hesabın var mı? giriş yap

  • şu adamın şovundan ben bile sıkıldım. her albümünü ezbere bilirim. o kadar da fanıyım. ama yok "kadınlar ık mık" yok "müzikten sıkıldım" yok "tükendim" eeee.

    (bkz: amlarına koyayım onların çok ayıp ediyorlar)

    zenginlerin derdi cidden çekilmiyor. utanmıyorlar da açıklama yaparken. az iç manyak herif. hay allah'ım ya.

  • 1940 yılında güney fransa'da rouffignac, les eyziez bölgesinde, tarihi kalıntıların yoğun olduğu bir bölgede tesadüfen bulunan bir mağaradır. 17.000-15.000 yıllık geçmişi olan mağara duvar resimleri ile dünyada sayılı mağaralardandır. yaklaşık 250 metrelik bir uzunluğu ve 30 metrelik bir eğimi vardır bu muhteşem sanat eserinin. çeşitli galerilerinde çeşitli temalar ayrı ayrı boyanmıştır duvarlara. the great hall of the bulls denilen bölümde sıçrayan boğalar, shaft of the dead man bölümünde kuş kafalı bir adamın bağırsakları saçılmış bir bizon ile ölümü, painted hall' da çeşitli renkli hayvan ve av çizimleri gibi muhteşem güzellikler bulunmaktadır.

    1955 yılında ziyarete açılan bu mağaraya günde 1,200 turist geliyormuş. 1963 yılında yapılan incelemelerde; kalkerden oluşan mağaranın resimlerinde çok küçük bozunmalar tespit edilmiş, incelenmiş, sebebi insanların ağzından çıkan karbondioksit gazının havadaki su buharını daha asidik yapmasıymış. çalışmalar bitirilirken nihayet bazı bölgelerde yeşil yosunlanmalar ve algler de görülünce kültür bakanlığı tarafından 20 nisan 1963 te ziyarete kapatılmış. o günden bugüne her gün kimyasal inceleme yapılmakta ve bozunma olmadığı görülmektedir bu insanlık mirasının.

    antropolojik özelliklerine fazla girmeden ilginç bir şey daha diyebilirim ki; 1980 yılında bu mağaranın the great hall of the bulls ve painted hall adlı en görkemli iki bölümü fransız hükümeti tarafından bir tünel şeklinde bire bir yaptırılmış ve turistlere açılmıştır.

    yeri gelmişken mağaranın tüm segmentlerinin listesini de verelim ileriki araştırmalarınız için;

    the great hall of the bulls
    lateral passage
    shaft of the deadman
    painted gallery
    chamber of engravings
    main gallery
    chamber of felines

    bu mağara bizde olsaydı, bozulma var mı yok mu bakılmaz, altın yumurtlanan tavuk kesilirdi ve asla korunma amacıyla kapatılmazdı. içeri girip mangal yakan, içen kırolarımız da duvardaki öküzün kıçına "seni seviyom len ayşe", "büyük cimbomlu", "bu mağaranın ustasıyım, gözlerinin hastasıyım" yazmak suretiyle iğfal ederlerdi güzelim mirası.

  • ismi kepler-452 olan güneş gibi bir g-type yıldızın çevresinde, bir yıllık dönüşünü 385 günde tamamlayan gezegen. ayrıca habitable zone'da bulunuyormuş.

    düzeltme *: şuan kepler teleskobuna gezegenin 1400 yıl öncesine ait yansımaları geliyor.

    ekleme: birkaç yazar arkadaştan mesaj aldığım için aşağıdaki bilgileri ekleme ihtiyacı duydum;

    bu gezegeni keşfeden araç bir uzay teleskobu. ismi kepler. diğer fırlatılan uydular gibi. şuan güneş sistemimiz içinde kendi yörüngesinde dönüyor o da.

    kepler teleskobu tarafından keşfedilen kepler-452b gezegeni dünyamızdan 1400 ışık yılı uzaklıkta. bu da en kolay haliyle şu demek; bilinen en hızlı şey ışığın uzay boşluğunda ilerlerken gerçekleştirdiği hızdır. ışık sadece 1 saniyede 300 bin km yol alır. bu da 1 yıl için 9.460.800.000.000 km yapar. yani kepler-452b dünyadan 1400 ışık yılı uzaklıkta denirken; 1400 x 9.460.800.000.000 km uzaklıkta olduğu ifade ediliyor.

    uzaydaki tüm cisimler (gezegenler, meteorlar, uydular, vs..) yıldızlardan aldıkları ışıkları uzay boşluğuna iletirler (yansıtırlar). teleskoplardan gördüğümüz görüntüler ise bu yansımaların teleskoplara ulaştıkları anki görüntüleridir. yani 1 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegeni izliyorsak eldeki veriler, gözlemimiz sırasında onun 1 yıl önceki yansımasıdır.

