hesabın var mı? giriş yap

  • geçen haftalarda yaşadığım, saniyelik olmasa da, 30 saniyelik bir salaklığımın, başlıkta zirveye oynayacağından eminim ve yazıyorum:

    evimin yanında bir 'metro market' var *. sabahladığım ve de yoğun şekilde çalıştığım bir gecenin sabah 8'inde bu marketten kahvaltılık alışveriş yapmak için buraya gittim, park ettim ve de kapıya doğru yönlendim. tabii sabahlamanın verdiği 'neredeyim lan ben?' tadındaki his ile henüz çevreme adapte olamamış bir haldeyim.

    neyse, içeri girdim, karşılama standındaki 2 genç kıza 'günaydın' dedim ve de onların hemen karşısında, benim ise sağımda bulunan alışveriş arabası sırasının başına yönelip bir alışveriş arabasını çıkarmaya çalıştım fakat market henüz yeni açıldığı ve de arabaların geceki düzeni ile durmasından dolayı arabayı çıkaramadım. ardından çıkarabilmek için biraz daha sert çektim, yine çıkmadı. böyle olunca da pozisyon alıp baya sert bir şekilde çektim ve de bu sefer çıktı.

    arabayı düzleyip tam gidecekken baktım ki en az 30 tane alışveriş arabası bana doğru gelmeye başladı, arabaların öbür ucu bile gözükmüyor, o kadar fazla araba yani. 'ulan sabah sabah işe bak, tutmak gibi bi adanmışlığa hazır mıyım?
    tutmazsam da karşı reyona çarpacak, yer de eğimli değil ki nasıl kayıyor bunlar?' diye düşünürken araçlar da gelmeye devam ediyor. o an kararımı tutma yönünde verip hafifçe tuttum arabaları, durmadılar, bu sefer yine biraz daha itmeye çalıştım, yine durmadılar. en son 'yeter lan' diyip bütün kuvvetimle, yerden destek alarak ittirdim ve de araçlar durdu ama bıraksam, tutmasam tekrar yürüyecek arabalar, karşı kuvveti hissediyorum yani. bu sebeple hemen girişteki kızlardan birine 'bunları tutmamız lazım, geliyorlar, çarpacaklar!' diye seslendim, tabii bu sırada tamamen kendimi adamış şekilde arabaları tutuyorum. pozisyon da şu: basketbolda pas atarken göğüs hizasından atarsın da, dirseklerin yanlara açılır ya, heh işte, onun sabah 8de alışveriş arabası tutan ve de dizler hafif kırılmış versiyonu. zaten içeri girdiğimden beri tek yaptığım hasan şaş tadında pozisyon alıp durmak iken, bir yandan da 'ulan ben ne ara bu olayın içinde kaldım?' diye de düşünüyorum fakat görev adamıyım, 'yapılacak' işi yaparım yani kafamdaki inanmışlık seviyesi o en azından. seslendiğim kız bana baya şaşkın gözlerle 'ne yapıyor bu?' dercesine baktı. ardından kafasını arabaların öbür ucuna çevirdi. saniyelik olarak 'allah allah ya, burada böyle büyük bir olay yaşanıyor, ilgilenmedi bile' diye düşünürken, arabaların öbür ucundan bir ses geldi: yav bıraksana kardeşim!!

    ulan meğersem oranın çalışanı adam, arabaları yerinden çıkarıp düzenlemek için öbür taraftan ittiriyormuş.. düşünsene, saat sabah 8, işini yapmak için arabaları yerinden çıkarmak istiyorsun, ittiriyorsun, manyağın biri geliyor ve karşı taraftan bütün kuvvetiyle, kendini adamış bir şekilde geri ittiriyor. bir de yerden falan destek alıyor pozisyon alıp. tabii olayı farkettikten sonra hemen 'aa siz mi ittiriyordunuz ya hehe' diyip uzadım oradan.

    muhtemelen arkamdan 'çattık ya sabah sabah' demişlerdir, hala da birilerine anlatıyorlardır...

