hesabın var mı? giriş yap

  • bir ağacın yaşıdır.

    nasıl hesaplandığı konusuna gelince. bir ara trt belgesel'de izlemiştim. bir ladin ağacının yaşını hesaplamışlardı. önce şu bilgiyi vereyim; ağaçlar her yıl gövdesine yeni bir halka ekliyor. (dış kabuk ile son halka arasına) bu halka sayısı da ağacın yaşını belirtiyor. örneğin; halka sayısı 80 ise ağacın yaşı da 80. her ağaç için geçerli olmasa da gövdesi büyüyen ağaç türlerinin yaşı halka sayısı sayılarak hesaplanıyor.

    halka sayısını nasıl saydıklarına gelince. kullandıkları bir alet var. aleti ağacın gövdesine kadar sokup gövdenin ortasından dışına kadar çubuk şeklinde bir parça çıkarıyorlar. o parçadaki halkaları sayıyorlar. sonra deldikleri yeri çamurla kapadılar falan... gövdesine her yıl birden fazla halka ekleyen ağaçlar da var. ağacın cinsine göre değişiyor. hesaplama yöntemi aynı. hatta halkaların genişliği darlığına göre geçirdiği mevsimsel süreç bile gözlemlenebiliyor.

    edit:
    https://twitter.com/…973/status/1347953818651275272

  • "varoş mekanlarda eller havaya yapmak" kitabımızın 76. sayfasında bulunan rehberdir.

    öncelikle herkes kitabın ön sayfasını açıp baksın, çünkü en geç 2010 tarihli olmalı basım yılı kitabın.

    evet,

    ders1: ikilemeler, tekerlemeler, kulak aşinalığı olan yerel söylemler

    örn: baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana(portakalı soydum baş ucuma koydum)

    ders2: esnaf ağzı hölölöyler, lololar, savuşturma tarzları

    örn: tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim(boş bakkal taşak tartar, sinekli bakkal ve müthiş uyum)

    ders3: baskılı söylemler, bağlaçlı-edatlı tekrarlar

    örn: döneceksen dön, boş kaldı bak defterim, seveceksen sev artık veresiye sevgilim(yine bakkal ağzı var burada)

    ders4: kalple ilgili şeyler söyle prim yapar hep

    örn: kalbim tezgah altı, bir tek seni istiyor, zamlar devam ederse o mahşeri bekliyor.

    şimdi bakalım neler çıktı;

    baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana
    severdim yarım yarım, sıkardım ara sıra.
    kalbim çarpar oldu, hep turuncu turuncu,
    kimseler dokunamaz, pütürlüdür vücudu.
    tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim,
    yarım kilocuk da olsa, yine benimsin sevgilim.

  • rezalet mi? bu ülkenin şartlarında nezakettir olsa olsa! ama bizim içi kokuşmuş insanlarımız nezaketi rezalet olarak algılar, yorumlar. o kadar da kötü niyetliyizdir zira.

  • zirvesinde hava basincinin 33,2kpa (bkz: kilopascal) olarak ölcüldügü, dünyanin catisi olarak nitelendirilen himalaya dag sirasinin doruk noktasi.

    simdi haydi gelin, everest kisvesi altinda biraz dogabilimleri hakkinda atip tutalim. fizik yapalim, biyoloji yapalim, cografya yapalim.

    everestte en yüksek nokta, üst troposfer seviyesine kadar ulasir, ki bu artik, jet stream rüzgarlarina maruz kalinan cok tehlikeli bir nokta yapar everesti.

    bu rüzgarlarin hizi saatte 280km gibi seviyelere ulasirken, bilindigi uzere ticari ucaklarin, ayni mesafeyi dogu-bati istikametinde ornegin 11 saatte, ancak bati-dogu istikametinde 9saatte aliyor olmasinin sebebidir. yani surekli olarak batidan doguya dogru estikleri icin, ve bittabii cok hizli esiyor olduklari icin, batidan doguya dogru ucan jetlere guven, dogudan batiya ucan jetlere korku salarlar. tecrube edenler bilecektir, ornek bir shanghai-istanbul ucusunda yolculuk 11 saat 40 dakika gibi sürerken, istanbul-shanghai ucuslari 9saat 30 dakika gibi sürelerde tamamlanabilir. zira jetstream ruzgarlari, herzaman istanbul dan shanghai a dogru esiyor olduklari icin, istanbula yolculuk edenler sevdiceklerine biraz daha gec kavusmaktadir.

    bu ekstra bilgilendirmeyi de yaptiktan sonra devam edelim.

    efenim everest zirvesinde, kis mevsiminde sicaklik -70 santigrad derece selsiyüs seviyelerine kadar düsmektedir. mayis aylarinda ise -17 civarlarinda ortalama bir seyir hakimdir. ancak jetstream ruzgarlari, daha once belirtildigi uzere hic durmaz. yani -17 derece sicaklikta 160km/saat esen bir ruzgar, en iyi ihtimalle kulaginizi düsürür, kotu ihtimalle kıbleniz şaşar ve heyhat ki, cehennemlik olursunuz hafazanallah.

