudüs'ü kurtarma yürüyüş ve mitingi" düzenlendi. bu mitinge 100 bin kişinin üzerinde katılım oldu, bazı kişiler şalvar, cübbe ve sarıkla, eski harflerin bulunduğu pankartlarla gelip"şeriat gelecek, vahşet bitecek", "dinsiz devlet, yıkılacak elbet" gibi sloganlar attı. miting sırasında okunan istiklâl marşı topluluk tarafından yuhalandı.
    -----12 eylül 1980 askeri darbesi-laik türkiye cumhuriyeti'nin geleceğinin tehlikeye düşmesi ve kardeş kavgasını sona erdirmek gerekçesiyle hükümet düşürüldü. tüm siyasi partiler kapatıldı.

    1983 genel seçimleri: anavatan partisi, yüzde 45,1-tek başına iktidar
    1987 genel seçimleri: anavatan partisi, yüzde 36,3-tek başına iktidar

    (bkz: 6 eylül 1987) referandumu ile ucu ucuna 12 eylül yasaklı liderlerin yasağı kalktı. süleyman demirel, alparslan türkeş, necmettin erbakan gibi yasaklı liderler siyasete geri döndü. sağ oylar bölündü. (bkz: 26 mart 1989 yerel seçimleri)'nde sağ partilerin bu bölünmesi ile shp aradan sıyrıldı ve %28 oyla istanbul, ankara,izmir dahil 40 ilin belediye başkanlığını kazandı.
    1991 genel seçimleri: birinci parti: d.y.p/ikinci parti:anap----- doğruyol partisi-s.h.p koalisyonu
    1995 genel seçimleri: birinci parti: refah partisi/ikinci parti:anap-----refah partisi-dyp koalisyonu

    -----28 şubat 1997 askeri darbesi: laik türkiye cumhuriyeti'nin geleceğinin tehlikeye düştüğü gerekçesiyle hükümet düşürüldü, refah partisi kapatıldı.
    1999 genel seçimleri: dsp-anap-mhp koalisyonu

    2002 genel seçimleri: akp, yüzde 34,2-tek başına iktidar
    2007 genel seçimleri: akp, yüzde 46,5-tek başına iktidar
    2011 genel seçimleri: akp, yüzde 49,8-tek başına iktidar

    2015 (haziran) genel seçimleri: hükümet kurulamadı, erken seçim kararı alındı.

    2015 (kasım) genel seçimleri: akp, yüzde 49,5-tek başına iktidar

    2018 (haziran) genel seçimleri: loading...

  • ilk yazarı kanzuk atsın, kasa her zaman kazanır.

    olm ben yapınca niye komik olmuyor, siz fuları nerenize bağlıyorsunuz?

  • aslında şimdi yazaklarımı çok rahat liverpool, arsenal veya ne bileyim fever pitch başlığına da yazabilirdim. aslında bu şimdi yazacaklarım olduğu zaman bu ligin ismi premier league bile değildi. ama murat kosova'nın "işte premier league bu!" cümlesinin içini çok iyi doldurduğunu düşündüğüm bir hadiseler topluluğundan söz edeceğim için, bu başlığa yazmakta karar kıldım.

    1988/89 sezonu

    yazının başlığına bakınca aklımıza fenerbahçe'nin 103 gollü, rekor sezonu gelir ve benden de zaten bu tip bir yazı çıkar ama aynı sezonun ingiltere'sini yazmak istedim.. çok absürd bir sezondu ve esasen pek çoğunuzun yakinen bildiğine emin olduğum bu sezona dair bir iki ayrıntı vermek istiyorum...

    önce elimizde neler var bir ona bakalım? ya da neler yok?

    80'lerin sonunda ilk olarak günümüz ingiliz futbolunu domine etmekte olan manchester united'ın esamesi yok mesela. son olarak 1967'de şampiyon olan kırnızı şeytanlar, 26 senelik acı bekleyişlerinin 22. senesindeler henüz..

    yine günümüz ingiliz futbolunun en önemli takımlarından chelsea, 88/89 sezonunda bir alt ligde yine günümüzün bir başka ingiliz fenomeni manchester city ile kıran kırana şampiyonluk mücadelesi vermekte.. nihayetinde mutlu sona ulaşacaklar ve bir daha düşmemek üzere premier lig'e, o zamanki adıyla division 1'e yükselecekler..

    ancak yazımızın konusu ne chelsea, ne de diğer manchesterlar..