  • sakız adasında kaldığımız otel dolu idi. yunan, türk ve amerikalı turistler. arap yok, keko yok. türkler de genelde çocuksuz veya 1 çocuklu çok efendilerdi.

    sokaklarda afgan yok, mülteci yok, keko yok, insanı rahatsız eden unsur yok.

    kafeler ve restoranlar tamamen dolu. taverna cumartesi gecesi tamamen dolu. rezervasyonu olmayanlar geri dönmek zorunda kaldı. garsonlar genç kız, ter kokulu keko garson yok, sürekli masana gelip rahatsız etme yok. fiyatlar euro’nun bu haline rağmen türkiye’ye göre uygun.

    sonra kos adasına gittik. en kötü yanı bodrumdan gitmek zorunda kalmamız oldu, limanda kekoluğa, kazıkçılığa maruz kaldık, çok şükür kekolara bir liramız gitmedi.

    kos adası oteller dolu, cafeler, restoranlar dolu saatlere göre. sürekli rahatsız eden keko garson yok. fiyatlar sakıza göre biraz daha yüksek .

    genelde yunan ve avrupalı turist var. arap yok, afgan yok, keko , barzo yok.

    yine de hiç kazıklanma korkusu yaşamıyorsunuz. amerika’da yaşayan bir yunan aile ile arkadaş olduk. türk olduğumuzu öğrenince çok samimi davrandılar. genelde sakızda türkçe bilen çoktu.

    her sene yunan adalarına gidiyoruz pandemi hariç. euro’nun durumundan dolayı gidemeyiz sanıyordum, türkiye’den daha ucuz. mülteci, sapık olmaması açısından daha da güzel göründü gözümüze.

    gece eşinle çocuğunla sokaklarda güvenle gezebiliyorsun. kimse kimseyi rahatsız etmiyor. sırtlan ve çakal yok. slimfit keko yok. sanırım insanları rahatsız edenler tutuksuz yargılanmıyor.
    her kuruşunu helal ettiğim bir başka yunanistan tatili oldu.

    ekleme: garsonlara bahşiş vermezsen surat yapmıyorlar. 1-2 euro bahşiş verirsen teşekkür ediyorlar. türkiye’de en son 30 lira bahşiş verdim diye sürat yapıp yüzümüze bakmayan ter kokulu , barzo garsonu hatırlayınca insan ülkesi adına üzülüyor

  • şu linkte sıralanmış: http://www.ozanbey.com/…cevap_verme_algoritmasi.asp iki tane 5. adım yazılmış ama site sahibi daha sonra düzeltir sanırım..

    tayyip erdogan'in yillar gectikce mukemmelestirdigi ve her sorulan soruya cevap verirken kullandigi bir algoritma var. iletisim okumus bir insansi olarak irdelemeye calistim.

    bu algoritma bir kac adimdan olusuyor ve eger zamani varsa tum adimlari (1'den 7'ye hepsini), zamani daha kisitliysa bazilarini (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullaniyor.

    daha iyi anlatabilmek icin bir ornekle aciklayacagim. erdogan'in kucuklugune donup, evdeki vazoyu kirdigini varsayacagim.

    tayyip evde yalnizdir ve annesi eve gelince vazoyu kirilmis olarak bulur.

    annesi: tayyipp! vazoyu mu kirdin!

    adim 1: yapilan yanlisin ifade edilme seklini degistir, onu yanlis olmaktan cikar ve iyi bir sey gibi goster.

    - vazoyu kirmadim, parcalarina ayristirdim ve yeniden sekillendirilebilmesi icin bir duzenleme yaptim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "agaclara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup tasiyoruz."
    "degismedim, gelistim."
    "alkolu yasaklamiyoruz, kullanimini duzenliyoruz."

    adim 2: o sucu isleyecek / hatayi yapacak dunyadaki son insan olduguna ikna et.

    - ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? ben de vazoyum. vazonun daniskasiyim. o vazo alindiginda, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukari tasiyan benim. vazonun gunesten rengi solmasin diye onu depoya koyalim diyen, kimse kiskanmasin, nazar gelmesin diye arkadaslarim gelince ustunu orten yine benim. o vazonun bir numarali destekcisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "biz niye agac kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon agac diktik."
    "biz niye yargiya baski yapalim, turkiye'deki en buyuk adalet sarayalarini yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en buyuk olanaklari saglayan biziz."

    adim 3: soz konusu olayin onemini indirge, olayi normallestir, hatta yaptiginin az bile oldugunu orneklerle acikla.

    - ayrica ben vazonun yeniden duzenlenmesine neden bu kadar tepki gosterdigini anlamiyorum. vazo, daha cok eski komunist ulkelerde kullanilan, artik miyadini doldurmus bir sus esyasi. bak amerika'ya, bak ingilitere'ye var mi evlerde vazo? hic filmlerde goruyor musun? modern evlerde goruyor musun? anca cavusesku donemindeki romanya'da, sosyalizm ilettinden kurtulamamis ukrayna'nin oblastlarinda kullanilan, barok bir sey vazo. var mi modern dunyada vazonun yeri? yok. bu tepkiyi anlamak mumkun degil. bence vazonun yeniden duzenlenmesinde gec bile kalindi.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "alkol duzenlemesi sadece bizde yok ki. bunu biz mi uydurduk? bakin iskandinav ulkelerine, fransa'ya, ingiltere'ye, hepsinde kat be kat daha fazla kisitlama var. bizdeki duzenlemeler daha baslangic seviyesinde."

    adim 4: sefkatinle, erdeminle karsidakini ez. istesem yapardim ama yapmadim de.

    - simdi bana boyle suclamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kirardim. her gun evdeyim, vazoyla basbasayim. madem boyle hasmane bir tavrim var neden kirmadim? istesem kirardim hatta yok ederdim. ama yapmadim. sahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadim, cunku ben senin dusuncelerine saygi duyuyorum. insanlarin vazoyu sevme hakki benim icin kutsal. vazoyu vazo oldugu icin degil yaradandan dolayi seviyorum. ben bu evde vazolarin teminatiyim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    bunu sadece erdogan degil, tum parti kullaniyor aslinda. guncel ornekleri "gezi olaylarinda, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya melih gokcek'in dedigi "sizi bir kasik suda bogardik ama kahretsin ki demokratiz."

    adim 5: soruyu asla cevapsiz birakma. soruya "varsayalim dediginiz dogru" seklinde cevap ver. bunun olasiligini kabul et ve bu olasiliga karsi da sorumlu bir sekilde davrandigini goster.

    - varsayalim dedigin dogru. vazonun basina soyledigin seyler geldi. bu her seyin benim yuzumden oldugunu mu gosterir? pencereler ceyran yapmis, kedi kosarken vurup kirmis olabilir. ben bunlarin arastirilmasi icin komsunun oglu mustafa'ya gerekli talimatlari verdim. dunku ruzgarin hizini arastiracak, kedinin davranislarini inceleyip bana rapor verecek. eger bir yanlis tespit edersem o kediyi once ben cezalandiririm. o pencereleri once ben tamir ederim. her seyi takip ediyorum, her seyi evimiz icin, evimizin guzelligi, ferahi icin yapiyorum.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "polisin geziparki olaylarinda asiri gaz kullanmasiyla ilgili sikayetler var, dogru. bunlarin incelenmesi icin gerekli yerlere talimat verdim. eger boyle bir sey varsa, incelecek, geregi yapilacak. boyle bir seye izin vermeyiz, veremeyiz."

    adim 5: soruyu soranin bu konudaki samimiyetini sorgula.

