hesabın var mı? giriş yap

  • geniş aile zekai de para sıkıştırıyor ulan zekai

    vitaminsiz zekai. cenaze namazına diye çıkıp cuma namazına giden zekai

    edit:imla. kecicim'e teşekkür ederim

  • slimani, van persie gibi sağlam kazıklara biz alışık olduğumuz için süreç nasıl gelişiyor anlatalım galatasaraylılara.

    ilk aşama; abi adama top gelmiyor ki, adam napsın aşamasıdır.
    ikinci aşama; adam fizik olarak hazır değil, sezon başı iyi kamp geçirmedi zaman geçtikçe form tutacak aşamasıdır.
    üçüncü aşama; yavaş yavaş sövme aşamasına geçilir, o kadar para verdik veteran forvet aldık, hay ben böyle yönetimin denmeye başlanır.
    dördüncü aşama; yüksek maaşlı olduğu için göndererek maaşından kurtulmaya çalışma aşamasıdır. 3 yıl sözleşme yaparak biz ne bok yedik denmeye başlanır.

    galatasaraylılar şu an ilk aşamada. 4-5 hafta sonra ikinci aşamaya geçileceğini düşünüyorum.

  • insanlar algılama problemi yaşıyor, ya da olağanüstü derecede taşak geçme potansiyeline sahipler. okan bayülgen net bir şekilde tolga çevik'in insanlık tarihiyle neredeyse eşit olan tuluat kavramını sanki kendisinin bir icadıymış gibi göstermesine karşı çıkıyor. ve bunun izahını da çok güzel özetlemiş zaten:

    "bunu sahne sanatlarının doğasına aykırı bulduğum için, sahne sanatları yapmış bir kişiye bir fikrin, gece yatıp sabah gelemeyeceğini, bunların ancak yaşayan veya yaşamayan sahne adamlarının yaptıkları işlerin tekrarı ya da esinlenmesi olabileceğini düşündüğüm için bu mücadeleyi başlatıyorum"

    yani ne diyor? kırk yıllık pancar kıçımda sancar. tolga çevik bu fikrini bir icat olarak öne süremez, bunun patentini alamaz, tekel yaratmaya çalışamaz. ahde vefa denen şey var. "harici komutla doğaçlama hareket eden oyuncu" formatı bizim meddahlık kültürümüzün bile özünde var yahu. hatta hadisenin özüne tekabül eden tuluat, bizim bin yıllık geleneğimizdir. okan bayülgen bu değere sahip çıkıyor, bunun mücadelesini veriyor. her şey bu kadar basit ve ortadayken "peki ya okan kimden çaldı ehehe" cinliğiyle ortalama zekaya bile hitap etmeyen emsallerle yazılı olanı bambaşka mecralara çekmek de neyin nesi oluyor ben de onu anlayamıyorum işte...

  • maraş gitti mi geri gelmez ama yaptırımlar 1 yıl sonra kolaylıkla geri gelebilir.

    dolayısıyla hiç düşünmeden reddedilmesi gereken teklif.

    ancak iki devletli çözümü kabul etmeleri durumunda, böyle bir teklif değerlendirilebilir.

    edit: ırkçı türk düşmanları hemen heyecan yapmış başlık altında. türkler tarafından zamanında ne kadar küçük düşürülmüşlerse, aşağılık komplekslerini kusa kusa bitiremediler.

    siz gidin stk işleriyle ilgilenin, batılı finansörlerinizin gözüne girin, belki 3 kuruş daha fazla fon alırsınız. devlet kurmak, yönetmek sizin idrak edebileceğiniz işler değil.

    edit2: kıbrıs halkı öyle diyor, kıbrıs halkı böyle diyor diye hikaye uyduran arkadaşlara hatırlatalım, kıbrıs halkı sizin sevgili mustafa akıncı'nıza son seçimde hak ettiği dersi verdi. dolayısıyla ağlaklığın lüzumu yok. türk düşmanlığınıza kıbrıs halkını alet etmeyin.

  • şarkılarının hikayesini merak edenlere çok az kişinin bildiği o hikayeyi anlatmak üzere buradayım. toplanın eyyy canısı'lar, sırılsıklam'lar, tutku'lular...

    not; kesinlikle şehir efsanesi değildir.

    ayakkabı tamircisi bir babanın kalabalık ve fakir ailesinin bir bireyi olan ibrahim, onaltı yaşından beri deliler gibi sevdiği zehra'ya şarkılarla, türkülerle ve şiirlerle kavuşabilmenin hayalini kuruyordu. çok klasik biraz anakronik zengin kız - fakir oğlan kuramından nasibini almıştı ve kızın babası yörenin en zenginlerinden biri olmakla beraber bir diğer zenginin oğluyla kızını evlendirip en zenginler arası bir voltran oluşturmanın hayalini kuruyordu. kızı annesinin zoruyla başladığı liseyi bitirince allahın emri peygamberin kavli kapitalizmin gerekliliği devreye girecekti.

