hesabın var mı? giriş yap

  • evet...
    1000 odalı sarayda oturuyorum...
    ismini bile bilmediğim meyveleri yemeden duramıyorum...

    bilin bakalım ben kimim.

  • 25 ekim 1958'de, yani isveç akademisi'nin ödülün edebiyat dalında kendisine verildiğini resmi olarak duyurmasından iki gün sonra pasternak'ın akademiye gönderdiği telgraf şöyledir: "çok müteşekkirim, minnettar, onur duymuş, şaşkın, utanmış"
    ["immensely thankful, touched, proud, astonished, abashed."]
    ancak 29 ekim'de bu telgrafı bir başkası izlemiş, ve pasternak ödülü reddetmiştir: "ait olduğum toplumdaki anlamını düşünerek, bana verilen bu hakedilmemiş ödülü reddetmek zorundayım. bu gönüllü geri çevirmemi memnuniyetsizlikle karşılamayınız." ["considering the meaning this award has been given in the society to which i belong, i must reject this undeserved prize which has been presented to me. please do not receive my voluntary rejection with displeasure."]
    isveç akademisinin, reddin ülkenin bir takım yetkililerince dayatıldığı konusundaki yorumu işte -benim beceriksizce türkçeleştirmeye çalıştığım- bu telgrafa dayanmaktadır.

  • kavitasyon ile ilk seansta 2 cm inceldiğini iddia edenlerle birlikte, aldığımız şehir fırsatı indirimiyle gittik. önce sauna ardından masaj en sonda kavitasyon yapılacaktı. kendini diyetisyen diye tanıtan gencecik hanım kızımız bizi ölçtü, tarttı bunları bir kenara yazdı. sonra sauna sonra masaj en sonda kavitasyon, çıktık tamam bitti herşey. bizi karşılayan hanım kızımız tekrar geldi.
    - nasıl memnun kaldınız mı?
    + sanki gevşedik biraz.
    - şöyle geçin lütfen (bel çevresini ölçeçek)
    - aaaaa 2 cm incelmişsiniz.
    + öyle mi? (karşısında aptal var sanki, ilk geldiğimizde gevşek gevşek ölçtü belimi şimdi sıka sıka ölçüyor, 2cm incelmişim.)
    - şimdi şöyle geçin lütfen (tartacak)
    + peki tamam.
    - siz lütfen basküle bakmayın.
    + nasıl yani?
    - aşağı bakarsanız kilolu çıkarsınız.
    + aaaaa ama siz iyice aptal yerine koydunuz bizi, aşağı bakma yukarı bakma. dalga mı geçiyorsunuz siz bizimle?
    - olur mu öyle şey hanımefendi.
    +olur olur, diyetisyenim diye birde bizi kandırıyorsun. nerden mezun oldun, hangi okul bunu öğretti sana?
    - şey ben liseden...
    + liseyi bitiren diyetisyen mi oluyormuş, ne okudun ne eğitimi aldın da bizi kandırmaya çalışıyorsun?
    - aslında ben kursa gittim...

    biz yaptırdık, sinirlenip geldik. sizler yaptırmayın böyle şeyler. geçin ayna karşısına, belinizi gevşek gevşek ölçün. sonra gidin bir duş alın gelin sıkarak tekrar ölçün belinizi, bakın nasıl inceliyorsunuz. birde tartılırken aşağı bakmayın, kilolu çıkarsınız, eşinizden dostunuzdan yardım alın bakın nasıl zayıflıyorsunuz.

  • 2. lig b kategorisinde başladıyıp uefa kupasında çeyrek finalle noktaladığım 4 yıllık başarılı adana demirspor macerasından sonra, artık kendimi fenerbahçe için hazır hissettiğimi anlayıp kovulan samet aybaba'nın yerine kanaryamın başına geçtikten sonra 3. senemde oynadığım şampiyonlar ligi finali sırasında kardeşimin şaşkın bakışları arasında maça takım elbise giyerek çıkmam, juventus karşısında son 10 dakkaya 3-1 önde girince bi puro yakıp koltuğa yayılmam, şampiyonluğun ardından evin içinde son ses marşlar çalmam, zafer turu için bayrak çıkartıp babamdan arabayı istemem. babamın saçmalama git üstünü değiş deyip beni rencide etmesi.. babama içimizdeki irlandalı demem. gülmekten bana fırça atamaması*