    - simdi bir de soyle bir nokta var. salondaki vazo, dunyada ilk defa yeniden duzenlenen vazo degil. madem vazolar konusunda boyle bir hassasiyetin var, alt komsunun vazolari, hem de 1 degil tam 2 vazosu, oglu tarafindan kirildiginda neden tepki gostermedin? o zaman neredeydin? ya da tasinirken seramikleri kirilan ayse teyzeyle birlikte neden goz yasi dokmedin? bu vazonun farki yalnizca benimle ilgili olmasi mi? burada amac uzum yemek degil, bagciyi dovmek. vazo bahane.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "madem agaclari bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin icine universite yapilmasin diye yirtinirken neredeydiniz? neredeydi bu kalabaliklar?"
    "madem basin ozgurugu diye bu kadar yirtiniyorsunuz, 28 subat doneminde neredeydiniz?"

    adim 6: olaydan yirttin, kendini iyi gosterdin. simdi bu avantaji rakibini kotu gostermek icin kullan.

    - bu vazo kirmak falan hep ali'nin (kardesimin) yapacagi seyler. o yapar bunlari. gecen sene cam dolabin penceresini kiran, kucukken babamin pikabina top atan kim? ali. ali'nin zihniyeti kirar ancak vazoyu. bunun arkasinda da o var; ben sana soyleyeyim. simdi babamin harcliklara karar verecegi donem yaklasiyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklinca boyle bir camur atma yolu buldu. bunlari babam hep goruyor. babam dogru karari verir, benim icim rahat. ben hep konusuyorum babamla."

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "bu gosteriler, kargasalar hep chp zihniyetinin bir urunu. bunlarin arkasinda onlar var, secim yaklasiyor ya aklinca oradan vuracak. marjinal guruplari orgutleyip, uc bes capulcuyla kargasa cikartmaya calisiyorlar. ama biz halkimizi biliyoruz, halkimiz bunlara itibar etmiyor. halk her seyi goruyor."

    adim 7: konu kapandi, cevap verildi. konusmani kendini ve yaptiklarini overek zirvede birak.
    - ben bunlara bakmiyorum anne. ben isime bakiyorum. bak 2 senelik ortaokul hayatimda, sinifin en caliskani olmusum. herkes beni parmakla gosterir hale gelmis, diger cocuklarin annesi de ogullarina tayyip gibi ol evladim der duruma gelmis. bu durumdayiz. din 5, beden 5, matematik 5. bu durumdayiz. ben isime bakiyorum, dersime bakiyorum. ailemiz icin hayirli bir evlat olmaya, ailemizi, babamin da dedigi gibi evelallah apartmandaki ornek aile konumuna tasimaya calisiyoruum, calisacagim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "ekonimi soyle guzel, imf borclari soyle az, milli gelir soyle yukseldi vs vs."

    ------------------------------------------------

    bu 7 adim disinda bir de icerlere serpilmis ufak detaylar oluyor. talimat verdim, arkadaslar cozdu:

    iyi seylerde "biz" de, iliskilendirilmeyi istemedigin seylerde ise "devlet, polis vs" gibi kurum adlari ver.

    iyi seylerde:
    "galatasaray'in stadini biz yaptik ve galatasaray'a verdik."
    "kayseri'ye galaksinin en buyuk su fiskiyesini yaptik."

    iliskilendirilmek istemedigi konularda:
    "polis gaz kullaniminda asiriya kacmis olabilir."
    "devlet, imraliyla da konusur, herkesle de konusur."

    soruya / suclamaya kendi degerlerini degil suclayanin degerlerini, silahlarini kullanarak cevap ver.

    ornegin, "anayasada, devlet halkini alkolden, uyusturucudan korur yaziyor. bu gorev bana verilmis; bu maddeyi biz eklemedik ki."

    adini telaffuz etmek istemedigi insanlarin / kurumlarin ismini farkli soyle, farkli soylenemiyorsa ad tak.

    ornegin ataturk deme, gazi mustafa kemal de. ocalan deme, imrali de. chp deme cehape zihniyeti de.

    cevaplanmasi uzun surecek sorulari sanki cevap evet/hayir kadar kisaymis gibi laf arasinda sor, karsindaki cevap veremesin, hakli gorun.

    mesela onlarca gazeticiyle konusurken birine "sizce gosterilerden ne mesaj almaliyim, siz soyleyin" de.

    x sizi soyle elestirdi seklinde bir soru gelince cevabina direkt ad hominem yaparak basla.