    o yörelerde o zamanlar aşk el ele tutuşmalı, fırsat buldukça öbüşmeli, elleşmeli, dilleşmeli bir seviyede değildi. iki aşık arasındaki rabıta yine çok klasik biraz anakronik gönülle sağlanıyordu. evinin önünden geçmeler, yanından geçerken iç çekmeler, üç saniyeden fazla olmayan anlam yüklü bakışmalar ve belki tükenmez kalemin azizliğine uğramış bir kaç mektup. dahası ve ötesi yok. yani her aşk biraz platonikti o yörelerde, karşılıklı platonik.

    lise bitime doğru yol alırken ibrahim ve zehra aşkı da aynı hızla bitime doğru yol alıyordu. durumun vehametinin farkında olan ibrahim, kafaya koymuştu. karneleri alınca kızı kaçıracaktı. karne gününden bir gün önce her şeyi ayarlayan ibrahim, zehra'ya planı anlatmak için ıssızda bir buluşma ayarladı. işte bu klip ve şarkı o günü anlatır;

    sen aldırma, giderim buralardan bir pantolon bir caket.

    yani görüşme başarısız geçmiştir. kız ibrahim'i sevse de ailesini karşısına almayı kabul etmez ve ibrahim' tek bir seçenek bırakır; ünlü bir şarkıcı olup emine ün'ü tokatlamak. iyi çaldığı bağlamasına, herkesin ooo harika dediği şiirlerine, vay amk sende ne ses var oğlum be tepkileri aldığı sesine güvenerek yenilgiyi kabullenmiş gibi görünerek istanbul yolunu tutar. ümidi elinde ki malzemeyi harmanlayıp zengin olmak ve geri dönüp zehra'ya kavuşmaktır.

    gelir gelmez hayalleri haydarpaşa garının duvarlarına takılır ve bir ananskym bile diyemez istanbul'a doyunca. zira öyle unkapanı'na gidelim '' al bu sesim, bunlar şiirlerim, bu da sazım hüsnü '' diyelim de ünlü olalım gibi bir durum yoktur. en kolay bulunur işlerden birisidir inşaatçılık. yoksa sesi güze diye amele etmezler kimseyi. ibo'da başlar mala vurmaya. derken bir yandan kopmamak için mevzudan daha realist bir tutum takılıp nota filan öğrenmeye çalışır ki rakibi kürt sanatçılar bir mahsun bir özcan bu konuda çok şanslıdır ona göre.

    ilk yevmiyesini alıp, unkapanı'nı bi kolaçan ettikten sonra jeton alıp ailesini arayan ibrahim zehra'nın çoktan nişanlandığını duyunca yıkılır. sonra kalkıp üstünü başını temizler ve pes etmek yok diyerek otobüse atladığı gibi tekrar erzurum'a gider. delikanlı gibi gecenin bir vakti kızın penceresinin önüne dikilip bağırır; overlok makinası ayağınıza geldi. yok şey der; haşim ağa, bende para kazanıcam, bende zengin olucam, lütfen zehra'yı verme o adama. ve haşim ağanın oğullarından bir güzel dayak yer o akşam. o gecenin anısı şu şarkıda yaşar;

    yaktılar yüreğimden vurdular ciğerimden.

    ibrahim'n bu tacizinin üstüne bir de düğün tarihi öne çekilmez mi? gelmez mi zengin adamın almanya'da ki zibidi oğlu geniş paça pantolonuyla? peki ibrahim naapar? önce bunu;

    ne bugün ne yarın unutmayacağım vallah.

    yapar. hemen akabinde bir de şunları söyler;

    tutma benim gibi onun elini.

    burada çok bilinen bir yanlışı düzeltmek istiyorum. hani el ele tutuşmazlar demiştik ya, bu şarkıda '' tutma benim gibi onun elini '' derken benim elimi tuttuğun gibi değil tutmadığın gibi demek ister. her neyse, konuya dönecek olursak yazdığı şarkıları söyleyemeyen ibo, sessiz çığlıklarını kurşunlarla patlatmak ümidiyle yapacak daha iyi bir şey olmadığını görünce bastı gitti askere. o, acemi birliğinden içeri '' en yakın binadan atla girme içeri '' espirisi eşliğinde girerken sevdiği zehra kınayı getir aneeey eşliğinde bir başka şeye girdi. yanıyordu ibrahim ve her nöbette söylüyordu sessizce;

    canısı ömrümün yarısı.