    farzedelimki aynı dünyada ki gibi insalar orda da var olsalar ve şuan bize teleskopla baksalar onlar da bizim 1400 yıl önceki (ms. 600'lü yıllar) yansımamızı görürler.

    tabi sırf teleskoplar için geçerli bir durum değil bu. mesela sabah kafayı kaldırıp doğrudan güneşe bakarsak, (direk bakamıyor olsak da) biz onun 8 dk. önceki görüntüsünü görürüz.

    basitçe anlatmaya çalıştım.

    ek: kepler teleskobunun gözlem methodu daha farklı. kepler'in nasıl gözlem ve tarama yaptığını @dopermen #53445557 nolu entrysinde bahsetmiş.

  • zaten galeriler aracı alıp bekletip daha çok kazanıyordu.

    bu hamle ile beraber az kara tamam diyen araç satanlar 6 ay bekleyip daha yüksek kar edecekler.

    edit: km'yi ne yapacak diyenler olmuş. hareketli bir bant ayarlamak zor değil.

    sahibinden ilanlarını hayal edebiliyorum.

    "güneş ışığı görmemiş 6000 km araç."

  • bugün hanımla pazara gittik. semiz otunun kilosunu sordum. pazarcı 15 lira dedi. pahalı olduğunu söyledik hanımla. pazarcı “al ya ne olacak” gibisinden bir cümle kurdu. sonra almadan ilerledik. arkamızdan “ cebinizde otuz bin liralık telefon var” gibisinden cümle kurdu. valla otuz bin dedi. yanlış duymadım. adamlar, ilkel tek argümanları olan “cebinizde şu kadar liralık telefon var” argümanına bile zam yapıp semiz otuna fiyatı uygun muamelesi yapıyorlar. ilginç hadise.

  • vurgunu kısaca özetlemek gerekirse:

    -eğer esnaf iseniz 1 ekim 2013 itibariyle akıllı pos cihazı satın almak zorundasınız.
    -cihazın fiyatı 590 euro.
    -alınmak zorunda olunan cihaz sayısı 2 milyon.
    -cihaz çin malı.
    -türkiye'ye getiren şirket: mt bilgi teknolojileri ve dış ticaret anonim şirketi.
    -şirketin sahibi: rte'nin kankası ethem sancak'ın yeğeni murat sancak
    -şirketin genel müdürü: mehmet erdoğan (hani 40 kilo uyuşturucuyla yakalanıp, satıcı değil içici olduğu anlaşılınca serbest bırakılan başbakan yeğeni)

    ek bilgiler:
    -590 euro ile şu an en kralından bir laptop alabilirsiniz. bu da perakende fiyatı. eğer ben 2 milyon tane alıcam derseniz, muhtemelen 200 euroya bile alabilirsiniz aynı laptop'ı

    soru:
    -birileri ahlaktan mı bahsetmişti?
    -birileri müslümanlıktan mı bahsetmişti?

    hesaplayan adam modu:
    -590 eurodan 2 milyon cihaz = 3 milyar küsür tl (iyi para)

    ithaf:
    -fışkiyeler kırıldı, ekonomi zarar gördü diyenler

    haber ayrıntıları:
    http://www.odatv.com/…hangi-akpliler-var-0110131200

  • birisine sevmeyi öğretmek, bir film için "izle bak, çok seveceksin." demek gibidir ve önyargıları parçalamak fazla mesai gerektirir. benim duyduğum en güzel iltifatlardan biriydi: "bana sevmeyi sen öğrettin." başka da iltifat duymadım ya, neyse... şimdi pek dermanım yok ama, gençken çok cevvaldim ben. cevval de iyi bi şeydi sanırım. artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. tahmini sultan süleyman'a döndük ak. kendisine de buradan selam ederim (süleyman'a değil lan), size en yakın arkadaşımı nasıl tavladığımı anlatacağım bu akşam. insan hiç en yakın arkadaşını tavlar mı? mecbur kalırsa tavlar, abicim. lise sonda, dershanenin ilk günüydü. soluk soluğa sınıfımı buldum. kesin binlerce kişiye sormuşumdur, yüzlerce sınıf gezmişimdir. ilk gününde bir yeri tek başıma bulmak, henüz gitmediğim güzel bir tatil beldesidir. bu yaz düşünüyoruz kısmetse. kimlerle mi? e arkadaşlarla. tek başıma nasıl bulayım oğlum?

