hesabın var mı? giriş yap

  • kitap okumaya dalıp 1 saattir beklenen ucagi kacirmak !

    bunun uzerine henuz daha evla bir salaklik duymadim.

    not: tam bir entry-nick uyumu vakasi

  • cem yılmaz gösteri yapıyor, film yapıyor, dvd'lerini piyasaya sürüyor para kazanıyor. kendisinin bu arabaları almasını istemezsen gelir kaynaklarına katkı sağlamazsın olur biter.

    sıkıntı benden zorla alınan paralarla 900 bin lira araba kirası verenlerde.

    edit. ayrıca ilberci nedir yahu?

  • savunduğu kişi: tarihin en büyük yolsuzluğunu yapmış olan adam.
    savunma yapılan program: o ses
    bu programın sahibi: acun
    savunma şekli: ajitasyon
    ajitasyonda kullanılan: çocuk

    başka eyyorlamam yok hakim bey.

  • ilk kitabi sag saglim atlatirsaniz gelmis gecmis en iyi serilerden birine tanik olmaya baslarsiniz.

    oncelikle belirtmek gerekir ki gercekten ozgun bir dunyaya sahiptir malazan. irklari, teolojisi ve buyu dinamikleri baska hic bir seriye yakindan uzaktan benzemez.

    ciddi anlamda high fantasy'dir, asiri derecede dogaustuluk icerir, devamli olarak bir dogaustu estantaneden bir baskasina atlarsiniz, ilk baslarda biraz fazla ucuk gelse de dunyaya alistiktan ve dinamikleri kavradiktan sonra hic bir sey asiri gelmemeye baslar. misal, tanrilar genelde yukselmis olumlulerdir (ascended) ve bir kismi halen dunya uzerinde ikamet etmektedir ama david eddingsvari power playler yoktur. vardir da yoktur. hani 3-5 kisilik bir party labada lubada gidip dusuk seviye bir tanri'yi kesebilir ama oyle ehere mehere diye gule oynaya yapamazlar bunu. dusuk seviye tanri ney lan derseniz, malazan dunyasinda bin bir turlu irk, ulke, sehir, kabile ota boka taptigi icin bir dolu tanri ayrica bir cok guclu spirit (dusuk seviye tanri dedigim bunlar) vardir. bir suru yuksek seviye tanri da malazan tarihi boyunca kitir kitir kesilmistir degisik sekillerde, seri boyunca karsilasilir bu tanrilarin artiklariyla. karakterler birden bire baslarina gelen olaylar nedeniyle donusumler gecirebilir (level up), bambaska ozelliklere sahip hale gelebilirler. zaten hic bir karakter seri icin bas karakter sayilamayacagindan bu cok da fark etmez, hic bir karaktere fazlaca baglanmaniza, kendinizi onunla ozedeslestirmenize izin vermez seri. koca hikaye bir cok farkli karakter uzerinden farkli ama iliskili hikayeler uzerinde anlatilir.

    cogu high fantasy yazarinin tarzi gibi pembe degildir malazan serisi. okudugum en somurtkan, en gri, en soguk ve acimasiz seridir. buyunun etkilerini, savasin ve kavgalarin gercek dogasini cekinmeden yuzunuze vurur. buyu yiyen biri yerde kivranirken goz pinarlarindan ve kulaklarindan kanlar bosanir, spazmlar nedeniyle altina sicar, sag kalmayi becerirse bunlari anlatmaktan cekinmez. high mage'ler resmen kitle imha silahidir, 1000lerce askeri tek buyuyle, surundure surundure oldurebilirler. bir sehrin dususu sirasinda diger serilerdeki gibi askerler kahramanca savasip onurluca olmezler. korkudan altlarina iserler, arkadaslarinin olumleri sonucunda dagilirlar. sehir catismalarinda bebekler oldurulur, kucucuk kizlara tecavuz edilir, kadinlar kocalarinin karnindan sokulen barsaklarla bogulduktan sonra cesetleri sikilir. koskoca bir kitayi yoneten bir kral (ki kendisi ascended'tir - yani yari tanri kudretindedir), sadece onu alt etmeye calisan tanrilar basarili olurlarsa yonetecek bir sey bulamasinlar diye koca kitadaki tum yasami (insan, hayvan, bitki) yok eder. bir baska ulkede ise ulkenin butun yiyecek kaynaklari priest king tarafindan yok edilmistir ve asker, sehirli yada koylu tum insanlar ele gecirecekleri sehirlerdeki insanlari yiyebilecekleri vaadiyle acliktan tamamen delirmis bir ordu haline getirilmislerdir. savasta dusenlerin cesetleri yiyecek olarak kamplarda pisirilir. bu ulkenin kadinlari yarali ve olmek uzere olan erkeklere tecavuz eder, erkegi tam bosalma aninda onu oldurerek olu bir adamin dolu ile hamile kalir ve bu delirmis ordunun gelecek kumandanlari olacak secilmis "deadseed" cocuklar dogururlar. anca 5. kitapta yazar kendi kara mizah anlayisini seride yansitmaya baslar ve seri mizahi yonden zaman zaman eglendirici hale gelir.

