hesabın var mı? giriş yap

  • yurtdisini yurticini biraktim, "sehit olmak en buyuk sereftir" ne demek yahu. sanki ispanya ic savasindayiz, franco'nun taa 70 sene once cahil cuheyla koyluleri fasist saflarina cekmek icin kullandigi sloganlarla yasiyoruz, viva la muerte.

    hala 1920lerde 1930larda yasayan, olmadik savaslar cikarip hayatina anlam bulmaya calisan, dunya gorusu hicbir egitim, ogrenim gerektirmedigi icin kolayca ve herkesce "tuketilebilen" bu sig eksene tikilip kalmislarla, bunlari istismar eden burokrasi saltanatinin komedisi. yurtdisini filan gecelim, vatan icin olmek hakkinda konusalim. kotu birsey mi bu? degil. ama zaten, meziyetlerin ilkinin, sereflerin en buyugunun bu oldugu bir anlayista ve sistemde yasadigimiz icin baska birsekilde degerlenemiyor insan hayati.

    neden en buyuk seref nobel odulu kazanmak, durust olup sevdigi isi yapmak, uluslararasi une kavusmus bir sanatci, bir edebiyatci, bir sanayici olmak degil? neden en buyuk seref, ayakta durabilmesi icin illa ugrunda birilerinin olmesinin gerekmedigi, artik tamamen ici bosaltilmis bir politik arac olan kuvayi milliye edebiyatina gerek duymadan da ilerleyebilen bir ulke yaratmak degil?

    ne demis ailemizin koyu katolik ayyas yonetmeni mel gibson: every man dies, but not every man really lives. en boktan sistemde dahi herkes vatani icin olerek serefe ulasabilir. ama insanlara yasarken seref kazandiracak bir duzen kurmak zordur. herkesin insan gibi yasayabildigi bir sistemde, burokrasi saltanati da ucuz edebiyatlarla milleti koyun gibi gudemez. allah korusun. viva le muerte, yasasin 30larin fasist sloganlari.

  • suyu bedava veriyorlar ya, bir de ona hastayım. doldur doldur iç. ekmek mi bitti, hiç söylemene gerek yok, hemen doldururlar. küçük kebapçıda işin tıkınmak, büyük kebapçıda, restoranda "garsonla gözgöze geliym de bi su istiym boğazımda kaldı" derken geberir gidersin haberin olmaz.

  • doğru mu yanlış mı bilemem ama çok değil birkaç ay önce abd’nin yaptırımlarında mal varlığının açıklanması tehdidi yer aldığında nasıl birden bire kuzu kesildiklerini daha dün gibi hatırlarım.

  • türk sinemasında çok az film kibar feyzo'nun yapabildiklerini yapabilir. sapına kadar sistem eleştirip bu kadar populer olmak, prime timelerde süre almak, ablere girmek kolay iş değildir. kibar feyzo 1978 yılında vizyon yüzü görür. fazla komedi filmi yönetmeyen atıf yılmaz yönetir filmi. senaryo ise sinemanın başarılı yan oyuncularından biri olan ihsan yüce'ye aittir. yapımcı koltuğunda azru film vardır, doğal olarak da ertem eğilmez... arzu film olunca kalabalık bir kadro da kaçınılmaz olur. arzu filmin müdavin oyuncuları şener şen, adile naşit, kemal sunal gibi oyunculara ihlas salman, erdal özyağılar ve dönemin komedi oyuncusu olan müjda ar'da katılır..film iki köylü arkadaşın askerlik dönüşü ile başlar. feyzo ve bilo askerliklerini jandarma olarak ülkenin iki ayrı hududunda yapar. feyzo'nun gözleri bilo'nun kolunda ki onbaşı pırpırına takılır.. arkadaşına onbaşı olmuşun diye söylenir. bilo ise köyün itibari yükseltim diye cevap verir. askeri bir ortamda -ki devlet kapısıdır- onbaşı olmak itibar gören bir şeydir.. bu diyalog bize, bilo ve feyzo arasında ki farkı ortaya koymak için yeterlidir. film ilerlediçe bilo'nun bu itibara nasıl sahip olduğu anlarız.. bilo sevdiği -tek taraflıdır bu sevgi- için sürekli olarak otoritenin yanında yer alır.. o'na böyle kavuşacağını düşünür.. otorite olan köyün ağasına yalakalık diz boyudur. feyzo ise, sevdiğine kendi imkanları ile sahip olmaya çalışır. onun için otoritenin pek bir önemi yoktur. bu isim anasıda olabilir, köyün ağası da..