    oturdum sırama, ilk dersi dinledim. isabetimi seveyim, öyle berbat bir yer bulmuşum ki tahta parlıyor, okunmuyor. "yanına oturabilir miyim?" dedim. gözler yalan söylemez sözlükçü. o kız bana, "ya git başka yere otur gerizekalı." der gibi baktı. bunun altında kalamazdım. ne mi yaptım? hemen yanına oturdum. tahta diyorum, parlıyor diyorum, kime diyorum? istikbalim söz konusu: odtü psikoloji yazıcam ben yea!

    oturdum oturmasına da, kız benle hiç konuşmuyor. benim iç sesim hiç susmuyor. hadi ders neyse de, asıl teneffüs geçmek bilmiyor. bir dakika. tersi olması gerekmiyor muydu? kafam çalışıyor. durumun farkına varıyorum. oğlum ben var ya, odtü'yü bile kazanabilirim. lafa tutuyorum bunu. oradan buradan sorular hazırlıyorum. su oluyorum, ateş oluyorum, göklerdeki güneş oluyorum. yok! yine de konuşmuyor benimle. "kaç kardeşsiniz?" diyorum misal, hani dese ki: "seni ilgilendirmez.", dünyanın en mutlu insanı olacağım. kavga çıkar abi en azından. parmaklarıyla 3 diyor soruma. "sen de var mısın aralarında?" kendimizi kardeşten sayıyor muyduk?

    "sen ortanca mısın?" diyorum misal, sonraki teneffüs. sen bilmezsin sözlük, küçük yüreğim basit bir ortak paydaya bütün servetini yatırmış da son çeyreğe girilirken hala güvenli takip mesafesini koruyor. ben ortancayım diyorum. sohbetimize nasıl bir katkısı olacaksa bunun, diyorum işte. büyük değilim ezilmedim, küçük değilim şımarmadım, ortancayım ben: al arkadaş yap diye.

    solaktı bu. bense salak. kelimenin her iki manasıyla da. hiç gocunmadım esasen. kollarımız birbirine değiyordu yazarken. "dirsek teması eheh." diyordum ben bu duruma; o ise, "az öte git." gitmedim. bilerek çarptım. bir gün, hiç yazmazken de çarptım. oradaydım çünkü. bunu unutmasına ihtimal bırakamazdım. en yakın arkadaşımın ilk tebessümünü sağ dirseğime borçlandım. hal böyle olunca, kulağımın arkasını görüp cennete gitme planımı yeniden gündeme aldım. isteyince oluyordu. çok güldük sonra. çok ama. gözünden yaş gelirdi, kalbi sıkışırdı. "n'olur sus." derdi. hiç susmadım. gülmekten ölen ilk kişi olabilirdi. istatistiklerin en güzeli olabilirdi.

    geometriden hiç çakmazdım. bana yardım ederdi. yaprak testi koyardım önüne. "hangi soru?" "sana şöyle bir kolaylık yapalım, istediğin sorudan başlayabilirsin. ben hepsine eşit mesafedeyim çünkü." mucizevi dikler indirirdi. benim hiç aklıma gelmezdi. halen daha da düşünürüm, ulan hiç onuncu kattaki bir evin bahçesi olur mu?

    telefonda konuşurduk saatlerce. bir gün kapatırken dedim ki buna: "bir şey unutmadın mı?" düşündü. bulamadı. unuttuğu şeyi bulamadı. çünkü bilmiyordu. "ney?" dedi, söyledim: "hani bi seni seviyorum, canım arkadaşım." gibi bir şey dedim. "haa!" dedi, güldü. söyleyemedi. hiç dememiş çünkü. dedim ya cevvaldim, korkma dedim söyle. o zamanlar acıtmıyordu, güç veriyordu seni seviyorum'lar...

    o gün zorla söylettiğim kelimeyi duymadan bir günüm geçmedi sonra. beni çok sevdi. "herhangi birini seveceğimi ve bunu söyleyebileceğimi bilmezdim, çok güzel bir duygu bu." dedi. ikna kabiliyetime güvenerek "odtü psikoloji yazalım lan." dedim. hukuk yazdık. o çok istiyordu. ben? ne iş olsa yapardım abi.

  • hücum yeleğinin ön ceplerinde bulunan iki el bombasıyla beraber, muhtelif dağ zirveleri. insan gençken ne kadar cesur oluyormuş.
    (bkz: komando)

  • çalışanın hakkını çalışmayanlar yediği için, çalışana eşek muamelesi yapılıp daha fazla iş yüklendiği için, çalışanı kendi malı sanan amirler insanlıktan çıktığı için doğru olan tespittir.