hesabın var mı? giriş yap

  • köpeğimiz asla tut getir oyununu öğrenemedi. attığımız şeyi yakalıyor ama bize getirmiyor. tam tersine alıp kaçıyor bizim onu kovalamamızı istiyor. "getir!" diyorsun getirmiyor. "gel!" diyorsun attığın topu bırakıp geliyor. biz de "herhalde aptal biraz ondan" diye düşünüyorduk.

    aptal olduğunu düşünmemizin bir diğer sebebi de topunu sürekli tv sehpasının altına kaçırması. sürekli salonda tv sehpasının orada oynuyor ve illa ki bir noktada top sehpanın altına kaçıyor. sonra başlıyor ağlamaya. biz de mecburen her seferinde işimizi bırakıp gidip topu çıkarıp ona geri veriyoruz. ama üzülüyoruz tabi bir yandan "ne kadar aptal köpeğimiz var şunun sehpa altına kaçacağını öğrenemedi" diye.

    bugün fark ettim ki köpek bizle tut getir oynuyo lan. o topu atıyo biz getiriyoruz. bunu da bir tek top sehpa altına kaçtığında yaptığımızdan bilerek hep orada oynuyor. biraz oynar gibi yapıp topu ittiriveriyo sehpa altına. sonra iki üç ağlama sonrası biz getiriyoruz. resmen bizim ona öğretemediğimiz şeyi o bize öğretti. sadece tut getir de öğretmedi bir şey nasıl öğretilir konusunda iyi de bir ders verdi şerefsiz köpek.

    şimdi kendimi baya aptal hissediyorum. adi köpek.

  • benim lan bu. evet ezikliğini hissediyorum.

    lisenin son senesindeyken babam iflasın eşiğine gelmişti. bırak beni bir üniversitede okutmayı, ki özel üniversiteden falan bahsetmiyorum bildiğin devlet üniversitesi, içine düştüğü borç batağından kurtulmak için ek gelire ihtiyaç duyuyordu. ben de bu durumda çalışmak zorunda olduğum için gidemedim üniversiteye. çalışırken açıköğretime kaydoldum. bu süreçte babam iflas etti ve ailenin bütün maddi yükü benim üstüme kaldı. yaklaşık iki sene sonra annem hastalandı. hayatımda bir kez bile hasta yattığını görmediğim annem yataklara düştü, akciğer kanseri dediler.

    işten arda kalan zamanlarda hastanelerde koşuşturdum. bir yandan tedavi masrafları, bir yandan evin masrafları derken fazla geldi, yetemedim. ilk kredimi çektim. malesef çok dayanamadı annem, 9 ay yaşatabildik. annem üniversite mezunu olduğumu görmeyi çok isterdi, göremedi.

    bitirdim açıköğretimi. diplomasını alınca mezarlığa koştum anneme gösterdim. o bilmez açıköğretim falan, diploma işte, üniversite diploması. sevinmiştir.

    kampüs havası solumadım, yurtta öğrenci evinde falan kalmadım, kettle'da makarna yapmadım amk. sizin kadar eğitim almadım ama açıköğretimde okurken çok şey öğrendim.

    mutlu musunuz lan şimdi?

  • ilk yazarı kanzuk atsın, kasa her zaman kazanır.

    olm ben yapınca niye komik olmuyor, siz fuları nerenize bağlıyorsunuz?

  • türk futbol tarihinin en fantastik maçlarından birisi.

    o yaz sezon öncesi kampını avusturya'da yapan iki ekip bu hazırlık maçında karşı karşıya gelmiş ve o sıralarda kocaelispor'un başında olan türk futbolunun duayen hocalarından hikmet karaman, mahalle futbolumuzun yıllardır yıkılamayan mantığıyla "sizi eleyip, uefa kupası'nı alan galatasaray'ı, biz istanbul'da yendik. ona göre kadro çıkar, hafife alma" diyerek arsene wenger'i baştan uyarmış, gözü korkan wenger de bütün aslarını sahaya sürmüştü.

    ama yine de david seaman, lee dixon, martin keown, patrick vieira, robert pires, dennis bergkamp, tony adams, ray parlour, ashley cole ve junichi inamoto'lu arsenal kadrosu, ahmet şahin, timko, aleksandrov, cem sinan, lazarov ve abdelaziz ayman'lı kocaelispor karşısında fazlasıyla zayıf kalmıştı

    dakika 4'te lazarov'la öne geçen kocaelispor'a arsenal dk.16'da ray parlour'la cevap vermiş ancak daha sonra yine lazarov'un golüyle devreyi 2-1 geride kapatmıştı. ikinci yarı daha da coşan körfez ekibi nuri çolak ve serdar topraktepe'nin golleriyle maçı 4-1'lik galibiyetle bitirmiş ve arsene wenger'e sanırım hayatının utancını yaşatmıştı.