  • şimdi toparlanın dikkatle dinleyin,

    içimi kolay sene boyunca filtre kahvem değişmesin makinede v60'da aynı tatları alayım diyenler için,

    petra acme

    meyvemsi tatlar hoşuma gider damakta diyenler ve yeni tatlar keşfetmek isteyenler için

    null worka

    bana ucuz ve 3.nesil lazım çikolata notası yoğun alsam yeter diyenler için

    sezy medellin

    vişneli kek aroması kahvede olur mu ya demeyin oluyor denemeden geçilmez ve genelde kiloluk paketle eve gitme ihtimali verdiğim kahve

    kronotrop lakto fermente

    sca eğitmeni nisan ağca'nın türkiye'nin en dereceli baristasının kahvelerinden ve yazdığı notalara yakın tatlar alabileceğiniz meyvemsi tatları önde kahvesi için

    fam-el mirador

    üst üste türkiye kahve v60 demleme birincisi olan orkun üstel'in nordic approach kahvelerinden nektarin notaları belirgin

    kafein kultur honduras

    yurtdışından değişik kahveler denemek isterim ayrıca türk kahvesinde farklı tatlara varım diyorsanız,

    april coffee volcan azul

    bu listeyi zaman buldukça güncellerim ve yenilerim.

    şarabımsı yeni bir kahve williams roastery costa rica las lajas

  • karayolu projelerinde 10 km'den daha fazla düz yol yapılması; dikkat dağılması sebebi ile uygun bulunmaz. yani dümdüz yolda da sürücüler dikkat dağılması, uyuklama vb. nedenlerle kaza yapmaya oldukça yatkındır. işte bundan haberi olmayan yazar hezeyanıdır bu istek.

    kaldı ki bu mantıkla konya ovasında hiç trafik kazası olmaması gerekir.

    edit: itü yayınlarından yol inşaatı adlı kitabın 120. sayfasından:

    "gerçekte arazi durumu elverişli olsa da bir yolun uzun bir mesafe boyunca düz yani alinyiman olarak devamı istenmez. çok uzun, örneğin, 8-10 km'den daha uzun alinyimanlarda monoton bir ortam ve taşıt kullanma sonucu sürücünün dikkati dağılır. ayrıca, yolda yolda orta refüj yoksa geceleyin karşılıklı far etkisi yani göz kamaşması artacağı gibi yol doğu-batı yönünde ise uzun süreli güneş etkisi de söz konusu olur. her üç durum sürücü yönünden kazaya karışma olasılığını arttırır. bu gibi durumlarda, uzun alinyiman (düz yol) yerine daha kısa alinyimanlar teşkil edip bunları büyük yarıçaplı kurbalarla (viraj) birbirine bağlamak uygun olur. "

    demek ki neymiş, kendi kendine giden araçlar yapılmadıkça dümdüz yol ağı bir hayalmiş.

  • black mirror dizisinin kurguladığı evreni en iyi şekilde anlamak için bölümleri izlemek gereken sıradır.

    biliyorsunuz, black mirror dizisi her bölümde ayrı hikayelerden ve kahramanlardan oluşuyor. ama aynı evrende geçtikleri yapımcı charlie brooker tarafından açıklandı. yani tek bir zaman çizelgesinde ilerleyen bir olaylar zinciri sözkonusu. dizi, bu olaylar zincirinden rastgele, kronolojiye uymadan bazı parçaları anlatıyor. bu anlamda tıpkı star wars gibi burada da bazı bölümlerin, sonra çıksalar da aslında daha erken bir tarihsel dönemi anlattığı söylenebilir. dolayısıyla yayınlanma sırasına alternatif olarak diziyi daha iyi anlamak için bu tarih sırasına göre de izlemek mantıklı bir tercih olabilir. önerilere açığım, ama o evrende olaylar sanki şu sırayla gelişiyor. (aşağıdaki kısımlar ağır spoiler'lar içermektedir.)