    "x madem o kadar demokratti, neden soyle boyle haksizliklar olurken sustu? y'nin japonya'ya ne hayri dokunmus? bunlarin amaci bagciyi dovmek.."

    hep yaptiklarini ov ama hic kendini ovme, aksine kendini onemsizlestir.

    ornegin "bu hukumet cumhuriyet tarihinin en buyuk atilimini yapti." veya "turkiye'nin en buyuk x'ini yine biz yaptik" vs deyip yaptiklarini yuceltirken diger yandan da "ben hukumdariniz degil, hizmetkarinizim" gibi cumlelerle kendini onemsizlestir. mesela van hakkinda konusurken ikisini tek seferde yapmisti: "yaptigimiz yatirimlarla adeta yeni bir van insa ettik. butun bu adimlari nicin atiyoruz? biz emanetciyiz, hizmetkariz, efendi degiliz."

    her yaptiginin ucuna, genis perspektifli, buyuk bir amac koy.

    ornegin alkol yasasi cikartip " biz cocuklarimiza ufuk vermek, hedefler gostermek, fatihler, mimar sinan'lar yetistirmek zorundayiz" de ya da kavsak acma toreninde "hedefimiz 2023" de.

    her yapilan seyi daha da sivriltmek icin eskiden yapilmis kendine gore bir yanlisla birlikte sun.

    her ikisini de abartarak kontrast yarat. ornegin "eskiden kahvaltida cocuklara bira iciriliyormus, bu tavsiye ediliyormus. simdi ise gencleri alkolun zararlarindan koruyoruz."

    her seye hakimsin, her seyi biliyorsun havasi olustur; boylece insanlara otokontrol asila, izlendiklerinin bilinciyle haraket etsinler.

    "x'i kimin organize ettigini cok iyi biliyoruz." veya "ny times'da geziparki ilanini kimlerin fonladigini biliyoruz." (zaten indiegogo'da para veren herkesin adi kabak gibi yaziyor.) konusmalarda kusuratsiz, tam rakamlar vererek her seyi detayina kadar biliyor havasi vermek de bunun bir ornegi.

    ne dersen de hep reasoning (sebep gostermecilik) yap. mutlaka "cunku" de. gosterdigin sebep cok muhim degil, insanlarin "sebep?" diye dusunmesine mahal verme.

    "haydarpasa'yi otel yapmak istiyoruz cunku istanbul'da cok buyuk bir otel acigi var." burada onemli olan yapmak istedigini once soylemen, bu onemli. yoksa mantiksiz bir sey dedigin anlasiliyor; mesela cumleyi ters cevirip "istanbul'da cok buyuk otel acigi var, o yuzden haydarpasa'yi otel yapmaya karar verdik." dersen ikna edici olmaz.

    reasoning yaparken, kolay gosterilebilir bir sebebin yoksa, "cunku" ile baslayan herhangi bir sey de soyleyebilirsin: "biz taksim'i yayalastirmak istiyoruz, cunku millet bizden bunu istiyor."