    80'ler denince ingiliz futbolunu domine eden, bugünlerde yaşı 40 ve üstü olan bir çoğumuzun halen gönülden bağlı olduğu bir liverpool gerçeği var.. liverpool, geçen sene 11 maç üst üste kazanıp, son 3 haftada 2 maçta 5 puanı bırakmasaydı, çeyrek asır sonra biz orta yaşlı liverpool'luları mutlu edebilirdi.. ancak olmadı.. oysa 80-90 arasına tam 7 şampiyonluk sığdırmıştı..

    şu halde efsane 89 sezonunun bir aktörünün liverpool olduğunu görebiliyoruz.. peki diğer(ler)i kimdi?

    liverpool kentinin bir diğer takımı everton'ın söz konusu 10 yıllık dönemde 2 şampiyonluğu var, bir kere de aston villa'nın..
    günümüzün hadi 1. sınıf demesek te, kalbur üstü addedilebilecek takımları..

    arsenal'e henüz değinmediğimi farketmiş okur kardeşlerime sabırları için teşekkür ediyorum. koyu bir arsenal taraftarı olan, günümüz edebiyatının babalarından nick hornby, arsenal maçlarıyla özdeşleştirdiği, otobiyografik eseri fever pitch'te der ki: "küçük takım taraftarı olmak belki de en iyisi, en azından yerini biliyorsun.. ama arsenal gibi bir takıma aşıksan, hayat sana normalden çok daha büyük kötü sürprizler verebiliyor..."

    arsenal'in 1. lige yükseldiği 1920 senesinden beri hiç düşmediğini, 1971'e kadar geçen sürede ise 8 şampiyonluk aldığını düşünürsek.. londra merkezli en başarılı futbol takımı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.. özellikle 1930'ları domine eden arsenal, 1971 şampiyonluğunu, bir önceki olan 1953'ten tam 18 sene sonra almıştı.. 18 senelik bir hasret..

    bu yazıda mercek altına alacağımız 1989 sezonuna geldiğimizde, arsenal bu kez de 1971'den bu yana şampiyon olamıyordu. yine nick hornby'nin deyişiyle, bir sanat eseri icra eder gibi kaybediyorlardı..

    1988/89 sezonu yine liverpool'un favori olduğu bir sezondu.. bir önceki sezonda double double yapmışlar (fa cup + şampiyonluk) ve 88'i show yaparak bitirmişlerdi.. john barnes, john aldridge, ıan rush, peter beardsley ve emektar kenny dalglish'ten oluşan forvet hattı ne demek istediğimizi anlatır herhalde. kaleci bruce grobbelaar, defansta steve nicol, steve staunton, ortada jan mölby, ronnie whelan, steve mcmahon ve nicholas tanner.. kesin ismini atladığım da vardır....

    lige bu beklentilerin aksine çok kötü başladılar.. 9. hafta sonunda 3g 3b ve 3m ile ancak 12 puan toplayabilmişlerdi.. bu 3 mağlubiyetten belki de en absürd olanı kendi sahalarındaki newcastle united mağlubiyetleriydi. nitekim, newcastle sezonun tamamını toplam 7 galibiyetle, ki işte bu 7 galibiyetten biri deplasmanda liverpool'a karşı ve ancak 31 puanla sonuncu olarak tamamlayacaktı...

    ve sezon başında arsenal, son 18 senede bir kez bile şampiyonluk ve hatta 2.lik bile yaşayamamış arsenal*, pek kaale alınmıyordu. ancak sezona, görece iyi başladılar. sonunu getirememesiyle ünlü arsenal yine de pek ümit vermiyordu. 9. hafta sonunda 5g 2b 2m hiç fena değildi yine de..

    ilk devre biterken puan durumunun ilk 4 sırası şu şekilde idi:

    1- liverpool 38 p
    2- everton 37 p
    3- arsenal 36p
    4- man utd 35 p

    2. yarı, yeni yılın ilk günü man utd deplasmanına gitti liverpool ve 3-1'lik mağlubiyetle döndü. 1 ocak günü.. şubat ayında oynadıkları maçların yarısını kazandılar, yarısında berabere kaldılar.. ve sonra liverpool fırtınası başladı.. mart ve nisan'da oynadıkları her maçı kazandılar.. 9 maçlık galibiyet serisi.. liverpool vitesi yükseltirken diğerleri neler mi yaptı?