    ilk kitap gercekten zor. yazar koskoca bir dunyayi (ki bu gercekten epik bir dunyadir, dragonlance yada forgotten realms gibi bir kitanin ufak bir bolumune odaklanip ortacag atmosferine buyu, ejderhalar ve 3-5 tanri eklenmesiyle olusturulmamistir) yaratmis ve ilk kitabi sizin de bu dunyayi onun kadar iyi bildiginizi dusunerek yazmistir. birdenbire bu buyuklukte bir settingde dogasini ve kurallarini bilmediginiz bir hikayenin ortasina dusmek hic bir bok anlamadiginiz icin cok agir ve zor gelebiliyor. ancak zamanla neyin ne oldugunu cozdukten sonra (ilk kitabi atlattiktan sonra) serinin tadi cikmaya basliyor.

    seri ilk kitaplar boyunca malazan impartorlugunun genislemeci askeri politikalarinin sonucunda kitalarda gelisen savaslarin olusturdugu arka plan uzerinde malazan ordusunun elit birligi olan bridgeburners’tan geri kalan az sayida asker merkezli olay akisiyla, ilgili dunyadaki tanrilarin cekismesini isler. tam anlamiyla fillerin tepisirken cimenlerin nasil hunharca ezildiginin hikayesidir konu. her kitap en az iki farkli plot icerir, biri bridgeburners tayfasiyla ilgilidir, digeri daha sonraki kitaplara on hazirlik yapar, seriye yeni karakterler eklenmesinin onunu acar. arada malazan lore'unu anlatan kucuk alt-plotlar vardir. oyku 5. kitaptan itibaren iyice yoluna oturur, hikayenin odagi bridgeburners’i da iceren daha genis bir konsepte oturur ve oyku sonuna dogru ilerlemeye baslar, 6. ve 7. kitaplari okurken onceki kitaplarin sadece girizgah oldugunu fark edersiniz.

    ozellikle ikinci kitap fantastik kurgu aleminin en surukleyici kitaplarindan olmakla birlikte sonu en sinir bozucu / uzucu kitaplarindan biridir.

    yazim dili oldukca agirdir, kitaplar da uzun olunca her kitap arasina birer ikiser daha kolay okunur, cerezlik fantastik kurgu kitaplari serperek, yani mola vererek okumak zorunda kaldim, bu nedenle seriyi bitirmem 2 bucuk sene surdu.

    bir iki elestiride bulunmadan da gecmemek lazim. yazar konu kirilmalarinda hic bir karakter ismi vermeden he / she adillariyla sayfalarca yazi yaziyor. kimin hakkinda okudugumuzu anlamadan etmeden bu sayfalari okumak cok zorlayici. o kadar sayfa okuyoruz, ardindan karakter ismi geliyor ve kimin hikayesini okumakta oldugumuzu anlayabiliyoruz, ancak o sayfalar boyu ne okudugunu bilmeden okuma isi bir iskence oluyor. yazar bunu ciddi sekilde bir tarz olarak belirlemis ve okurken beni bu durum bayagi bir darladi.

    bir baska sorun da uzerine cok fazla plot ilerletilen bazi karakterlerin oykunun sonuna etkisinin cok dusuk olmasi. bu tarzda safyalarca hikayesi yazilmis, ana plot parcasi gibi gorunen bir cok karakter, isin sonunda hikayeyi uzatmak icin eklenmis poziyonuna dusuyorlar. bazi karakterlerin sonu hakkinda bilgi bile alamiyoruz hikayenin bitisinde.

    bazi buyuk plot parcalarinin ana hikayeye baglantisi da sallantida. bu da yukaridaki karakterlerin dustugu durumun, buyuk alt-plot akislarina da karsilasilmasina yol aciyor.

    chapter arasi siirler bence cok gereksiz, duz yaziyi misra seklinde yazarak siirsel metinler olusturulmuyor, fazla zorlanmis bu atraksiyon ve bu da yazarin bir eksisi bence.

    ancak bu eksilere ragmen, ilk cumlemde de belirtigim gibi malazan kesinlikle ve kesinlikle gelmis gecmis en iyi serilerden biridir. simdi spin off serileri de devam ediyor, sira onlari yutmaya geldi benim icin. turkce’ye umarim hakkiyla cevrilir ve son yillarda iyice uzerine olu topragi serpilen turk fantastik kurgu piyasasini tekrardan canlandirabilir bu seri.