    söylemekle kalmayıp notasını da yaptı. zaman notalarla aktı geçti. o, '' bu saatten sonra ben mi ulllaaann'' diye çömezlerini aşağılayarak askerliğini bitirirken zehra '' tabi ki sen tabi ki sen'' şeklinde sevmekteydi adını gizliden ibrahim koyduğu oğlunu. ha niye öyle sevmekteydi? zehra oyunbaz bir kızdı, çocuğa önce kimmiş annesinin bir tanesi diye soruyordu.

    ibrahim için artık hayat sadece yaşamış olduklarını ısıtıp ısıtıp yiyeceği bir mutfak tezgahından ibaretti. zira hem oturacak bir yer bulamıyordu, hem de yaşamış olduklarından daha lezzetli bir yemeğin olacağına inanmıyordu bu dünyada. bazen içine biraz daha kekik kattı;

    gece boyu uyumasam şiir yazsam hayal kursam.

    bazen bastı pul biberi;

    hala ben dut gibi aşık.

    yiyenlerin ağzını yüzünü yaktı, ağlattı onları ve derken iskender ulus ile karşılaştı arkadaşlarıyla bol acılı yemeğini paylaşırken. iskender ulus onun bu halini görünce bu acıdan daha çok yemek çıkar mantığıyla ona bir peçete uzattı ve sil dedi burnundaki teri.

    işte o saatten sonra başladı ibrahim yeniden. söylediği her şarkıyı öyle bir söyledi ki o yanına yaklaştırmadıkları sevgilisiyle aralarında yüzlerce km varken hasbihal etti, dertleşti onunla. yeniden aşık etti hatta kendine. mesela dedi ki;

    sen özümsün sen sözümsün iki gözümsün sen.

    bunu duyan zehra ne yaptı? ne mi yaptı? ne yapsın garip. gizli gizi ağladı kocasından önce yatakları hazırlamak için girdiği odada. hatta bir gün erkenden uykusu gelen kocası içeri girip zehra ile ibrahim'in hasbihaline şahit olunca cinnet geçirdi. teyibi kırdı zehra'yı daha çok kırdı. tüm o yörede ibrahim erkal kasedi satan ne kadar adam varsa onları da kırdı. ama durduramadı ibrahim'i. daha yüksek sesle bağırdı;

    aşkından yanam yanam yanam kül olayım mı?

    o bağırdıkça zalim koca zehranın sesini kıstı. örseledi onu aşağıladı. ve tüm bunlar ibrahim'in kulağına kadar gidince bu zulumden kurtarmak için zehra yı bir kaç fake attı;

    dönemem sana ah gücüm yok!

    bu fakeler kocayı rahatlatsa da zehra'ya kan kusturdu. taa ki emine ün'ün dudaklarında ibo'nun dudaklarını görene dek. işte o gün bitti ibo onun için ki ibo'da bitmek için dudaklarında gezinmişti emine'nin. ha tabi hoşuna gitmemiş miydi? tabi olum manyak mısın?

    o günden sonra ibrahim ve zehra... yorudum lan amk. bu nasıl bir işsizlikti böyle. allah'ım galiba çıldırıyorum. kalkıp şunla biraz halay çekeyim bari tam olsun;

    https://www.youtube.com/watch?v=q7ngdh7qg84

    edit; linkler düzeltildi.

  • abd'de yazılım muhendisi maaşı ortalaması yıllık $82.000

    avrupa'da €42.000

    bir mercedes cla avrupada €23k
    yıllık maaşın yaklaşık yarısı+sınırsız sayılabilecek sosyal imkan

    abd'de $27k
    yıllık maaşın üçte biri+ultra ucuz benzin ve yaşam giderleri

    (lüks segmentin en düşük üyesi) ikinci el mercedes cla'nın türkiyede fiyatı 150 bin tl...
    buradaki muhendisler yilda 450 bin ya da 300 bin+sosyal sahiplenme mi kazaniyorlar da yaşam standartları düşsün?

    buradaki mühendis de isveçteki muhendis de yilda 60 bin kazanabilir ama o 60 binler aynı alım gücüne sahip değil

    (stockholm'den parise ucak bileti 30 euro, venediğe 70 euro...haftasonu git gel, otel 100 euro...
    ıstanbuldan venedige ucak bileti 400 tl, parise 700 tl...oteller 430 tl...nah gider gezersin, ancak pazar günü aydosa kebaba gidersin)

  • ulan sabah haberi gördüğümden beri kendime gelemedim. bir hafta önce engin öksüz ve arkadaşı abdullah türk motorlarıyla türkiye doğu turuna çıkmışlardı. üç gündür de şanlıurfa'da birecik ile halfeti yoluna girdiklerinden beri kendilerinden haber alınamıyordu.
    kötü haber malesef bugün geldi.