    köyü bütün dünyaya kapalı bir ülke gibi düşünebilirsiniz.. sonuçta bütün imkanlar ağanın kontrolu altındadır. köyde bir televizyon, radyo ya da gazete yoktur.. zaten ihtiyaç da yoktur.. feyzo jandarma olup, tekrar köyüne geldiğinde lengeli fötr şapka giymekte bir sakınca görmez. çünkü şehirde bunu herkes giymektedir ve bu ağalara has bir durum değildir. keza aynı şeyden askerlik için köyden çıkmış olan bilo'da haberdardır...

    feyzo, ne zaman köyden koyulup şehire gidince köyde ki düzen bozulur.. feyzo aslında işin hiçte köyde ki gibi olmadığını anlar.. aslında toprak da, mahsul de köylünündür. başlık parası diye bir şey yoktur ve ağalar" faşo"dur... dışarıdan öğrelinen ve köye getirilen herşey baskıcı maho ağa için sorun olmaya başlar.. artık insanları doğduğu topraklardan sürmek bir çözüm değildir. çünkü sürülen bu insanlar, düzeni bozacak ve zarar verecek fikirlerle geri dönmektedirler.

    köye gelen bir hükümet memuru çifte koşan adamı görünce şaşırır. hemem ağaya çıkışır peki bunu bilmiyor mudur.. bilmiyordur da acaba ağayı neden karşısına alıp konuşmaktadır.. köyün "seçilmiş" bir muhtarı dururken, su işini neden tanımadığı, hürüyeti belli bile olmayan bir ağa ile konuşmaktadır.. acaba o köylünün neden çifte koştuğu bilmiyor mudur. yoksa bilmiyorum ayakları mıdır bunlar. hem otoriteye bal, hem de marabaya.. bunun üzerine ağa bütün köylüyü toplar meydanda feyzo'ya gereken ceza verilir... köylü ise tehdit eder yarım ağaz... şuradan topu 141-142 baş insansınız, ayağımın altına almıyım sizi.. zaten ne derdi eskiden tecekamız otorite karşı gelenin cezası ölümdür, bilemedin ağır hapis.. devletini sevecen, öyle ya da böyle... nerde derdi bunu 141 ve 142 de... ahhh maho ağa, sen var ya sen...

    feyzo hak aramayı öğrenir.. hakın aranması gereken bir şey olduğu bilir.. hakın aranmadan olmayacağı bilir ve öğretir köyüne... ama yinede yararlanır kurulu düzenden.. daha aylık çocuğu satışa çıkarır köy kahvesinde... eee zaten büyünce satmıyacak mıdır kızını en çok parayı verene.. eğer düzeni değiştiremiyorsan, ondan sende yararlan o zaman.. onun emrettiği şeylerden kendice nasiplen... taşı kendine yont birazda.. feyzo'nun bu "ulu davası" biraz da gülo için, onu bu davaya sürükleyen de bu olgu.. allah aşkına hengimizin bir nedeni yok ki bu davalar için.. belki kişisel ama sonuçta kitlesel bir neden.. işte feyzo'da gülo derdi üzerinden maho'yu devirmeye çalışıyor.. dışarıdan aldığı fikirler ile.. empoze olmuş bir kere, duramaz ki, hele ki o "hedef" hala dururken..yoksa feyzo'da bilo gibi bir yol izliyebilirdi. bu amaçına yalakalık, soytarılık ile ulaşabilirdi. ama o zor olanı seçti, hayat ona bunu öğretti. feyzo sorgulamadı ama sonuç çıkarması hep bildi.. sendikalı ile harranlı arasında ki farkı kendi aklınca açıkladı... feyzo biliyordu ki birileri birilerini bir şekilde ayrı tutuyordu... belki onlar hemşeri değillerdi ama bağlı bulundukları kurumdan saf feyzo'yu haberdar etmeyecek kadar da gafil insanlardı. evet onlar ayrı tutuluyordu.. bilmedikleri, sahiplenemedikleri bir birliğin üyesi olmuşlardı.. o zaman hemşeri olup da kayılmakla, sendikalı olup kayılmak arasında ne fark vardı.. onlar üçyüz alırken, emek kardeşlerin yüz alması o birliğin övütlediği bir şeymiydi...