    arsenal, nisan sonuna kadar olan dönemde iki kez kaybetti ama bir iki de beraberlik dışında harika form tuttular. bu hafta gider, diğer hafta biter derken mayısa gelindiğinde puan durumu çok enteresan bir hal alacaktı. bir cümle diğer iki takıma değindikten sonra hemen bu puan durumunu nakledeceğim.

    everton ve man utd belki de tarihlerinin en kötü 2. yarı performansını gösterdiler ve lig bittiğinde everton 8. ve man utd ancak 11.ydi diyim siz anlayın. yani nisan bittiğinde artık yarışta kalan iki takım vardı.. arsenal ve liverpool.

    mayıs ayına enfes başladı arsenal. ligi 4. bitirecek olan norwich'i 5'lediler ve son hafta, son maçta küme düşecek middlesbrough'yu deplasmanda çok zor maç sonunda 1-0 yendiler.. önlerinde 3 maç vardı..

    tarih 06.05.1989.
    puan durumu:
    1. arsenal 72p
    2. liverpool 67p

    arsenal'in 1 maç fazlası vardı yalnız.

    arsenal'in kalan maçları:
    derby united (evinde)
    wimbledon (evinde)
    liverpool (deplasman)

    liverpool'un kalan maçları:
    wimbledon (deplasman)
    qpr (evinde)
    west ham (evinde)
    arsenal (evinde)

    averajları da verelim, arsenal +36, liverpool +32 averajda

    arsenal açısından işler şöyle enfes, evindeki 2 maçı da kazanırsa, 78 puan yapıyor, bu durumda, liverpool, kendileri ile oynayacaklar maçlar dahil seri halde kazanması lazım.., son maçta yenilmeseler yetiyor..

    liverpool için de yine şöyle enfes, kalan 4 maçını kazan ve yine şampiyon ol.. hatta fa kupasını da kazandığını dikkate alırsak, arka arkaya 2. double double işten değil..

    13 mayıs 1989
    arsenal içerde derby ile, liverpool deplasmanda wimbledon ile..

    arsenal kendi sahasında, 18 sene sonra şampiyonluğa bu derece yakınken, kaybediyor.. 1-2 yeniliyor ve binlerce taraftarı gözyaşı içinde terk ediyor stadı.. liverpool ise, wimbledon deplasmanında ölüp ölüp diriliyor ama 2-1 kazanıyor..

    puan durumu:
    1. arsenal 72p (avg +35)
    2. liverpool 70p (bir maçı eksik) (avg +33)

    16 mayıs 1989
    liverpool eksik maçında qpr'ı 2-0la geçiyor..
    puan durumu:
    1. liverpool 73p (avg +35)
    2. arsenal 72 p (avg +35)

    17 mayıs 1989
    arsenal kendi sahasında wimbledon ile berabere kalıyor!!
    puan durumu:
    1. liverpool 73p (avg +35) (1 maçı eksik)
    2. arsenal 73 p (avg +35)

    liverpool'da büyük mutluluk, arsenal'de büyük hüzün var. nick hornby'nin dediği gibi, bir sanat eseri oluştururcasına kaybediyorlar.. sonunu getiremiyorlar.. bir umut west ham maçlarını beklemekteler liverpool'un..

    23 mayıs 1989
    liverpool 5 west ham 1

    puan durumu:
    1. liverpool 76 p (avg +39)
    2. arsenal 73 p (avg +35)

    26 mayıs 1989

    ligin final haftasına girilirken tabela bu şekilde.. liverpool kazanır, berabere kalır veya tek farkla yenilirse bile şampiyon. maç liverpool'da.. 1974'ten beri, son 15 senede, arsenal, liverpool'da maç kazanamamış.. 13 maç yapılmış, 10'u liverpool, 3ü berabere.. 26 gol atmış liverpool, 7 gol atabilmiş arsenal...

    2 farklı galip gelemezlerse şampiyon olamazlar. esasen 2 fark gelince fark etmişsinizdir, her iki takım da 76 puan oluyor ve averajlar da 37.. böyle durumda şimdilerde ikili averaja bakılırken, o dönemde genel averaja ve eşitlikte atılan gole bakılıyor.. liverpool 65 gol atmış, arsenal ise 71.. hmmm.. 2 fark yetecek arsenal'e..