  • öncelikle uluslararası doğrama şekillerinden bahsetmek gerekirse;

    1- mire poix (bizdeki anlamı kuşbaşı) burada parçaların tamamı muntazam küp veya küpe yakın eşit ölçülere sahip olmalıdır. 3-4 tanesi bir yemek kaşığına sığacak büyüklükte olmalıdır. soğan, kereviz, kereviz kabukları, pırasa ve defne yaprağından oluşan gruba bu isim verilir. temel soslarda, çorbalarda, patates garnitürlerinde, et yemeklerinde, çeşitli sebzelerin etlerin ve kök sebzelerin doğranma şeklidir. çeşitli baharatlar (mercan, kök, kekik) doğranır. çeşitli sosların ön hazırlığında kullanılır. braise usulü hazırlanan yiyeceklerin (önce az yağda kızartılıp sonra demi glace sosta pişirilen yemekler) ön hazırlıklarında kullanılır. mire poix kullanıldığı yerlere göre iki şekilde hazırlanır.

    a)beyaz mire poix:
    mirepoix sebzelerin beyaz kısımları kullanılarak hazırlanır. kullanıldığı yerler; berrak çorbalarda, beyaz soslarda, beyaz etten hazırlanan yemeklerde ve su ürünlerinden hazırlanan yemeklerin hazırlama sularında kullanılır.

    b)normal mire poix:
    mirepoix sebzelerin kabuk ve yeşil kısımlarının da kullanılmasıyla hazırlanır. kullanıldığı yerler; kahverengi fondlarda kullanılır.

    2- macedonie: (bizdeki anlamı tavla zarı) mirepoix doğramanın küçüğüdür. senellikle sebze çorbalarında kullanırız. bir yemek kaşığına 8-10 tane gelecek şekildedir. yerine göre çiğ ve pişmiş etlerin doğranmasında kullanılır. bunun dışında; çeşitli et ve sebze yemeklerinin hazırlanmasında kullanılır.

    3- julienne (bizdeki adı piyaz) yarım veya bir bıçak sırtı kalınlığında, yaklaşık 3-4 cm uzunluğunda, ince çubuklar halinde ve aynı kalınlık ve boylarda doğrama şeklidir. her tür çeşit sebzelerde kullanılan bu doğrama şeklinde; önce eşit ince plakalar kesilir. soğanın piyaz şeklinde doğranması jülyen doğrama şeklindedir. bu kesimde sebzelerin hepsi eşit kalınlıkta olmalıdır.
    kullanıldığı yerler: çorbalarda, soğuk ordövr tabaklarının süslemelerinde, et yemeklerinin yanında, sebze garnitürlerinde ve salatalarda.

    4- brunoise (bizdeki adı sıçan dişi ya da yemeklik) sebzeleri önce julienne doğruyoruz sonra bunları küçük küçük mercimek tanesi büyüklükte doğruyoruz

    mire poix, macedone ve brunoise için http://img850.imageshack.us/img850/8859/dilim.jpg
    julienne için http://www.recipetips.com/…ting/julienne_strips.jpg

    bu dördünü bilmeniz sizin için yeterli. diğerlerini ben bile çok nadir kulanıyorum. birisi size böyle şöyle doğtra dediginde artık ne demek istediğini biliyoruz.

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    şimdi bu sebzeleri doğramak için bize bir adet bıcak gerekli. kendinize ait * bir bıçağınız olsun. bu bıçak ile sadece ve sadece sebze kesin. meyve ya da ekmek doğramayın. kör bıçak daha çok keser cümlesindeki kasıt, güç kullandığınız bıçağın sebzeyi kesmemesi sonucu sağa-sola kayarak elinize gelmesinden kaynaklanır.

    kendinize o yemek programlarında gördüğünüz devasa bıçaklardan almayın. bıçağınız elinizle kavrayabileceğiniz özellikte ve ağır olmalıdır. mümkünse ithal bir bıçak tercih edin. benim tavsiyem solingen dir. başlangıç için idealdir.

