hesabın var mı? giriş yap

  • az önce aklıma gelen olay. birazdan tayyip erdoğan ve fatih terim'e mail atacağım bu linki, artık uygun görürlerse...

    öncelikle tüm ülkeler ve nüfuslara bakıyoruz.
    http://en.wikipedia.org/…s_and_dependencies_by_area

    ben yukarıdan aşağı bir göz gezdirdim kolaylık olsun diye. 249 ülke varmış dünyada. rusya, kanada, çin, abd, brezilya, hindistan, arjantin, fransa, almanya, ingiltere, israil, ispanya, italya, japonya, pakistan, kuzey kore, avustralya, güney kore'ye şimdilik bulaşmamak lazım, bunlar baya güçlü. vatikan'a da saygıdan dolayı savaş açmayalım. çek cumhuriyeti de bize ters gelen bir takım onları da çıkardım. kaldı 228 ülke. dakikalarca internetten araştırdım bir vanuatu'yu bir laos'u alamamamız için hiç bir sebep yok arkadaşlar, nasıl gelmedi şimdiye kadar aklımıza bu. boş boş takılacağımıza az fetih yapalım elimize mi yapışır.

    tamam osmanlı imparatorluğu işi yürümedi ama hatalarımızdan ders aldık... hepimiz az çok muhteşem yüzyıl'ı izleyen insanlarız sonuçta. birbirimize destek olursak maldivler'e vizesiz gitmemiz işten bile değil.

  • ben 11 yaşımdayken tombalacının ölüm sahnesini izliyordum amk.

    tanım: rtük 'ün attığı bir tivit.

  • - irem merhaba...
    - pardon kiminle görüşüyorum?
    - tayfun ben ya, tanımadın mı?
    - tayfun...haa...merhaba tayfun
    - merhaba sana da...ben...benim senden bir ricam olacak utanıyorum ama
    - söyle?
    - ya söylemesi çok zor...
    - ?
    - ya biliyorsun elim sıkışık... ihtiyacım olmasa aramazdım aslında
    - ne oldu ya?
    - ya hani zeynep var ya, yeni sevgilim...
    - bilmiyorum.
    - neyse... zeynep... zeynep bir canavar!
    - nasıl canavar?
    - bildiğin canavar. her şey karın ağrısıyla başladı. ilk başlarda önemsemedim, ama sonraları ağrılarım gittikçe şiddetlendi, apandisittir diye hastaneye gittik. temiz çıktım. ağrılar bir türlü dinmek bilmedi ve doktor doktor koşturdum ben irem. doktor doktor koşturdum ben...
    - ...?
    - bir karın ağrısı bir karın ağrısı... ama nasıl karın ağrısı! ölüyorum resmen! 3 hafta boyunca süründüm, zeynep de ortadan kaybolmasın mı?
    - ?
    - sonra kapıma iki adam dayandı, biri amerikan aksanlı konuşuyor, diğeri ise hiç türkçe bilmiyor. ikisinin de kulağında cep telefonu kulaklığı gibi şeyler. ben daha "hop nereye" demeden girivermesinler mi? vay efendim bunlar sormaya soruşturmaya başladılar zeynep kimdi, nerede tanıştın, ilişkiniz ne boyuttaydı, onunla beraberken hiç hafıza kaybı yaşadın mı?
    - ?
    - neden sonra hatırladım ki ben zeynep ile beraberken sık sık unuttuğum şeyler oluyordu. hafızam bildiğin çökmüş aslında. sonra ne ortaya çıktı biliyor musun? zeynep yabancı bir gezegenden gelen ileri bir mantar türü çıkmasın mı???
    - ?
    - içime sporlarını bırakmış. o apandisit sandığımız şey sporları değil miymiş meğerseme? ve ben artık fizyolojisi eşeysiz üremeye yatkın bir canlının gezegenimizdeki ilk eşeyli üreme çabasının kurbanı olmayagöreyim mi? gördüm bunu!
    - ...
    - ve benim...kürtaj olmam lazım irem. onun çocuklarını bu dünyaya getiremem ben!
    - ...
    - 150 tl yeter.
    - performansın için 50 tl vereceğim, hesap numaranı söyle?
    - kredi kartını iptal ettirdim, ptt'den havale çektirirsin... avcılar merkez ptt
    - üfff uzun iş. internetten öderim, doğalgaz mıydı bu sefer?
    - yok, elektrik...

  • bu düşünceler tipik marksist düşüncelerdir. marx'ın teorisi her şeyi sınıflar üzerinden açıklardı. yani kapital belli sınıfın elindedir, bu sınıf da burjuvalardır ve artı değer dediğimiz (işçi emeğini sömürmek) parayı kendi zenginlikleri için kullanırlar derdi. yani parası olan bir sınıf içerisindendir ve elittir.