    maçı canlı takip eden ingiltere milli takımı teknik direktörü sven goran eriksson sahaya inip hikmet hocanın elini öpmüş, arsene wenger de bu kurt hocayla hatıra resmi çektirmiş gaza gelen hikmet hoca rotamız şampiyonlar ligi demiş ancak kocaelispor sezonu küme düşen rize'nin 6 puan üstünde bitirebilmişti.

    arsenal ise bu yenilgiden büyük dersler çıkararak premier lig'de o sezon bütün maçlarında gol atmayı başarmış, old trafford'da manchester'ı devirerek şampiyonluğunu ilan etmiş, fa cup finalinde de chelsea'yi sürklase ederek kupaya uzanmıştı.

    yıllar sonra gelen edit:
    hikmet hocamın ağzından dinleyelim bir de mevzuyu. beckenbauer'i kocaelispor'a getirmeyi nasıl kılpayı kaçırdığını :) ve sonrasında onun yerine reinhard saftig'i getirdiklerini anlattığından hemen sonra mevzuya giriyor. sanki kendi anısını anlatmamış da benim entry'i okumuş :)

    https://youtu.be/xi9vuhulimc?t=548

    yıllar sonra gelen 2. edit:
    sözlük yazarı takmabanaad sağolsun gollerin video kaydının linkini iletti. serhan çeviktürk arşivi olarak görünüyor video.
    20 yıl sonra sonunda görebildim golleri. buyrun efendim

    https://www.youtube.com/watch?v=qbid8je5xl0

  • tarih konusunda istanbul ile birlikte dünyada eşi olmayan şehir. sanat şehri. ben de geçen hafta gittim, gördüm ve gitmeyi düşünenlere belki bir yardımım dokunur diye buradayım.

    roma gezinizin fiumicino havaalanından başlayacağını düşünürsem, ilk hedefiniz termini olmalı. termini'ye ulaşmak için en basit ve ekonomik ulaşım ise roma'nın havaş'ı terravision. biletleri otobüslerin hareket noktası olan 5 numaralı durağın hemen yanındaki gişelerden alabilirsiniz. yurda dönüşünüz de roma'dan olacaksa otobüs biletini gidiş dönüş almanızı tavsiye ederim. ben dönüş biletini son güne bıraktım ve o gün için tüm biletlerin satıldığını öğrenmemle küçük çaplı bir kriz yaşadım. cebimde 19 euro vardı ve havaalanına gitmek için trenden başka alternatifim kalmamıştı. tren bileti 19 euro'dan fazla olsaydı ne yapardım bilmiyorum. meraklısı için tren bileti 14 euro.

    otel veya ev için termini'den ziyade trevi'ye yakın yerlere bakmanız daha mantıklı. hem daha güvenli hem de gezinti aralarında birkaç saatlik dinlenme ve duş molası verebiliyorsunuz. booking.com ve airbnb işinizi fazlasıyla görür. kendinize güveniyorsanız couchsurfing de güzel bir seçenek tabii.

    benim kaldığım otel fontana di trevi'ye ve piazza barberini'ye beş dakikalık yürüme mesafesindeydi. kesinlikle mükemmel bir konum; birçok tarihî ve turistik yere yürüyerek gidebiliyorsunuz. roma'da ulaşım araçlarına çok fazla ihtiyaç duymayacaksınız zaten. görülmesi gereken temel yapıların hepsi birbiriyle bağlantılı. bu sebeple roma pass almanıza gerek olmadığını düşünüyorum. colosseum ve çevresi ile birkaç müze dışında para ödemeniz gerekmiyor. vatikan ayrı bir ülke olduğu için de roma pass burada geçmiyor.

    birçok turist gibi sizin de roma'da görmek isteyeceğiniz ilk yer colosseum olacaktır. roma demek, colosseum demek sonuçta. colosseum'a gidince palatino'ya ve forum'a uğramadan dönmeyin. tepeden roma manzarası müthiş. aynı yol üzerindeki venedik meydanı'na geldiğinizde ise sizi altare della patria karşılayacak ve kesinlikle colosseum kadar etkileyici bir yapı.