    burada en buyuk problem oksijensizliktir evet.

    ancak bu insan icin böyle.

    o seviyede, havanin icindeki oksijen orani azalir diye birsey yok. problemi aciklamaya calisayim.

    oksijen vardir. hatta havanin icinde orani daha fazla dahi olabilir. ancak, zirve o kadar yuksektir ki, insanin aliskin oldugu standart hava basincinin 101,7 kpa * yani 1 bar seviyesinin ucte biri seviyesinde, yani 33 kpa civarindadir!

    bu noktada, nefes alma (bkz: inhalation) dedigimiz hayati prosesin mekanigine bir goz atmak icabeder.

    nefes aldigimiz ortamin basincinin ne kadar onemli olduguna bir bakalim.

    nefes alma, kaburga kafesine bagli kaslarin daralmasi ile baslar. bu, gögüs kafesi boslugunun genislemesine sebebiyet verir. daha sonra diyafram kasilarak kuculur ve daralir, bu ise, akciger zarinin (bkz: intrapleural space) genlesmesine, ve boyle yasasi (bkz: boyle's law) geregi negatif basinc olusmasini saglar.

    bundan sonrasi, hollandali ustad daniel bernoulliye kalmistir. yani nispeten yuksek basincli ortamdan (bkz: dış ortam), dusuk basincli ortama (bkz: akciger) dogru gazlarin ve sivilarin (bkz: oksijen) akis egilimi.

    havayi icimize cekmeyiz. icerideki basinci dusururuz, hava kendisi girer iceri.

    butun bunlar 101kpa basinci icin cok kolay. yani yasanabilir ortamlarimiz.

    everestte, 33kpa gibi dusuk basinca, bir de ruzgarlar eklendiginde, ayrica %14 civari daha basinc dusumune sebep olurlar (bkz: venturi etkisi)

    neticede, cigerlerinizi daha cok, cok ama cok daha fazla cok genisletip icerideki basinci cok daha fazla azaltmaniz gerekmektedir ki, bu cok zordur. dolayisi ile yeteri kadar hava iceri hic girmez.

    insanin tek caresi adaptasyon, yani kandaki hemoglobin oranini arttirmaktir ancak everest icin bu denli bir adaptasyon mumkun degildir.

    butun bunlar yetmezmis gibi, akcigerlerin ihtiyaci olan gaz fazindaki oksijen, cok dusuk sicakliklarda nispeten artik eski alistiginiz gaz fazindaki kadar gaz halinde degildir.

    everesti ölümcül yapan, düsük basinc, sert esen jet stream ruzgarlari ve soguk havadir.

    oraya tirmanan dagcilar, butun bu yukarida anlatilanlari bile bile tirmanirlar oraya. bu yuzden de cok buyuk saygi hakederler. neden(?) diye sorulabilir. bu soruya, 1996 senesinde everest dönüsünde hayatini kaybetmis doug hansen , ayni isimli 2015 senesinde vizyona giren filmde cevap verir;

    --- spoiler ---

    i have kids. i thought i told you their’s… their elementary school back home. i have been going and talking to the kids there and they actual helped me raised some of the money to come and gave me a flag to plant on the summit and… so, i was thinking maybe it’s… they see an… a regular guy can, you know, follow impossible dreams. maybe they will be inspired to do the same, i guess.

    im climbing mount everest because i can. because, to be able to climb that high and see that kind of beauty that nobody ever sees, it’ll be a crime not to.

    --- spoiler ---

    bence yeteri kadar tatmin edici, bir o kadar da güzel bir cevap.

  • "günde 5 saat çalışıp 2.750 tl maaş alan imamın görevi; günde 10-12 saat çalışıp 1300tl alacak olan asgari ücretlilere şükretmesini ögretmek!"

    (bkz: yılmaz özdil)

  • markete giriyorum bi kahvaltılık alıp çıkayım diyorum sütüyle yumurtasıyla, salamsız sosissiz sucuksuz 200 tl. marketten çıkıyorum yürüyerek eve gidiyorum önümden cipler, son model arabalar gırla geçiyor. kafelerin, restoranların önünden geçiyorum dipdibe masalarda iğne atsan yere düşmez. bi elimdeki küçük torbaya, bi bunlara bakıyorum aklım almıyor. nasıl oluyor bu işler yani?

  • peygamber efendim dediğin adamın ilk karısının kendisinden önce üç eşi olmuştu. sakat bir kafa yapısı var maalesef. zokora olayından sonra en büyük falso oldu, futbolcunun zeki çevik ve ahlaklısını seviyoruz.