    ilerleyen dönemlerde oldukça sevdiğim birkaç sosyologdan biri olan max weber, tokat gibi yeni bir kuram ortaya koydu ve sınıf-statü ayrımını yaptı. statü sahibi insanlar burjuva sınıfa ait olmak zorunda değildir dedi. basit bir anlatımla siz prestij sahibi bir meslek grubunda üye olabilirsiniz fakat gelir sahibi olmak zorunda değilsiniz dedi. yani bunların her zaman eşleşmesine gerek olmadığını anlattı. ortaçağda da buna benzer durumlar görüyoruz. örneğin her aristokrat zengin değildi. günümüzde de yeni-beyaz sınıfın ve hizmet sektörünün ağır sanayinin önüne geçmesiyle bu durumu görüyoruz. yine patronlar var fakat ezici güce sahip değiller, tam tersi üst seviye beyaz yaka bir çalışanı yanlarında çalıştırmak için ellerinden geleni yapar ki bu kapitalizmin de temel mottolarından biridir. örnek vereyim: aziz sancar türkiye'de bir üniversitede çalışacağım dese, koç'dan tut, sabancı'a, bilkent'e kadar hepsi bütün imkanlarını sunar.

    bunların üzerine bourdieu yeni bir teori ortaya koydu ve bunlar yalan-dolan kardeşim, mesela "habitustur" dedi. yani nerede yetiştiğiniz çevreniz sizi şekillendirir, sonradan para kazanmanız beğenilerinizi değiştirmez dedi. buna en güzel örnek ibrahim tatlısestir. siz fakir doğup, amelelik yaptıysanız asla aristokrat bir ailede yetişmiş bir zenginin zevkine sahip olamazsınız. bir diğer ifadeyle amelelik sonrası çok kazansanız da yine lahmacun ve adana yemeye devam edersiniz. parayı orjinal zevkler için değil daha çok gösteriş amacıyla kullanırsınız. bourdieu büyük adamdı. kısaca istediğin kadar kazan elitlik böyle olmaz derdi.

    baktığımızda weber ve bourdieu marx ile çoğunlukla çelişir ve bir anda para kazanmanın ve hatta fabrikatör olarak işçileri sömürecek düzeye gelmenin zevkleri etkilemeyeceğini, yani sizi elit biri yapmayacağını gösterir.

  • şayet ellerinde 217 zimbabwe doları kaldıysa tam olarak 1 lira 10 kuruşa tekabül ediyor. bana göndersinler üstünü tamamlayıp ülkeleri adına 2 kolon süper loto oynayayım, şu an en iyi şansları bu olarak görünüyor.

  • insan hayatının sarsıcı donum noktalarından birisidir.
    uzun zamandır pesinden kostugunuz,icli dıslı olup bir türlü sevgili klasmanına sokamadiginiz kiz yavas yavas bıkkınlık vermeye baslamistir.
    daha az aramaya,daha az dusunmeye baslarsiniz.
    iste tam bu sirada evrenin gotos yasaları devreye girer ve kız sizin aramalarinizin yoklugunu hissetmeye baslar.icin icin sizi dusunmekte ve hatasını anlamaktadır.
    yorgun argın gecen bi is gunu sonrasi eve gelirsiniz.karnınız acikir.hersey olabilir yemek icin.yuzlerce cesit vardir elinizde.ama siz kuzu kelle yemeyi tercih ederseniz bilinmeyen bir icguduyle (evrenin gotos yasalari strikes back)
    siparis verilir kelle eve gelir.dil ayri damak ayri beyin ayri yenir.goz emilir.
    o sırada kapı calar.ah iste sigaranız da gelmistir.gider kapıyı acarsiniz.
    diliniz tutulur.elinizde tuttugunuz kuzu gozu yuzlerce ton cekmektedir sanki.agzınızın etrafindaki yaglari yalamaya calirsiniz ama nafile.
    hayran oldugunuz kiz kapinizdadir.mahcup bir sekilde gozlerini yere dikmistir.
    cok dusundum diye baslar soze
    cok dusundum ve sana haksizlik ettigimi anladim.gorundugunden cok farkli ve zarif biris... aa aa o ne elindeki goz mu o elindeki .ay goz yiosun sen yaaa

    kaltak ya.susi de yiyoruz.o zaman gelsene.

  • kişinin, yazdığı şeyi okuyan insanların işini zorlaştırma özgürlüğüdür.

    bir metin de, özellikle uzun bir cümle de de ya da ki eki yanlış yazıldığı zaman, okuyan kişiyi ister istemez cümle başına döndürürki buda haliyle yazının akıcılığına zarar verir (görüldüğü üzere).

    de ve ki eklerinin doğru yazılması uluslararası'nın bitişik, bir şey'in ayrı, birkaç'ın bitişik yazılması gibi bir şey değil. az da olsa okumayı kolaylaştıran ve değişmesinin pek imkanı/anlamı olmayan bir dil kuralı.

    ayrıca iyi bir okur-yazar bu tür şeyleri otomatik yapar zaten. yapmadığında rahatsız olur. bunun üzerinden politika üretmeye gerek yok, space'e bas geç işte, daha kolay. zaten "ben biliyorum ama yazarken dikkat etmiyorum" diyen tipler genelde imla kurallarına hakim olmayan kişiler oluyor. yazarken dikkat etmeyecen de ne zaman dikkat edecen, konuşurken mi?

  • kullandığım parfüm ortalama fiyat skalası 200 liranın hayli üzerinde ve bir parfüm 6-8 ay kullanımı sürebiliyor. günde 1 paket sigara içsem 10 lira, 6 ayda 180 gün yapar, 180 günde 1800 lira yapar ki, sigara içmediğimi düşünürsek, senden daha az maliyetli ve senden çok daha güzel koktuğumu söyleyebilirim.