hesabın var mı? giriş yap

  • kişinin kendi iradesiyle özellikle netflix gibi üstüne birde para verip izlemek istediği bir içerik için yapılacak olan denetimden kasıt nedir merak ettirmiştir.

  • "hayatını, saygıdeğer bir adam olamamana mazeretler aramakla geçiriyorsun."
    ahmet altan

    nokta...

  • fransız devriminde subaylık yapmış olan fizikçi. oğlu isidore ile evinde motorlar, renk veren maddeler, pancar şekeri gibi alakalı alakasız konularda deneyler yaparken oğlunun 8. louis'in muhafız birliğine girmesiyle deneylerine yalnız devam etmek zorunda kalmıştır. iyi de olmuştur çünkü bu sayede aklına duyarlı bir maddeye batırılmış satıh üzerine ışık vererek gravürleri kopyalamak gelmiş, bu da fotoğrafçılığın ilk adımlarının atılmasını sağlamıştır. böylece 1816'dan itibaren gümüş klorürlü kağıtlar üzerinde gerçek fotoğraflar elde edilebilmiştir. ilk fotoğraf her ne kadar "chalon penceresinden görünen manzara" olarak bilinse de aslında ondan yaklaşık iki sene önce çektiği "hazırmasa" ilktir. ancak o fotoğraf 1892 yılında kaybolduğu için tarihe geçememiştir.

    aslında ilk fotoğrafın çekilmesinden önce de karanlık oda kavramı biliniyordu. ancak bunlar daha çok görüntünün bir mercek aracılığıyla başka bir yere yansıtılması üzerineydi. niepce'den önce bildiğimiz manada fotoğrafa en çok yaklaşan isim thomas wengwood olmuş ancak çalışmaları esnasında hastalanarak öldüğünden sonuca ulaşamamıştır. niepce ise 1826 yılında keşfine rağmen neredeyse iflas etmek üzereydi ve bu sebeple 1829 yılında canlı manzara ve ışık oyunları tiyatrosunun sahibi olan ressam daguerre ile birlikte çalışmaya başladı. gel gör ki niepce 4 yıl sonra ölünce daguerre çalışmaların çoğunu kendine mal etti hatta birlikte ürettikleri fotoğraf mainesine daguerreotype adını vererek epey zengin oldu. sonrasında fransız hükümeti bu haksızlığı biraz olsun hafifletmek amacıyla niepce'nin oğlu isidore'a ömür boyu aylık bağlamıştır.

  • http://www.milliyet.com.tr/…tay/2002224/default.htm

    üstteki habere göre izmit körfez köprüsü tamamlandığında mümkün olacak olaymış.

    avrupa yakasını boşverdim altunizade kavşağını "istanbul" olarak ele alırsak körfez köprüsünün bulunduğu kocaeli-fatih'e varmak yaklaşık 67 kilometre, köprü çıkışı hersek burnundan yalova 24 kilometre.

    24+67=91 kilometrelik yolu 15 dakikada almak için ortalama 364 kilometrelik bir hızla gitmek gerek ki formula 1 araçları dahil böyle bir ortalama hızla gidecek bir araç yok diye biliyorum.

    istanbul'u sultanbeyli olarak dahi ele alsak yol 58 km'ye iniyor ki bu da saatte ortalama 232 km hız yapar.

    bakan beyin bu hesaplamasını temel alacak olursak istanbul bursa arası da 26-27 dakikaya falan iniyor olmalı!

    00:23 edit: yazım hataları.

  • cem yılmaz'ın leman kültür'deki ilk gösterisi dair tüm gösterilerini ve filmlerini defalarca izlemiş bir hayranı olarak merakla beklediğim bu gösterisini izledim. bence, önceki gösterilerinden oldukça farklıydı.

    öncelikle, kendini ve izleyici kitlesini; toplum olarak bir arada huzur içinde yaşamamız için gerekli asgari kurallara uyan, köşeyi dönmek için binbir dolap çevirmeyen ve genel çerçevesini de eski türkiye'nin aşırıcı olmayan, karşısındaki insana karşı sınırlarını bilen ve saygı çerçevesinde iletişimini sürdürmeye çalışan, aklı başında ve eğlenmesini bilen 'makul insan' olarak nitelendirdiği bir şekilde çizdi.

    anladığım o ki, sosyal medyayı yakından takip ediyor ve her aklı başında insan olarak bu toplumsal değişimlerden rahatsız olduğunu fazlasıyla dile getirdi. bu değişimler de, siyasi anlayıştan estetiğe; düzgün türkçe konuşabilmekten kadınların kendi hakları için yıllarca çabalamalarından sonra kendi elleriyle bunları nasıl heba ettiğine; ekonomik krizden kadın-erkek ilişkilerine birçok konuya eleştirel bir şekilde yaklaştı.

    son zamanlarda üzerine çokça konuşulan, 'eğlencesini yitiren ülke'yi, eğlencesini yitirmiş cem yılmaz olarak da kullanabiliriz. eski gösterilerinde, topluma dair yaptığı gözlemler daha bir genelgeçer tespitler(olumsuz anlamda söylemiyorum, kapsayıcı anlamında) iken ve güncelliğini yıllarca korurken ve bunu tam da bir komedyen olarak, ağır dalga geçen ve enerjik-hazırcevap üslupla yaparken,

    bu gösteride; en başta çerçevesini çizdiği 'makul insan'ın, günümüz türkiye'sine baktığında gördüğü ve farkında olduğu güncel tüm olumsuzlukları esprili bir şekilde ele alarak, biraz bilgece ve toplumun bir kesiminin (eski türkiye'nin neşeli insanı) yani karşısındaki kendi kitlesiyle bir dertleşme havası içindeydi.

