hesabın var mı? giriş yap

  • - seni kim gönderdi buraya evladım?
    - idris bey efendim
    - idris bey denmez oğlum, idris yüzbaşım diyeceksin, bana da efendim deme
    - peki abi

  • hayatı kelimenin tam anlamıyla deli dolu geçmiştir, picasso'nun manitasını ayarlayıp afrika'ya avcılığa gitmişliği de vardır, dostu james joyce için insanlarla kavga ettiği de, yarı profesyonel olarak boks da yapmıştır, balıkçılıkla da uğraşmıştır. birinci dünya savaşına kendi isteği gönüllü katılmış, ambulans şoförlüğü yapmıştır. ikinci dünya savaşı yıllarında şavaş muhabirliği yapmış, fakat savaşa katılmış ve insanları vurmuştur, askeri mahkemeye çıkmış ve beraat etmiştir. son zamanlarda iyice bunalıma giren yazar, teknede elinde silahla kendisini gören eşinin ihbarı üzerine ruh sağlığı merkezine kapatıldı, elektro şok tedavisi de uygulandı üzerinde,hastahaneden çıktıktan kısa bir süre sonra kendisini teknesinde başından vurarak öldürdü.

  • biraz yukarıda kalsın diye ben de bir şeyler karalayım. dedesi ve babası zonguldak maden emeklisi olan biriyim ama bu yaptıklarının iki gün sonra tamamen unutulacağını düşünüyorum.

    adamlar günlerdir kimsenin giremediği, giremeyiz tehlikeli dedikleri yerlere kazma kürekle girdiler. işlerini bildiğim için zaten onlar için zor bir şey değil. fakat bu insanları hep böyle günlerde hatırlamamız çok yanlış. belki bir gün istanbul'da bizi enkaz altından çıkarırken konuşulacaklar hepsi bu.

    bu adamları oraya ilk günün sabahı uçak, helikopter gibi araçlarla göndermeyen organizasyona da ne desem az. üç, beş kişi daha hayatta olurdu.

    allah onlardan razı olsun, içlerinde tanığım kişiler de var, hepsine selam olsun.

  • ataol behramoğlu'nun söyleşisinin şu 7 dakikalık bölümünü birlikte izleyip üzerine konuşmak da bir seçenek olabilir. şaka yapmıyorum. ben bunu izledikten sonra ufkum açıldı.

    programda cüneyt özdemir behramoğlu'na "nedir aşk ataol bey?" diye soruyor. behramoğlu ise "bir kere her şeyden önce, yüksek dozda bir duygu. öyle düşünmek lazım. bu, herhangi bir sevgiden farklı. sizi aşkınlaştıran, yücelten bir duygu" diyor. cüneyt özdemir "sevgi ile aşkın farkı ne mesela?" diye sorduğunda "sevgi bana göre daha yumuşak, daha ılımlı. ortega gasset'in kitabında sevgi üzerine, bu konuda şeyler var. keşke yeniden okuyup gelseydim ya da göz atsaydım bazı sayfalarına... sevgide karşılıklılık var filan gibi bir şey söylüyor. aşk karşılık beklemeden gibi. yani yanılıyor olabilirim; bir farklılık olduğu muhakkak ama. esası yüksek dozda bir duygu. sarsıcı bir duygu. öyle düşünmek lazım" diye yanıt veriyor.

    (arada birkaç şeyi atlıyorum.)

    cüneyt özdemir "aşk biter mi ataol bey?" diye soruyor bu sefer. behramoğlu ise "her şey gibi, tabii. her şey gibi biter" diye yanıt veriyor.

    beni bu söyleşideki en fazla etkileyen bölüm ise, cüneyt özdemir'in "bitmeyen aşk var mıdır?" sorusu üzerine behramoğlu'nun verdiği şu yanıt oldu:

    "şimdi buna ait rakamlar var biliyorsunuz. 2 buçuk yıl sürer, 5 yıl sürer filan gibi şeyler var. biraz öyledir. şundan öyledir: yoğunluk dedik ya, o yoğunluk duygusu, yoğun yaşama insanın fiziksel varlığı belki tahammül edemez. böyle bir şey var ya da tabii aynı şeyi sürekli yaşamanın getirdiği tekdüzelik de olabilir. böyle şeyler var. insan varoluşuyla ilgili bir takım problemler bunlar. yani sürekli olarak aynı yerde kalıp orayı ezberlediğiniz zaman, bir mekanda, başka mekanları filan da görmek istersiniz. bunun gibi bir şeydir biraz. (...cüneyt özedemir'in 'insanoğlu biraz maymun iştahlı mı demek istiyorsunuz?' sorusu üzerine) evet, öyle bir tarafı tarafı var. aşk tamamen bitmeyebilir ve şeye dönüşür. bir sevgiye, bağlılığa, özveriye dönüşür. isterseniz şöyle bir noktaya da getirebiliriz bu konuyu. demin sizleri dinlerken düşündüm. iki tane çok ilginç şiir var. bir tanesi bizim şairimizin. faruk nafiz çamlıbel'in. işte kıskanç. 'sakın bir söz söyleme' diye başlar ya... bir de puşkin'in bir şiiri var. puşkin de diyor ki şiirinde... şimdi ezbere çıkaramam onu ama, 'öylesine çok seviyordum ki sizi' diyor, 'dilerim bir başkasınca da böyle sevilin'. yani böyle bir özveriye dönüşmüş... bir aşk bitmiştir yahut bitmemiştir. efendim, tek taraflıdır ama, sevdiğiniz kişi için iyilik dilemek... bu bence çok önemli, çok önemli. yani bizim toplumumuzun da öğrenmesi gereken bir şey."

    benim bu söyleşiyi dinlerken fark ettiğim, aşkı anlamak ve anlatmanın büyük şairler için bile pek öyle kolay olmadığıydı. behramoğlu'nun aşk için "bu yoğunluğa insanın fiziksel varlığı tahammül edemez" dediğini duyduktan sonra uzunca bir düşündüm ve aşktan da, karşımızdakinden de, kendimizden de gerçekçi olmayan şeyler beklediğimizi fark ettim. o yoğun duygular yavaşça azalıyor; ama anlıyorum ki her kiminle birlikte olursanız olun başınıza gelecek şey bu. belki de bu yüzden insanlar aşkları bittiği anda bırakıp bir başka aşk arıyorlar. hep bir yoğunluk peşinde de olmak da bir çeşit tatminsizlik belki de.

    not: sizin için oturup yazdım konuşmaları. umarım birilerine yararı olur. bir de lütfen kafama sert bir cisimle vurur musunuz, gidip kendi tezimi de yazayım arada.

    düzeltme: yazım