    "herkesin tanidigi ve cok sevdigi engin öksüz ve abdullah türk abilerimizi urfa halfeti istikametinde kalleşce adice insanliga sigmayan bi sekilde silahla vurularak öldürülmüş ve jandarma ekipleri tarafindan bulunmustur... mubarek günün suyu hurmetine mekani cennet olsun. tüm motosiklet dostlarının başı sağolsun acimiz tarif edilemez sekilde büyük... şuan eşi ve kardesleriyle birlikteyim allah sabir versin geride kalanlara"

    ortada inanılmaz bir olay var. bu insanların günahı neydi de öldürdünüz? kendilerini şahsen tanımıyorum ama motor gruplarında gezilerini takip ediyordum. ne oldu orda? neden? kimisi suriyeli mülteciler demeye bile başladı. hafta sonu motorcular eylemlerden bahsediyor.

    anlamıyorum sözlük. iki tane çınar gibi adam bok yoluna öldürüldü bu memlekette. yine!
    bunu da unutma.

    edit: dün öğleden sonra motosikletleri(kontak anahtarları üzerinde) ve eşyaları jandarma tarafından çeken köyü'nde üstü branda ile örtülü vaziyette bulunmuş. ilginç bir detay.

    edit 2: engin öksüz'ün cenazesi bugün (24/07) 23:25 saatlerinde sabiha gökçen'e getirelecekmiş adana'dan. yalnız bırakmak istemeyenler için.
    bir yakınının iletisi "engin abim sizleri güçlü dimdik gormek isterdi sizde metanetinizi bozmadan sabiha gökçene 23:25 sularinda gelin ve yalniz birakmayin"

    edit 3: dün (31/07) şanlıurfa emniyeti olayla ilgili 4 kişi göz altına aldı. biz unuttuk ama ilginçtir bu sefer emniyet unutmadı.

    edit 4: (14/8) aileler dahil hiç birimiz yemedik.

    "şanlıurfa'da motorcu cinayetiyle iligili yeni gelişmeler yaşandı.
    şanlıurfa emniyeti tarafından oluşturulan 20 kişilik özel ekip 4 kişiyi gözaltına aldı.
    cinayeti çözmek için kurulan özel ekip, birecik ve halfeti'deki tüm motosiklet sürücülerinin kaydını çıkarttı.
    yaklaşık 500 kişiyle görüşen özel ekip durumundan şühpelendiği 4 kişiyi gözaltına aldı.
    polisler ayrıca uyuşturucu bağımlısı şahısların da ifadesini aldı."
    haber linki

    mobese kayıtlarını inceleyen polis, cinayetin ardından kameraya takılan 2 kişiyi arıyor.
    ntvmsnbc
    engün öksüz facebook
    haber linki

  • barlas'lar gaziantep'in köklü bir ailesine mensuplar.
    mehmet barlas'ın dedesi cumhuriyet'in ilk hakimlerinden biri.
    babası yüksek hakimlik, milletvekilliği ve bakanlık yapmış.
    fabrikatör hasan pertev paker'in kızı ile evlenmiş (açık toplumcu (sorosçu) can paker'in kardeşi olur canan barlas aynı zamanda).
    barlas'ın hayatı villalarda, yalılarda, uşaklarla, hizmetçilerle geçmiş.
    sağ siyasetçilerin yoldaşı, yandaşı, sırdaşı olmuş.
    devletin koruması üzerinde baki olmuş.
    bir güne bir gün yokluk görmemiş.
    hayatında hiç fırında ekmek sırasına girdiğini bile zannetmiyorum.
    kısacası bu adamın herhangi bir şey hakkındaki görüşlerini kaale alıp, eleştirmeyin bile.
    bu adam bütün gün boğazdaki tankerleri seyredip, asistanlarına söylediği 3-5 cümleden yazılar yazdırıp, gazeteye gönderten biri sadece.

  • (bkz: neco)

    yillar yillar once*, sinif arkadasim necmettin'i telefona neco diye kaydetmistim. gel zaman git zaman, neco ile muhabbetim kesildi ama numarayi silmedim hic, hep telefonda durdu.

    ıki yil once whatsapp yukledigimde neco ismine karsilik turbanli bir kiz geldigini gordum, herhalde kiz kardesidir dedim kurcalamadim fazla. fakat zaman gectikce o resimler degisti, ama hep ayni kiz resimlerde olmaya devam etti. resimlerde evlendi, cocuk sahibi bile oldu, ama hala neco olarak kayitli olmaya devam etti.

    sonradan anladim ki bizim neco numarayi kullanmayi birakinca bu gsm firmalari numarayi baskasina vermis, sonuc olarak bizim neco olmus sana necmiye.

    hala neco diye kayitli duruyor kizin numarasi, yakinda ikinci cocugu gelecek resimlerden anladigim kadariyla, merakla bekliyoruz*