hesabın var mı? giriş yap

  • ankara'da okuduğum senelerde, trabzonspor'da oynuyordu. bir gün otobüse bindim ve bir amca bana umut bulut'un gol attığı bir maçta, umut ile ilgili bir spor manşetini gösterdi. "bak, oğlum bu benim." dedi. kendisiyle o denli gurur duyan, otobüste tanımadığı insanlara bile oğlunu anlatma isteğiyle yanıp tutuşan bir babası vardı ve bu kadar senedir, umut bulut hakkında tek bildiğim şey de bu. sanırım yeter de artar bile. başı sağolsun.

  • sanırım ciddi bir eleştiri vakti. şudur komik olan:
    - kemal sunal, devrinde değinilemeyen birçok konuya değinmiş, birçok tabuyu yıkmıştır. tabi sadece kendi değil; bu işi adile naşit, şener şen, ilyas salman, münir özkul gibi oyuncularla yapmıştır.
    - kemal sunal, dönemin kara mizah anlayışının bir yansımasıdır. biraz bilgi sahibi iseniz, anlarsınız ki o dönemde laf atılamayan her yere ufak ufak göndermeler yapmıştır. o saf ve dünyalar güzeli gülüşünün* altında hep bir hınzır yan vardır. bunu, kemal sunal'ı seven herkes çok iyi bilir. zaten bunun için izlerler.
    - kemal sunal mükemmel aktördür, çünkü kardeşim 4 yaşındaydı gülüyordu, ben 7 yaşındaydım gülüyordum, annem 40 yaşında gülüyor, babaannem 70 yaşında, o da gülüyor.
    - kemal sunal abartılmış ve abartılmalıdır. çünkü o ve onun gibilerin sayısı çok çok azdı ve şimdi bile çok çok azdır.
    - kemal sunal'a laf atmaya çalışan bu kadar dangalak varken, evet kemal sunal abartılmayı sonuna kadar hak etmektedir.

    evet, kemal sunal sinemamızın baş tacıdır. ayrıca bu entry, sinemasını beğenmeyen aşağılık kompleksli suser'lara selam eder. troll bile olsa, yazar yazardır.

  • trabzonluların sinema değil tiyatro kültürü olduğundan cem yılmaz pek etkilenmeyecektir.

    2011 yılından beri türk futbolu denen tiyatroyu izliyoruz biz.

  • hile yapsa da sattıkları aracın arkasına duran "adam gibi" firmaymış, ya ne yapacaklardı ?

    alacakları cezayı olabildiğinde azaltmaya çalışıyorlar, marka değerini korumaya çalışıyorlar, bireysel tazminatları minimuma indirmeye çalışıyorlar. dünya senin sikko mantığınla yönetilmediği için tüm bunların maliyeti alacakları ceza ve verecekleri tazminattan çok daha az.

    neymiş, sahip çıkmak gerekiyormuş? niye sahip çıkacağız? tüm dünyayı ve tüketici göz göre göre kandırdıkları, yalan söyleyerek hak etmeyen paralarla motorlarını, araçlarını sattıkları, izin verilen seviyenin 5 ile 35 katı arası çevreyi kirlettiği için mi?

    neymiş diğer araçlarda havayı kirletiyormuş? adam hile yapmış, tüketiciye yalan söylemiş, sen akplilerin çalıyor ama çalışıyor zaten kim yemiyor ki mantığındasın.

    biz bu tok kapı sesi sevdalıları kafasında olduğumuz sürece bizden bir bok olmaz.

  • casablanca filmi, bu projeye dahil olmuş ekip için cehennemden gönderilmiş bir proje idi. o dönemde, warner brothers şirketini yöneten jack warner, casablanca filminin büyük bir fiyasko ile sonuçlanacağını söylerken, filmin aktörleri ise proje sürecinin işkenceden farklı olmadığını anlatıyordu herkese.

    casablanca projesi, warner brothers şirketinde yapımcı olarak çalışan hal wallis’in “everybody comes to rick’s” adlı bir senaryoyu 20 bin dolara alması ile başladı. hal wallis, bu tiyatro oyununu, film haline getirmek için hemen çalışmalara başladı. wallis, ben-hur filminin yönetmeni olarak tanıdığımız william wyler’i yönetmen olarak projeye dahil etmek istiyordu ama anlaşamadılar. böylece, wallis, macar bir yönetmen ile anlaştı: michael curtiz.

    tiyatro oyununu, filme adapte etmek için, wallis, harika diyalog yazım sitili ile iyi bilinen julius ve philip epstein ikizlerine bu işi verdi fakat epstein kardeşler, senaryonun 3’de birini yazıp, başka bir proje için işi bırakmak zorunda kaldı. wallis, bir dolu yazarı projeyi bitirmeleri için işe aldı.