    herhangi bir sebzeyi doğrarken dikkatinizi bıçağı tuttuğunuz ele değil sebzeyi tutan elinize verin. o anda endişe etmesi gereken sebzeyi tutan parmaklardır. bıçağın sırt kısmını sebzeyi tutan elinize dayadığınızda elinizi kesmeniz imkansızlaşır.
    bu şekilde değil, http://www.arastiralim.com/…/11/parmak-dogramak.jpg
    bu şekilde http://t2.gstatic.com/…z-hlhddd_pex-cnrsyr5jerx&t=1 bıçağın sırtı ellerimize dikine değil, paralel olması gerek.

    http://video.google.com/…docid=-2052142828309501024

    yukarıdaki video ya dikkat ederseniz ustamız bıçağın sırtını sol eline dayayarak doğrama işlemini gerçekleştiriyor. burada doğradığı sebzenin büyüklüğüne sol eli karar veriyor. kıssadan hisse; bıçağın sırtını sol elinize dayadığınızda, sol elinizi sebzenin üzerinden ne kadar geriye çekerseniz o kalınlıkta doğrarsınız. bıçak tutan elinizin bıçak tutmaktan başka hiçbir işlevi yoktur.

    doğrama işlemini evinizde salatalık ile teker teker doğrayarak başlayabilirsiniz. üzerine düşerseniz 2 saatte videodaki ustamızın doğradığı hızda, bir hafta sonra da tv programlarındaki gibi doğramaya başlarsınız.

  • amsterdam'da bir cafe'de oturmusuz arkadasla. geceyarisi olmus artik ve kalkmak uzereyiz. derken arka masamizda oturan hatunlardan biri koklaya koklaya boynuma kadar geldi. ve "parfumun cok hos la, markasi nedir?" diye sordu. hatun fransizdi o yuzden la dedi sanirim.
    benim de basima ilk kez boyle bisey geldigi icin sasirdim ve de acikcasi o parfumu ilk kez almistim. ilkin adi aklima gelmedi. sonra kiza dondum "victor hugo" dedim.
    "sahi mi? emin misin? victor hugo bizim bi vatandas ama ilk kez adina parfum duydum erkek arkadasima onerecem de" dedi.
    "cidden la, yalan borcumuz mu var la sana, victor hugo'dur parfumun adi" dedim.
    ben de ankarali oldugum icin la dedim sanirim.
    sonra kizlar peki tesekkur ederiz deyip kalktilar. telefonu cikardim ulan neydi harbiden adi diye baktim. viktor rolf cikti amk. viktor rolf & spicebomb. onceki parfumum de hugo boss oldugu icin benim beyin free style takilip viktor hugo diye bir parfum uretmis. mantiksiz da degil hani dusununce kizamiyorum da kendime o yuzden.
    yine de kotu bi izlenim birakmayayim diye kizin pesinden kostum ve parfumun adi viktor rolf'mus ya kusura bakma dedim. bu fransiz kiz da hemen oracikta birak simdi parfumu chàpchàlle deyip dudaklarima yapisti demek isterdim ama degil malesef ok deyip gitti.

    au revoir!

  • annem ve dayım bodrum'da kitap satarlarmış yirmili yaşların başında. cumartesi günleri annem çalışmayıp çiçek toplarmış dağlarda. bir gün yine yüksek bir rakımda çiçek toplarken bir kadın annemi yanına çağırmış. "paşam sizinle tanışmak istiyor" demiş. annem de anlamamış fakat "tabi" demiş. karşısında oturan kişi zeki müren olduğu için epey şaşırmış. sesini çok beğenirmiş. hala dinler.
    -kızım çok yorgunum yanına gelemedim. benim bahçemdesin. çiçek toplarken gördüm seni.
    -evet, çiçekleri çok severim.
    -hadi gel o zaman.

    saatlerce bahçede dolaşıp, en güzel çiçekleri seçip anneme vermiş. sahafa da gelmiş ondan sonra çay içmeye. öyle de kıymetlidir benim için. masada ne zaman zeki müren sohbeti açılsa annem sessizleşir. bir tek ben anlarım o an hissettiklerini. nur içinde yatsın.