    şehrin bir diğer simgesi olan fontana di trevi* buram buram romantizm kokuyor. ispanyol merdivenleri'nin yer aldığı piazza di spagna'ya çok yakın olması da ayrı bir güzellik. çeşmeye para atıp dilek tuttuktan sonra piazza di spagna'ya geçebilirsiniz. armani, prada gibi ünlü markaların mağazalarının yer aldığı alışveriş caddesi via condotti burada. ardından pastificio'ya gidip ikram edilen şarapla birlikte o güzel makarnalardan yiyin. mekân salaş ama makarnalar lezzetli ve doyurucu. karnınız doyduktan sonra gideceğiniz yer ise meşhur tiramisu dükkânı pompi. pompi'den bir tiramisu alın ve ispanyol merdivenleri'ne oturarak anın tadını çıkarın. özellikle çilekli tiramisu enfes.

    piazza di spagna'dan daha çok sevdiğim piazza navona da roma'nın en canlı yerlerinden biri. güneşli bir günde fontana dei quattro fiumi'ye* sırtınızı verip büyük bir keyifle etrafınızı seyredebilirsiniz. sonra meydanda bulunan kafelerden birine çöküp cappuccino içmeyi unutmayın. piazza navona'da yeterince vakit geçirdiyseniz meydana çok yakın olan pantheon sizi bekliyor. mimar sinan'ı da etkileyen bu tapınak statik harikası bir kubbeye sahip. pantheon'a girişin ücretsiz olduğunu belirteyim. ardından kendinize ve sevgilinize bir dondurma ısmarlayın, tapınağın önündeki çeşmenin basamaklarına oturun ve sokak müzisyenlerine eşlik edin. huzur budur. dondurmadan söz açılmışken, roma'da dondurma giolitti'den yenir. yine pantheon'a çok yakın olan barroccio isimli mekânda güzel yemekler yiyebilir, toscana şarabının tadına bakabilirsiniz.

    ve gelelim vatikan'a. aslında vatikan'ı roma başlığında incelemek ne kadar doğru bilmiyorum. italya'dan bağımsız bir ülke olduğunu unutmamak lazım. evet roma'ya giderek iki ülke birden görüyorsunuz, çok şanslısınız. vatikan'a gitmek için metroyu kullanabilirsiniz. ottaviano durağında ineceksiniz. bu arada roma metrosunun leş olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. istanbul metrosu saray gibi kalıyor bunun yanında. vatikan'a dönecek olursak, önce san pietro ile karşılaşacaksınız. uzun bir kuyruk sizi bekliyor. san pietro'yu gezdikten sonra müzeciliğin zirvesi olan vatikan müzesi 'ne geçebilirsiniz. bu küçük ülkenin müzesinde tüm dünyaya yetecek sanat ve tarih yatıyor. etkilenmemek imkânsız. ve müzenin sonunda sistine şapeli'nde buluyorsunuz kendinizi. kelimeler yetersiz kalıyor. michelangelo insan olamaz.

    roma'yı bitirdikten sonra vaktiniz ve paranız kalırsa günübirlik floransa'ya gitmeniz, gezinize renk katmanız mümkün. günün belli saatlerinde roma'dan floransa'ya hızlı tren seferleri var, araştırmadan geçmeyin! ve nereye giderseniz gidin, seyahate çıkarken kredi kartınızı da mutlaka yanınıza alın! parasız kaldığınızda hayat kurtarıcı olabiliyor.

    ve her ortamda bir satıcısı olan, yılların geyiği, "roma sevgiliyi alıp gidilecek yer abi" mottosu kesinlikle doğru.

    (bkz: buraya kızla gelinir)

  • çocukken vardı bende bu hastalık. bir kıza aşıktım çok, annesi beyazlar giydirir, salardı sokağa. ben diğer bütün kızlarla iyi anlaşırdım ama bir tek onunla geçinemezdim. nerde görsem ellerimi toza bulayıp o beyaz elbiselerini elimle damgalardım. felaketi olurdum, ağlardı. yıllar geçti ama sevgimi ifade edişimdeki bu başarılı tavır değişmedi. amıma koyayım, stop.

  • (bkz: hani nickimden anlamadıysanız doktor olduğumu)

    edit: sık sık favlanıyor bu entry. nicki drxxyyy gibi bir formatta olan bir arkadaşın hastalarından duyduğu kendince komik anılarını anlattığı bir entry vardı, bu entry silindiği için benim entrym anlamsız görünüyor ama sözlük ahalisi yine de çakmış olayı *. hekimlere diğer insanlardan çok daha büyük saygı duyarım. ancak hekim olmayan insanların, vücut sistemlerine, anatomiye, hastalıklara entelektüel bir ilgi duyması nedense bazı hekimlerde son derece gereksiz bir alerji yaratabiliyor. vücudumda bir anormallik hissettiğimde doktora gidip yaşadıklarımı detaylı şekilde açıklıyor, olası hastalıkları hekim gözüyle değerlendirmesini istiyorum. pek çok doktor kendisine yardımcı olan bu bilgilere ilgi gösterirken bazıları sığ bir bakışla "googlecı bu" tavrı takınıyor. burada eleştirdiğim şey de bu.

  • (bkz: al işte kırdın)

    soruları soran abla, kağıttan okuduğu soruların sırasını değiştirse, hababam’daki meşhur şaban-müfettiş sahnesi gerçek olabilirdi...

    ayrıca sorular belli; cevapları dinlemek için oraya bu robotumsu yerine bi teyp getirilse aynı işlevi yapardı.