    80'den 89'daki o maça gelesiye dek 6 kez şampiyon olan liverpool, 74'ten beri yenilmemiş liverpool.. 2 fark yiyecek mi acaba?

    maç başlıyor ve arsenal saldırıyor. saldırıyor dediysek, ilk yarıda sadece 1 evet bir pozisyon var heyecan yaratan.. çizgiden topu çıkartıyor liverpool defansı. bunun dışında al gülüm ver gülüm, sıkışık, pozisyonsuz, sıkıcı bir maç.

    devre 0-0.

    2. yarı da benzer şekilde başlıyor.. ancak 53. dakikada, dönemin arsenal'inin en sevilen oyuncusu alan smith, duran top pozisyonunda arkadan sinsice çıkıyor, ofsayt taktiği yapan liverpool defansının arasından kafasını uzatarak durumu 1-0'a getiriyor.. tartışmalı bir gol, tüm liverpool oyuncuları hakemi sarıyor.. hakem de başta vermiyor golü.. yardımcısına gidiyor.. bir süre konuşuyorlar.. herkes nefesini tutmuş bekliyor.. en sonunda orta noktayı işaret ediyor.. evet gol.. 1-0 önde arsenal..

    yine nick hornby'den dinleyelim. öylesine umutsuz ki.. 1-0 öne geçince dahi mutsuz.. o esnada yanında olan arkadaşı, onun mutsuzluğuna anlam veremiyor. hornby, 2-0 lazım ama trajikomik şekilde 1-0 kazanıyoruz diyor. arkadaşı da, 2-0 kazanmak için mutlaka bir ara skorun 1-0 olması gerektiğini söylüyor :)

    arsenal bastırıyor ve tribünlerin pek tutmadığı thomas bir anda kaleci ile karşı karşıya kalıp son derece kötü bir şekilde vurarak belki de tüm umutları bitiriyor.. grobbelaar'ın kucaklarında eriyor cılız vuruş.

    dakika 90. sakatlık yüzünden oyun durmuş. sakatlanan ise yerde zaman geçiren liverpool'lu bir oyuncu değil. arsenal'den.. liverpool tribünleri şarkılar söylüyor. oyun başladı top liverpool'da.. saniyeler ilerliyor.. top bir türlü arsenal'lilere gelemiyor.. havalanıyor, düşüyor, yere inmiyor bir türlü.. inse de hep liverpool'lularda..

    saniyeler geçiyor, maç bitti bitecek.. liverpool atakta, barnes ceza sahasına giriyor.. o esnada hemen çizgide duran arkadaşına topu verse muhtemelen hakem maçı bitirecek.. içeri katediyor ama nigel winterburn topu kesiyor bir şekilde ve kalecisine veriyor.. kaleci hemen degaj.. kafayla indiriyor arsenal ve dakikalar önce bomboş topu kaçıran thomas'ın önüne geliyor gene top.. son saniye, son atak, son şut..

    thomas son adamı geçiyor, top bir ara ikisinin arasına sıkışıp sonunda thomas'ın önünde kalmaya karar veriyor.. ve grobbelaar açıyı kapamaya uğraşsa da, bu kez affetmiyor thomas.. son maç, son dakikanın, son saniyesinde bir mucize oluyor.. gooooooollll

    0-2 bitiyor maç.. arsenal, ıngiltere fubol tarihinin ilk aynı averaj'la biten sezonunun atılan toplam gol farkı ile (ve de sondur bu) ilk şampiyonu oluyor. 1971'den sonra 18 sene beklyerek bir mucizeye imza atıyorlar.. bunca yazdığım şeye rağmen belki de sadece şu linke tıklasanız da yeterli olacaktı.

    ancak bu öyle bir şampiyonluk ki, değil bu benim naçar cümlelerim, değil sözlüğümüzdeki değerli yorumlar* kitaplar yazılsa az..

    http://www.youtube.com/watch?v=bqmo3s2elpe

    baki hörmetler.

    edit: bir iki tapaj ve de hede hüde..

  • sevgili dostlar,

    bundan önceki yazımda size kandırmak yani insanları manipüle etmek için kullanılan 5 psikolojik numaradan bahsetmiş ve sonraki yazımda 5 tane daha anlatacağımı söylemiştim.

    işte şimdi şimdi sözümü tutuyorum. sahtekarları ifşa etmeye devam edelim.