    bütün bu talihsizlikler içinde, sıra aktör seçimine geldi. hal wallis, o dönemin en meşhur kadın oyuncularından biri olan ann sheridan’i istiyordu ama onunla da anlaşamadılar. bu nedenle, ismi daha duyulmamış aktris ıngrid bergman ile anlaştı. bütün bunlar olurken, hal wallis, jack warner ile kimin başrolde oynayacağı tartışması içindeydi. warner, rick rolünü oynaması için george raft’i istiyordu. wallis ise humphrey bogart’in başrolü oynaması için ısrarlıydı. wallis, bu tartışmayı kazanan kişi oldu.

    humprey bogart ve ıngrid bergman, film setinde, öğle yemeği molalarında, bu projeden nasıl çıkabilecekleri konusunda birbirlerine akıl veriyorlardı. onlara göre, filmin konusu inandırıcı; diyaloglar ise ilham verici değildi. hatta rezil olmamak için, film galasına bile katılmamayı düşündüler.

    film çekimi devam ettiği halde, film setine her gün yeni senaryo sayfaları gönderiliyordu. filmin belirli bir sonu yoktu ve bu nedenle, hal wallis, iki değişik son çekmeye karar verdi. ilkini çektiler ve film çekimlerine son verdiler. diğer alternatif sonu çekmemelerinin nedeni, ilk çekimde çıkan sonucu beğendikleri için değil, film için ayrılan bütçenin bitmesi nedeniyleydi.

    max steiner, filmin müziklerini yazan kişiydi. max steiner, film çekimlerinin son günü, herkesin çok iyi bildiği, filmin en popüler şarkısı olan “as time goes by” şarkısından nefret ettiğini ve başka bir şarkı ile değiştirmek istediğini söyledi. wallis, bu teklifi kabul etti. bugün herkesin çok iyi bildiği, filmin en meşhur sahnesini yeniden çekmek için ıngrid bergram ile temasa geçtiklerinde bunun çok geç olduğunu anladılar çünkü, bergman, başka bir film projesi için saçlarını çok kısa kesmişti. istemedikleri halde, filmin konusu içinde büyük bir yer kaplayan bu şarkı ile devam etmek zorunda kaldılar.

    kimsenin, ona ve filme inanmaması, her şeyin planlanmayan bir şekilde gitmesi, istediği yönetmene, aktriste sahip olamaması, senaryonun apar topar yazılması ve istenilen yazarların işi bitirmemesi, set içindeki engeller, bütçe yetersizliği gibi daha bir çok şey, hal wallis’in vizyonundan ve projeye olan inancından hiçbir şey kaybettirmedi. bu proje, onun itibarini zedeleyebilecek büyük bir riskti.

    oscar adayları açıklandığında, casablanca, 8 kategoride oscar adayı gösterildi. 1942 oscar gecesi, 3 büyük oscar’ı kazandı: en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo. o günden bu güne, casablanca, gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında yer alır. ve bu başarı, hal wallis’in aldığı risk sonucu gerçeklesen bir başarıdır.

  • haftasonu izlediğim filmdir. coen kardeşler yine güldürmüştür. filmin içeriği hakkında konuşacak bir şey yok llewyn davis tüm diğer coen kardeşler karakteri gibi bir kaybeden; ya da yetenekli olmasına rağmen "kazanamayan" diyelim. şanssızlıklar peşini bırakmaz... film bir fargo değildir ama oldukça karamsardır. evet hepimiz biraz llewyn davis'iz aslında.. onlardan farklı olduğumuz için başarısız ya da ezik gözükme potansiyelimiz her an vardır. zaten o çok marjinal ünlüler de biraz başarılı olmasa llewyn davis olacaktır sadece şans yüzlerine gülmüştür.

    bu arada film aynı zamanda bir yol hikayesi de barındırmakta. müzikleri ve atmosferi ile oldukça güzel bir film. üzücü olan coen kardeşler yaş ilerledikçe sanırım dünyaya pesimist bakmaktalar. artık umut içermekten ziyade "kaybederiz madem ve zaten, bari ruhumuzu koyup kaybedelim" alt metni ortaya çıkmaya başladı. evet feci ziyade buruk ama bir o kadar da komik bir hikayedir. izlenilmesi tavsiye edilir.

  • afedersiniz elifi görse mertek sanacak dilden anlamaz cehl-i mürekkeb sahiplerinin yeni iddiası.

    bir halk şiirini başlıkta tartışılan bağlama uygun hale getirerek şöyle seslenmek istiyorum:

    dağda bayırda gezen bir yörük,
    kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük,
    bir elife dili dönmeyen hödük,
    şehristana gelir lisan beğenmez.