    feyzo o duvara yazılan sloganları silerken, slogan yazmasını öğrenecekti... o slogonlar köyün duvalarında hayat buldukça o zalim ağanın ayakları kıçına vuracaktı.. feyzo birlik olmayı öğrenmişti.. zaten atalarmız dememiş miydi.. bir elin nesi var iki elin sesi var diye.. o zaman seslerin yükselme zamanı gelmişti.. kadınlar mal olarak satılamazdı.. başlık parası kalkmalıydı, o para ile öküz alınmalıydı... ama öküz iyi bir yatırım aracı mıydı.. şimdi o parayla öküz alınınca o öküzle ağanın tarlası sürülecekti.. yani öküzde ağanın olacaktı, ya peki avrat.. onun bütün mülkiyeti feyzo'nun olacaktı.. yok yok avrat kesin iyi bir yatırım aracı olarak duruyordu...

    kibar feyzo ne kadar politik bir taşlama olarak dursa da, komikliğinden hiç taviz vermiyor.. ağanın ölümü bile bir komedi unsuru olarak lanse ediliyor... film, zamanın köylü diline tamamen hakim duruyor ve bundan hiç gocunmuyor.. köylüleri istanbul paşası gibi konuşturmuyor... derdini insanın canını sıkmadan anlatıyor ve ortaya türk sinemasının en başarılı komedilerinden biri çıkıyor.. ve hala türk insan bundan daha iyisini görmedi...

  • başlığı açmak için girdiğimde zaten açıldığını gördüğüm olay.

    honda'nın stoklarda yok diyerek düşük ötv'den vatandaşın yaralanmasını önlediği, ama videolarda yüzlercesi görülen arabadır. honda'nın alçaklığının belgesidir, yetkili devlet kurumlarının acilen el atması gereken, ilgili bayiye yüzbinlerce liralık "stokçuluk" cezası kesmesi gereken olaydır.

    böyle alçaklık olamaz!!

    edit: "hava gezgini" bilgilendirmesi sonrasında aşağıda yazılan yasa maddesi ile de suç işledikleri zaten kesin durumda.

    kanuna eklenen ek-1/2. maddesinde3, üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler, piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunamayacağı hususu düzenlenmiştir. buna aykırı hareket edenler için 50.000 türk lirasından 500.000 türk lirasına kadar idari para cezası öngörülmüştür(kanun-18/ı maddesi).

  • benim iki tane kedim var, birisi golge birisi lucy.
    golge tekir, neredeyse onu askin yildir beraber yasiyoruz, tek gozu yok oglumun, biraz haseredir mahallenin korsani.
    bu bayram gununde evden herkes akraba ziyaretine gitti, ben hasta oldugum icin evdeydim, tam uyurken golgenin cigligiyla yankilandi apartman.
    biz golge disari kolay cikip gelsin diye dis sokak kapisinin altindan kucuk bi karecik actirtmistik, kosarak asagi indim, golge o acikligin onunde, bi serefsiz oradan boru sokmus hala vurmaya calisiyor. actim kapiyi kucuk bi kiz cocugu, bagirdim cagirdim, golge arkama gecti hemen.
    sakinlesince kizi kucagima oturtup sordum, ablacim bu boruyla seni dovseler ne hissedersin? diye.
    beni bununla dovuyorlar abla, ama bi daha ben kedileri bununla dovmem soz dedi, gitti.

    ne bileyim be, ben hasta halimle yataktan kedimin miyavlamasina kosarken nasil insanlar ana baba oluyor. allah belalarini versin.

    hayatımda hiç daha çok ağladığımı anımsamıyorum..
    gölge
    2006 - 2015
    (bkz: #49968495)