    1) kişiye özel kelimeleri taklit etme.

    şimdi her birimiz konuşurken veya yazarken kendimize has kelimeler kullanırız. kullandığımız bu kelimeler de bizim iç dünyamız ve inanç sistemimiz hakkında ip uçları verir. kullandığımız bu özel kelimeler karşımızdaki tarafından kullanıldığı zaman da durup dururken ona sempati beslemeye başlarız.

    örneğin siz "maşallah" kelimesini çok seviyorsunuz diyelim. bir araba almaya gittiniz ve size gösterilen arabayı beğendiğiniz zaman "maşallah çok güzel arabaymış" dediniz. işte burada boyanmış hurdayı size satmak isteyen satıcı "maşallah sizde arabadan gerçekten anlıyorsunuz" dediği anda sırf sizinle aynı kelimeyi kullandığı için hokkabaz satıcı size samimi ve inandırıcı gelmeye başlar.

    günlük yaşamda kendinize özgü olarak kullandığınız her kelime hele hele bu kelime belli bir yöreye aitse sizi etkiler.

    pazarda hormonlu ve çürük domatesin görüntüsü hoşuna giden karadenizli teyze "uşağum bu domatesler kaç para ?" diye sorduğu zaman karşıdan "teyzem çok güzel domates bizim uşaklar sana hemen üç kilo tartsın kaçırma" diye bir cevap aldığı anda o hiç tanımadığı pazarcı bir anda dikkatini çeker.

    kullandığınız kelimeleri size karşı kullananlara dikkat edin çünkü bilinçli yapıyor olabilirler.

    2) büyük isteyip küçük koparma.

    bu çok bilinen bir numaradır. amerikalılar buna "kapının arasına ayakkabı sokmak" falan da derler.

    buna göre birinden çok büyük bir şey isteyip hayır cevabı aldıktan sonra daha küçük bir şey isterseniz karşınızdaki psikolojik olarak ikinci hayır cevabını vermekte zorlanır çünkü size borçlu olduğunu düşünür. mantıksız ama gerçek bir psikolojik açıktır.

    örneğin sahte bir yardım derneği için yardım toplama görüntüsü altında dolandıran bir serseriyi düşünelim. sen yolda yürürken yanına yaklaşır ve "depremde yaralanan aileler için yardım topluyoruz, 100 tl'lik bağış çeki almak ister misiniz ?" der. tabi şimdi çoğu insan durup dururken 100 lirayı uçlanmaz hatta belki istese bile üstünde o kadar para olmayabilir. cevabın normal olarak hayır olur.

    zaten dolandırıcının istediği de o "hayır" cevabını vermendir. hemen ardından seni ayıplıyormuş gibi bir yüz ifadesi takınır ve "peki o zaman en azından 5 lira karşılığında şu yardım posta kartlarımızdan alsanız, en azından bunu yapabilseniz" der.

    işte bu aşamada biraz önce 100 lirayı veremediğin için yaşadığın pişmanlık karşısında o 5 lira sana bu vicdan azabından kurtulmak için çok ufak bir bedel gibi gelir. düşünmeden 5 lirayı hokkabaza verirsin. üstelik kendini "depremzedelere" yardımda bulunduğun için iyi de hissedersin. bu taktikle günde yüz kişiden 5 lira topladıklarını bir düşün. tabi ortada dernek falan yoktur tüm verilen paralar hokkabazların cebine girer.

    böyle bir durumda karşındaki iyice sorgula. kimlik ve dernekle alakalı ek bilgiler iste. kısacası pişmanlık duygusuyla iş yapma.

    3) hızlı konuşarak kafa karıştırma.

    karşındaki kişi çok hızlı konuştuğu zaman beynin söylediklerini işlemden geçirmekte zorlanır. çoğu insan da anlayamadığını itiraf etmek istemez ve "evet,evet" diyerek anlıyormuş rolü yapar.

