hesabın var mı? giriş yap

  • boklayın boklayın, durmayın efendiler.

    ben destekliyorum, hele ingilizce çekmelerini de alkışlıyorum.
    insanları, aksanlı konuşuyolar diye aşağılaya aşağılaya ingilizce konuşmaktan korkutuyorsunuz, cesaretlerini kırıyorsunuz.
    herkes native speaker gibi konuşmuyor sonuç itibariyle; gidin hindistandaki bir üniversitenin rektörüne bu videoyu çektirin, bildiğin aynı anlaşılırlıkta bir konuşma olacaktır.
    daha güzel çekilebilirdi evet, ama saçma sapan fetva videosu çeken rektörlerden bin kat daha iyidir.

  • --- spoiler ---

    siyasetci allah'a hesap veririm diyerek kacamaz, allah'a hepimiz hesap verecegiz. sen halka da hesap vereceksin
    --- spoiler ---

    gol ustune gol bir yayin. nagehan'in surati eksidi yayin boyunca.

  • diziyi izleyen çocukların yarısından çoğu reklamcı olmak istedi, olanlar hala ruhsar'ı bulamadı. akıldan çıkmak bilmeyen kayıp gençlik...

  • benimki bazen uyandiktan sonra "ikindiyi simdi mi yoksa biraz sonra mi kilsam" diye dusunen emmi gibi oturuyor, icim bir hos oluyor, aciyorum. sen yat uyu ben kilarim senin yerine diyesim geliyor.

  • hele şöyle bi' toplanın, benim de biraz anlatacaklarım var;

    ben küçük bir köyde büyüdüm arkadaş. üniversiteye kadar da çıkmadım o köyden. sonra master için ist'de kaldım bir süre. sonrasında da 4 kıta, 19 ülke, sayısını hatırlamadığım kadar şehir, köy, kasaba gördüm; kısa süreli de olsa yaşadım hatta çoğunda. sonra başıma şu olay geldi..

    evlendiğim cins-i latif ist'de değil de başka bir şehirde yaşıyordu. ikimizin de iyi işleri, kurulu düzenleri, arkadaş çevreleri vs. vardı. düşündüki taşındık. dedik ki eğer ist'de yaşarsak (yani benim yaşadığım şehirde) karşımıza çıkacak şeyler bunlar bunlar, artısıyla eksisiyle. eğer eşimin yaşadığı şehirder yaşasak (yani, şuan yaşadığımız yerde) karşımıza çıkacak şeyler bunlar. artısıyla, eksisiyle yine.

    eğer ben değiştirseydim yerimi, yeni bir iş bulmam gerekecekti. bu durum benim için çok da zor değildi, çünkü zamanında onlarca ülkede çalışmış ve yaşamıştım. ee senelerce küçücük bi köyde yaşadığım için de bana sorun olmayacaktı yani. sonuçta öyle yaptık.. ben ist'deki evimi, işimi, arkadaşlarımı, galatasarayımı bırakıp eşimin yaşadığı şehirde bir iş buldum, ortalama bir-iki haftamı aldı. ist'de aldığım aynı maaşla hatta, daha iyi sosyal haklarla.

    şimdi evimden işime 10dk'da gittiğimde bugün geç geldim eve diyorum. canım sıkılıyor, moralim bozuluyor. çünkü 7 dk'da gelmem lazım evime. hatta sabah işe giderken yolda bir araba gördüğümde şaşırıyorum. teksas kırsalında markete giderken araba gördüğünde şaşıran amerikalı gibi. birbirimize korna filan çalıyoruz, şekillli afilli selam filan veriyoruz. yazları cuma akşamları işten çıkınca denize filan gidiyoruz. işten çıkıp denize ayaklarımı sokuyor olmak ortalama 28 dakikamı alıyor. 30 olsa yine canım sıkılıyor, moralim bozuluyor. biram hep soğuk oluyor mesela, fıstığım hep taze. haftasonları köylü teyzelerden envai çeşit yeşillik alıyoruz. hayatımda daha önce yemediğim lezzette mantarlar filan, kilosu 7-8 lira. o sizin organik deye aldığınız ama ambalajı bile organiz olmayan kilosu 33 tl'lik mantara da bin basar.