  • buna binbir türlü sebep uydurulabilir ama şu andaki ana sebep abd'nin futbolda en iyi olmamasıdır. amerikan futbolu, basketbol ve beyzbolda dünyanın en iyi sporcularına ve liglerine sahipken futbolda mls denen vasat altı bir lige ve kendi federasyonunda* bile 1 numara olamayan, habire meksika'dan tokat yiyen bir milli takıma sahiptirler. amerikan halkı vasatı sevmez, her şeyin en iyisine layık oldukları inancı ve şımarıklıktan dolayı futbola burun kıvırırlar. tam bir kedi uzanamadığı ciğere murdar der durumu vardır.

    peki neden futbol eskiden beri popüler olmamış? yani yüz yıl önce futbola ilgi gösterseler herhalde şimdi kaynak ve altyapı zenginliği sayesinde futbolda sözü geçen birkaç ülkeden biri olurlardı. orada da avrupa karşıtlığı devreye giriyor. malum abd, ingilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş olan bir ülke. dolayısıyla ingiliz icadı olan bir sporu kabullenmeyip daha iyi olduğunu düşündükleri kendi versiyonlarını uydurmaları normal. abd'de ingiliz ve avrupa karşıtı hava yüzyıllardır süregelmiştir, abd kendisini hep avrupa'dan farklı ve daha iyi bir konumda görmek istemiştir.

    amerikalıların genel kanısına göre avrupa yumuşaktır, avrupa tembeldir, avrupa ahlaksızdır. abd ise dünya savaşlarında "tembel fransızlarla çelimsiz ingilizleri zalim almanların elinden kurtaran kahraman ülke"dir, hal böyleyken avrupalıların oynadığı oyunu hor görürler. amerikalılar avrupa'yla ilgili bütün olumsuz fikirlerini futbola bakarken çerçeve yapmışlardır. futbol onlara göre yumuşak ve temposuz bir oyundur, futbolcuların birçoğu uyuz ve düzenbaz kişilerdir. abd'de futbolun en tepki çeken yanı ne skorun azlığı ne de oyunun durmamasıdır, en nefret edilen şey diving yani futbolcuların kendilerini yere atmaları, en ufak darbede sakatlık numarasıyla kıvranmalarıdır. dev gibi adamların kelle koltukta havalarda uçuştukları amerikan futboluyla karşılaştırınca haliyle futbolu lüzumsuz bir oyun olarak görürler.

    bütün bunlara karşın son yıllarda özellikle şampiyonlar ligi yayınları sayesinde abd'de futbola duyulan saygı arttı. zaten çocuklar ve gençlere yönelik on yıllardır devam eden bir teşvik var ama meyvelerini toplamaya daha başlamadılar. abd'nin futbolun dev bir ekonomi olduğunun farkında olmaması düşünülemez ve mutlaka bu pastadan önemli bir pay almak istiyorlar. fakat yukarıdaki engelleri ve önyargıyı henüz tamamen aşamadılar.

  • geçen gün kafka, sartre ve plath okuyorum aynı anda... kocam eve geldi, "yemek yok mu" dedi. "yok" dedim, "niye" diye sordu, "okumam gereken çok kitap var çünkü" dedim. "senin azını burnunu kırarım" demedi ama dedi ki "keşke önce bi pilav bi salata ne bileyim bi çorba yapsaydın da ondan sonra kitaplarını okusaydın" dedi. "bak ben bütün gün it gibi çalışıyorum eve geliyorum bi tas çorba bile koymuyorsun önüme, açım aç" dedi. keşke önce knut hamsun'dan açlık'ı okusaymışım.

  • arkadaşıma alıyorum demeyın de napıyorsanız yapın, sonra çok gülüyoz yemın olsun. hıçkımse kendıne almıyor bu meretı herkes bırbırıne alıyor :) bıze ne oğlum kıme aldığınızdan parasını ver yeter :)