    1. the national anthem - s01e01
    2. the waldo moment - s02e03
    3. nosedive - s03e01
    4. shut up and dance - s03e03
    5. hated in the nation - s03e06
    6. white bear - s02e02
    7. arkangel - s04e02
    8. crocodile - s04e03
    9. the entire history of you - s01e03
    10. playtest - s03e02
    11. white christmas - s02e04
    12. san junipero - s03e04
    13. uss callister - s04e01
    14. hang the dj - s04e04
    15. be right back - s02e01
    16. black museum - s04e06
    17. men against fire - s03e05
    18. metalhead - s04e05
    19. fifteen million merits - s01e02

    dizi, günümüz dünyası ile aynı başlıyor, sosyal medyanın yaygınlaşması sonucu herkes cep telefonlarından birbirleriyle iletişime geçiyor. ilk 6 bölümde bunun etkileri ve kötü sonuçları anlatılıyor. başbakan-domuz hikayesi ile başlayan olaylar zinciri, önce sosyal medyanın kişisel hayatı tamamen kuşatmasıyla ve nosedive bölümündeki dünyanın ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor, sonra shut up and dance gibi blue whale tipi tehlikeli oyunların alttan alta yaygınlaştığını görüyoruz. bir süre sonra da sosyal medya sayesinde büyük bir linç kültürü oluşuyor.

    sosyal medya gelişirken, teknoloji alanında da gelişmeler başlıyor. robot teknolojisinin ilerlemesiyle yararlı olacak diye ortaya çıkarılan ve bir tip zeka tanımlanan robot arılar üretiliyor mesela. fakat bu arılar bir süre sosyal medyayla etkileşime geçiyorlar ve hashtag’ler üzerinden ve sosyal medyadan hedef seçmeye başlıyorlar, kontrolden çıkarak sosyal medyada linç edilen insanlara gerçek hayatta ölüm kusmaya başlıyorlar.

    aynı dönemlerde, artan zihin kontrol teknolojileri sayesinde insanların hafızası, ulaşılabilir, erişilebilir bir alan haline geliyor, bunun sonucunda 6. bölüm olan white bear’a geldiğimizde vahşi ve linç hastası bir insanlığın, cezalandırmak istediği insanı defalarca hafızasını silerek tekrar tekrar linç ettiğini görüyoruz. 6. bölüm itibariyle yapılabilen bu kadarı.

    7. sıradaki arkangel’da artık teknoloji yavaşça ilerlemektedir. deney aşamasında olan, devamı o yıllarda getirilemeyen bir teknoloji sayesinde insanların beynine çip yerleştirmek ve bu çip sayesinde gördükleri şeyleri kaydetmek ve bir tabletten canlı veya geriye dönük olarak izleyebilmek mümkün hale geliyor mesela.

    8. sırada bulunan crocodile’da ise bu hafızadaki görüntülerin o dönem arkangel'daki gibi çip yardımıyla kayıt edilmiş olmasalar bile doğrudan beyindeki hafızadan çağırılabildiğini görüyoruz, hepsi görüntüye dökülebiliyor artık. bu teknoloji önce polisler tarafından kullanılmış, yeni yeni sigortacıların filan da yasal gereklilik halinde kullanmasına izin verilmiştir.

    9. sırada bulunan the entire history of you’da sözkonusu teknoloji iyice geliştiriliyor. artık hafızalarındaki tüm görüntüler kişilerin kendi kullanımlarına açılarak kulak arkasına takılan kalıcı bir çip aracılığıyla bütün geçmişi doğrudan göz önüne getirecek şekilde tutulabiliyor. hafızanın içinde ayrı bir yardımcı video hafızası oluşturuluyor yani. ve bu da sadece okuma ve hafızanın kaydı değil, kayıtlı görüntülerin gözde yeniden canlandırılabilmesi anlamına geliyor. bir şeyler gördürülebiliyor artık insanlara, beynin görme mekanizmasına da artık erişilebiliyor.