    haftasonu kapımızın önünden simitçi geçiyor mesela; 4 tanesine 2 lira veriyoruz, sımsıcak, mis gibi. kışın da sucuk ekmek yapıyoruz en güzel doğa parklarının birinde. eve döndükten sonra en az üç dört bölüm breaking bad izleyebiliyoruz. saat anca 22:00 oluyor. sonra da şarap filan açıp muhabbet ediyoruz sevdicekle..

    yılda en az üç kere yurtdışına tatile gidiyoruz mesela, daha önce görmediğimiz şehirlere, ülkelere. deliler gibi seyahat ediyoruz lan, hayallerimizi yaşıyoruz. çünkü yanlış anlamayın ama para biriktirebiliyoruz. masrafımız ist'de yaşadığımız zaman harcayacağımızdan en az üç dört kat az. stressiz, gürültüsüz vs. sabah kaltığımda pencerem ormana bakıyor, evimin önünde belediyenin yaptığı halı sahada top oynayan elemanlara takılıyorum ara sıra. fena maçlar dönüyor. terleyince arabaya atlayıp denize bile gidebilirim, o kadar diyim size. ha unuttum, kışın efsane balık oluyor burda. zaman zaman norveç somonu ile buluyoruz. hamsi filan gırla. barbuna düşüyoruz bazen. evde yapmaya gerek bile kalmıyor, çünkü salaş yerlerde yiyoruz balığımızı, öyle ist'de satılan saman gibi balığa bi' ton para vermiyoruz. istediğimiz zaman yürüyüşe çıkıyoruz mesela, evimizin yakınındaki ormana filan. sonra eve dönüp dünya haritasının üstünde acaba şimdi nereye gitsek diye ülke seçiyoruz, elimizde koleksiyonumuzdan nadide biralar oluyor, soğuk. ben daha çok viski takılıyorum. single malt..

    şimdi sorarım size. ist'de yaşayanınızın kaçı bunları istediği zaman yapabiliyor? illa ki vardır, illa ki olacaktır da. ama sayısı geçmez bir elin parmaklarını.

    demem o ki sevgili okur; küçük şehirder yaşamak; her zaman iyidir büyük şehirde yaşamaktan. avantajlıdır, huzurludur.

    ama unutmayın; önemli olan her zaman yaşadığın yerde, sevdiğin insanla yakaladığın huzurdur. nerde olursa olsun! sadece büyük şehirde biraz daha zordur bu, daha pahalıdır, daha can yakıcı.

    şimdi ne mi yapıyoruz?

    yeni zelanda'ya göç etmek için evraklarımızı hazırlıyoruz. yeterli eğitimimiz, birikimimiz ve şansımız var. ha oldu da yapamadık. ne mi olur, ben yine işimden evime 7 dk'da gider, house of cards'ın üçüncü sezonuna başlarım. bitince norveç'e uçak bileti bakarım belki, airbnb'den ev tutarım sonra. siz edirnekapı'dan boş gelecek metrobüsü beklerken ya da tekstikkent'ten maslak'a 3 saatte giderken..

    fırsatınız varsa terk edin büyük şehirleri, kendiniz için olmasa bile çocuklarınız için yapın bunu..

    unutmayın; her şey gitmekle başlar ve her şey yolcuktan gelir.

    *bana nerede yaşıyorsun diye mesaj atmayın nolur. yerimi söyleyip hepinizin buraya gelmesini cidden göze alamam *

  • aynı besin desteğini başka bir yerden daha ucuza alınca "ama eczane malı başka olur, cart curt." diyen eczacıların birliği mi ?