    cem yılmaz'ın uzun yıllardır, 'eğitim şart' sloganı, 'faruk eczanesi - toplumda bilmiyorum diyen mi var?' tespiti, do not disturb filminde insanlara hayat tavsiyeleri veren dünyadan bihaber karakter ve profesör ile ayzek'in hiçbir şekilde anlaşamıyor olmasının altında yatan temel sebepler üzerinden, aslında ülkenin büyük problemlerinin altında yatan sebeplere dikkat çekmeye çalıştığını düşünmekteyim. bu son gösteride dediği üzere, kendisinin bir insanda dikkat ettiği, 'tamam güzel de ne anlatıyor bu adam?' yani güldük eğlendik ama dişe dokunan bir şeyler söylüyor mu? anlayışını kendine de temel bir motivasyon edinmiş. bu son gösteri de, verdiğim örneklerin altında yatan çabanın son halkası.

    altında yatan bu ciddi motivasyon mu, anlattıklarının aslında hepimizin farkında olmamız mı, bunların trajikomik olması mı, kaybettiğimiz şeylere üzülmekten dolayı mı bilmiyorum; çok güldüğüm yerler olmasına ve çok keyif almama rağmen, eski gösterilerindeki o dolu dolu eğlenceyi bulamadım. bu, kötü olduğu anlamı taşımıyor fakat bir standup gösterisi olarak düşünürsek, benim için, cem yılmaz'ın tüm gösterileri arasında dördüncü ya da beşinci sırada diyebilirim.

  • geçen kış; edirne'de yaşayan ve alzheimer benzeri bir hastalığı olan ihtiyar teyzemin "tepesinde kamera olan araç" gördüğünü iddia etmesi üzerine ailece, "tabi canım, gugıl da edirne'ye bayılıyordu" demiştik.
    el birliği ile bizi g.t ettiniz; teşekkürler google, teşekkürler teyzeciğim!

    edit: hatırladıkça utanıyorum, ortamda "uzaylı" göndermesi yapan amcalar bile olmuştu. :(

  • dün sahte gülüşlerim ve zor sebat edip saygıda kusur etmeden gerçekleştirdiğim eylem.

    ulan pezevenki görsen sanki kendi parasını veriyor bana. bir kasılmalar, bir gerinmeler, bir gevrek gevrek veriyim mi vermiyim mi sırıtması, aptal saptal espriler felan.

    vay arkadaş kimsenin karşısına elinde koz olmadan çıkmıycaksın. savunmasız olunca maskara oluyorsun bildiğin.

    buna bir çare bulunmalı.

  • dün itibariyle, eve gelen 895 liralık elektrik faturasına itiraz etmek için elektrik idaresine gittiğimde, "895 liranın az olduğunun ben de farkındayım, biz onu 1.895 yapalım, konuyu komple kapatalım" noktasına geleceğimi hiç düşünmezdim.

    fatura itiraz bölümüne çıktığımda görevli arkadaşa tesisat numarasını verdim ve kendisi ekrandan bilgileri kontrol etmeye başladı,

    - bu fatura haricinde yeni faturanız da çıkmış. (hafiften gülüyor)
    - o ne kadar?
    - 106.000 lira, ahahahaaa.
    - ne, 106.000 mi? ahahahah.
    - evet, 106.000, puahahahah.
    - ahahahahhah.

    manyak gibi güldük böyle karşılıklı, benim niye delirdiğim belliydi de, memur arkadaşın durumu daha karmaşıktı. iş stresinden ziyade facebook'taki "eğlenerek para kazanmak artık çok kolay" reklamlarından buralara düşmüş gibiydi, memurluğu da hobi olarak yapıyordu belli ki. ama ne olursa olsun dışarıdan bakıldığında mutlu bir çifttik biz.

    eve dönerken, bu duruma neyin sebep olabileceğini uzun uzun düşündüm, aklıma elektrik mühendisliğinden yeni mezun olmuş arkadaşı aramak geldi, aradım ve durumu anlattım, biraz düşündükten sonra "100'lük ampul çok yakıyor olabilir abi" dedi, akabinde ikimiz de sustuk karşılıklı, uzun bir sessizlikten sonra sesi titreyerek "abi okulda bir şey öğretmiyorlar bize" dedi, eğitim sistemine lanet ederek kapattım telefonu. temizlikçi kadın, mutfaktaki prizde elektrik kaçağı var dediğinde, tüm şehrin elektriği tünel kazıp benim evdeki prizden kaçıp gitmiş olabilir miydi? aklımı kaçırmak üzereydim.

    nihayetinde 106.000 lira ödenecek bir para değildi ama eve döndüğümde son bir umut, kışlık montların ceplerini karıştırırken buldum kendimi, sonuç hüsrandı. görünen o ki şartlar beni en istemediğim sona doğru itiyordu, elektriği iade etmek...

    napıyoduk lan, saçı kazağa mı sürtüyoduk?

    http://t1308.hizliresim.com/1d/j/rk45p.jpg

  • hikayeye göre bi savaş esnasında, savaş pilotlarından birinin uçaanda atıcak mermi,bomba falan kalmıyo aşaada da düşman cephaneliği var, naapsam da şunu havaya uçursam diye düşünürken ,yakıyo zipposunu, cephaneliğin üstünden geçerken camdan aşaa atıyo... patlamıyo cepanelik tabi haha