    kandırıcı senin tam anlamanı istemediği durumlarda konuşma vitesini bilinçli olarak yükseltir. bunu en çok da çağrı merkezleri yapar. örneğin bir firmanın çağrı merkezi seni aradı ve dışarıdan çok güzel gözüken bir teklif getirdi. sana ek bilgi vermesi gerektiği zaman bilinçli olarak çok hızlı konuşmaya başlarlar. sen de sürekli anlamadım falan demekten çekindiğin için anlıyormuş numarası yaparsın. en sonunda karşıdan dinlediğin konuşma şöyle bir şey olur "kampanya kapsamında ******* size tanımlanacak ve ödemeniz gereken ********* bedelleri ******** yansıtılacaktır. onaylıyormusunuz ?" bir çok insan burada "anlamadım yavaşça tekrar eder misiniz ?" demek yerine "onaylıyorum" diyerek kurtulmak ister çünkü zihni aşırı yüklemeden rahatsız olmuştur.

    kısacası sevgili dostum birisi seni ışık hızında konuşarak laf kalabalığına getirmek isterse hemen onu durdur,yavaş ve tane tane konuşmasını iste. anlamadım demekten de çekinme.

    4) fiil yerine sıfat kullanarak soru sorma.

    şimdi bu biraz karışık gelebilir ama değil. insanlar kendilerine belli sıfatların verilmesinden hoşlanırlar. hele bu sıfat olumluysa duygusal duruma geçerler. peki nasıl kullanılır ?

    diyelim ki sana elektrikli bir süpürge satacaklar. aslında bırak halıdaki tozları çekmeyi doğru dürüst çalışması bile problemli kolpa bir süpürge markası. ama böyle süpürgeye uzay gemisi gibi dizayn yapmışlar ismi de "toz yok edici ultra temizlik robotu 2050" falan gibi kolpalık kokan bir isim.

    şimdi bunu sana satmak isteyen uyanık lafa şöyle başlarsa kaybeder. "evinizde kolayca temizlik yapmak sizin için önemli mi ? ". bu soruda dikkat ederseniz temizlik yapmak fiilini kullanmış ve bu sebeple çok etkili bir soru değil.

    ama bunun yerine soru şöyle gelirse "evi pırıl pırıl, temiz bir insan olmak sizin için önemli mi ?" bak şimdi işler değişti. sana "temiz bir insan olmak" şeklinde bir sıfat taktı. her insan temiz olarak bilinmek ister ve kendisine pis denmesinden hoşlanmaz. şimdi bu soruya vereceğin cevap artık bellidir. tabii ki ben pis bir insanım demeyeceğin için "evet temiz bir insan olmak benim için önemlidir" diyeceksin.

    hemen ardından ikinci bir soru gelir " o zaman evinizin daha temiz olması için en son teknolojiyi kullanmayı tercih edecek bir insansınız diyebilir miyiz ? " hadi bakalım şimdi buna hayır de. buna da evet cevabı verdikten sonra artık sana kolpa süpürgeyi satmak çok da zor olmayacaktır.

    bu sebeple birisi çok hoşuna gitse bile sana bir sıfat takarsa hemen dikkatini ver. organize bir üç kağıt hedefi olabilirsin.

    5) gülümseme

    gülümseme bulaşıcıdır. gülümseyen bir insan sende kısa zamanda samimiyet ve dostluk hisleri uyandırabilir. bu sebeple gülümseyerek yapılan tekliflere ve sorulara karşı kalkanların iner. örneğin bir kafeye gittin ve o kafede satılan aslında beş para etmemesine rağmen çok pahalı bir kahve cinsi var. ismi de diyelim ki "afrika kahvesi". fiyatı da 30 lira.

    sen normalde böyle bir kahve içme niyetinde değilsin. güzel bir türk kahvesi içmek istiyorsun. masana gelen bir garson sana "bugünkü özel kahvemiz "afrika kahvesi" ve bence siz yeni deneyimlere açık bir insana benziyorsunuz" dese.

    normalde "yok kalsın bana bir türk kahvesi" dersin. ama sana bu cümleyi söyleyen garson suratına koca ve içten bir gülümseme kondurur, gözlerinin içine bakarak bunu söylerse hele hele güzel bir kız veya yakışıklı bir erkek garsonsa hayır demen o kadar kolay olmaz.

    bazen sırf birisi kendine güzel güzel güldü diye denilen her şeyi kabul edecek kadar sevgi açı insanlar da vardır. tavsiyem birisi sana gülümserse sen de ters davranma ona gülümse ama gülerken mantığını da çöpe atma.

    evet. bugün paylaşacağım 5 psikolojik numara bunlar. umarım sizlere faydalı olur.

    aklınızı ve mantığınızı sürekli açık tuttuğunuz güzel bir gün dileklerimle.