    nitekim playtest bölümünde artık zamanla ticari bir inovasyon olarak insanların zihnine girilebildiğini ve orada simülasyonlar oluşturulabildiğini görüyoruz. hafızadan bir şeyler okuma yapılabildiği gibi insan beyninin doğrudan manipüle edilebilmesi ve etrafına yeni bir gerçeklik örülebilmesi de mümkün hale gelmiş, deneniyor. bölüm itibariyle bu teknoloji deneysel aşamada, hatta kurbanlar veriliyor, ama 11. sıradaki white christmas bölümünde bu teknolojinin artık uygulamaya geçirildiğini görüyoruz. insanların zihni bu yolla simülasyona sokulabiliyor, polisler sorgulama vs için bunu kullanıyor.

    12. sıradaki san junipero’da zihinler, özel veri merkezlerinde bu tip bir simülasyona yüklenebiliyor ve bundan sonra ömürlerinin kalanını bulutta dijital olarak devam ettirebiliyorlar.

    uss calister’da ise bir sonraki aşamayı görüyoruz, simülasyonlar artık sivil hayatta ve oyun sektöründe bol bol kullanılıyor. hatta yetenekli ve kötücül bazı programcıların evlerinde kendi illegal simülasyonlarını oluşturduğunu görüyoruz. teknolojik yenilik olarak ise insanların zihninin bir yerden alınıp başka yere depolanmanın ötesinde, bir çatallanma sonucunda ikiye ayrılabildiğini ve çatallanma anına kadar ortak olan bilincin, hafızanın ikiye bölündükten sonra farklı ve bağımsız ilerleyebildiğini görebiliyoruz. uss callister bölümünde işte gerçek hayattaki insanlardan klonlanmış bu sanal bilinçlerin, kontrolü ellerinde tutan programcıyı ekarte edip dijital dünyada bağımsız hareket yeteneği kazanmasını anlatıyor. yani yapay zeka, makineler filan değil, doğrudan insan bilinci, bilinç haliyle, tıpkı bilgisayar virüsleri gibi kabloların içinde kendine yeni ve bağımsız bir dünya kuruyor, gerçek kişi de gerçek hayatta ayrıca devam ederken.

    14. sıradaki hang the dj, başta san junipero ile oldukça benziyor bu anlamda. fakat, san junipero’da bu teknoloji henüz özel merkezlerdeki bulutlarda depolama amaçlı kullanılıyorken, hang the dj’de cep telefonları ile kullanılabilir hale gelmiş durumda. çatallanmış bilinçlerin cep telefonundaki kopyaları, cep telefonuna kayıtlı simülasyonda birbirlerini buluyor, birlikte sanal yıllar geçiriyorlar ve eşleşmeyi doğruluyorlar, gerçek hayatta ise insanlar, cep telefonlarına kayıtlı sanal kopyaları arasındaki uyumun sonucunu hemen öğrenip birbirlerine anında, zaman geçirmeden yazılabiliyorlar.

    “be right back” (ki bu bölümün sıralamasında iddialı değilim) ve black museum bölümlerinden ise anlıyoruz ki bir süre sonra insanların hafızaları, bilinçleri sadece buluta ve simülasyona değil, önce robotların sonra başka insanların beynine de yerleştirilir hale geliyor. bulutta elektrik sinyali olmanın ötesinde, fiziksel dünyaya da adım atabilmeye başlıyorlar. dolayısıyla beyninde eşini taşıyan erkekler, beyinli oyuncak ayılar, beyinli ve insandan ayırt edilemez robotlar görmeye başlıyoruz.

    geriye kalan 3 bölüm ise sinema yazarlarının sevdiği deyimle “post apokaliptik” nitelikte ve onların kronolojide en sonda olma sebebi bu. muhtemelen bu son 3 bölümle diğerleri arasında pek çok henüz anlatılmamış olay oluyor, bu yüzden kopukluklar var. ama kabaca, başka filmlerden de esinlenerek şunu söyleyebiliriz ki insan bilincinin makinelere ve başka robotlara, oyuncak ayılara kadar kopyalanabilmesi, arılara kadar yapay zekalı varlıkların üretilebilmesi sonucunda bir noktadan sonra muhtemelen insanlarla robotlar veya bu farklı bilinçler, yapay zekalı yeni varlıklar vs arasında bir çatışma başlıyor.

    bu çatışma sonucu 17. sıradaki men against fire bölümünde olduğu gibi bazı insanların yokedilmesi gerekiyor ve bir şekilde insanlık manipüle edilerek savaşa ve birbirini yoketmeye yönlendiriliyor. askerlerin beyni manipüle ediliyor ve sivilleri arayıp bulup öldürür hale getiriliyor.

    bu noktada gene olaylar kopuyor ve 18. sırada çok çok uzak, bütün olayların bitmesinin üzerinden seneler geçmiş bir dönemde buluyoruz kendimizi. bu dönemde artık yapay zeka veya her neyse o şeyler, savaşı büyük oranda kazanmıştır. insanlar dünyada gizlenerek ve sığıntı şekilde yaşamaktadır. ve bütün bölüm boyunca robot bir köpeğin, sağ kalmış son insanlardan bazılarını daha öldürmesini izliyoruz. bölümün diğer black mirror bölümleriyle bağlantısını kurmak bile neredeyse mümkün değil, ta ki en son sahnede çalınmak istenen kolinin içinde black museum bölümünde ne olduğu açıklanan pofidik ayıcıkları görene dek. böylece anlıyoruz ki bu son insanların derdi de o pofidik ayıcık, veya maymuncuk, her neyse, onların içindeki bilinçleri kurtarmakmış. böylece de teyit ediyoruz ki epeyce ileri bir tarihi anlatıyor bu bölüm. belki de hikayenin sonunu, en azından dünya üzerindeki (veya yüzeyindeki) hikayenin en sonunu, çünkü telsizle aradığı kişilere hiç ulaşamıyor kadın, belki de onlar men against fire’daki gibi birileri tarafından öldürülmüşler o sırada. ve kendisi bilmiyor, ama dünyada tek canlı kalan kişi o aslında. etrafının da köpeklerle sarılı olduğunu görüyoruz. son yaklaşıyor.

    19. sıraya ise fifteen million merits’i koyalım. en mantıklısı bu görünüyor. çünkü bu bölüm, izleyenlerin bildiği gibi tamamen kopuk ve zaman çizelgesiyle uyumunun saptanması çok zor. ama eğer biraz da matrix’ten ilham alırsak, artık normal insanlığın savaşı kaybettiği bir dönemde geçtiğini söyleyebiliriz. yapay zeka insanları tutsak etmiş ve onlara epeyce senedir, öncesinin artık unutulduğu yeni bir yaşam dayatmıştır, bilinçlerini de kontrol altına almıştır, muhtemelen yeraltında bulunan kapalı bir şehire hapsedilmiştir insanlık, bir yandan düzenli beslenmektedirler, karbonhidrat ağırlıklı, bir yandan da gerizekalılara yönelik tv programlarıyla beyinleri uyuşturulurken bisiklet çevirmektedirler, belki de gene makinelerin ihtiyacı olan elektrik enerjisinin üretimi için, yani pil olarak. yapay zeka, hep devam etmeleri, sorgulamamaları, pedal çevirmeleri ve tüketmeleri için insanları bir ödül/ceza sistemine sokmuş, fanuslarında yaşatıyor. buradan da çıkış kalmamış, kimileri filmdeki zenci kardeşimiz gibi sorgulasa bile gidilebilecek tek yer sanal manzarası ve sanal penceresi daha görkemli başka bir fanus-oda aslında.

    özetle bizi bekleyen ve pedal çevireceğimiz karanlık geleceğe nasıl gideceğimizi anlatıyor bu dizi.

    not: buna benzer başka listeler de gördüm internette, ama çoğunlukla bu listeler bazı easter egg’lere dayalı olarak hazırlanmış oluyor ve çoğu da açıkçası mantıklı görünmüyor. easter egg'leri sadece easter egg olarak kabul edip, bunun yerine bu evrenin kendi alternatif tarihinde olayların nasıl geliştiği, nereden başlayıp nereye vardığını açıklamak daha önemli, ki ben de bunu yapmaya çalıştım.